Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Nâzım’ı ilk 1975’te Kerem Gibi adlı oyunuyla sahneye taşıdı. “O zamandan beri hep Nâzım’la yaşıyorum. Pek çok değişik oyun ürettim. Yıllarca o kadar özdeşleştik ki yazdığı her satırı biliyorum. Onları sanki ben yazmışım gibi içimde hissediyorum...” “Benim özümle onun özü bir araya geldi ve onun sözcüsü oldum gibi geliyor bana. O eskiden kendi şiirlerini okumuş, kaydetmiş, şimdi onun sesi olmak gibi bir misyon da yüklemişim kendime, onun sesini devam ettiriyorum” diyor. “Onun ilk Kuvayi Milliye eserini okudum. Lisedeyken yurtdışına gittiğini biliyorum. Gazeteler ona küfrediyor ‘vatan haini’ diye. Onun ‘vatan hainiyim’ diye verdiği yanıt, şu an sahnede okurken en çok alkış aldığımız anlar oluyor.” Genco Erkal 60. sanat yılını, Dostlar Tiyatrosu da kuruluşunun 50. yılını kutluyor: Nâzım’la yaşıyorum 8 ARALIK 2019 “Kimseyi çok suçlamak istemiyorum. Yürekli kişiler var, onların zamanla daha da çoğalacağını düşünüyorum.” ‘Beni ben yapan’ “Beni sahneye ilk çeken şey beğenilme isteğiydi. Herkes beni alkışlayacak, bana hayran olacak. Sonradan tiyatronun çıkıp kendini göstermek olmadığını anladım. Başladığım yıllarda her şey yasaktı, 50’li yıllar. Nâzım’ın adı bile geçmiyor. Kitapları yok ortada, bir tek dizesini bile bulamazsınız. Marx’tan, Brecht’ten söz edemezdiniz. Yasaklıydı hepsi. 27 Mayıs’tan sonra düşünceler tartışılmaya, yasaklı sanat eserleri ortaya çıkmaya başlayınca asıl meseleyi gördük. Nâzım ve Brecht’tir benim en çok ufkumu açan, bana doğru yolu gösteren. Doğru olduğunu da sınamışsan artık o senin yolun oluyor ve seni oradan kimse döndüremez.” Fotoğraf: Cumhuriyet Pazar Genco Erkal, 1969 yılında kurduğu Dostlar Tiyatrosu’yla yolculuğuna, ilk günkü heyecanıyla devam ediyor. Hep daha sonra ne yapacağının, toplumu iyiye, güzele ulaştırmanın derdinde... Son seçimler umudunu tazelemiş usta tiyatrocunun: “Tutamıyorum kendimi, devamlı düşüncelerimi ortaya koymak, isyan etmek istiyorum. Ve maalesef bu 17 yılda, hep yenilgiye uğradık. Her seçimden sonra karalar bağladık. Ben tiyatrocu olarak bir şey anlatmaya çalışıyorum yıllardır. Ve hiçbir şeye etkisinin olmadığını düşünüyordum ama şimdi diyorum ki bugün etkisi olmasa da yavaş yavaş insanların içlerinde bir birikim oluşuyor.” u 60 yıl! İnsan hayranlık duyuyor, inanılmaz geliyor... Bütün bir hayat. Çok büyük şans benim için. Muhalif politik tiyatro yapmak bizim gibi ülkelerde zor... Üç resmi askeri darbenin içinden geçtim, gayri resmi olanları saymıyorum. Çok çalkantılı bir tarihin içinden geçiyorsunuz. İktidarda olanlara göre çok tehlikeli işler yapıyorsunuz. Bütün o zorluklara, ekonomik sıkıntılara, saldırılara, bombalama var, linç girişimi var ama hepsine insan rahatlıkla göğüs gerebiliyor. Yaptığın işe inanıyorsun bir kere, ona tutkuyla bağlısın, kimsenin seni yıldıramayacağını düşünüyorsun ve bütün saldırılar sana daha çok direnme, isyan etme gücü veriyor. Müthiş bir şey. Böyle bir hayat yaşadığım