22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 14 TEMMUZ 2019 ÖZNUR OĞRAŞ idin... görün...ÇOLAK u Devinim Galeri Işık’ta şık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin düzen G Ilediği Devinim Sergisi, Galeri Işık Teşvikiye’de sanatseverlerle buluştu. Güzel Sanatlar Fakültesi öğrenci ve mezunlarının eserlerinin yer aldığı sergi, 31 Temmuz’a kadar açık. u erol Evgin söylüyor... Usta sanatçı Erol Evgin 50. Sanat Yılı konserleriyle Türkiye’yi dolaşıyor. 26 Temmuz’da Bodrum Antik Tiyatro’da sevenleriyle buluşucak. u enka’ da Fazıl Say gecesi Usta piyanist Fazıl Say, 31. Yıl Açıkhava Buluşmaları’nda bir kez daha dinleyicileriyle buluşuyor. Gelenekselleşen Fazıl Say ENKA konseri, 17 Temmuz Çarşamba akşamı saat 21.15’te Eşref Denizhan Açıkhava Tiyatrosu’nda yapılacak. Ünlü piyanist Say, resitalde prömiyeri geçen sene Çanakkale’de gerçekleştirilen Truva Sonatı ile seyircileri selamlayacak. u Kadıköy’de tiyatro zamanı... K adıköy Belediyesi’nin bu yıl 18’incisini düzenlediği Çocuk Tiyatro Festivali 16 Temmuz’da Selamiçeşme Özgürlük Parkı Amfi Tiyatro’da başlıyor. Çocuklar her akşam saat 21:00’de başlayacak ve 2 hafta sürecek festival boyunca yıldızlar altında tiyatro izlemenin keyfini yaşayacak. u Eskişehir’de Mosso rüzgârı M üzisyen Melek Mosso, Eskişehir’de 26 Temmuz’da 222 Park/ Kuytu Garden’de konser verecek. Alternatif müziğin genç isimlerinden Mosso, saat 21.00’de sahnede olacak. Fotoğraf: Kurtuluş Arı Tanju Can: Yurtdışında olsaydık her şey farklı olurdu ‘Dijitalin içinde kayboluyorsun’ ORHUN ATMIŞ ‘Taksim’e ayaklarım gitmiyor...’ Efes Sofi Varna u Siz Taksim’de çok konser verdiniz, şu anki halini nasıl buluyorsun Taksim’in ? Çok alakasız buluyorum maalesef. Çok değişik. Hayatımın son 7 senesinde 6 yıl Taksim’de bar işletmeciliği yaptım. Canlı canlı gördüm. Gezi Direnişi’nde de Taksim’deydik, sonra da Taksim’deydik. Bugün birkaç bardan çalışmak için çağırıyorlar ama inan Taksim’e ayaklarım gitmiyor. Bırak teklif kabul etmeyi, arkadaşlarımla vakit geçirmek için bile çıkmak istemiyorum... Konserimiz olduğunda bile gidiyoruz konserimizi veriyoruz ya da orada çalışan birkaç arkadaşımız var, metrodan çıkıyorum, arka sokaklardan onların yanına gidiyorum, vakit geçiriyorum yine aynı sokaklardan dönüyorum. İstiklal Caddesi’ne çıkıp da yürümüyorum yani. A safated 30 yıllık death metal grubu. Bakırköy’de kuruldu. 90’lı yıllara “Kaybolmuş Masumiyet” albümü, iki demo bir de EP ile damgasını vurdu. Arada sırada konserler veren grubun basçı nostalji. Hem grupların hem o insanların hem de onları hiç sahnede görmemiş gençlerin nostaljisi. Çünkü büyükler anlattığı, fotoğraflarını, röportajlarını gördükleri için epey bir merak var bu gruplara. Grupların da gizli gizli içlerinde çalma isteği oluyor. sı ve solisti Tanju Can ile bir araya geldik. Can, “Yurtdışında olsaydık her şey daha farklı olabilirdi” derken son konserleri, “nostalji” isteğine bağlıyor. u Konserlere çocuklarıyla gelenler de oluyor sanırım... Çocuklarıyla gelenler var, bir ara kuşak da var. Mesela 10 yaşındayken orada olamamış, u Birkaç röportajınızda Pentagram ya da Dr. şimdi 20 yaşına gelmiş... O dönem Türkiye mü Skull kadar tanınmadığınızı söylemişsiniz. Daha ziğinde özgün tarzda önemli bir dönemdir. Ger fazla tanınmamak içinizde bir ukde mi? çekten çok iyi albümler, konserler gerçekleş Ukdemiz yok. Çünkü bizim müziğimiz on ti 90’larla 2000’lerin başında. Çok iyi dergiler, lar kadar popüler olmaya müsait değil. Biz da fanzinler çıktı. İnsanlar arşivlerden buluyor ve ha “underground” müzik yapıyoruz. O yüzden, ilgileri oluyor. kendi çöplüğümüzde olabildiğince popüler olabildiğimizi düşünüyorum. Zaten onların karşısına çıktığı kitleyle ‘Satınbizim kitle aynı sayılmaz. u 90’lar çok üretken bir dönem, 2000’lerden sonra siyasi konjonktür de değişiyor tabii... alma, sahiplen’zmypdzyşlyksytaueeaeoeiıeaaionkklğmüknTrmrltrShrsia.aılsizünnloalaiauoirymdyrkkÇrnrıtneskeıoenatçaünükaryidnzıabyyiyrnkasoanöukmdfaeaikapannednazü’pgrüaasimsbdreebrıınitşenyülyaemmbiiaımırvnolsşsygigbedae.elsırvoaoiarnbusaselbAesrpuludldinir.ıleeml9ulpnıalmirsDbçk.ua0rll,eüeoüçare’ekidnraklmrntoıelıcığ,ial,...tVdpıkrraaefieyıirsğll.rzetmntiabüi.aAnmakdapaSnn’eyaareia’yİdvzmıdnğdgıasnedaieeatkiktaşaecatMnlmkaiim“sehığnşçkimaGErçlıaaabie’ençrışlsdtçmüyukrıolsa,dooflkıreilaılicıokal,enhep’yapbuuhvralkknkiraiaearkkiPu.lruaanpdreaBdölByEaldyıulm’uklakapnuearataüifkö.ığöneznkıemneğnğpOykıpısmsyhuandldü’aeu.aeıaknkeaödlkpnekkKAhşrlupudnaslaıuellaCiyeeşelaiaClprebmlandmübdgradıumlaagbımiieibeinbı.nısytşniuTrlnVtşeimedie’kudalnm,’alsdaaardiBamaıvridkipbanirrınişkslgkoeşayni’bdauiSeeilCeı,,nyenaearanşnalohbegıcrkal,mrknnhfaeeusibanSeiügtçıbranriemkdunoişi.opkopehalde.i.lKeceekliimaieSmşmbluspsCkadrleiioeaıulkmeyrsöuaapegnbnişnldnhnnşk.eelabvıelagdalad.S,enama.eireü.lçivrordk.lrldkıE:ekfemarbaBiiön“nıf,külkueeiEod”nSıslımsgl,sdoiıkdaıHrieöiylmraaoşsra.tkertnaam,nbkbkobAleaaedbeetuzarrldurmrsadlrnidaıreaarlrvmrmaitdeyıyuaurrraianyaidan.zeh.püri.kkaakpaştsAaÇzİuiıöglmtambtglşnieiizmtüiinkmfnaegüsrrfüaanlldtakloaeykaezümaeiknidaçlperrikrlksümkklırieikünotatnnrsgbavaeezegmanryaiilrndnibtosderndakbiey,eıidnepışslkertknılbleereüeonlraaasoervlyaneredr.e zevk için yapıyorsun. Gruplar yoruz.” Konsere gitmektense oturup da çok sık kadro değişikliği ya YouTube’dan videolarını izlemeyi şanabiliyor, konserler boş geçtiği tercih ediyorlar... Bu, gruplar için de ha zaman insanlar hayal kırıklığına uğruyor. Se yal kırıklığı. yirci ortalaması düşüyor, daha önce gelen insanlar büyüyor, anne baba oluyor, çocukları okula gitmeye başlıyor, konserlere gitmiyor... Ama şöyle bir şey var, gruplar yaptıkları müzikleri, içinde bulundukları ortamları her zaman özlüyorlar. Bu konserlerin en önemli nedeni bu, u 25 sene öncesine göre daha iyi şeyler de yok mu? Dijital platformlar mesela? Ben onları eskisi kadar değerli görmüyorum. Dijitalde şimdi her şeyi bulabiliyorsun, ama o kadar çok şey bulabiliyorsun ki içinde kaybolmaya başlıyorsun. Eskiyi övüp de yeni olan her şey kötüdür manasında söylemiyorum bunu, yanlış anlaşılmasın. Şu anda da çok iyi albümler yapılıyor, canavar gibi gruplar var. Ama eskiden değerli olan şuydu; atlardın Bakırköy’den vapura, Kadıköy’e giderdin, Kadıköy pasajında basılı halde Metallica’nın bilmem ne albüm sözlerini falan alırdın, dergi alırdın oradan, çünkü Bakırköy’de yoktu, gelirdin okurdun. Otururdun meydanda bütün herkesle paylaşırdın. İngilizce bilenler bilmeyenlere tercüme ederdi. Orada yüz kişinin elinden geçerdi o dergi, okunurdu. Bence bunlar çok değerliydi. Hiçbir şey eskiden eritildiği gibi eritilmiyor. Bir albümün ilk 3 parçasını dinliyor, sözlerine bakmıyor bile, kenara atıyor sonra. Belki dördüncü parça onun hayatının parçası olacak. Ama elinde 50 tane dinleyecek parça oluyor günde. Eskiden kayıt yapmak da zordu. Bir kişi yılda 20 albüm yapabilir şu an tek başına. YENİ KAYIT MI GELİYOR? u Gelecekte yeni albüm gelecek mi? Toparlanıyoruz, sonra birkaç konser yapıyoruz. İnsanlar da çok özlüyorlar ya ikinci konserden sonra “zaten izlemiştik” diyorlar. Bir sene sonra bir daha izleriz gibi oluyor. Son kaydımızı 1999’da yaptık, kaydettiğimiz 10 şarkı var. Aslında hiçbir şey. 30 yıllık bir grubuz. Tabii ki şartlar öyle gelişti. 1999’dan kalma taslaklar vardı, şimdi “En azından onları bitirelim” diye konuşuyoruz. Çünkü güzel parçalardı. Hem de insanlar bekliyorlar. u “Yurtdışında olsaydık daha fazla kitleye ulaşırdık” dediğiniz oldu mu hiç? 90’larda bunu çok konuştuk. Biz o yıllarda performans olarak da stüdyoya girip çok çalışıyorduk. Canlı performans olarak iyi bir grup olmak için çok çalışıyorduk. İlk albümümüz ses getirmişti, yurtdışındaki eleştiriler de iyiydi. Yurtdışında olsaydık her şey çok farklı olabilirdi... Sonra ne oluyor, sen de askere gidiyorsun, geri geliyorsun, iş hayatın oluyor. Müzik her zaman hobi olarak kalıyor. Hayat planında “Gideyim Fransa’ya yerleşeyim, death metal’de ünlü olayım” kalmıyor. Orada çok arkadaşım var. Berber çocuk, grubu var. O da keyif için yapıyor. u Boğaz’da film keyfi... Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi, açık hava sineması geleneğini yaşatmak amacıyla Boğaz manzaralı terasında gerçekleştireceği “Müzede Suare” film programı, Hollywood tarihinin farklı dönemlerinden yıldız oyuncuların başrolünde olduğu sinema klasikleriyle sinemaseverleri karşılıyor. 1621 Temmuz’da... u Ceylan Ertem sahnede... Ceylan Ertem, KerkiSolfej konserleri ile sevenleriyle buluşmaya devam ediyor... Konser 19 Temmuz’da saat 21.15’te Altınoluk Amfi Tiyatro Balıkesir’de yapılacak. Graham’ın kemikleri... İ lk çıktığı yıllarda büyük bir devrimdi cep telefonları... Türkiye’ye gelişi 19941995 sezonuna rastlıyor hatırladığım kadarıyla. Başlangıçta sadece telefon etme ve mesaj atma özelliği vardı. Bir iki tane de dandik oyun. Gerçi “Yılan” diye bir oyun vardı, epey popüler olmuştu. Neyse… Bu telefonlar öyle her yerden çekmezdi. Konuşmak hatta mesajlaşmak bile pahalı bir şeydi. Ama bu haliyle bile teknolojik bir devrimdi. Cebinde telefonu olanın havası da fena oluyordu. Ciddi ciddi bir zenginlik göstergesiydi o zamanlar. Bir süre sonra kimin aklına geldiyse bu alete bir kamera entegre etti. Ve orada film koptu. Aslında ilk anda insanın aklına “Yav telefonda kameraya ne gerek var” sorusu geliyor. Ama bu fikir öyle iş yaptı ki bugünün temeli atıldı. Donanım olarak sadece bir kamerayla birleşen cep telefonları hızla akıllanmaya ve her biri internete bağlı birer tablet bilgisa yar olmaya başladı. Bu arada devrim yine önce kendi çocuklarını yiyordu. Devrimi başlatan klasik cep telefonları yok oldu. haberim yokmuş gibi çek... Bugün ise cep telefonu denen aletteki telefon özelliği adeta ilkel bir özellik haline geldi. Reklamlarına baktığınızda bile ortaya konanların en önde geleni kamera ve kamera özellikleri. Yok iki kameralı, dört kameralı, bilmem kaç piksel ön kameralı falan telefonlar girdi hayatımıza. Bu açıdan düşününce ne kadar ihtiyacımız varmış cebimizde kamera taşımaya. Her birimiz birer görüntü kaydedicisi ve paylaşıcısı olmak istiyormuşuz da haberimiz yokmuş. Ama neyse ki artık var bu şansımız. Kameranın çektiklerini paylaşacağımız çok sayıda mecramız da var çok şükür. Dudaklarımızı büzüp haberimiz yokmuş gibi çektiğimiz sayısız fotoğrafımızı koyuyoruz, çok sayıda insan da her gün beğeniyor. Çok değişik şeyler de getirdi hayatımıza bu sürekli internete bağlı telefonlar. Devrim diyoruz ya, mesela bundan 10 sene önce hiç kimse tuvalette otururken birine âşık olamazdı. Ama artık çeşitli mecralarda insanlar kendilerini her açıdan ifade edebiliyor ve biz bunları tuvalette bile görebiliyor, hatta bu insanlarla iletişime geçebiliyoruz. Kimse de o sırada bizim aslında ne yaptığımızı bilmiyor. Resmen tuvalette otururken bir ilişki başlayabiliyor. Al sana devrimin vardığı nokta. Belki de tuvaletten evliliğe bir yol gidiyor. Hayır, ileride biri sorsa “Nasıl tanıştınız” diye, ne diyeceksin? O nedenle “Afedersin ben… Neyse yaa boşver” gibi cevaplara hazır olmalıyız. İşte telefon, cep telefonu, telefona entegre kamera, internet, sanal mecralar falan derken geldiğimiz nokta. Ama bu noktada eminim ki patent hakkı tartışmalı da olsa telefonun mucidi olarak bilinen Graham Bell’in kemikleri sızlıyordur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle