22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

16 HAZİRAN 2019 Baba olmaktan korkmayın Evlilik ve çocuk sahibi olma yaşlarına gelen pek çok erkek baba olma fikrinden oldukça tedirgin oluyor. Yazar Scott Kelby, “Çocuk İstemeyen Erkekler İçin Kitap” isimli kitabında, erkeklerin baba olmakla ilgili endişelerini giderecek bazı tavsiyelerde bulunuyor. Kelby’nin tavsiyeleri şöyle; u Muhteşem bir baba olmayı kafanıza takmayın: İyi baba olmak, bebeği nasıl tutacağınızı ya da gazını nasıl çıkaracağınızı bilmekle ilgili değildir. İyi bir baba olmak öncelikle iyi bir koca olmakla başlar. Bu yüzden iyi bir baba olmak hamilelik döneminde başlar. Şunu unutmayın, iyi kocalar, iyi babalar olur. Çocukların en çok istediği şey, mutlu ve dengeli bir evdir. Bu yüzden evliliğiniz kaya gibi sağlam olsun. TATİLE GÖTÜREBİLİRSİNİZ! u Çocuk öncesi yaşantınızı tamamen yok etmeyin: Ebeveynler çocuk sahibi olduktan sonra yaklaşık iki sene evden çıkmıyor ve bebeklerine bir şey olacağından endişelenerek hiçbir şey yapmıyor. O bir bebek, nitrogliserin değil! Birkaç haftanın ardından, eşinizle eski alışkanlıklarınıza olabildiğince geri dönün. Unutmayın ki bebekler oldukça küçüktür ve sandığınızdan çok daha kolay seyahat edebilirler. Onları kahvaltıya, alışverişe, hatta uçağa bindirip tatile bile götürebilirsiniz. u Anneye kendi başına geçirebileceği zaman bırakın: Size bebek için babanın da en az anne kadar önemli olduğunu söylemiş olsam yalan söylerim. Yeni doğmuş bebeklerle ilgili ne yapmaları gerektiği konusunda, anneler doğal bir içgüdüye sahiptir. Bu yüzden anne olmak baba olmaya göre çok daha zor bir iştir. Sizin yapabielceğiniz en iyi şey, anneye olabildiğince fazla mola yaratmaktan fazlası değildir. Uyuması, arkadaşlarıyla görüşmesi veya sadece alışverişe çıkıp kafa dağıtması için bile zaman ayırıp bebeğe göz kulak olabilirsiniz. EVLİLİĞİN MUTLU ANLARI uGece beslenmeleri için eşinizle uyanın: Sizi uyarmalıyım bu sizi biraz zorlayacak, ama bittiğinde çok mutlu olacaksınız. Mesele akşam yemeği olduğunda bebekler bir cruise gemisinde olduklarını düşünürler ve gecenin ikisinde bir ziyafet bekleyebilirler. Anne çocuğu emzirirken yanında durup ona eşlik etmeniz ve sonunda bebeğin gazını çıkarmanız oldukça mutlu bir an olarak evliliğinizde yer bulacaktır. Toplumsal farkındalık için: Trans Misafir* Hanesi T rans kadınların ve erkeklerin hayatlarına dair fotoğrafların, hikâyelerin ve anıların sergileneceği “Trans Misafir* Hanesi” projesi, 18 Haziran’da başlıyor. Direktörlüğünü Kübra Uzun'un yaptığı etkinlikler, 22 Haziran’da sona erecek. Proje, “Misafir* Hane” isimli fotoğraf kitabı, “Bir Vardım, Bir Yoktum” isimli video ve “1+1: Birlikte Güçlüyüz!” başlıklı sergiden oluşuyor. Ömer Tevfik Erten’in “Misafir* Hane” isimli kitabında, İstanbul LGBTT Dayanışma Derneği’nin kalacak yeri olmayan ve şiddet gören translar için açtığı Trans Misafirhanesi’nde çektiği fotoğraflar yer alıyor. Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu’nda gösterilecek “Bir Vardım, Bir Yoktum” isimli video ise 2014’te İstanbul’daki evinde katledilen trans kadın “Çingene Gül” anısına hazırlandı. “1+1: Birlikte Güçlüyüz!” sergi ise 18 Haziran Salı günü saat 19.00’da, trafik kazasında yaşamını yitiren LGBTİ+ aktivisti Boysan Yakar’ın anısına açılan “Boysan’ın Evi”nde açılacak. Etkinlikler ücretsiz. herkese açık. Nejat Yavaşoğulları, kızı Deniz Yavaşoğulları’nın sorularını yanıtladı 3 Rockçı baba, vay beerkesbabasını,annesini sever” şeklinde bir anlayış vardır. İşin biyolojik sürecinde yer almak bağ kurmanın belki ilk nok “H !tasıdır, ama anne veya baba olmak bununla bit mez, bu sadece başlangıçtır. Bugün Babalar Gü nü, ben baba açısından kendimi hep çok şans lı gördüm. O, bazı yönleriyle çevremdeki arka daşlarımın babalarından farksız, bazı yönleriy le ise çok farklı bir baba oldu hep. İlkokulday ken herkesin babasını ünlü zannediyormuşum. Bunu da bu söyleşide öğrendim! Ergenlik dö nemimi iyi hatırlıyorum, o zaman durum farklı bir hal almıştı. Okul arkadaşlarım, babamın bir rock grubu solisti olmasını “iyi anlamda” çok u Bana bir baba olarak empoze acayip bulurdu. Hani “rockçı baba, vay be” falan. Oysa ki dilediğim gibi Bulutsuzluk Özlemi konserlerine gitmekten başka, çok da fark etmek istediğin, ama yapamadığın lı bir özgürlüğüm yoktu. Biraz daha büyüyün bir şey oldu mu? ce, tüm arkadaşlarım topluca gider olduk konserlere. Onlar da sayemde babalarından, “Ama Deniz’in babasının konseri” diye izin koparı Mimar olsan çok işime yarardı! yorlardı. İşin “Rockçı baba” kısmının zevkini de en çok o dönemlerde çıkarmışımdır. Sonuç ta insan kendi babası hakkındaki fikrini genel geçer, nesnel bir doğru olarak görür ve benim için babam süperdir. Kendisi bu ara çok yoğun, Nâzım Hikmet’in Şeyh Bedrettin Destanı’nı ya Deniz Yavaşoğulları, pıyor. Stüdyoya girmeden önce, babamla buluştuk, baba kız sohbet ettik. “İnsanın babasının oktay ekinci’nin sözü herkes u N’aber baba, nasıl gidiyor? Stüdyoda çalışmalara devam ediyoruz. Şeyh Bedrettin’in son günleri. Miksleri gözden geçiriyoruz. Fırat Tanış aradaki düz metinleri seslendirdi. Onun dışında hayat devam ediyor. Gündem açısından hem heyecanlı, hem gerilimli, beklentilerimizin olduğu günler yaşıyoruz. Belki hep böyleydi, senin doğduğun zamanlardan beri. tarafından az çok tanınan biri olması ve herkesin onun u Siz de o zamanlar “çocuk yapacağız, ama ülkenin ne yöne gideceği belli değil” gibi kaygılar yaşıyor muydunuz? Pek çok kişide var bu tereddüt. “Bu dünyaya çocuk mu getirilir?” diyen tipler o zamanlarda da vardı. 