Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    
                
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                8 ARALIK 2019  5  Tuval yerine kumaş Bunlar giyilebilir hikâyeler  Modacı Merve Üstünalp: “Ülkenin doğusunda ve batısında yaşama imkânım oldu. Bir kültüre tam ait oldum derken, bambaşka bir dünyaya taşınmak çocukken ağır gelebiliyor, fakat sanata bakışımın temelleri o yıllarda atıldı.”  Tuval yerine kumaş üzerinde kendini ifade eden Merve Üstünalp, MÜÜ markası ile moda ve sanatı bir araya getiriyor. Yağlı boya erk sembolü K umaşla aramdaki bağ, çocukluk hikâyelerime dayanıyor olsa da, malzemenin sanat pratiğime dönüşmesi, sanat dünyasındaki erkek hegemonyasından ileri geliyor. Üniversitede erkek hoca çoğunluğunun bir sonucu olarak, yağlıboyayı bir erk sembolü olarak görmeye başladım, böylece kadınlarla ve kadınlıkla daha çok bağdaştırılan kumaş, işlerimin temeli haline geldi. Benden istenilen yağlıboya kullanımını da kumaş üzerinde öğrendim. Toplumsal cinsiyet rollerinin keskinliği üniversitelerde, galerilerde, sanatçı seçiminde, kısaca her yerdeydi. Örneğin, sanat camiasının erkek egemen yapısını, kurtlar sofrası ve bu sofradaki yerini, masaya dahil olamayan Venüs imgesiyle betimlediğim’‘Beyhude Geçti Yıllar’’isimli işimde yansıttım. İşlerimin hikayeleştirme kısmına uyacak ve beni en iyi yansıtacak materyal kumaştı ve malzeme seçimi, işlerimle benim aramdaki bağı güçlü kılan etken oldu.  Sanat geçmişini moda birikimiyle harmanlayarak “giyilebilir sanar” tarzına uygun işler üreten Merve Üstünalp, MÜÜ isimli markasıyla bir kişisel gelişim hikâyesine imza atmış. Henüz sanat eğitimini almaya başladığı yıllarda, sanattaki “örtülü” erkek egemen anlayışla karşılaşan Üstünalp, biraz da bu sorunun etkisiyle modaya yönelmiş ve tuvalin yerine kumaşı kullanarak kendisini ifade etmeyi seçmiş. Üstünalp’in hikâyesini ve markasının oluşum sürecini kendisinden dinledik. u Sanat geçmişiniz var. Modaya yönelirken de sanat çalışmalarınız öncelikli ilham kaynağınız olmuş sanırım. Sanat kariyerinizden bahseder misiniz? Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü’nden, 2012’de mezun oldum. İlk sergi tecrübem, 2009’da, Siemens Sanat’ın düzenlediği, Sınırlar ve Yörüngeler yarışmasını kazanmamla oldu. Mezun olduktan sonra 2013’te ArtSümer Galeri’de, “Biz Vardık, Biz Yoktuk” başlığıyla solo sergimi açtım. Modaya da hep ilgim vardı. İki alanı harmanlamak, mezuniyetten sonraki yıllarda daha çok ilgimi çekmeye başladı. Sanatsal üretimimi ve “giyilebilir sanat” olarak adlandırdığım MÜÜ tasarımlarımı, kullandığım teknik ve kumaş materyali birbirlerine yaklaştırırken, moda benim için sanatı içine dahil ettiğim, ticari bir alan. Resim çalışmalarım ise üretiminden daha farklı bir keyif aldığım, beni sanatsal olarak besleyen bir mecra. SANATA ULAŞILMALI u Markanız MÜÜ nasıl ortaya çıktı? Temelleri ilk olarak, 2013 yılında ArtSümer’le çalışırken atıldı. O sıralar yarattığım karakterlerin dikkat çekmesi üzerine, tişörtlere figürler üretmeye, işlerimle birlikte “artwork” olarak yaptığım tasarımları da galeride paylaşmaya başladım. Galerilerde ve sergilerde yer almaya devam ettiğim yıllarda, sanata sınırlar, kurallar koyan ve bir anlamda ötekileştirip farklı bir zümreye hitap etmesini sağlayan bakış açısı, benim modaya yönelmeme vesile oldu. Sanatsal bakış her yerde olmalı, giydiklerimiz beğenilerimizi, karakterimizi yansıtmalı düşüncesiyle, sanatı daha ulaşılabilir bir hale getirmeyi hedefleyerek MÜÜ markasını hayata geçirdim.  GÜÇLÜ KADIN IMAJI  u Tasarımlarınızda resimlerinizi  kullanıyorsunuz sanırım.  Moda ve zanaat kavramının sanat  sal kaygı ile ortaya çıkması giyilebi  lir sanatı oluşturuyor. Dünyada da ben  zer örneklerine sıkça rastlanmakta. Sanatı, takı tasarımında ve kıyafette kullanan birçok isim var. Benim “giyilebi  DEN İZ ÜLKÜTEKİN  lir sanat” mottomu bu örneklerden ayı  ran husus, ticari boyuta erişen bir markanın ürettiğim re  simlerden değil, beni yansıtacak farklı konulardan oluş  ması. Ürettiğim resimler hikâyelerimi, MÜÜ ürünle  ri ise ilgi alanlarımı temsil ediyor. Aile büyükle  rinin Mısır’dan göçmesi, Mısır mitolojisine, hiye  rogliflere karşı ilgimi artırdı, okul yıllarında çokça  araştırdığım Japon sanatı ve Yunan mitolojisi yine  MÜÜ’nün konularından.  Beni çok etkileyen kitapların karakterleri ve sa  nat tarihinde yer alan ressamların, bende iz bıra  kan resimleri de MÜÜ  tasarımlarında yerini  alabiliyor. MÜÜ’nün el  çizimi resimlerden oluş  ması, ürün modelleri  nin sınırlı sayıda olma  sı, MÜÜ’yü kullanıcı  sına özel, giyilebilir bir  sanat nesnesine dönüş  türüyor.  u Çalışmalarınız kadının toplumdaki yeri ve toplumsal bellek üzerine düşünceleri de içeriyor. Babamın mesleği dolayısıyla birçok yer gezdim ve farklı kültürlerle tanıştım. Ülkenin doğusunda ve batısında yaşama imkânım oldu. Bir kültüre tam ait oldum derken, bambaşka bir dünyaya taşınmak çocukken ağır gelebiliyor, fakat sanata bakışımın temelleri o yıllarda atıldı. Ergenlik çağımın beş yılını polis lojmanlarında geçirdim. Bu lojmanlarda babamdan görmediğim bir ataerkiyle tanıştım. Resimlerimde toplumun tüm baskısına ve dışlamasınakarşı, güçlü duran bir kadın figürü, izleyiciyi karşılıyorsa, MÜÜ tasarımlarında da toplumun genelinden farklı giyinen, üzerinde taşıdığıyla arasında bağ kuran, cesur ve güçlü bir kadın imajı var. İşlerimin genelinde, yaşadığım hikâyelerden kesitler bulmak mümkün.  Son sözü: Yasla zaman kaybetmeyin, örgütlenin  Grev de örgütledi  şiir de yazdı  A sıl adı Joel Emmanuel Haglund’dur, ama dünya işçi sınıfı onu Joe Hill diye bilir. İşçi sınıfı içinden çok ozan,  Bİ DÜNYA İNSAN  lerini durdurmak” amacını taşıdığını tekrarlayarak itiraf etmişti. İdamı durdurmak için dünya çapında eylemler düzenlendi. Temmuz 1915’te  yazar, sanatın hemen her dalında  Avustralya’da Dünya Endüstri  başarılı olmuş insanlar çıktı, ama  İşçileri Birliği’nin 30 bin üyesi  Joe Hill bambaşkaydı. 1882’de  Hill’in serbest bırakılması için  İsveç’in Gavle kentinde doğan,  çağrı yaptı. Tepkiler sonucu,  1901’de gittiği ABD’de adını değiştirerek Kaliforniya’ya yerleşen bu büyük proleter, kendisiy  MUSTAFA K. ERDEMOL  ABD’nin 28. Başkanı Woodrow Wilson yeniden yargılama istedi, ancak mahkeme başka  le özleşmiş Dünya Endüstri İşçi  nın bu isteğini reddetti.  leri Birliği’nin kararlı bir militanıydı. San Pedro liman işçilerinin önderliği onu ölümsüzler arasına katan eylemlerden  ŞARKILARI HÂLÂ SÖYLENİR Joe Hill, hâlâ unutulmamış olan bu bü  sadece biriydi. İşçilerin hakları için verdiği mücadele sı rasında o kadar çok saldırıya uğradı, dayak  yük komplonun sonucu 19 Kasım 1915’te kurşunlanarak idam edildi. Geçen hafta ölüm yıldönümüydü. Dünya Endüstri İşçi  yedi ki bu bile başlı başına nasıl bir kararlı leri Birliği Başkanı Bill Haywood’a, ölmedirenişçi olduğunun göstergesidir. 1912’de den önce yolladığı son mesajı gerçek bir  San Diego’da yine bir ko  işçi önderine yakışır tarzdadır: “Hoşça kal  nuşma yaparken uğradı  ğı saldırıda aldığı yaraları  tüm ömrünce taşıdı.  BÜYÜK KOMPLO  Sendikal çalışmaları ne  deniyle egemenlerin he  defi olmasında şaşıla  cak bir taraf yok, ma  lum. Kaliforniya’da  çalışacak iş bulama  dığı için gittiği Utah  eyaletinde de, 1913  yılıdır, Birleşik İnşa  at Şirketi’nin grevini  örgütledi. Başına açılan komplonun başladığı yer  Joe Hill  dir de aynı zamanda Utah. J. B  Morrison adlı eski bir polis me  muru sahibi olduğu marketinde öldürüldü.  Morrison ölmeden kısa bir süre önce bir  gazeteciye sözüm ona işçilerden tehdit al  dığını söylemişti.  Joe Hill ise aynı saatlerde, bir başka kav  ga sırasında kurşunlandığı için hastane  deydi. Polis, Hill’i Morrison’u öldürmekle  suçladı. Çünkü Morrison da kendisini kur  şunlayanlara ateş açmış, bir görgü tanığı  da saldıranlardan birinin “vuruldum” dedi  ğini duymuştu. Bu, Hill’in suçlanması için  yeterli oldu.  Salt Lake City’deki duruşmasında hiçbir  tanık Joe Hill’i teşhis edemedi. Bedenin  de yara açan kurşunun Morrison’un sila  hından çıkmadığı, mağazada da yine Hill’e  saplanan herhangi bir kurşun bulunmadığı  halde idama mahkum edildi.  Dünya Endüstri İşçileri Birliği liderle  ri Hill’e yapılan suçlamanın işçiler için  gözdağı amaçlı olduğunu belirtip eylem  ler düzenledi. Birliğin dediğini, aslında  Utah Valisi de suçlamanın “sokak eylem  Joe Hill, işçiler tarafından uğurlanmıştı. Bill. Bir isyancı olarak ölüyorum. Yas tutarak zaman kaybetmeyin. Örgütlenin.” Cenazesine binlerce işçi, yurttaş katıldı. Yakılan bedeninden arta kalan külleri küçük zarflara kondu, 1916 Mayısı’nda birliğin örgütlü olduğu her eyalette rüzgârla buluşturuldu. Benzeri törenler başka Avrupa ülkelerinde de düzenlendi. Bu büyük militan ölümünden sonra bir efsane haline geldi. Hakkında onlarca şarkı yazıldı. Alfred Hayes, Hill için şimdi bir halk şarkısının sözlerine dönüşmüş olan ünlü şiirini yazdı. Hill’in hayatı 1971’de film de yapıldı. Hill’i özel kılan, onu işçi sınıfının gözbebeği yapan sadece bir militan ya da işçi önderi oluşu değildi. Çok ama çok iyi bir şarkı sözü yazarıydı. Sözlerini yazdığı sosyalist şarkılar hâlâ işçi mitinglerinde söylenir. The Preacher ile Slave gibi şarkıları bulup dinlemenizi öneririm. Büyük örgütçü, işçi sınıfının bu unutulmaz kahramanı, 1900’lü yılların ilk yarısında Amerikan işçi sınıfının hak arama mücadelesinde gerçek bir yıldızdı. Onca yıl sonra ışığı hâlâ yol göstericidir.  Birlikte yürüme cesaretidir dostluk! Enver Aysever, çocukluğundan bu yana kendisini biçimlendiren, hayatına yön veren dostlarını anlatıyor. Gençlik, bir zamanlar Türkiye ve hayatımızdaki diğerleri üstüne, etkileyici bir kitap...   
            
    
