22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 31 MART 2019 Endonezya’nın en parlak yıldızı: Vahid Kucaklayıcı, hoşgörülü, ve başka kültürlere açıktı. Bu N ereye kadar götürebilir bir insan bağnazlığını? Tutucu düşüncelerinin yaşamın gerçeği ile karşılaştığında hiç de sandığı kadar güçlü olmadığını anladığında ne yapar bir insan? nedenle Onları körü körüne savunmaya herkesin Cumhurbaşkanı devam mı eder yoksa değişimin yüceliğine teslim mi olur? Her ikisini de yapanlar var el olabilmişti. bette. Ama kendisini değiştirebilmek, yıllarca savundukları nın tersini yapıyor olmak cesaret isteyen bir tutum. Bu nu gerçekleştiren, içinde doğduğu dini/kültürel kod lara yenilmeyip, daha kucaklayıcı olan insanlar da var, sayıları az da olsa. Bunlardan biri Abdurrahman Vahid’di. Üç yıl Endonezya Devlet Başkanlığı yapmış çok ama çok dikkat çeken biriydi Vahid. Ülkesinin en tanınmış Müslüman ailelerinden biri ne mensuptu. Babası ile büyükbabası, yaklaşık kırk mil yon üyesine gıda, eğitim, sağlık yardımı yapan Indonesi an Renaissance of Religious Scholars (Arapçası Nahtadul Ulema, Ulemanın Yeniden Doğuşu) adlı kurumun yöne ticileriydiler. Vahid de bu örgütün uzun yıllar sorumlulu ğunu üstlendi. Anne tarafından büyükbabası ise Müslü man kız öğrencilere eğitim veren okulların öncüsüydü. Yani yaşam çizgisi önceden belirlenmiş, İslam’ın nefe ri olarak yetiştirilmek istenmiş biriydi Vahid. İslam dün yasının en tutucu ekollerini içinde barındıran kurumlar da aldı İslami eğitimini. Örne ğin Pakistan’ın Karaçi ken tindeki Arapça dil oku lunda da okudu, Kahi re’deki ünlü El Ez her Medresesi’nde de. İslam dünyasın da tutuculuğuyla, akıl dışı fetvalarıyla bilinen El Ezher’in ilahiyat kısmında İslami araştırmalar alanında uzmanlaş mıştı. Bugünkü siya sal İslamcılık’ın teoris Abdurrahman Vahid yenleri sayılan Hasan el Benna ile Seyyid Kutup’tan da çok etkilendi. O kitap değiştirdi Her insanın hayatında dönüm noktası olur. Onun tüm düşüncelerini değiştiren “büyük bir buluşma” Fas’ta gerçekleşti. Aristo’nun Etik’ini alıp okuduğunda artık başka biridir. Daha sonraki yıllarda “Eğer Aristo’yu okumasaydım, köktendinci bir Müslüman olabilirdim” diye anlatır kitabın kendisi üzerindeki etkisini. Ne diyordu Aristo? Şunu; “İnsan gerçeğe dinin yardımı olmadan, sadece mantığıyla da ulaşabilir.” Bu “buluşma” onu bağlı olduğu bağnazlık zincirlerinden kurtardı. Gençliğinde Hindu felsefesini de araştıran Vahid, devlet başkanı seçildiğinde ülkesindeki bir Hindu tapınağında dua da okudu. Ülkesinde Çinli azınlığa yapılan ayrımı ortadan kaldırdı. Şeytan Ayetleri kitabı yüzünden hakkında ölüm kararları alınan Selman Rüşti’yi savundu. Devlet başkanlığını kaybettiğinde üzülüp üzülmediğini soranlara yanıtı “27 farklı Dokuzuncu Senfoni kaydını kaybettiğimde daha fazla üzülmüştüm” oldu. İslam dünyası sevmedi İslam dünyasının pek sevdiği figürlerden olmadı hiç. “Şeriat yasaları Allah’a giden yolu gösterir ama onlar Allah tarafından değil insanlar tarafından yazıldı” diyen birini nasıl sevsinler? Kolay değil, Endonezya gibi, ki dünyanın en büyük Müslüman ülkesidir, 17 binden fazla adadan oluşan, 300 farklı etnisitenin barındığı, 742 dilin konuşulduğu bir ülkede Vahid’in yaptığı son derece etkileyicidir. Dünyanın en kalabalık Müslüman nüfusuna sahiptir diye, ülkenin en yaygın dininin kodlarıyla çıkabilirdi toplumun karşısına. Bunu yapmadı hiç. Dinci fanatiklerin tepkisini çekme pahasına herkesi kucaklayan düşüncelerinden taviz vermedi. Her açıdan ders alınacak bir yaşamı vardı Abdurrahman Vahid’in. İçinde doğduğumuz, bu nedenle kavramak, anlamak için özel çaba