için çok mutluyum. ILK OYUN BAŞARISIZ OLDU u Tiyatro dışındaki zamanınız nasıl geçiyor? Her zaman bir hazırlık var. Sonra ne yapacağım? Ne olacağım? Hep bir şeyler okuyayım, göreyim... Kendimi besleme ihtiyacı... Sanatın her dalıyla çok ilgiliyim. Akülerimi yeniden şarj etmek durumundayım ama o istemeden oluyor. Uyandığım an etrafta ne oluyor bitiyor, bir kere onu öğrenmem lazım. Müzik dinlerim özellikle klasik müzik... u Aslında sanatsız geçen bir anınız yok... Yılın çok önemli bir bölümünde kendi evimde yatmıyorum. Turnedeyiz... Anadolu’nun birçok yeri kültürel açıdan çöl. Oralara gittiğimizde bizi kucaklıyorlar, müthiş bir özlem ve coşkuyla seyrediyorlar. Tabii bu sevgi de bizi ayakta tutuyor. Tiyatro seyirciyle alışveriştir bir şeyleri paylaşmaktır. u Seyirci sizi hiç hayal kırıklığına uğrattı mı bunca yıl? Oldu tabii. Çok büyük ümitlerle bağlandığınız bir metin, elinizden gelen her şeyi yapıyorsunuz, bir bakıyorsunuz seyirciyle buluşmuyor. Çok hayal kırıklıkları yaşadım. u Nasıldı? Tiyatromuzun 50 yıl önceki ilk oyunu Ha Me Ka Ha Ha Pe (Haysiyetli Milli Kalkınma ve Hak Hukuk Partisi) idi. Nasıl çalışıyoruz, aylarca. Tiyatroyu ne büyük umutlarla kurmuşuz. Açıyorsunuz kapıları. İlk bir hafta salon tamamen do lu, bir hafta sonra kapımızı çalan yok. u Sahi mi? Tabii. Seyirci kaçıyor. İstediğiniz kadar ilan verin, gazetelerde söyleşi ler yapın. O akşam oyuna gelen seyircinin yaydığı haberdir önemli olan. “Bunda iş yok gitmeyin’ diyor biri birine ve yayılıyor. Böyle çok şeyler oldu. u İlk oyununuzda olmuş hem de... Belki de iyi oldu, şımarırdık belki. (gülüyor) u Sonra? Sonra telafi ettik. Özellikle üçüncü oyunumuz Rosenbergler Ölmemeli çok ses getirdi. Ama ilk oyununun başarısızlığı hiç unutulmaz. “Zamanı değilmiş” dedik. u Çocukluğunuzdan bahsedebilir miyiz? Şimdiki haline bakınca Taksim doğumlu olmak nasıl bir his? Bütün hayatım Taksim ve Tünel arasında geçti. Uzun yıllar İstiklal Caddesi üzerinde bir apartmanda oturduk. “Beyoğlu’na çıkmak” diye bir şey vardı. Edebi kafeler oradaydı. İnsanlar Sait Faik’i, Atillâ İlhan’ı, Cemal Süreya’yı o kafelerde görebilirdi. Akşamüstü oraya çıktığınız vakit, Haldun Dormen, Ayfer Feray, Gülriz Sururi yürüyor... Dönersiniz Türkan Şoray geçiyor, Ahmet Mekin, Kadir İnanır, Ayhan Işık... Herkes giyinir süslenir tiyatrolara gelirdi. Şimdiki haline bakıyorum da... u Ne görüyorsunuz? Siyahbeyaz. Bu iktidar bu hale getirdi. Çünkü söylediğim o hava bu iktidarı rahatsız ediyor. Cumhuriyetle kavgalı olduğu için... 68’den itibaren toplumsal muhalefetin de merkezi oldu Beyoğlu. O da çok rahatsız etti. Gezi rahatsız etti. Burayı battal edip kör etmek için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Onların kafası da bu. Umarım yeni belediye döneminde, Beyoğlu eski güzel günlerine kavuşur. HER AKŞAM IMTIHANA GIRIYORUZ u Muammer Karaca Tiyatrosu belki sizin oyununuzla açılır. Bilmiyorum. “Kendim için hiçbir şey istemiyorum” derler ya çok gülerim. Ama istiyorum ki o tiyatro eski güzel günlerine dönsün. Ses Tiyatrosu’ndan sonra en eski ikinci tiyatromuz. Aynı şey Kenter Tiyatrosu için geçerli. Çok değerli bir büyük yıldızı kaybettik. Huzur içindeydi ama tek derdi tiyatrosuydu. Ben herkesi çağırıyorum. Biz haftada bir gün orada oynuyoruz diğer günler boş. Özellikle de öğrencileri sahip çıkmalı. u Size dönelim yine, 60 yıl önceki heyecanınız hâlâ aynı mı? Bazı şeyler hiç değişmiyor. Ölüm kalım meselesi bazen. Bir oyunun ilk gecesi, ilk haftası... Tiyatro hayatın kendisi, hayatın yerine geçen bir şey olduğundan benim için, oradaki başarısızlık kaldıramayacağım bir şey. İmtihana giriyoruz, geçecek miyiz sınavı? Yaklaşık on beş yıl mide kramları yaşadım... u 60 yıl sonra bile oluyor demek ki sınav hissi... Daha bile fazla. 60 yıl sonra kaybedeceğin daha çok şey var. Toplum seni bir yere koymuş, izleyicinin başkasından beklentisi küçücük ama senden beklentisi kocaman. u En sevilen oyununuz Bir Delinin Hatıra Defteri mi? Galiba o, bir de Nâzım oyunları. Arkasından da Brecht oyunları gelir belki. u İlk tek kişilik oyun Türkiye’de oynanan… Provalar sırasında bütün çevrem moralimi bozmuştu. “Deli misin? Ne yapıyorsun?” Yıldırmak için çok uğraştılar. Sivas ’93 için de yaptılar bunu. Ben dinleyip yılsaydım yapamayacaktım. İnsan bir şeyi kafasına koyduğu vakit, doğru olduğuna yürekten inanıyorsa, mutlaka yapmalı başarır. Korkmamalı. u Neden psikoloji eğitimi almıştınız? Babam ‘bu evde tiyatrocu olamazsın’ dediği için. ‘18’i doldurdun istersen gidersin kendi hayatını kurarsın’ dedi ama bende o cesaret yoktu. Memnunum, bana çok şey kazandırdı. Babam da sonra tiyatroda beni destekledi. O YÜZDEN POLITIK TIYATRO u Psikoloji okumak insanlara bakışınızı nasıl etkiledi? Kendimi de devamlı tartışan, eleştiren, düzeltmeye çalışan biriyim. Karşımdaki insanlara de o gözle bakıyorum. u Şu an topluma baktığınızda ne görüyorsunuz? Çok karanlık. Bu iktidar, 17 yıl mı olmuş Cumhuriyet tarihinde başımıza gelen en büyük felakettir diye düşünüyorum. Çünkü Cumhuriyetin felsefesiyle, temelleriyle ters düşen, onu yok etmeye çalışan bir zihniyet. Toplumsal bir kuraldır neyi ne kadar çok yok etmeye çalışırsanız, onun daha da güçlenmesini sağlarsınız. Bugüne kadar Cumhuriyete ve Atatürk’e fazla bağlı olmayan insanlar sahip çıkmaya başladılar. En kızdığım şey Cumhurbaşkanı’nın toplumu bıçak gibi ikiye yarması. İnsanları birbirine düşman ederek, iktidarını oradan beslemesi en tehlikeli şey. Tamamen ikiye bölünmüş bir toplumuz şu an. Ama gördük ki 17 yılın sonunda, insanların gözündeki o bağ açılmaya başladı, insanlar gerçeği görmeye başladılar. u Mücadeleden bıktığınız oldu mu hiç? Hiç bıkmıyorum. Tarih boyunca her toplumu geriye çekmeye çalışan güçler var, ileriye götürmeye çalışan güçler var... u Siz ileriye götürmeye adadınız sanat hayatınızı. Özellikle bizim gibi aydınlanma devrimini tamamlamamış toplumlarda, sanatçının görevi aydınlanma hareketinin içinde bulunmak ve insanları ileriye götürecek çalışmalar yapmaktır. Tiyatronun da görevi var. O yüzden politik tiyatro yapıyoruz. u Ya muhalefetin içine düştüğü tartışmalar? Olacak şey mi karşı tarafın değirmenine su taşımak? Siz birbirinizi yedikçe karşı taraf “oh” diyor, bayram ediyor. Onları da başarısız kılmak için (belediye başkanları) ellerinden geleni yapıyorlar, yapacaklar da. Yerel yönetimler her şeyi açıkça ortaya koyarak, başarılı olmak zorunda. u Siz nasıl bu kadar cesur olabildiniz? Hapse atarlar diye hiç düşündünüz mü? “Atarlarsa atarlar” diye düşündüm. Atsınlar belki bir kitap yazarım orada. (gülüyor) Ne yapabilirler? Öldürecekse de öldürsün bir canım var. Onu da inandığım bir şey uğruna vermiş olurum diyorum, hiç korkmuyorum. u Yorgunluk? Yorulmuyorum. Oyundan çıkıp bir saat de yüzüyorum. Yaz kış yüzerim haftada en az dört kez. Gece de 01.00’de yatarım. u Şu hayatta en katlanamadığınız şey ne peki? Sabahleyin kalktığımda okuduğum bazı haberler! u Ya günümüz insanının varoluş sorunları... (Derin bir ahhh) Ekonomik kriz, dibe vurmuş toplum, şiddet, toplu intiharların konuşulduğu bir dönem. İnsanlar evlerine ekmek götüremiyor. Daha ince varoluş sorunlarına sıra gelmiyor. “Şimdi çok umutluyum. Yeni belediye başkanları bu başarıları iyi kullanabilirse, halkın üzerinde olumlu bir etki bırakabilirse yapılan işler, o zaman çok şanslıyız ilerisi için diye düşünüyorum. Seçimlere etkisi olacaktır.” HILAL KÖSE Yazarımız Ayşegül Yüksel’in “Güneşin SofrasındaGenco Erkal’ın Dostlar Tiyatrosu Serüveni” adlı kitabı Kırmızı Kedi’den çıktı. Kitapta, Erkal’ın sanatının kilometre taşları var. CTucaommmha.utmrr’iıdyeet “İnsan doğru yolu gördükten sonra öyle gidiyor, eğer ona inanmışsa ve niçin bağlandığını anlamışsa, doğru olduğunu da sınamışsa...” GENCO’NUN ÖYKÜSÜ “Tahtakale’de yük taşıyan bir Kürt gencin adı... Kan davalıları çocuğu Ali Paşa Hanı’nda öldürmüş. Annem hamile. Olayı amcam anlatırken, ‘Reşat, oğlumuz olursa adını Genco koyalım’ demiş. Benden dolayı çocuklarına Genco ismini veren çok oldu. 12 Eylül’de Genco ismi yasaklandı. Bir iki arkadaş da ‘Senin yüzünden mahkemelere düştük ama çocuğa da ismi koyduk’ demişti.” GEZI ISYANI “Apayrı bir heyecan. Yıllar sonra ölgün bir toplumda bir şey fışkırıyor, ne kadar güzel bir çiçek çıkıyor ortaya. Hiç olmayacak bir şeydi, bir mucize. Onu yaşatmayacakları belliydi, Paris Komünü’nü de yaşatmadılar. Toplumun içindeki yaratıcı gücün, isyankâr ruhun varlığını kanıtladı. O yok olmaz, o insanların içinde her zaman var. Yarın başka yerden, çıkacak yer bulur.” AZIZ NESIN ÇOK IZLEDI “Bunları ben yazdım, seni yüz defa izledim, hep ilk defa izliyormuşum gibi gülüyorum. Niye gülüyorum kendi yazdığım şeylere’ derdi. Bir oyunumda, A. Nesin, Brecht, Nâzım, H. Taner var. Sonunda yazarların fotoğraflarına selam veriyorum. Gelirdi heyecan içinde ‘Genco utanıyorum en başa benim resmimi koymuşun’ derdi. Aziz Ağabey ‘Sen başımızın tacısın, az bile, öbürleri çekip gittiler’ derdim. Çok sevinirdi. Makalelerini de oynadım.”