Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 17 MART 2019 Günün birinde, spor insanları, futbol tarihçileri, ya da ‘tam bağımsız’ gazeteciler, 20182019 sezonunu hiç de iyi anmayacaklar Canı hakem hatalarından yanmayan tek kulüp K atalan TV’sinde bir belgesel yayımlandı birkaç yıl önce. Tam da tüm dünyanın büyük ilgi gösterdiği El Classico haftası. Tarihi görüntüler, solmuş belgeler, yarısı kararmış film kayıtlarından oluşan çalışma, ‘Kralın takımı’ Real Madrid'in ‘El Caudillo’ lakaplı Devlet Başkanı Franco ile ‘kurumsal’ ilişkisini belgeliyordu. Katalanların iddiası, Real Madrid’in fırtına gibi estiği yıllarda Francisco Franco y Bahamonde tarafından ‘aşırı’ şekilde desteklendiğiydi, ki bu ayıplı bir durumdu! Franco’nun iktidarda olduğu yıllarda tüm devlet kaynaklarının bu kulübe aktarıldığı, Madrid kentinin zenginler mahallesine yaptırılan Santiago Bernabeu Stadı’nın inşasındaki “iktidar” parmağı cesurca gündeme getirildi. İşin daha da kötüsü Franco döneminde hakemlerin rejimden korkarak sürekli Real Madrid lehine düdükler çaldığı ve bu durumun bir alışkanlık haline geldiği, o dönem üst üste kazanılan şampiyonlukların, hatta Avrupa Kupası’nın bile lekeli olduğu belirtiliyordu. En fanatik Real Madridlinin bile hakkaniyet duygularını sarsacak bir belgeseldi... Şimdi gözlerinizi kapayın, bundan 4050 yıl sonrasına gidin ve o günkü spor tarihçilerinin Türk futbolu üzerine art zamanlı hazırladığı 2019 sezonu belgeselini canlandırın zihninizde... İktidarın takımı... Bir şeyler birebir tutuyor mu? Evet tutuyor, hem de nasıl! Öncelikle Türkiye'deki ‘mevcut’ iktidarın bir takımı var mı, var. Devlet kaynaklarıyla o takıma modern bir stat yapıldı mı, yapıldı! Devletle iş yapan müteahhit firmalarla Bakanların sahibi olduğu kuruluşlar o takıma sponsorluk adı altında maddi destek sağlıyor mu, sağlıyor! Ve hakemler, neredeyse tüm kural ve teammülleri yerle yeksan etme pahasına, Başakşehir’e sahada kazandırma yarışındalar mı, yarışındalar! Elbette, bu benzeşmede uyuşmayan önemli noktalar var! Örneğin, Real Madrid bir kitle takımı, Başakşehir ise ufak bir zümre. Real Madrid, futbol tarihinin hiçbir evresinde boş tribünlere oynamadı, Başakşehir ise 3 bin seyirci ortalamasını bile geçemedi... Real Madrid dünya çapında büyük bir camia, Başakşehir ise İstanbul’un 39 ilçesinden birine konuşlandırılan bir proje takımı. İspanya o yıllarda ‘diktatörlükle’ yönetiliyordu, bizde tek adamlık rejimi hâkim. Yine de Katalanların hazırladığı bu belgeselin farklı bir versiyonunu, ne yazık ki bundan yıllar sonra üzülerek izleyeceğiz yaşımız el verirse: Bizde de ‘iktidarın koruyup kolladığı’ bir takım vardı vakti zamanında diye! İktidarın takımı nasıl oldular? Süper Lig’de uzak ara liderliğini sürdüren Başakşehir, AKP iktidarının bir projesi aslında. Kulübün kuruluş tarihi her ne kadar 2014 olarak görülse de, AKP iktidarının İstanbul’u yönetmeye başladığı günden bu yana, yerel yöne Arif Kızılyalın İktidar, topuyla, tüfeğiyle, belediyesiyle, üst yönetimiyle bir takıma bu denli yaklaşırsa, doğal olarak ülkede futbolu yönetenler de o kulübe sıcak bakıyorlar... timin koruyup kolladığı, kimi zaman parlattığı, kimi zaman arka planda tuttuğu bir yapılanma. Ancak, bu takımın yükselişi isim değişikliğinin yaşandığı günlere dayanıyor. 2014 yılının bir haziran akşamında alelacele, Meclis onayı alınmadan İBB 1. Başkanvekili ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aile yakını Göksel Gümüşdağ ile 6 ortağına satılan ve şirketleşen Başakşehir FK, o tarihten sonra Türk futbolunun yükselen değeri oluverdi. Öncelikle Zeytinburnu’ndaki İBB tesislerine veda eden kulüp, AKP’nin ‘rant’ bölgesi ilan ettiği Başakşehir ilçesine taşındı, kulüp tescilinin yapıldığı haftada da kendilerine bir stat hediye edildi. Aslında stadın, yeni kurulmuş, kökü olmayan ya da söz konusu ilçeyle geçmişe dönük hiçbir bağı bulunmayan Başakşehir FK’ye devri bile, ‘iktidarın takımı’ damgasının belgesiydi. Ardından iktidarın inşaat sektöründeki ‘favorisi’ Kalyon İnşaat başta olmak üzere İstanbul’un İGDAŞ, Halk Ekmek gibi iştirakleri, ucundan kuyruğundan ‘Başakşehir’e bir el de sen at’ kampanyasına destek oldular. Belki de Başakşehir’in ‘iktidar takımı’ olarak gösterilmesindeki en önemli kilometre taşı, kulübün kurucu ortaklarından Meh met Nuri Ersoy’un 2018’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakanlar Kurulu’na girmesiydi. Keza, kulübe son yıllarda isim sponsorluğu ile önemli destek sağlayan Medipol sağlık grubunun patronu Fahrettin Koca’nın da Sağlık Bakanlığı, Başakşehir, AKP, Saray bağlantısını net biçimde gözler önüne seriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, TV’lerde çekinmeden “Ben kurdum, şampiyonluğa gidiyorlar, taraftar desteklesin” sözü ise iktidarBaşakşehir bağlantıların en yetkili ağız tarafından bir tür tescili! Hakemler el pençe divan! İktidar, topuyla, tüfeğiyle, belediyesiyle, üst yönetimiyle bir takıma bu denli yaklaşırsa, doğal olarak ülkede futbolu yönetenler de o kulübe sıcak bakmak zorundadırlar! Mesela, TFF’nin sahalara direkt etkide bulunan iki kurumu MHK ile PFDK'nın gözünde Başakşehir hep ayrıcalıklı. Son 2 sezondur, canı hakem hatalarından yanmayan tek kulüp Başakşehir. Geçen yıl Başakşehir Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın ‘diretmesi’ sonucunu getirilen Video Hakem Uygulaması (VAR) ne hikmeti hüda ise hep TuruncuLacivertli takım lehine çalışı yor. Örneğin, Cüneyt Çakır gibi, Fırat Aydınus gibi, Hüseyin Göçek gibi, Bülent Yıldırım gibi deneyimli hakemler, düdük çaldıkları maçta pozisyon eğer Başakşehir’in aleyhineyse İstanbul ekibinin hakkını yememe adına dakikalarca VAR incelemesi yapabiliyorlar. Yok, pozisyon Başakşehir aleyhineyse, örneğin bu inceleme sonucu bir penaltı ya da kırmızı kart çıkacaksa, bu kez VAR’a gitmemek için aklakarayı seçiyor hakemler. Diğer maçlarda kendilerine yapılan en ufak itirazları kartla cezalandıran hakemler, konu Başakşehir olunca Emre ile Arda’ya ses çıkartamıyor, Futbol oyun kitabında yazan, “Oyun durduktan sonra topa vuran oyuncu ihtarla cezalandırılır” maddesi bile Saray'ın gözde takımı için işlemiyor, rakip Malatya olmuş, F.Bahçe olmuş hiç fark etmiyor! Evet, Türkiye 2019 baharında böyle bir futbol coğrafyasının ortasında. Muhtemelen Başakşehir mayıs ayını gördüğü günlerde şampiyon olacak. Sistem gazeteleri, “Ligimizin yeni Şampiyonu” başlıklarını atacak. Ancak, ülke günün birinde rayına oturduğunda, spor insanları, futbol tarihçileri, ya da ‘tam bağımsız’ gazeteciler, 20182019 sezonunu hiç de iyi anmayacaklar, o kesin! Bu otelde dizelerle koyun koyunasınız Şiir gibi misafirlik Ş iirle yatıp, şiirle kalkmak nasıl bir duyguymuş anlıyor insan. Kaldığım odaya Oktay Rifat adı verilmiş. Yandaki odalar da başka şairlerin adlarını taşıyor. Lobinin duvarlarında, memleketin ne kadar “iyi” şairi varsa hemen hepsinin portreleri ile şiirlerinden örnekler asılı. Kentin yetiştirdiği şairlerin de yer aldığı bir bölüm de var tabii. Israrla, “orada kal, seveceksin” diyenler haklıymış. En şiir sevmez olanlar bile (malum, böyleleri de var) kayıtsız kalamazlar bana sorarsanız. Odama girdiğimde, güzelce bir paketin içinden Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiir kitabı çıktı. Başka odalarda da başka şairlerimizin kitapları var. Otelin hediyesi. Kaldığınız otelde şiire layık görülmeniz kadar güzel ne olabilir? Her duvarda şiir, her salonda şair Denizli’nin Şiir Otel’i burası.Bir kültür/sanat kurumu gibi değerlendirildiği için olsa gerek, Kültür ve Turizm Bakanlığı belge de vermiş üstelik. Yıllar önce Londra dışında büyükçe bir köyde kaldığım otel geldi aklıma. Her duvarında, koridorunda kimi av hayvanlarının kellesi asılıydı. Önceden ayarlayıp, parasını da verdiğimiz için iptal de edememiştik, kaldık mecburen. Bir avcının kurşunlarıyla canlarından olmuş, güzel hayvanlardı hepsi. Bunları asan, müşterilerinin katledilmiş hayvan kelleleri görmekten memnun olacağına nasıl inandırmış ken dini diye şaşakalmıştım. Berbat bir üç gündü. Belki de bu nedenle şu “konsept” otel falan dendi mi ürkerim. Hepsinde, örneğini verdiğim türden vahşilik sergilenecek değildir kuşkusuz ama neyle karşılaşacağımı bilemeyince paniklerim ben. Denizli’de öyle olmadı. Salonunda, duvarında, her köşe, bucağında şiir var. Hem de ne güzel şiirler. Restoranda üzerinde de iyi şairlerimizden dizelerin yer aldığı etiketlerin yapıştırıldığı şarap şişeleri gördüm. Şiirden “serhoş” olanlardan zarar gelmez kimseye. Birinde Ataol ağabeyin şiiri de vardı.“Mutlaka biliyordur” dedim ama alıp getirdim bir tane Ataol ağabeye. Sahibi emekli bir edebiyat öğretmeni olan Esat Bozbıyık’mış. Eh, anlaşılıyor durum. Emeklisi olmuyor bazı mesleklerin, Bozbıyık da bunlardan biri. Şiir öğretmeyi sürdürüyor belli ki. Sevmese yapmaz. Kent dışında olduğu için tanışma, konuşma şansını bulamadığım bu iyi insanın otelinin tanıtma broşüründe “şiir aşkıyla başladı her şey” diye yazılıyor. Tanıtım broşüründe konforu, lüksü yerine şii rin anlatıldığı kaç otel var? Tam 85 şairimizin 550 şiiri asılı oda duvarlarında, salonlarda. Sadece bu değil; şairlerin tabloları, büstleri, rölyefleri de var. Şiir kütüphanesine de sahip otel. Dileyenlerin dallarına kendilerinin ya da sevdikleri şairlerin şiirlerini astıkları şiir ağaçları da var ki adeta şiirden bir orman oluşturmuşlar. Ne güzel. İsterseniz şairlerin kendi seslerinden şiirlerini de dinleyebilirsiniz, öyle bir köşe de var Şiir Otel’de. Hangi şairi seviyorsanız, onun adını taşıyan odada kalabiliyorsunuz. 52 odadan birinde mutlaka sevdiğiniz şairin adına rastlarsınız, emin olun. A’la Carte restoranının yanı sıra, 2 toplantı salonunun, hamamının, saunasının masaj odalarının, jakuzisinin, jimnastik salonundan oluşan SPA merkezinin de olduğunu da belirteyim de eğer dilerseniz bu tür olanaklardan mahrum kalmayacağınızı bilin. Bir çılgın adam olmalı bu Esat Bozbıyık. Balayındaki yeni evli çiftlerin, odalarına girdiklerinde yatağın üzerinde buldukları şiir kitabı nedir, söyleyeyim mi? Ataol Behramoğlu’nun “Aşk İki Kişiliktir” kitabı. Birileri bu oteli hakkıyla anlatmalı keşke. Emanet Çeyiz adlı o muhteşem kitabın yazarı Kemal Yalçın, malum Denizlili. O kolları sıvamış, yazacakmış deniyor. Bekliyorum heyecanla. Çok mutlu oldum gerçekten. O kadar mutlu oldum ki, otelden ayrıldığımda duyduğum her ses kafiyeli geldi bana. Sağ olasınız Esat hocam. C MY B Şarap şisesinde şiir olsam.