80 darbesini falan görmüştük tabii... Ancak bir yandan da o dönemler beklentilerin yüksek olduğu dönemlerdi. Ben “Acil Demokrasi” şarkısını yapmıştım falan. Bizim kuşakta her zaman ülkemizin daha iyi, daha ileri bir ülke olacağına dair bir inanç vardı ve bunu gerçekleştirmede bize de görev düşüyor diye düşünürdük. Tabii ki hayal kırıklıkları oluyor. Şimdi görüyoruz ki bunlar sadece ülkenin iç dinamiklerinden olmamış. Dış etkenler, dünya dengeleri, o dengelerin içerisindeki Türkiye’nin konumu vb. pek çok faktör var. u Bende de tereddüt var çocuk sahibi olmak konusunda. Kafamız gidip geliyor, endişeler oluyor... Olmasın, çünkü hayatın gücü her zaman kendini gösterir. Toplumların daima ileriye gittiğini unutmamak lazım. Cumhuriyet gazetesi yazarlarından Oktay Ekinci, aynı zamanda Mimar Sinan’dan arkadaşımdır, bana “Oğlum” demişti, “Her canlının yaşaması gereken şeyler var, bunlardan biri de çocuk sahibi olmak.” Senin doğmana sebep olan laflardan biriydi bu. kafesin kapağını açtım u Peki baba olmanın zorluğu ne sence? Yani bir çocuk senin yüzünden dünyaya geliyor. Onun hayatı boyunca neler yaşayacağını, nelerle karşılaşacağını seçemiyorsun. uBen, benden bağımsız dünyaya gelmiş, iki kedi bir köpeğe ebeveynlik yapıyorum şimdilik. Sence hayvanlara karşı düşkünlüğümde senin payın var mı? Annen hayvanları çok sever zaten, onun hayatında hep hayvanlar olmuştu, küçüklüğünden beri. u Sizin de Bocuk diye köpeğiniz vardı... Bir de onun kedi arkadaşı Pembe vardı... Evet. Onlardan önce de Anadolu Hisarı’ndaki bahçede hep kedi olurdu, en az on tane. Bana hayvanları seveceksin falan diyen olmamıştır, ama hep iç içe büyüdük. Ortaokulda kuşlara merak sardım. Emirgan Ortaokulu’ndaydım kasım ayı gibi birileri gelir, oralarda saka kuşu satarlardı. Ben de alır eve getirirdim. İki üç sene böyle devam etti, ama en sonunda bu durum bana doğru gelmemeye başladı. Tamam ben onu çok seviyorum, o da beni görünce kafesin ucuna geliyor falan ama onun özgürlüğüne engel oluyorum diye düşündüm. O zaman bilinçlendim yani. KORKUYA NE ZAMAN TAKTIN? hakkında bir fikri veya yorumu olması garip bir şey.” Deniz Yavaşoğulları cdenizy@gmail.com Deniz Yavaşoğulları, babası Bulutsuzluk Özlemi’nin solisti Nejat Yavaşoğulları ile Babalar Günü’ne özel bir söyleşi yaptı. Baba kız, geçmişe uzanan keyifli bir sohbete imza attı. baba olarak en zor zaman u Pek çok sınıf arkadaşımın korku filmi izlemesi falan yasaktı... Sen genel olarak bana pek müdahale etmezdin. Evet... Sen hiçbir zaman apartman çocuğu olmadın mesela. Anadolu Hisarı’nda büyüdün zaten. Bir gün yok şuradaki perili köşk, diğer gün Burcu’ların bahçesi falan. Bütün gün dışarıda oynardınız. Küçükken her çeşit arkadaşın da olurdu. En yakın arkadaşlarından biri karşımızdaki okulun hizmetlisinin kızıydı. Bir başkası Bağdat Caddesi’nde oturan bir sınıf arkadaşın olabiliyordu. Sen hepsinin ev ortamına girip, ayrı dünyaları görüyordun. Ben de bunun sana faydası olacağını düşünüyordum, belki olmuştur... u Baba, düşünüyorum da sanki bir çocuğun en zor zamanları ilk üç senedir... Vakit, fiziki uğraş açısından zor zamanlar. Bir yeri ağrır, keşfedemezsin falan, öyle zorlukları var, ama benim sen yetişirken zorlandığım dönem başka. u Hangi dönem? Lise 1, lise 2 falan. Deli arkadaşların var, bir anarşistlik başlıyor. Bazı konular abartılıyor, ne desen nasıl anlatsan olmuyor, dinletemiyorsun. En zor zamanlar onlardı. uÜniversite dönemimde bitti mi sıkıntılar? Üniversite döneminde tabii kişilik biraz daha oturuyor. Her halukârda arada bir nesil farkı oluyor, olması da lazım. Ben bunu değerlendiriyordum, mesela yaptığım müzikleri sana dinletiyordum, fikir alıyordum. Veya senin neler dinlediğini sorup öğreniyordum. u Bayadır bir sormuyorsun... Valla soracaktım, ben hiçbir şey bulamıyorum dinleyecek, Arctic Monkeys’de kal dım. Belki de bunu artık teenage’lere sormak lazım! u Sen sahne adamısın, bense baya çekingen biriyim. Neden öyle acaba? Ben de belli bir yaşa kadar çekingendim Deniz. Annem, yani senin babaannen benim girişken olmam için elinden gelen her şeyi yapıyordu. “Git şunu yap, git balık tut, bak millet para kazanıyor sen evde oturuyorsun” der dururdu. Kendisi de zaten balıkçı reisinin kızı. Serbest meslek erbabı, böyle olunca da küçük yaştan gündelik işler yapmaya alışmamı istiyordu. Ben de orta birde kendi kendime bakkala çırak girdim. Haftada 10 lira mı, 5 lira mı veriyordu hatırlamıyorum. Sonra tartıya taktım. 250 gr. zeytin koyacağım, tam getirmeye çabalıyorum mesela. Öyle işler yapıyordum hevesim geçince de çıkıyordum. en çok güldüğüm... u Senin babanla ilişkin nasıldı? Babam çok iyi bir adamdı. Sen zaten onun iyiliğini gördün... Mesela ne bağırdığını bilirim, ne çağırdığını ama müthiş bir otoritesi vardı. Ben çekinirdim babamdan. u Hadi ya? Ben dedemin otoriter yanını hiç görmedim gerçekten. Bana bir kere kızdı hayatında. O da evin karşısında kocaman bir armut ağacı vardı. Bizim komşu çocuğu Yaşar’la kim daha yükseğe çıkacak diye tırmanmıştık. Dalları da incecik ağacın. Babam geldi, “in aşağı” diye bağırdı, ben de indim aşağı. Kulağımı çekti, bir daha yapacak mısın falan diyerek ağlattı. Bir tek onu hatırlıyorum. u Senin benim çocukluğumdan aklında kalan başka bir şey var mı? Bir kere, “baba ben bütün arkadaşlarımın babalarını tanınır zannediyordum” demiştin. Ona çok gülmüştüm. Barbie evi u Serbest mi bıraktın? Evet, içim istemeye istemeye açtım o kafesin kapağını. Kuş da çıktı, uçtu, bir tur attı sonra gelip kafesin tepesine kondu. Ardından tekrar uçup gitti, bu defa geri dönmedi. al diye tutturmuştun u Acaba benim korku, gerilim, polisiye düşkünlüğüm neden? Valla onu hiç bilmiyorum! Sen emeklerken falan, video oynatıcılar uzaktan kumandalar vs. vardı. Başkaları aman elektrik çarpar falan derken, ben kullansın kurcalasın derdim. Herhalde, biraz daha büyüyünce videoları, kanalları karıştırmaya başlayınca oldu. The Lost Boys filmini izledikten sonra taktın kafayı. Ben de o yaşlarımda Teksas Tommiks, Çelikbilek falan hayranıydım. u Senin bana hiç çok kızdığın bir şey olmuş muydu? İlla ki olmuştur, belki bir şeyler tutturmuşsundur falan, ama aklımda kalacak kadar bir şey yok. Senin aklında kalan bir şeyler var ama, mesela Barbie evi. u Evet inatla almamıştınız onu bana... Çok mu pahalıydı acaba, niye almadık hiç hatırlamıyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle