Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
29 ARALIK 2019 Eda Ece, Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü mezunu. Canlandırdığı karakterlere hayat verirken psikoloji eğitiminden de yararlanıyor. Şimdi, FOX’un Yasak Elma dizisinde, zengin olma hevesindeki Yıldız’a hayat veriyor. “Karakteri iyi oynayabilmek için onun motivasyonlarına hâkim olmak gerekiyor. Psikolojinin oyunculuğa en çok yardım edebilecek dallardan biri olduğunu düşünüyorum. Çünkü karakterini içselleştirdiğin zaman başarıya ulaşıyorsun” diyor. Yıldız’ı “Başına bir sürü şey geldi. İnsanlar hayattan ne istiyorsa, hayatlarını o yönde çiziyorlar, bedelini de ödüyorlar. Yıldız da bu bedeli ödedi. Hiçbir şeyi çok derin yaşamıyor. Ait olmadığı, sonradan gördüğü bir dünyada” diye anlatıyor. Eda Ece ile oyuncu olmak, dizisi Yasak Elma, güzellik ve hayat üzerine Ekranların ‘Yıldız’ı Yasak Elma’nın Yıldız’ı, 2019’da televizyonun en dikkat çeken karakteriydi. Yan rol olarak başladığı ekran yolculuğunda büyük ilgi gören Yıldız’a hayat veren Eda Ece, Pis Yedili’deki Cimbom karakteriyle başlayan oyunculuk yaşamındaki istikrarlı çizgisini Yasak Elma’daki rolü ile taçlandırdı. Ece ile hem Yıldız’ı analiz ettik hem de kişisel gelişim gibi oyunculuk kariyeri dışında bilinmeyen yönlerini konuştuk. u Yıldız’ı analiz ederseniz neler söylersiniz? Yıldız’ın karakterine baktığımızda; babasının hapiste olduğunu, annesinin falcılık yaptığını, liseyi zar zor bitirdiğini, garsonluk yaparak hayatını kazandığını gördük geçen sezon. Kız kardeşi üniversite okurken beraber İstanbul’a yerleştiler, Yıldız ise evi geçindirmek durumunda kaldı. Motivasyonu da “zengin biriyle evleneyim ve orada kalayım” oldu. Gittiği yol, onaylanabilecek bir yol değil. Zaten biz de “iyi ki bu yolu seçti” gibi bir yerden yaklaşmadık. u Yıldız’ın sevdiğiniz veya takdir ettiğiniz yönleri? İnsanlara hizmet ederken, 5 ay sonra o yalıda oturmaya başladı. Bunu beceremedi tabii ki. Beceremediği yerde de alaya alındı. Bu anları fazla dramatik oynamamaya karar verdim. Dramatik alsam, o dünyadan gitmesi gerekirdi. Bu yüzden tüm yüzeyselliğine rağmen o karakterli duruşu Yıldız’a ekledim. Böylece sonradan görmeliğine sahip çıkan bir karakter ortaya çıktı. Sevgili yönetmenim Neslihan Yeşilyurt’tan da çok güzel bir destek aldım. Seyirci için de izlemesi çok keyifli bir karaktere dönüştü. NET KARAKTERLER SEVILIR u Yasak Elma metaforik olarak günahla eşleştirilen bir imge. Bu açıdan dizinin günah ve masumiyetle ilişkisini nasıl yorumlarsınız? Biz karakterlerimizin hiçbirinin melek olmadığını söylüyoruz. İnsan doğası da böyle. İyisiyle kötüsüyle, hayatta kalabilmek için bencil olabildiği yerleriyle bir bütün. Mesela “Yıldız, iyi bir karakter mi, kötü mü” diye sorsanız, bunun bir cevabı yok. O yüzden Yasak Elma’yı çok gerçek buluyorum. Aslında iyinin iyi, kötünün kötü olduğu net karakterler sevilir. Ancak biz böyle yapmıyoruz. Hem iyinin hem kötünün olduğu, ne zaman hangisini çalıştıracağına kendisinin karar verdiği karakterler var. Dizide masumca yapılmış hatalar da var, iyilik için işlenmiş günahlar da. u Yer aldığınız dizi projeleri genelde uzun soluklu oluyor. Sizce bunun sebebi nedir? Doğru, hep uzun soluklu oluyor. İlk dizim 3 buçuk sene, ikinci dizim 1 buçuk, üçüncüsü 2 yıl, bu da şimdi iki yılı geçmek üzere. Sinema filmlerinde de gişe başarısı elde ettik genelde. Hem projeyi iyi seçiyorum demek ki hem de uğursuz biri olmadığımı biliyorum, bereketli bir tarafım var. O da gittiğim yere iyi enerjileri yönlendirmem sebebiyle olabilir. u Aynı setteki oyuncuların birbirini çekemediği söylenir durur. Oysa Yasak Elma’da Şevval Sam ile çok yakın bir dostluğunuz oldu. Dostluğunuz nasıl başladı? Bir sürü sette bulundum. 7 sinema, 4 dizi seti, az değil. Bir sürü karakterde insanla karşılaştım. Oyuncular arasında bir ego savaşı olduğuna inanılıyor, ama başka birinin ışıltısından rahatsız olan biri hiçbir zaman olmadım. Tam tersine motive ederek, kadınlar arasında birbirimizi destekleyerek ilerlemek isterim. Şevval’i bulduğum için çok mutluyum. İşlerimden böyle hayatıma kalan insanlarım var. Sette başladı tabii ki dostluğumuz. Şevval, doğaya, insanlara saygılı, doğruyu savunan, kendi hayatını kazanan bir insan. Onu çok değerli buluyorum, aramızda 15 yaş var, ama kafalarımız çok uydu. Sete gidince onu görmekten çok mutluyum. İYİ Kİ OYUNCU OLMUŞUM u Üniversiteden mezun olduktan sonra bir sanat galerisinde çalışmışsınız. Aslında üniversite bitmeden Amerikan Hastanesi’nde staj yapmaya başladım. Oradan insan kaynaklarına geçtim, ama çok sıkıldım. Hastanede “Operator Room” isimli bir galeri olduğunu fark ettim. “Burada kim duruyor” diye sordum, kimse durmuyormuş. Bir de küratörleri vardı, Türkiye’nin önemli ressamlarından Ekram Yalçındağ. Ben de sanatta kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Hem de sanat terapisi isimli dal ilgimi çekmişti. Sanatla iç içe olmak iyi hissettiriyor du, o yüzden psikolojiyle bir arada olmasını doğru buluyordum. Galeride çalışmak istediğimi söyledim. Dediler ki “küratörümüzle tanıştıralım”, sonra Yalçındağ ile orada açılan birkaç sergide çalıştım. Bana, “Bu işlere ilgi duyuyorsan, seni gerçek bir galeriye götüreyim” dedi. Dirimart’a gittik, orada çalışmaya başladım, yurtdışı fuarlarına gittim, birçok sanatçıyla tanıştım. 2009’da İstanbul Modern’deki sanat tarihi seminerlerine katıldım. Hayatımda aldığım en güzel derslerdi. Bunlar oyunculuk kariyerimin başlamasından iki yıl önce oluyor. Aslında hayatım boyunca tiyatro yapmıştım ve bir ajansa kayıtlıydım, ama iş yapmıyordum. Bir gün eski menajerimi Bağdat Caddesi’nde gördüm. “Senin gibi bir oyuncu arıyorlar, sarışın ama aklı başında, harbi, Cimbom lakaplı. Seni bir Gani Müjde’yle tanıştırayım” dedi. O yaşları bu yüzden seviyorum. Hastanede staj yaparken sanat galerisinde çalışmam, oyuncu seçimine gitmem, hep bir cesaret ve arayış vardı. u Oyuncu seçimi nasıl geçti? Ellerinde kâğıtlarla bekleyen bir sürü insanın arasından ben de girdim. Dediler ki “Biraz bekler misin.” Başrol oyuncusuyla karşılıklı oynadım. Sonra aradılar, “Seni seçtik” dediler, sete başladım. Başta bocaladım. Karaktere alışmam zaman aldı. Hiçbir şey de bilmiyordum, mesela sabah sekizde bir makyaj yapıyorum, makyöz ertesi sabaha kadar yanı “Yasak Elma’da kilo aldım. Şimdi Şevval beni bir beslenme uzmanına götürdü. Gayet sağlıklı yemek üzerine eğitiyor bizi. Uykusuz saatler, az su içmeler filan, bunların etkisini ortadan kaldırmak için öyle bir şeye girdim. Sonucunu da aldım. Ancak hiçbir zaman bu konu önceliğim olmadı.” ma gelmiyordu. Gözlerimin altı mosmor ama gencecik lise öğrencisini oynuyorum. Hiçbir şeyimi kontrol edemiyordum. Hep söyleneni yaparak, gözlemleyerek başladım. Sonra, kendime sahip çıkmayı, saçtan baştan tutun da, karakterin kıyafetinden, repliğine kadar her şeye sahip çıkmayı öğrendim. O tempoya girdim ve hiç arkası kesilmedi zaten. Şu anda da iyi ki oyuncu olmuşum diyorum. u Sizce kadın oyuncuların üzerinde kendini bakımlı göstermesine yönelik sektörel bir baskı var mı? Her işte bir kilo verme ve alma oluyor. Set ortamı tabii, stres yiyiciliği var biraz bende. Sabah kalkıp kaş bakımına, oradan dolgucuya gidip, böyle yaşadığını görüyorum insanların. Bunları hayatıma alacak kadar hiç kendimle boğuşmadım. Herkes nasıl mutluysa öyle yapsın, ama bu kadar kendiyle uğraşan insanların da çok mutlu olmadıklarını düşünüyorum. 5 Ece, “Evet, duygu ve düşünceleri ben üretiyorum, ama zihnimdeki her sesi dinlemeli miyim” diye soruyor. DEN IZ ÜLKÜTEKIN “Makyajsız görünmek benim için, atılan başlıklar gibi, ‘skandal’ şeyler değil. Keşke hiç makyaj yapmadan yaşasam. Set ışıkları önünde daha iyi görünebilmek için yaptığımız bir şey.” “Güzellikle zoru olan bir insan, hiç olmadım. Hiçbir yerimde de estetik yok. Kendini güzelleştirmekle ilgili saplantılı olan insanlar da var. Ancak ben zihnime hep daha çok güvendim..” “Herkes nasıl mutluysa öyle yapsın, ama kendiyle çok uğraşan insanların da çok mutlu olmadıklarını düşünüyorum.” İDOLLERİ KİM? Cate Blanchett, Charlize Theron, Kate Winslet, Jennifer Lawrance, Lady Diana... İnsan hikâyelerini çok severim. Harry Potter’ın yazarı J. K. Rawling’in söyleşileri çok ilgimi çekti. Dinlediğimde algıları, kalbi, empatisi açık, duygusal ve içten insanların başarı hikâyelerini seviyorum. Örnek verdiğim kadınlar da hem kırılgan hem de güçlü karakterler. EMPATİ İNSANI Çalışmadığım dönemde dünya ve kendimle ilgili sorguladığım şeyler vardı. Kendi hayatımda her şey yolunda gitse bile herhangi bir insanın acı çektiğini bilmek üzücü oluyor. Hüzün hissediyordum, hem de kendimle ilgili bazı şeyleri çözmek, dünya için daha fazla şey yapmak istiyordum. Bütün dinlerde, öğretilerde varılan yer hep aynı. MINDFULNES YAPIYOR Ekran kairyerinden önce Türkiye’nin en büyük sanat galerilerinden birinde çalıştı. Boş zamanını kişisel gelişim yöntemi olan mindfulness egzersizleriyle geçiriyor. Farkındalığını artırmak ve dünyaya yararlı bir birey olmak asıl hedefi. “Kendi potansiyelini açığa çıkarmak için yapılıyor her şey. Düşüncelerimize kapılırız ya... Sen duygu ve düşüncelerin değilsin, onları kontrol edensin” diyor.