harcamadığımız düşüncelere mahkum olmamamız gerektiğini ona bakarak anlayabiliriz. Sorgulayan, ulaştığı sonuçlardan korkmayan biri olmak nasıldır, örnek olmuştur Vahid. Savunduklarını, aklını bağlayan prangalara dönüştürmemek insanoğlu/kızının en zor savaşıdır. Her zaman zaferle de çıkılmıyor bu savaştan. Savunduklarını başkalarının yaşamlarını zorlaştıran bir entelektüel şiddete dönüştürmedi Vahid. Ülkesinin zengin kültüründen de faydalanarak kucaklayıcı, birleştirici biri olarak tarihteki yerini aldı. O yüzden mezar taşında sadece şu yazılıdır: “Burada bir hümanist yatıyor”. Sertifikalı kahkaha yogası eğitmeni Selda Susal öneriyor: Meclis’e kahkaha Selda Susal, yeniden doğmuş “eski bir beyaz yakalı.” Uzunca süren kurumsal hayatına, geçirdiği ağır bir hastalık yüzünden nokta koydu. Şimdi, hayallerinin peşinden koşuyor. Bunu yaparken de başka canların hayatlarına dokunuyor. Kahkaha yogası eğitmeni, sıkı bir hayvansever. Türk Eğitim Vakfı’nda, “Okutan Kahkahalar” adında bir fonu var. Kurumlarda yaptığı terapilerle, kız çocuklarına eğitim bursu sağlanmasına katkıda bulunuyor. Susal’la kahkahaya uzanan hikâyesini konuştuk: “Toplum olarak çok ayrıştık ve bu da olumsuz duygu durumlarını getiriyor. TBMM’de siyasilerle birlikte kahkaha yogası yapmayı isterdim. Kahkaha yogasının felesefesinde dünyaya sağlık, mutluluk ve barış yaymak var. Kahkaha, bireysel olduğu kadar toplumsal.” Kahkaha ama nasıl? Kahkaha yogası denince insan durup bir düşünüyor. Nasıl olacak, ya gülemezsem, komik duruma düşersem diye... Susal, kendinden emin bir hoca. “Gözlerime bak” diyor ve ben birdenbire patlatıveriyorum kahkahayı, nasıl olduğuna şaşırarak... Bırakalım kahkahayı, tebessümsüz günler geçiriyoruz birlikte ve de yalnız. Susal, tam bu noktada başlıyor anlatmaya. Kahkaha yogasını, Hint doktor Madan Kataria, 1995’te geliştirmiş. Yoganın nefes tekniğini almış. Gülmek için neden aramıyorsunuz. Kahkaha bir egzersiz gibi. İçinizden gülmek gelmese de beyninizi kandırıyorsunuz. Her gün yapılan 1015 dakikalık kahkaha yogası, beynin daha fazla mutluluk hormonu salgılanmasını sağlıyor. 10 dakika, 30 dakika kürek çekmeye eşdeğer. Ciddi efor gerekiyor. Yoganın aksine çok hareketli bir eğitim. Susal, “Çok gülme, ağlarsın’ ve ‘kahkaha atan kadın iffetsizdir’ gibi söylemler, kahkahalarımızı bastırmamıza ve gülerken utanmamıza neden olabiliyor. Kahkahanın iyileştirici gücünü düşünüp, toplum olarak bu yargılardan kurtulmamız lazım. Ne olursa olsun gülümsemeyi başarırsak, sorunun üstesinden gelme olasılığımız artıyor” diyor. Susal’ın hayatını değişterin şey Aralık 2012’de menenjit teşhisiyle hastaneye yat Egzersiz 4 aşama A lkış, nefes, karşılaştığımız durumların kahkaha eşliğinde çocuksu oyunlarla canlandırılması ve topraklanma. Sahte kahkaha, 4560 saniyede gerçeğe dönüşüyor. İç organları çalıştırıyor, bağışıklığı güçlendiriyor. Filipinler’de yaralı askerlerin tedavisini destekliyor. Hindistan’da boşanma davası görülen bir çift kahkaha terapisine gönderildi. Rusya’da, dünya kupası öncesi trenyolu ve metro çalışanlarına, kahkaha yogası yaptırıldı. Amaç, FİFA öncesi soğukluğu kırmak, turistleri güleryüzle karşılamaktı. hilal köse STK’lerde gönüllü olarak kanser hastalarıyla, görme ve işitme engellilerle ya da Darülaceze’de yaşlılarla çalışıyor. Şirketlerin isteğiyle, çalışanlarına motivasyon terapisi düzenliyor. ması olmuş: “Şiddetli baş ağrısıyla acile götürüldüm. Üçüncü gidişimde doktorlardan biri çenemi göğüsüme değdirdikten sonra kafamı arkaya doğru hareket ettirmemi istedi. Yapamadım. İş yoğunluğu ve stres nedeniyle bağışıklık sistemim tamamen çökmüş. Bir konferasta konuşma yapmak üzere Boğaziçi Üniversitesi’ne doğru yürümüş ve çok üşümüştüm. Bir şey tetiklemiş olmalı. Hastanede her gün üç şey söyleniyordu; sağır olabilirsin, göremeyebilirsin, hafızanı kaybedebilirsin. Hastalığı hasarsız atlatınca, hayatı sorgulamaya başladım. Hayatım, kariyerimdeki başarıdan ibaretti. Gerçek mutluluğu da hep daha iyi şirketlerde çalışmak gibi dış koşullara bağlamışım... Uluslararası şirketlerde, iletişim departmanlarında yöneticilik yapıyordum. 2015 yılında, 20 yıllık kurumsal hayatımı geride bıraktım.” Susal, istifa ettikten sonra iki ay, her sabah sevdiği ve sevmediği şeylerin listesini yapmış. Ve üç mutluluk kaynağı keşfetmiş: Seyahat, paylaşmak ve başka canlara dokunmak. Bugüne kadar Japonya’dan Sri Lanka’ya, Kenya’dan Zanzibar’a kadar 50’nin üzerinde ülkeyi gezmiş. En son Butan’da rahiplerle kahkaha yogası yapmış. Sri Lanka’dan çok etkilendiğini, Japonya’nın da geçmişle geleceğin iç içe geçtiği kültürüyle enteresan olduğunu söylüyor. Unutulmazları arasına ise Safari ile Kenya girmiş. “Gezgin olmak dünya vatandaşı olduğumu hissettiriyor” diyor. Sofra birleştirir “Gittiğim ülkelerde hep evlerin içini merak ederdim. Gerçek hayat evlerde. Anneme ve kayınvalideme yemekler yaptırıp, sofralar kurdum. Sonra arkadaşım Özlem Çulhagil’le YeatUp’ı kurduk. Gezginleri, maceraperestleri yemek tutkunlarınun evlerine konuk ettiğimiz platform YeatUp. Her tabak, Temel İhtiyaç Derneği’ne bağış demek”. Susal, birkaç arkadaşıyla yaklaşık 100 sokak köpeğine, sayısız sokak kedisine bakıyor. Felsefesi ise mümkün olan her yerde küçük bir iyilik yap: “O küçük iyiliklerin hepsi toplanıp büyük bir şey oluyor. ” Müzede çocuklar için de etkinlikler düze nleniyor. Edebiyatımızın hafızası... F azıl Hüsnü Dağlarca’nın çalar saati, Talât Sait Halman’ın daktilosu, Yaşar Kemal’in şapkası, Behçet Necatigil’in bir şiirinin eskizi, Doğan Hızlan’ın papyonu, mektuplar, gazete nüshaları, el yazmaları, ilk baskı kitaplar, üzerine not düşülmüş defterler... Türk edebiyatının ustalarından bizlere kalanlar... Nilüfer Edebiyat Müzesi’nde sanatseverleri bekliyor. Araştırmacılar ve meraklıları için adeta bir dijital kütüphaneye dönüşen müzede, 4 bin belge var. Müze sergiler, festivaller, atölyeler ve söyleşilerle, okuryazar buluşmalarına da ev sahipliği yapıyor. 163 nadir eser Müzenin Mektup Odası’nda, Cemal Süreya, Rıfat Ilgaz, Tahsin Yücel, Sabahattin Kudret Aksal, Attilâ İlhan, Mehmet H. Doğan, Memet Fuat, Rauf Mutluay, Halet Çambel ve Orhan Şaik Gökyay’ın da aralarında bulunduğu yazarlara ait 50 el yazması mektup, edebiyat severleri bekliyor. Dijital ortama aktarılan toplam mektup sayısı ise 800. Müzede, Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Kemal, Cahit Külebi, Necati Cumalı, Edip Cansever, Melih Cevdet Anday, Bedri Rahmi Eyüboğlu dahil pek çok yazara ait nadir eser, geçmişin izini sürmek isteyenlerle buluşuyor. 600’e yakın kitabın yer aldığı müzede, sayısı 185’e ulaşan kişisel eşyalar ilgi çekiyor. bİRİNCİ YIL KutlaNDI Nilüfer Belediyesi’nce Misi Mahallesi’nde açılan ve Türkiye’de alanında tek olan müze, birinci yıldönümünü 20 Mart’ta kutladı. Bir yılda 15 bin ziyaretçiyi ağırlayan müzenin kuruluş etkinlikleri kapsamında, “Bursa Benim Bütünüm” isimli bir sergi açıldı. İki ay boyunca ziyarete açık olacak sergide, Bursalı olan ya da Bursa hakkında eserler kaleme alan 43 yazar ve şaire ait eserler, alıntı ve kişisel eşyalar yer alıyor. Kıymetli dünyalar, müzeye dönüşen taş ve kerpiçten yapılmış mütevazı Anadolu evinin odalarında keşfedilmeyi bekliyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle