Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 22 ARALIK 2019 Geleneksel Yunan tavernası Klimataria’da müzik de yemek kadar nitelikli. Maxim Pastanesi’nin tatlıları İstanbul usulü yapılıyor. FIGEN YANIK figenyanik13@gmail.com Tavernasında kerevizli enginar, pastanesinde kazandibi bulabileceğiniz tahminen tek Avrupa başkenti Atina... Üstelik bu lezzetlerin şefleriyle Türkçe sohbet etmek de sürpriz değil. Antik dünyanın başkenti Atina’da lezzet durakları ve tarih Dostların sofrasında A tina havaalanında bindiğimiz taksinin şoförüyle daha ilk dakikada siyaset, ekonomi, kacılar... O andan itibaren hiçbirinin önceliği kalmadı; varsa yoksa fıstık kalbi tatlısı... Elim hemen akıllı telefona gidiyor; notlar bölümündeki ilk sıraya Maxim nin duvarında fotoğrafı asılı olan Baylan’ın kurucusu Harry Lenas’ı vefayla anıyor, “Ne öğrendiysem ondan öğrendim” diyordu. Pastanede hazırladıkları kadayıftan baklavaya, sufleden bisküvilere her şey İstanbul usulüydü. Sohbetimiz karşılıklı adres alıp vermelerden sonra göçmen sorunu gibi mesele Pastanesi yerleşiyor. pastaneden yanımızda kazandibi ve ayva tatlısıy ler açılınca ister istemez içinizden “Yine mi aynı dertler? Oysa ben biraz uzaklaşmak istemiştim’’ diye geçiriyorsunuz. Sanki memleketi de va BAYLAN’IN SAHİBİ Nea Smirni, Atina’nın merkezine 20 dakika uzaklıkta, ağaçlarla çevrili, düz la çıkarak sona erdi. Tabii bol fıstık ve çikolatayla yapılan ‘fıstık kalbi’ de tadılmıştı. Üstelik Bay Kostas’a “Yakınlarda nerede yemek yememizi önerirsiniz?” diye sorunca telefonla hemen bir yeri arayıp “Kostas arkadaşlarım için iki kişilik bir ma lizinize koyup gelmişsiniz. gün bir semt... Adresi bul Bu kadar mı her şey birbirine İki bacak beklerken makta zorlanmadık çünkü benzer? Üstelik şoförümüz sofraya bütün Maxim pastanesi Yunanca hayatın her alanına hâkim, analizleri yerinde, gözlemle ahtapot gelirse şaşırmayın. harflerle yazılmış Çakıroğlu adlı bir sokaktaydı. Neyse ki ri şüpheye yer vermeyen nite açıktı ve içeriye girdiğimiz likte... Bu kez içimden de de de arka bölümden bir kadın ğil, bayağı yüksek sesle “Siz gazeteci olmalıy gelip ne istediğimizi sordu. mışsınız” diyorum. Çok gülüyor. “Benim ailem “Tatlılara bakmak istiyoruz’’ dedik. Türk ol sa ayır, hemen geliyorlar” demişti. 10 dakika sonra Antonia adlı balık restoranındaydık ve bizi kapıda karşılamışlardı. Hemen tüm Yunan lokantalarında olduğu gibi sipariş verdiğimiz bütün yemekler, çok kısa sürede, en taze haliyle soframızdaydı. Mekân çok kalabalık olmasına rağmen servis şefi Bay Kostas sanki en itibarlı müşterileriymişiz gibi sık sık yanımıza gelip memnun olup olmadığımızı soruyordu. Nasıl memnun olmazdık? Öncelikle de İzmir’den” diyor. Şimdi oldu; geçmişin izlerinin de ortak olma sıyla aramızdaki yabancılık hızla uçup gidiyor. “Evim Nea Smirni’de (Yeni İzmir)” diyor; “Orada yaşayanların büyük çoğunluğu mübadele döneminde İzmir’den gelenlerdir. İzmir’e de çok benzer. Üstelik bizim mahallede sahibi İstanbullu olan Maxim isminde bir pastane var. Harika tatlılar, pastalar yapıyorlar. ‘Fıstık kalbi’ isminde bir tatlıları var ki inanılmaz. Akşamları eve giderken alıyorum, bizim çocuklar ona bayılıyor.” Ne antik dünyanın başkenti binlerce yıllık Akropolis ne onun sembolü olan Parthenon ne de Dionysos Tiyatrosu, müzeler, anıtlar, agoralar, anti duğumuzu anlaması uzun sürmedi. Bize birer tatlı ikram edip yine arka bölüme geçti. Bu kez pastanenin sahibi olduğunu anladığımız Kostas Andoniadis göründü ve “İstanbul’dan mısınız? Ben de...” diye hemen dostça sohbete başladı. Atina’ya 1982’de gelmişlerdi ve ablası bir pastane açmak isteyince bu işe girmişlerdi. Çocukken Karaköy’deki Baylan Pastanesi’nin mutfağında tanışmıştı tatlıların sihirli dünyasıyla... “İlk ustam” diye söz ettiği ve şimdi Atina’daki pastane kalbimiz doymuştu. GÖKÇEADALI MARIA’YASELAMGETIRDIK Atina’ya sık sık yolu düşen Gökçeadalı Rum müzisyen arkadaşımızın önerdiği Klimataria adlı geleneksel Yunan tavernası ise Monastraki Meydanı’na çok yakın ama epeyce arka sokaklardaydı. Sanki Suriye ya da Afganistan’ın bir semtine gelmiştik. Etraf göçmen olduğunu tahmin etmekte zorlanmadığımız kişilerle çevriliydi. Tam İlk Atina yerleşkesi olan Akropol’e parkların içinden yürüyerek çıkmak mümkün. Yunanlar salyangoz yahni seviyor. ümidimizi yitirmek üzereyken üzerinde Klimataria yazan demir kapıdan içeri ye adeta kendimizi attık. Akşamüstü olmasına rağmen salon doluydu ve sahnedeki grubun akort seslerine bakılırsa biraz dan müzik de başlayacaktı. Mutfak bölümünde servise yardım edenlerden ilk gördüğümüz kişi ye “Bayan Maria burada mı?’’ diye sorunca ‘‘Be nim” dedi. ‘‘Biz de’’ dedik, ‘‘size Türkiye’den selam getirdik.” Her yıl yaz aylarında Gökçeada’ya geldiği ni sonradan sohbetimiz sırasında anlatan Bayan Maria, o andan itibaren sanki evine misafir git mişiz gibi bizimle samimiyetle ilgilenmeye baş ladı. Atinalı sanatseverlerin tercih ettiği 90 yıllık Klimataria’da haftanın belli günlerinde geleneksel müziklere de yer veriliyordu. Bizi hemen güzel bir yere oturtan Bayan Maria elindeki kalemle de ma sanın kâğıt örtüsüne Türkçe olarak mutfakta han gi yemekler olduğunu yazmaya başladı: Domatesli nohut, zeytinyağlı barbunya, kerevizli enginar, pa tatesli kuzu eti, köfte, fava... Buzuki, gitar, kontrbas üçlüsü çalmaya başladığın da sofralar hareketlendi, yemekler lezzetlendi. Ne sahnede ne de masalarda abartı vardı. Sevgiyle ya pılmış yemekler, misafirperverlik, güzel bir müzik... Bir dost sofrasından başka ne beklenir ki? Yatağa uzanmadan son çıkış! 1 Bir şiirimde “yorgun sabahın demiyim ben” demiştim. Güzleri çok sevmeme karşın, belki oradaki hüznün de etkisiyle, yorgun hissederim kendimi. İnsan en sevdiklerinin arasında öylesine derin yabancılık yaşar ki, yorgunluk ve hüzün iyice derinleşir. Karamsar değilim, sadece eskisi kadar görmeye, gezmeye hevesim yok. Belki okumak iyileştiriyor sadece. Onu da gönlünce yapamamak yıpratıcı! Günlük telaş içinde ertelenenler o kadar çok ki, ömrünün yetmeyeceğini biliyor insan, yine de kıyamıyor kenara koyduğu kitaplara. gece gözümü son kez kapadım öğüdünü tutup öldüm sevgilim 2 Geçen gün Borusan Quartet ile Nil Kocamangil konserine Süreyya Operası’na gittim. Büyüleyici konserdi doğrusu. Bu dörtlünün çok başarılı olduğunu biliyor, izliyordum. Bir de Nil’in olağanüstü yorumu eklenince bambaşka bir lezzet oldu. Gelgelelim konser izleyicisinin yaşlı olmasına çok üzülüyorum. Bir yandan ileri yaşına kafa tutarak salona dek gelenlere imreniyorum, hayranlık duyuyorum, öte yandan gençlerin sadece gürültü dinlemesine sinir oluyorum. Bu kadar kabalıkla nasıl daha iyi bir dünya kurulabilir ki? Bir yandan havalar soğudu ve kar yağmıyor, meğer ne özlemişim o uçsuz bucaksız beyazlığı. tüm gün şiir söyledim imgeler yorgun 3 Konser arasında üç şahane olay! Bir hanımefendi yanıma geldi ve dedi ki “Ben Türkiye’nin ilk kadın cerrahlarındanım, sizi izliyorum ve okuyorum.” Ellerine sarıldım sevgiyle. Merdivenlerden inerken gençten biri: “Sizi Cumhuriyet’te takip ediyorum, katkınız büyük” dedi. Mahcup Attilâ İlhan oldum. Sevindim de. Son; ekrandan konsere geleceğimi işitmiş başka bir hanımefendi elinde Dostlar Kitabı ile geldi: “İmzalar mısınız?” dedi. Gülümsedim. Bir de fotoğrafımız oldu. En sıkıntıda olduğum an, insandan umut kesilmez, diyorum kendime. Mesele övgü, alkış değil elbette. Çabanın, sözünün bir yere ulaştığını bilmek. Günüm gecem Sağım solum Ebem sobem Harbiye’den Taksim’e Bir güz yolu döşenmiş Dudağında bir ben var Sözcüklerim seni söyler 4 Taksiye bindim, avazı çıktığı kadar bağıran arabesk içine düştüm. Rica ettim şoföre kıstı. Gözlükleri aynalı, sakallı, bıçkın bir adam... Söyleniyordu. “Karşıya gideceğim” deyince “Allah gönderdi, bugün yevmiyeyi çıkaramamıştım” dedi. Ardından sövmeye başladı. Öyle böyle değil. “Suriyeliler rahat yaşasın, biz sürünelim” dedi. Önce cumhurbaşkanına salladı. Ardından: “Ben 15 Temmuz’da boşuna mı çıktım Vatan Caddesi’ne?” diye söylendi. Uyarınca. “Çok seviyorum abi adamı başkası yok” dedi. “Alnı secdede tek lider” dedi. Ardından Kılıçdaroğlu’na demediğini bırakmadı. Ağzı içki kokuyordu. “İçiyorum yalan yok abi” dedi. Öğrendim ki uyuşturucu da varmış. Çoluk çocuğu sordum. İki taneymiş... Yol bitti, indim. “Abi senin gibi adamın eli öpülür” dedi. İnsan tükenmez ama şaşırtır... Nasıl bir ülkeyi yaşıyoruz biz? şemsiyeden kaçan yağmur gir içeri kapayalım penceremizi 5 Yeni ameliyattan kurtulmuş olmak, bir yenisinden kurtulmak anlamına gelmiyor. Sonsuza dek yaşamak zorunda değiliz, yine de günlük yaşamda ölüm üstüne pek fazla düşünmeyiz. Kim söylemişti anımsamıyorum: “Günlük planlarımın anlamı vardır, onları yapmak için kurgu yaparım, önemlidir. Ama yaşamın tümü için aynı şeyi söyleyemem. Bütüne bakınca önemsizdir yaşam.” Ciddi hastalıklar bizi yaşamın olağan gidişinden alıkoyar. Kenara çekilmek ayrı derttir. Geçende hekimlerin bulunduğu bir kalabalıkta “alternatif tıp” zırvalarını işittim. Eğer gözlem ve deneyle herhangi bir besinin ya da uygulamanın yararlı olduğunu saptıyorsak bu zaten tıbba dahildir, bunun alternatifi olur mu? Saçma... Üstelik hekimler tartışıyor bunu. “Modern gericilik” güzel kavram! Ben ilaçlarımı seviyorum. Ve biri bedenime neşter vuracaksa o alternatifsiz tıbbın hekimi olacak! bir acayip öyküde el çırparız ikimiz sevincimiz çocuk sevişmemiz güz 6 Her sabah şehir uyurken yollara düşüyorum. İnsanlara sabahın yedisinde haber anlatmak için... “Çocukların bu kör karanlıkta, bu soğukta sokağa sa lınması zalimlik” diye haykırıyorum. Ardından ekliyorum: “Çocuklarınızı Milli Eğitim’den koruyun” diye. Hiç okula gitmeseler daha iyi ya, neyse... Gün ışıyana dek ben yorulmuş oluyorum. Bazılarımızın zamanı herkesten farklı akar. Bir de anlamsız yarışa sokmaya çalışıyorlar beni. İzlenme oranı fetişizmi! Bunca ikiyüzlü bir dünyada, sahte yarışmacılarla neyin mücadelesi mertçe verilebilir ki? Akan yalan zaman, hakikat son aklımda kalan düştür... Bu sabah “Elveda” dedin ya, Tıkalı kulaklarım işitmedi Gönül darmadağın haldeyken Yatak darmadağın haldeyken Çarşafı katlayıp Yastığı düzleyip Nereye gidiyorsun? Daha uzanmadık ki? 7 Yeni bir romana başlayacağım. İçinde Eylül olacak. Geceleri uzun ve serin. Tatlı ürperen sevgililer. Kenetlenmiş eller, tutkulu, bazen kaçamak öpücükler. Kırık bir bank.Yosun kokusu belki. Eksik sözler... Aşk nerede başlar, sınırı neresidir kestirilemez. Sonu bilmek mümkün mü? Eğer bir aşk sahiciyse sınırları yıkar geçer. “Ayrılık da sevdaya dâhil/ Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili” dediydi Attilâ İlhan. İlk dize doğrudur, ikincisi üstüne düşünmeli. Aşkın ömrü kaç mevsimdir acaba? Güz güzeldir, nasıl gelirse gelsin, nasıl gidiyorsa gitsin... Geç yaşta yakalandığın yağmura dikkat et Kimsesiz gecede bir başına ıslanırsın Gizli bir dilde saklıyız Konuşan iki kişi Biri de unutmak üzere ENVER AYSEVER KURŞUNKALEM Belki okumak iyileştiriyor sadece. Onu da gönlünce yapamamak yıpratıcı! Günlük telaş içinde ertelenenler o kadar çok ki, ömrünün yetmeyeceğini biliyor insan, yine de kıyamıyor kenara koyduğu kitaplara.