22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 9 HAZİRAN 2019 Rutkay Aziz: Hepimizin keyfi yerine gelecek TURGAY FİŞEKÇİ Usta tiyatrocu Rutkay Aziz, “Amacımız tek adam sultasından ülkemizi kurtarmak, demokratik, laik, hukukun üstünlüğüne dayanan parlamenter rejime ivedilikle dönmektir” diyor. Rutkay Aziz: Sanatçı arkadaşlarımız yanardöner olmaktan hızla uzaklaşmalı, seçim emekten yana olmalı U sta tiyatrocu Rutkay Aziz, hiçbir zaman sözünü sakınmadı, hep konuştu. Dik duruşuyla örnek oldu. Ülkeye dair umudunu da hiç yitirmedi. Sözleri yüzünden devletin en tepesindeki ismin he Sonrasında da İlhan Selçuk’un Ziverbey Köşkü kitabının filmini çekecektim. Hazırlıklar içindeydim. O sırada Sultanahmet Meydanı’na bakan İbrahim Paşa Sarayı’nda gazetenin kuruluş yıldönümü ve Yunus Nadi Ödülleri töreni vardı. Orada birisi bana ne defi olsa da... Rutkay Aziz’le Beyoğlu’nda yapıyorsun diye sorduğunda yanımda duran buluştuk. Sanat geçmişini, biraz da ülkemi İlhan Selçuk, “Mustafa Kemal’den sonra be zi konuştuk. “Demokrasi kavgasından asla ni oynayacak” demişti. Sonraki yıllarda oy vazgeçmedik, bu kavgayı vermeye de devam nadığım Tunç Başaran’ın Piano Piano Ba edeceğiz” diyor. caksız da sevdiğim bir film oldu. u İlk olarak tiyatroya başladığın günlerden söz edelim mi? Muhsin Ertuğrul, Ayla ve Beklan Algan ilk tanıştığın kişiler oldu. Tiyatroya yönelmen nasıl oldu? Bakırköy Lisesi’nde okurken felsefe öğretmenim Neriman Hanım’ın etkisiyle başladım diyebilirim. Cevat Fehmi Başkut’un Göç oyununda büyükbaba rolünü oynamamı istedi. Hiç istekli değildim. Oynamazsan üç dersten de (Felsefe, Sosyoloji, Psikoloji) seni bırakırım dedi. Zorla kabul ettim. Oyundaki başarım beni heveslendirdi. Tiyatro kolu başkanı oldum. Ertesi yıl Satıcının Ölümü’nü seçip başrolünü oynadım. Tabii Dustin Hoffman’ın oynadığını bilsem seçmezdim bu oyunu. O yıllarda Akşam gazetesinin düzenlediği Liseler Arası Tiyatro Yarışmaları vardı. O yıl, en iyi erkek oyuncu seçildim. Sonra da tiyatro eğitimi almak için LCC’ye girdim. Orada Muhsin Ertuğrul, Ayla Algan ve Beklan Algan’la tanıştım. Ama galiba asıl sevdalandığım şey, demokrasi ve özgürlük kavgasıyla tiyatro arasındaki ilişkiydi. Nâzım’ı tanıdım. Tiyatronun o “soylu işlevi” dediğimiz şeyi tanımak beni tiyatroya bağladı. zersiz bir tiyatro deneyimi. AST’nin ülkemiz tiyatrosuna ve dahası ilerici toplumsal harekete nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsun? AST’nin sahnesi hem bize hem seyirciye okul oldu, hepimizi eğitti. Kolay günler değildi. 12 Mart’ı, Deniz’lerin öldürülmesi, Milliyetçi Cephe hükümetlerini, 12 Eylül’ü gördük. Yasaklamalar, bombalanma tehditleri altında çalıştık. Gerçek anlamda demokrasi ve özgürlük rüzgârlarının estiği koşullarda tiyatro yaptığımızı pek anımsamıyorum. O günden bugüne hangi koşullarda tiyatro yaptığımı, tiyatro için çektiklerimi bir ben bilirim, bir de tiyatro tanrısı. AST’de oynanacak oyunları ben öneriyordum. Kurumsal bir yapımız vardı ama. Birlikte oyunu okuyup tartışıyorduk. Kendime hiç oyun seçmedim, hep AST’ye oyun seçtim. Bir oyunumuz yasaklandığında, babam anneme, “Hangi akılsız seçiyor bu yasaklanacak oyunları” diye sormuş. Tiyatronun ka Ünlü 1 Mayıs Marşı’nı da Sarper Özhan, ana oyunumuz için bestelemişti. Bu marş Türkiye işçi sınıfına, bütün emekçi halkımıza tiyatromuzun bir hediyesi oldu. AST, oyunlarıyla bütün yurdu dolaştı. Seyircinin yaşattığı bir halk tiyatrosu oldu. Ana oyununda 34 kişi, Galileo’da 40 kişi oynadı. Bütün bu giderleri bilet satışı karşılıyordu. ‘CANIMIN İÇİ ATATÜRK’ u Tiyatronun yanı sıra sinema filmlerinde, sonra da televizyon dizilerinde gördük seni. Sinema ve televizyon serüveni nasıl gelişti? Sinemaya başlamam Zülfü Livaneli’yle tanışmamla başladı. Yaşar Kemal’in ünlü romanı Yer Demir Gök Bakır’ın sinema uyarlamasında rol aldım. Almanlardan oluşan çok yetkin bir teknik ekiple Erzincan’ın dağlarında çekildi film. Sonra yine Zülfü Livaneli’nin Sis filminde oynadım. Sonra TRT yapımları Kurtuluş ve Cum Gülmeyi ve güldürmeyi özlemiş olsam gerek, “Bizimkiler” dizisine geçtim. Orada çok sık kullandığım “canımın içi” sözü vardı. Bir gün Fitaş sinemasının çıkışında ortaokul öğrencileriyle karşılaştım. Bir öğrenci yanıma gelip “Canımın içi Atatürk, ne haber?” dedi. Hayatımın en büyük iltifatıydı bu duyduğum. Sonrasında da “Avrupa Yakası”nda oynadım. SEÇİM EMEKTEN YANA OLMALI u Günümüze gelirsek, artık ülkemiz bir yol ayrımında. Demokrasi ve çağdaşlık saflarıyla gericilik arasında bir ara bölge kalmadı. Bugün sanatçıların tutumları ve tavırları ne olmalı? Demokrasi kavgasından asla vazgeçmedik, bu kavgayı vermeye de devam edeceğiz. Bu seçimde de inancım şu ki, bütün demokrasi güçleri, bütün barışseverler, yurtseverler geniş bir cephede buluşmalı ve gücünü büyütmelidir. Dilerim salt her şey çok güzel olmayacak, aynı zamanda hepimizin keyfi yerine gelecek. Amacımız tek adam sultasından ülkemizi kurtarmak, demokratik, laik, hukukun üstünlüğüne dayanan parlamenter reji ANKARA SANAT YILLARI pısını düşünce ve duygu olarak buluştuğumuz bütün arkadaşlara açık tuttum. Müzik huriyet dizilerinde Mustafa Kemal’i oyna me ivedilikle dönmektir. Sanatçı arkadaşladım. Bir gün Ziya Öztan’la buluştuk. “Tur rımız yanardöner olmaktan hızla uzaklaşma u Ankara Sanat Tiyatrosu (AST), tiyat te, dekorda, yönetmenlikte, yazarlarda... Pek gut Özakman senaryoyu yazdı, ben çeke lı. Bu seçme çağında seçimini emekten yana ro tarihimizde çok önemli bir kilometre taşı. çok yazarın ilk oyunu AST’de sahnelendi. ceğim, sen de Atatürk’ü oynayacaksın,” koymalıdır. Toplumsal barış adına, demokra 1960’lardan 2000’lere seçtiği oyunlar, özgün Timur Selçuk, pek çok ünlü şarkısını bizim dedi. Hiç makyajsız yalnızca saçımı sarıya si adına, özgürlük adına ve yurdumuzun bü sahneleme yöntemleri, ulaştığı kitlelerle ben oyunlar için tiyatro müziği olarak besteledi. boyayarak oynadım. tün topraklarındaki kardeşlik adına. “H ayatın anlamsızlığı insanı kendi anlamlarını bulmaya zorluyor” diyen usta yönetmenin bakış açısıyla, sanatın varlığı hayatın insana yetmediğinin bir kanıtı, diyebiliriz. İnsan, kendi çizilmiş sınırları içinde, günden güne kalbindeki genişlemeyle, bilindik yolları aşmak istiyor. İçindeki potansiyel, dünyanın ondan beklediğinden çok daha fazla ne de olsa. İnsan, bilendir çünkü. Hem var olduğunu bilen hem de öleceğini bilen... Bildikleriyle baş etmek o kadar kolay değildir. Sanat, bu sarsıcı gerçekle yüzleşmenin, gerektiğinde çarpışmanın yegâne yoludur. derin ürperti Dünyaya çırılçıplak gelen insanın kuşanabildiği tek şeydir aslında sanat. Yeri geldiğinde bir kılıçtan daha keskin, bir hükümdardan daha adaletlidir. Tıpkı vicdan gibi, sanat da rahatsız edicidir özünde, huzur kaçırandır, gerçeği işaret edip yalanları ortaya serendir. Tüm bunlar sayesinde edindiği güçle, iyileştirendir. Ana rahminden bilinmez bir dünyanın içine düşüveren insan için, karanlığı aydınlatandır. İnsanın kusurlu hamurunu yeniden karan, ona bu çetin sınavda yol gösterendir. Bu özelliğiyle sanat, ilahidir. Yüzyılları aşmayı başarmış bir sanat eseriyle göz göze geldiğimizde ya da melodileri ruhumuzdan içeri süzüldüğünde hissettiğimiz o derin ürperti bu yüzdendir. Usta yazar Irvin Yalom, ancak yaralanmış Acını sanata dönüştür bir şifacı gerçekten şifa verebilir, der. Dünya ağrısını kalbinde hisseden ve bu sancıdan kurtulmak için sanatın kucaklayıcı varlığına sığınan insan, fark yaratabilir ancak. Önce kendi içindeki savaşı kazanıp, sonra bir başkasına savaş yaralarını göstererek yol açabilir insan. Belki de kendi zaafını bir başkasına gösterebildiğinde, güçleniyordur kişinin yüreği, kim bilir. Açığa vurulabilmiş bir yara, iyileşebilir de. Acının da bir hafızası var. Kuşaklar arası aktarımı, onunla baş edebilmek için farklı bir yol sunabilir bize. Sanat, zamanı aşandır. Geleceği kurmak için hayalleri ete kemiğe büründürendir. Bana sorarsanız sanat, yaşamın tesellisidir. Barış Cihanoğlu’nun eserleri. Var olmanın dayanılmaz ağırlığı altında kalan insanı oradan çekip çıkarandır. Bir başkasının kalp atışını kendi yüreğinde duyumsamaktır. Acını sanat dönüştür, cümlesini ilk duyduğumda yazdığım bunca romanla aslında ne yapmaya çalıştığımı ilk kez derinden hissettim. Yazdığım her roman, önce beni dönüştürdü. Dönüştüğüm insanı, her yeni adımda daha çok sevmeye başladım. Önce kendi kusurlarımı, hatalarımı anladım, sonra dünyanınkileri... Kimsenin kimseden bir farkı olmadığını, kalbi kırık tek çocuğun ben olmadığımı, kahramanların yalnızca doğru zamanda harekete geçmeyi bilenler arasından çıkabileceğini öğrendim ve öğrenmenin ya şamımın son bulmadan bitmeyeceğini de... Zamanın insanın eseri ama insanın zama nın esiri olduğunu da öğrendim. Esareti bitirenin sanat olduğunu duyumsadım, dünyaya yeniden inandım. Benim gibi bu inanca tutunan insanlarla karşılaştım. Misal, sergisine Yara ismini vermiş çağdaş sanatın tüm olanaklarını serlerinde kullanan ve “Sanat, acının tarihidir” diyecek kadar kendi yaralarından beslenen ressam Barış Cihanoğlu ile karşılaştım. Hiçbir karşılaşma nasıl tesadüf değilse, daha ilk eseriyle göz göze geldiğimde neden onun atölyesinde olduğumu kavradım. sanat inanmaktır... Kendi varlığını bile sorgular hale gelmiş bir adamın resimle, heykelle, renkler ve onların öyküsüyle yaşama tutunmasının hikâyesini dinledim ondan ve birçoklarından. İşte böylelikle ortaya farklı bir fikir çıktı. Ruhu tedavi etmek için, sanata başvurmanın yollarını hep birlikte deneyimleyeceğimiz bambaşka bir tecrübe. Sanat inanmaktır çünkü. İnananlar ve inanmayanlar arasında derin bir fark vardır, tıpkı karanlıkla aydınlığın arasındaki gibi. Arayışı, aldanışı, uyumsuzluğu hiç bitmeyenlerin tarafıdır, sanat... GÜLŞAH ELİKBANK Sanat, var olmanın dayanılmaz ağırlığı altında kalan insanı oradan çekip çıkarandır...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle