22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Kalbi durmuştu ama beyni değil… henüz değil. Birkaç dakikası daha vardı hâlâ. Hatırlamaya başladı Leyla… tüm yaşadıklarını.” 4 516 HAZİRAN 2019 Doğan Şentürk ve İsmail Küçükkaya ile İmamoğlu Yıldırım buluşmasına ve gazeteciliğe dair... Korkunun esiri olmuyoruz FOX TV’nin anchormani İsmail Küçükkaya, bu akşam tarihi bir yayına çıkacak. Ekrem İmamoğlu Binali Yıldırım karşılaşmasını yönetecek. İsmi açıklandığından bu yana çok şey söylendi. Risk alıyorsun diyenlere “Bence risk yok” diye karşılık verdi. Küçükkaya ile ismi açıklandıktan kısa bir süre sonra buluştuk. Bu geceyi konuştuk. Yayını adil ve tarafsız bir hakem gibi yöneteceğini söylüyor. İsmail Küçükkaya Doğan Şentürk Hilal Köse Başarılı televizyoncu İsmail Küçükkaya, “Ben hakemim. Hakemin rolü topun sahada kalması. Top oyunda kalsın, oyun tempolu olsun, centilmence oynansın, seyir zevki olsun, adil olsun, hakem eyyamcı olmasın, ikisinden birini tutmasın ve iyi oynayan kazansın. Hakem sonuca müdahale etmesin” diyor. u İsminiz açıklandığından beri çok şey söylendi. Şu an ne hissediyorsunuz? Mutluyum. İşimle ilgili bir olayla gündeme geldiğim için mutluyum. Bir gururum var. Çünkü iki partinin mutabakatıyla seçildim. Bu güven anlamında önemli. Ülkem adına sorumluluğumun da farkındayım. Çok ağır bir yük ama en ufak bir tereddüdüm yok. Şimdi olsa yaparım yayını. Henüz hiçbir soru hazır değil. Bu söyleşiyi çarşamba günü öğle saatlerinde yapıyoruz, bana deseler ki biraz sonra yayın yapacaksın, yapabilirim. Öyle hissediyorum. u Yayına bu duyguyla mı gideceksiniz? Normalde öyle yaparım. Yayınlarımda hiç yazılı soru üzerinde çalışmıyorum. Önceden hiçbir hazırlığım yoktur benim. Zaten siyasi bir gazeteci olduğum için kim gelirse gelsin, ona doğaçlama merak ettiğim soruları sorarım. 1992’den bu yana aralıksız içinde olduğum bir meslek. Her kademesinden geçtiğim bir iş, âşık olduğum bir iş, tutkuyla yaptığım bir iş. İşimin özü de soru sormak. Bazen şaşırıyorum. Meslek büyüklerim, “Aman, büyük bir yük sorumluluk ve risk bu” diyorlar. u Niye böyle söylendi sizce? Bilemiyorum. Ben öyle bir risk görmüyorum. Tabii ki Türkiye’nin kutuplaşmasının nereye geldiğinin ve bu seçimin ne kadar yaşamsal olduğunun farkındayım. Tekrar seçim olduğunun, 17 yıl aradan sonra beraber bir oturumun yapıldığının farkındayım. Ama herhangi bir risk yok. u Seçim sonucuna etki edecek bir yayın olacak... Kesin eder ama seçimin kaderini ben etkilemeyeceğim. Kimin kazanacağını ben belirlemeyeceğim, ama bizim yayınımızdan seçimin kazananı çıkacak. İnancım bu. Tam olarak adil bir yayın yapacağım. Adaylardan hangisi iyi ise, hangisi ikna edici ise, hangisi sakinse, hangisi daha çok hak ediyorsa bence seçimi o kazanacak. u Adaylar nasıl gelir sizce? İki adayla da çok yayın yaptım. Tarihe geçeceklerini biliyorlar. Daha sakin ve ikna edici olan, durumu en iyi şekilde yöneten bence önde çıkacaktır. Stresli bir yayın. Sınava girerkenki gibi. Öğrencisin, panik yapmamalısın, kaygılanmamalısın, telaş içinde olmamalısın derler ya. Sınava nasıl hazırlandıysan hazırlandın. O gün artık nasıl yanıt vereceksen vereceksin. İŞİM KAHRAMANLIK DEĞİL u Ekranda konuğunuzu rahatlatan bir tavrınız var... Güzel yakalamışsınız. Bir konuk geldiği zaman ben kendime iki çerçeve çizerim. Birincisi ayrılırken konuk memnun olsun ve anlatmak istediği her şeyi anlatabilsin isterim. İkincisi, ben de memnun olayım isterim. Sormak istediğim bütün soruları sormuş, izleyenlerin kamuoyunun beklentilerini karşılamışsam memnun olurum. İki taraftan biri memnun olursa, işimi eksik yapmış olurum. u Yayınlarınızdaki yumuşak tavrınız, diliniz, pozitif etki yaratır mı adaylar üzerinde? Ben gazeteciyim. Amacım; meslektaşlarımın ve halkımızın görevimi iyi yaptığımı düşünmesi. Kahramanlık peşinde değilim. Görevimi yapmaya gidiyorum. u Böyle bir beklenti mi var sizden? Var. Benden kahramanlık yapmamı bekliyorlar. Ben kahraman değilim. Sadece görevini yapacak bir gazeteciyim. Beni memnun edecek olan şey, halkın haber alma ihtiyacını karşılamak. Görevimiz bu. Halk memnun olsun. u Tepkiler, yorumlar... O anlarda kafanızda tüm bu tartışmalar olur mu? Ben çok şerbetliyim bu işlere. Çok sosyal linçlere maruz kaldım. Etkilenmem. Ama program bitince “soru soramadı” denirse üzülürüm. Bu beni korkutur. Kendimi o noktaya düşürmem. Bütün hayatım boyunca bir kariyer inşa etmişim, herkes benim nasıl iş yaptığımı biliyor. u Sosyal medyadan gelen soruları da soracak mısınız? İster istemez büyük bir soru havuzu oluşturacağım. Süreye, akışa göre bir planlama yapacağım. Normalde not almam ama bu yayın için o riske girmeyeceğim. Tamamen spontane bırakırsam sormam gereken soruları atlayabilirim. İyi niyetliyimdir, iyi niyetimin kurbanı olmak istemem. Her şeyi kafamda oynayıp bitireceğim. İyi bir teknik direktör bir final maçına hazırlanırken zihninde oynar maçı. u Hangi gün bitireceksiniz hazırlığınızı? Bana moderatörlük yapacağımın söylenmesinin ardından düşünmeye başladım. Moderatörlüğü üstleneceğimin bana söylenmesiyle açıklanması arasında 12 saat var. Benden bir tek şey rica ettiler. 12 saat duyulmasın istendi, duyulmadı. Nasıl olacağını hayal etmeye başladım. u Soruları görmek isterler mi sizce? Siyasiler ne isterse istesin. Bir gazeteci yayına girmeden soruları göstermez. u Böyle gazeteci var mı yok mu? Bilmiyorum, ben ona gazeteci demem. uSeçim gecesinden daha çok izlenecek... 6 yıldır FOX’tayım. Fatih Portakal’la 10 seçim yaşadık. İkisi referandum. 31 Mart günü birinciydik. u AA’nın veri akışını kestiği gece gibi bir seçim gecesi yaşamamışsınızdır... O gün tarihi bir yayın oldu. Biz olağanüstü sorumlulukla yayıncılık yaptık. Yayın yönetmenim Doğan Şentürk ve kanalımın bütün yöneticileri tarihi bir karar verdiler. Yayını kesmeyelim denildi, biz de Fatih’le “tabii ki” dedik. 5’e doğru yayını bitirdik, koltuğun üzerinde bir saat gözlerimi dinlendirdim. Takım elbisemi değiştirip, Çalar Saati de sundum. u FOX tek başına... Özgür bir platformda olduğumuz , işimizi aşkla yaptığımız, ülkemizi de çok sevdiğimiz için sorumluluk üstleniyoruz. Türkiye’de medyanın durumu ortada, iki üç televizyon kanalı, iki üç gazete kaldı. Onun dışındakilerin tamamı hükümeti destekliyor. Biz ana akım içinde kalan tek televizyonuz. Herkes bize güveniyor. Burası The Post gibi yani Washington Post’un hikâyesi gibi, The FOX olacak. İlerde kitabı yazılır ve filmi yapılır. “İşin tanımı şu: İki aday televizyonda yarışacaklar. Bir gazeteci soru soracak, Türkiye izleyecek. İşin tanımı buysa endişeye gerek yok...” BAYRAMDA DA İŞ Küçükküya: Neden biliyor musunuz? Gerçekten memleket için. Ben bu yaşadıklarımızı, 31 Mart, 6 Mayıs (YSK’nin yeniden seçim kararı), 23 Haziran’ı üçleme olarak, demokratik yaşantımızın en önemli dönüm noktalarından biri olarak görüyorum. Halkımız demokrasiye inansın. Halkımızın sandığa olan güveni devam etsin ve halkımızın iktidarların seçimle değişebileceğine olan umudunu korusun. Gazeteciliği bu bilinçle yapıyorum. ANNESİ NE DEDİ? Annem, “Bu işe girme” dedi. “Beni seçtiler” deyince de “Sen en iyisini yaparsın, sana güveniyorum” dedi. En iyi şekilde yapabileceğime ikna ettim. Gerçekten hiçbir tereddüdüm yok. Yapamazsam beni kınarsınız. Ben her gün sınava çıktım. Ben Akşam’da manşet atarken şöyle düşünürdüm, ertesi gün bütün meslektaşlarım benim puanımı verecek. Sen bu kadar biriktirdin ve bir canlı yayında hem mesleğine ihanet edeceksin, hem kendine. Böyle bir lüksün yok. Şentürk: Bir anchormani kendi karakteri ve çizgisiyle ekranda özgür bırakmanın ödüllerini alıyorum. Fatih Portakal da İsmail Küçükkaya da temelden başlamış mesleğe, tırnaklarıyla bir yere gelmiş iki isim. Onların gazetecilik namuslarına, vizyonlarına imzamı atarım, attım da. Ekranda serbest kalmaları özgür medya açısından Türkiye’nin nefes alması, daralmış oksijensiz kalmış haber alma hakkı ve demokrasi açısından son derece mühim. HİLAL KÖSe Küçükkaya: Çok güzel dilekler, dualar alıyorum. Her birine çok teşekkür ediyorum. Bizim gücümüz sevenlerimizin ilgisi, desteğidir. En ufak endişelenmesinler, demokrasinin tadını çıkarsınlar. Hayal ettiğimiz bir ülke var, o ülke için çalışıyoruz. Ben bu seçimin de, açık oturumun da ülkemin demokratik kazanımları için ne anlama geldiğini biliyorum. Buna uygun davranacağım. Hiç kimse endişe etmesin. CTucaommmha.utmrr’iıdyeet Fotoğraflar: Vedat ARIK FOX Haber’in Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk, meslekte 32 yılı devirdi. Medyanın büyük bir çöküş yaşadığı bir dönemde, işini layıkıyla yapmaya çalışırken hedef gösteriliyor, tehdit ediliyor. Şentürk, tarihi karşılaşma için FOX’un ekran yüzü Küçükkaya’nın seçilmesini şöyle yorumluyor: FOX Haber’in bağımsız ve özgür yayıncılığının göstergesidir bu. Görüyoruz ki gücümüz özgürlüğümüzde... Damıtılmış vicdanın sözcüsüdür gazeteci... FOX Haber Genel Yayın Yönetmeni Doğan Şentürk, “Bizim için reyting ne kadar önemliyse, etik değerler de o kadar önemlidir. Bülteni izleyip eve gidince kafamı yastığa koyarım, yanlış bir şey yaptım mı diye vicdanımı sorgularım” diyor. likten yanayız. Bu ülkenin bayrağından, geleceğinden yanayız. Ana muhalefet partisi de, iktidar partisi de bize eşit mesafede. u Binali Yıldırım’ın da yandaş medyaya güvenmediği ortaya çıktı. Kilit nokta neresi biliyor musunuz? 31 Mart gecesi stüdyodaydım. u İmamoğlu Yıldırım karşılaşmasında Cumhurbaşkanı’nın Ankara’daki balkon FOX’un seçilmesini sorayım önce. konuşmasında çok önemli bir sözü var Gururluyuz. Türkiye’de iki rakip adayın dı. “Gönüllere girememişiz” dedi. Neden? aynı ekranda buluşmasını genç kuşakları Sayın Cumhurbaşkanı bu sözü söyledikten mız bilmiyor. Bırakın ana karakterlerin bir sonra o röportaj yaptığı gazeteleri, televiz araya gelmesini, milletvekilleri bile aynı yonları, radyoları, internet sitelerini sorgu ekranı paylaşmaktan imtina ediyorlar. Ve lamadı mı sanıyorsunuz? Demek ki o rö tahammül sınırlarını aşan, işi biraz hakare portaj verdiği gazeteler, televizyonlar ken te götüren tartışmalar oluyordu. İlk kez atı disini halkın gönlüne sokacak kadar etkili lan bu adımda İsmail Küçükkaya’nın seçil değiller. Etkisizler. İnandırıcı da değiller. mesi, FOX Haber’in bağımsız ve özgür yayıncılığının göstergesidir. Şimdi görüyoruz ki gücümüz özgürlüğümüzde ve etkimizde. Türkiye’de hem Fatih Portakal, hem İsmail Küçükkaya, güçleri etkisinde olan iki anchorman, ben de işin başındaki insan olarak haklı bir övünç içindeyim. u Bekliyor muydunuz bu sonucu? Biz FOX olarak hiçbir zaman ekranın dışında adayları arayarak ya da dolaylı yollardan bizi tercih edin diye mesaj göndermedik. Bunu yapanlar var, biliyorum. İsimleri açıklamayacağım. Biz ekrandan çağrı yaptık. Uğur Abi duayenimiz. Didem de bu işi layıkıyla yapabilecek bir isim. Gazetecilik ve televizyon tecrübem şunu söylüyordu; Yıldırım ve İmamoğlu, mutlaka çok izlenen bir isimle çıkmak isteyeceklerdi. u FOX tercih edildi. Peki, ne olacak diğer medyanın hali? Türkiye’nin pek çok kurum ve kuruluşunda ciddi bir erozyon yaşanıyor. Yargı, eğitim, güvenlik, dış politika... Buralarda ciddi repütasyon kaybı var. Medya da içinde. “Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” diye bir söz vardır. Medyada da büyük bir çöküş var. Aslında iki belediye başkan adayının karşı karşıya gelmesinde bir gazeteci aranıyor. Soru soracak, adaletli davranacak. Aslında olması gerekeni yapacak. Bu erdemlilik değil, bir vasıf değil. Bu olması gereken dir. Gazeteci tarafsızdır, eşittir, vicdanlıdır. Gazetecinin toplumun vicdanından damıtılmış bir kanaati vardır. Vicdanının sesini dinler. Damıtılmış bir vicdanın sözcüsüdür gazeteci. HERKES YANDAŞ OLUNCA uBu tanıma uygun gazeteci mumla aranıyor. Gazeteciliğin tanımı net. Gazeteci zaten dürüst, bağımsız, objektif olmak zorundadır. İtibar linci yapmaz. Tetikçi değildir. Tetikçilik başka bir şeydir, gazetecilik başka bir şeydir. Olması gereken nitelikler sanki büyük üstün bir vasıfmış gibi davranılınca ortaya böyle bir şey çıkıyor. İki aday yarışacak, ortada bir elin beş parmağını geçmeyen isimler dışında isim zikredilmiyor. Benim çocukluğumda TRT’de açık oturumlar vardı. Neden karşı mahallenin de itiraz etmeyeceği bir isim İsmail Küçükkaya veya Fatih Portakal? Neden Yıldırım, Uğur Dündar, Didem Aslan Yılmaz, İsmail Küçükkaya gibi isimleri zikrediyor Yıldırım ve İmamoğlu? Bunu sorgulamak lazım. Şimdi herkesin yandaş olduğu bir yerde objektif, tarafsız, özgür, bağımsız yayıncılık yaparsanız muhalif gibi algılanıyorsunuz. u Aslında işinizi yapıyorsunuz. Evet ama biz de tarafız. Toplumdan, Atatürk değerinden, Cumhuriyetten, laik u Sorun nerede tam olarak? Bir kez daha yinelemekte fayda var. Siz bir şeyi olduğu objektif kalıplarından çıkarıp zahiri bir görüntü vermeye, tetikçilik yapmaya kalkarsanız ya da gazeteciliğin sınırlarından çıkıp çamur atmaya, itibar lincine kalkarsanız, siz savunduğunuz fikre, lidere, ideolojiye zarar verirsiniz. Sayın Cumhurbaşkanı da bunu biliyor, görüyor. Kurmayları da görüyor. Daha dün S400 F35 krizi oldu. Biz haberde, “bu kabul edilemez” dedik. Herkes dünkü (Salı günü) ana haber bültenini izleyebilir. Milliyetçilik nedir, duruş nedir, omurga nedir görebilirler. u Sahada muhabirlerinize yönelik sözlü sataşmalar oluyor, üzülüyor musunuz? Ben hep arkadaşlarıma “sizin şeref payenizdir” diyorum. Sayın Erdoğan da biliyor, Fatih’in ajandasında gizli bir şey yok, Fatih gazetecilik yapıyor. İyiye iyi, kötüye kötü, doğruya doğru, yanlışa yanlış diyen bir adam. Prensipleriyle yaşar. İsmail Küçükkaya da aynı şekilde. u Sizi yoruyor mu hedef göstermeler? Gömüyoruz içimize. Çünkü mesleğimizi seviyoruz. Bu işin gereği diyoruz. KORKUYOR MU? Şentürk: Elbette korkuyoruz. Fakat korkularımızın bizi esir almasına izin vermiyoruz. Her canlı korkar. Korkular sizi prensiplerinizi, görüşlerinizi, kişiliğinizi, omurganızı, şerefinizi ve haysiyetinizi rehin alıyorsa o zaman siz insan değilsinizdir, ya da o işi yapmayın. Her türlü yargı hakkımızı kullanıyoruz. Pek çok mahkemede de kazanıyoruz. Allah kötüyü vermesin. Kötü geldiğinde yapacak bir şey yok. Kaderinizde varsa ne yaparsanız yapın. Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Abdi İpekçi ne yapabildi? 23 HAZİRAN GECESİ Ekranda olacağız, konuklarımız olacak. Türkiye’ye yakışır, eşit mesafede, bağımsız bir yayıncılık yapacağız. Anadolu Ajansı 31’inde yaptığı eylemle sınıfta kaldı. Tarihe de kara lekeyle yazıldı. Bunu silemezler. 30 yıl sonra da, 50 yıl sonra da bu konuşulacak. Yeni bir skandal yaparlarsa yanlış yaparlar. Top mermisi bile iki kere aynı yere düşmüyor. Biz doğru duracağız, bir milim sağa bir milim sola sapmayacağız her zamanki gibi. u Seçim gecesi yayını bırakmadınız ve yurttaşlardan tam puan aldınız... Özgür basın, vicdanlı gazeteci tavrı koyduk. İyi ki de koymuşuz... ON DAKİKA OTUZ SEKİZ SANİYE Birinci Sayfa Adı Leyla’ydı. Tekila Leyla. Öyle derdi ona arkadaşları, ahbapları ve müşterileri. Evde ve işyerinde –rıhtımın yakınlarında, lambacılarla kebapçıların ortasında, bir kiliseyle bir sinagoğun arasına sığışmış arnavutkaldırımlı çıkmazda, yani İstanbul’un en eski genelevlerini barındıran o meşum sokakta yer alan gülkurusu renkli evde– bilinen adıyla Tekila Leyla. Yine de böyle dediğinizi duyacak olsa vallahi bozulabilir ve ayakkabısını –yüksek topuklu pabuçlarından birini– şaka yollu kafanıza fırlatabilirdi. Benden söylemesi. “Bi dakka. ‘Adı Leyla’ diyeceksin canikom, ‘adı Leyla’ydı’ değil, tamam mı?.. Geçmiş zamana konulacak kadın mıyım ben yahu!” Hiç istemezdi kendisinden geçmiş zaman diliminde söz edilmesini, tüm hayatı ve varlığı adeta bir masalmışçasına ondan bahsedilmesini. Zinhar razı olmazdı buna. Böyle bir şeyin düşüncesi bile kendini önemsiz ve bitik ve yenik hissetmesine neden olurdu muhtemelen ve şu garip dünyada istediği en son şeydi böyle hissetmek. Ne yenikti o, ne bitik, ne de önemsiz. Ama işte şu an itibariyle, ne kadar ısrar ederse etsin şimdiki zamana sımsıkı tutunmakta, Tekila Leyla’nın kalbi daha az evvel durmuş, soluk alıp verişi ise hepten kesilmişti. Nasıl inkâr edebilirdi ki öldüğünü?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle