22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

14 TEMMUZ 2019 Aşkın Nur Yengi, güçlü sesiyle müziğimizin vazgeçilmezi. Kızına sanatçı ol dememiş, sadece bir enstrüman çalmasını empoze etmiş: “Enstrüman çalmak, bir kadın olarak duygusal akordunu yapabilir dedim. İlla müzisyen olmak gerekmez.” “Ben, ‘Serserim Benim’le evlenen, ‘Ayrılmam” ile güçlenen çok insan tanıyorum. Şimdi bunları diyebilecek var mı? Hiçbir mesajı yok şarkıların. Tekerleme gibiler. Belki de öyle istiyorlar veya öbür türlüsünü yapamıyorlar...” diyor. Müziksiz yapamayacağını dile getiriyor. Yalnızca doğum döneminde biraz ayrı kalmış: “Düşünsenize, çok önemli bir filmin müziğini altından çekin, size ne hissettirecek? Mesela Love Story, çekin müziğini, hiç birşey kalmıyor.” Aşkın Nur Yengi, ‘Toplum içinde olmayı seviyorum. Kızım da bunu görsün istiyorum’ diyor Aşk bile gerçek değil Aşkın Nur Yengi, zamanın ruhundan şikâyetçi. Müzik piyasasındaki “hızlı tüket” yaklaşımının müziğin içini boşalttığını düşünüyor. Müzik yıldızlarından beklenen, özel hayatı anlık bir paylaşım nesnesi haline getirme durumuna karşın, özel alanının mahremiyetine sıkı sıkıya bağlı. Müzik yolculuğunda devirdiği 29 yıla karşın hayatının ön planında hâlâ müzik ve sahne var. Elbette, kızı Nazlı Bilginer’le birlikte. Mehmet Erdem’le birlikte seslendirdiği “Allah’tan Kork” isimli teklisini sevenleriyle buluşturan Yengi ile keyifli bir sohbet yaptık. u Bir başka kişiyle aynı şarkıyı paylaşmak nasıl bir his? Çok büyük bir renk. Mesleki olarak büyük tatminler yaşadığım dönemlerden geldiğim için, artık farklı sesler, renkler ve projeler olsun istiyorum. Mehmet, bu anlamda benim keşfim diyebilirim. Birlikte söyleyebilmenin keyfini yaşadığım ender isimlerden. u Mehmet Erdem’in sıra dışı bir şarkı söyleme tekniği olduğu hep söyleniyor. Hikâye anlatıyor, aslında hepimiz onu yapıyoruz. Bağırıp bağırmaması önemli değil, çünkü anlattığı şeyi dinleyiciye geçirebiliyorsa, bu da bir yöntem. u Ses uyumunuzun olup olmayacağını düşündünüz mü? Stüdyoda denedik. Çok da yakıştığına karar verdik. Sezen aksu ile çalışıyor u Şarkıyı da oturarak söylemişsiniz… Eskiden beri hepimiz ayakta şarkı söyleriz. Diyafram sıkışmasın, hafif dans ederek havaya girelim diye. Bu sefer stüdyoda sandalye vardı. Sezen Abla kendi de öyle söylüyormuş. “Bak dene, birçok dünya yıldızı da artık böyle yapıyor” dedi. Teknik olarak ne artısı var, tam bilmiyorum, ama heyecan vericiydi. Bir de çığlık çığlığa olmayan sakin bir şarkı olması, hikâyeyi armonik olarak daha peslerde ifade etmesi, oturarak şarkı söylememize engel bir durum oluşturmadı. Ancak üst oktavlarda bir şarkı söylenmesi gerekse nasıl olur bilmiyorum. O gün, o deneme çok işime yaradı. Sonra Mehmet’e de, “Haydi sen de yap diye ısrar ettik.” Zaten onun da ayağı kırıktı o dönem. Mecburen oturması gerekecekti. Oturarak söylemeyi öğrenmiş oldum. u Şarkının bu kadar ilgi görmesinin sebebi de sakin atmosferi oldu sanırım. Üstelik yaza da giriyoruz, belki insanlara dinginliği hatırlattınız. Şarkı gibi şarkı oldu. Sezen Aksu’nun yüreğinden çıkmış, benim 35 yıllık profesyonelliğim, Mehmet’in bize sunduğu yenilikler zaten bir merak uyandırıyor. Fakat dediğin gibi yaz döneminin beklenen çıstak çıstak şarkıları. Ben hiçbir zaman böyle bir politikayla yol almadım. Müzik içinde büyüdüğüm, konservatuvar mezunu olduğum için sevdiğim şarkıları söylemek istiyorum. İyi şarkı kötü şarkı tartışılır, ama bana bir şey ifade etmesi lazım.Tutup tutmaması halkın beğenisine kalmış bir şey. Bir albüm hazırlığı yapıyoruz. Sezen Abla’nın Lonca Stüdyosu’nda çalıştığımız için de şarkılarla uzun uzun oynuyoruz. 5 şarkı bitti, ama 1012 şarkıyı hedeflediğimiz için süre geçiyor. Sezen Aksu ile Aşkın Nur Yengi yan yana gelmişken böyle bir çalışma yapalım dedik. Biz zaten Sezen Abla ile hep yan yanayız. Her albümümde bir nazar boncuğu şarkısı olurdu. Ancak 90’lardaki albümlerimden sonra ilk defa prodüktör olarak benimle birlikte. Biz de bunun heyecanıyla her şeyi daha ince eleyip sık dokuyarak yapıyoruz. Biraz insanlara, unuttukları sahici şarkıları yakalamaya çalışıyoruz. BAZEN DALGA GEÇİYORLAR... u İnsanların yüzeysel tepkilerinden çok derindeki duygularına mı hitap etmek istiyorsunuz? Misyon üstleniyorum ister istemez. 90’lar çok daha sahici bir dönemdi. Şu elimizdeki telefonlar bizi bazı şeylerden o kadar uzaklaştırdı ki, ister istemez aşkı bile gerçek yaşayamıyoruz. Her şey anlık ve fast food tadında. Anında tüketip bir sonrakine geçebilecek bir hayat yaşıyoruz. Bu da çok hoşuma giden bir şey değil. Eski kafalıyım bu konularda. Zaman zaman faturamı bankaya gi dip ödeyebilen bir kadınım. Bazen dalga geçiyorlar, ama ben onun da bana bir şey kattığını düşünüyorum. 49 yaşındayım, ama annemin yaşadıklarını yaşamayı seven bir kadınım. Bunun da beşeri ilişkileri koruyan bir durum olduğunu düşünüyorum. Mesleki olarak zaman zaman sıkıntılarını yaşasak da, ben kendimi hayattan soyutlamadım. Toplum içinde olmayı seviyorum. Ayrıca kızım da bunu görsün istiyorum. u Bu yıllarda doğan çocukların anne babalarıyla aralarında ciddi bir kopukluk olacak. Belki yaptığınız bunu telafi etmesi açısından önemli. Psikolojik olarak bir katkısı oluyorsa ne güzel. Benim de annem ve babamla aramda ciddi farklar vardı, ama küçücük bir evde beş kardeş olarak büyüdük. Maddi durumumuz o kadar iyi değildi, babam devlet memuru, annem ev hanımıydı. Dolayısıyla sobalı bir evde, ısınmak için sobayı küçük odaya kurardık. Kim mutfağa gidecek olsa, o üşürdü. Şunu da hatırlıyorum ki, ısınmak için sobanın etrafına toplandığımızda konuşurduk. Ne kadar mutlu olduğumuzu hatırlıyorum. Sonra kalorifer çıktı, herkes kendi odasına çekildi. Yine bir aile ortamı vardı, baba geldiğinde buluşulurdu, ama insan geliştikçe yalnızlaşıyor. Kimi bunu fark ediyor, benim gibi kendine sınırlar koyuyor. Ben de mecburen telefon kullanıyorum, ama bilgisayar kullanmıyorum, sosyal medya kullanmıyorum. Kullanamadığım için mi? Hayır, ama bunlar hayatıma hükmetsin istemiyorum. Sosyal medyada da hayranlarım sağ olsun, hesap açtılar, onlar yürütüyorlar. Bir gün hepsine yenik düşer miyim bilmiyorum, ama umarım kendimi o durumda görmem. u Gününüzü an be an sosyal medyadan paylaşmıyorsunuz. Hiç. Çay bardağı ile sosyal medyada birbirimize bakıyoruz diye fotoğraf paylaşmıyorum. Belki bu merak uyandıran bir şey olabilir, itirazım yok. Ancak merak edilmek ve bir gizemim olması beni daha mutlu kılıyor. Ben de sevdiğim sanatçının her anını görmek istemiyorum. Böyle olunca sıradanlaşıyor her şey. Bir de gölge gibi sürekli sizi izleyen u Kızınız 13 yaşında. 90’larda çok popüler olan şarkılarınızı dinlediğinde nasıl tepki veriyor? Biliyor, hoşuna da gidiyor. Z kuşağı çocukları, kafaları bizim gibi çalışmıyor. Lise mezunu gibi doğuyorlar. O kadar araştırmacılar ki, o zaman benim bilmediğim şeyler, onların komik diye yorumladıkları şeyler oluyor. “Anne nasıl sizin zamanınızda akıllı telefon yoktu” diyor. Evdeki santrallı telefonlarımızı kullanıyorduk, nerede böyle haberleşmek. Sadece Polis Radyosu’nun olduğu bir dönemdi. O kadar da uzak dönemler değil. Çok hızlı ilerledik. bir kitle olduğunu bilmek yorucu olabilir. anılarla özdeşen şarkılar istERİM u Kariyerinizin başından beri özel hayatınızın mahremiyetine çok önem veren birisiniz. Ancak eğlence sektöründe özel hayatın ifşası pr çalışması olarak görülüyor. Siz bu “akıma” dahil olmadınız... Ben bir kamu malı değilim. Ben de herkes gibi yiyorum, içiyorum, evleniyorum, çocuk doğuruyorum, boşanıyorum, neyse. Benim de bir sosyal hayatım var. Bunun ayrı bir şey olması gerektiğini düşünüyorum. Bizim izleyiciyle ilişkimiz böyle başlamadı. Şarkılarla başladı, bu yüzden böyle devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki ucundan, kenarından, sevdiklerini merak eden insanlara gerekli bilgi veriliyor, ama siz kendinizi düşünün, hayatınızın en dibinde bununla beslenerek yaşayabilecek bir kitle varsa, bundan hoşlanır mısınız? Kimse hoşlanmaz. Benim için bir dez avantaj olmadı. u Bazı kısıtlardan bahsettiniz. Özellikle radyolarla ilgili... Bize bile var bu kısıtlamalar, düşün. Şarkılar kafa dağıtmak için değil sadece. “Trafikte dinliyorum, yemek yerken açıyorum...” Yok böyle bir şey. Duşta söyleyeceğim şarkıları ezberlemiyorum ya ben. Anılarımla, duygularımla özdeşleşen şarkılar da istiyorum. Radyolar, dört dakikalık şarkı çalmam diyor. Kim olursan olur. Zaten müzik orada bir sekteye uğruyor. Şarkının bir matematiği var. “İntrosu iki kere dönmeyecek.” Otur o zaman sen yap şarkıyı. Bu nasıl bir kriterdir? Bana kadar varıyorsa bu mesele, vay haline yeni çıkacak dostların. Yazık. Radyolara ayrı, albüm için ayrı versiyonlar yapıyoruz. Televizyonda müzik kalmadı. “Duruşuyla, hayatıyla ve sesiyle bizi etkileyecek bir isim niye çıkmadı? Ben bunu merak ediyorum...” Tenis ve tango “Çok uzun yıllar tango ve latin danslarıyla ilgilendim. Çok iyi bir tenisçiydim. Çok ciddi kilometrelerim var. Ancak bunları söylediğim zaman, magazin bu işin peşine düşüp oralarda beni rahatsız etmeye kalkıyor. Oradaki insanların da huzurunu kaçırıyor. Belki işleri dışında kafa dağıttıkları bir alan, belki fotoğraflanmak istemiyorlar. Saygı gösterilmesi gerekiyor. Hassasım o konularda, sorulduğu zaman söylüyorum, okuduktan sonra da unutuyorlar, inan bana.” MÜZİKLE İLİŞKİSİ “Ben müziksiz yapamam. Ancak doğum döneminde illa ki ön plana çocuk geçiyor. O dönemde biraz uzaklaşmış olabilirim. Çünkü öncelik değişiyor. O çocuğun büyümesi çok önemli. İlk bir seneyi çok yan yana geçirdim. Çok tuhaf bir durum, çünkü müzikle de bir ömür geçirmişim, o da beni beslemiş.” televizyon ve müzik “Evlilik, yemek, cinayet programları. Hayatımız bunlardaki kavgadan ibaret. İyi bir televizyon izleyicisiydim. Artık açmıyorum bile. O programları izleyenler çok daha iyi şeyler görmeye layık. Müzik veya başka bir şey, ama ben müzik olsun isterim hayatlarında. Birkaç kanal ilgi gösterse hepimiz de koşa koşa gideriz. Maalesef başka şeyler izleniyor. Öyle mi olduk gerçekten, yoksa o programlardaki gibi olmamız mı isteniyor, bir şeylere mi alıştırılıyoruz, bilemiyorum.” Fotoğraf: Kurtuluş Arı 5 “Benim izleyiciyle ilişkim şarkılarla başladı, böyle devam etmesi gerektiğini düşünüyorum.” Deniz Ülkütekin Aşkın Nur Yengi, Mehmet Erdem’le birlikte söylediği “Allah’tan Kork” isimli şarkısıyla birkaç ay sonra çıkacak yeni albümünün müjdesini veriyor. Üstelik bu albüme Sezen Aksu’nun elinin değecek olması müzikseverlerin heyecanını daha da artırıyor. Aleyna Tilki çılgın u İlk albümünüz 1990’da çıktı. Bu tecrübenizle bugünkü isimlere baktığınızda neler söylersiniz? Mesela Aleyna Tilki’ye... Hep de bu kız örnek veriliyor. Başka çıkmadı mı? Bir sürü var da bu biraz daha çılgını. Ben de o zaman ilktim. Müzik de farklılık sever, bu deneyimle ilgili bir şey. Ancak bunu ne kadar sürdürebilecek, bilemiyorum. Halk onu ne kadar bağrına basar? O halkın vereceği karar. Zannedersem çocuklar bu konuda ısrarcı ve seçici olmaya başladı. Onların beğenileriyle bazı sanatçılar devam edebiliyor. Çocuklar bıraktığı anda ne olacağını göreceğiz. Sadece şarkı söyleyerek işini devam ettirmek isteyenler de çıkmalı. Onlar yok ortada. Niçin?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle