Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 ARALIK 2019 7 Büyük Aşıkların Sonuncusu Mehmet Atay Ankara’nın yeni sanat mekânı Çankaya Sahne Gözümüzü karartıp girdik O yuncu, seslendirme sanatçısı, yönetmen Mehmet Atay, Devlet Tiyatroları’nda başladı, 40 yıldır sahnede. Ankaralı sanatçı olmaktan bir türlü vazgeçemiyor. Başkentin sanat hayatına yepyeni bir sahne kazandırdı. Kurucusu olduğu Çankaya Sahne’nin Genel Sanat Yönetmenliğini yapıyor. Atay’la ekim ayında kapılarını açan yeni sahneyi ve konuştuk. u Çankaya Sahne’nin kurulma hikâyesini anlatır mısınız? Kurucusu olduğum çiçeği burnunda bir tiyatro projesi zaten vardı. Sahnesi olmayan bir oluşumdu. Kendine ait bir sahnesi olan tiyatromun olabileceğine de pek ihtimal vermiyordum. Çünkü bu deneyimi yaşayanlar yerleşik bir tiyatroyu işletmenin hep zor bir şey olduğunu anlattılar bana. Bazı şeyler tesadüflerle de yaşanabiliyor. “Sokrates’in Son Gecesi” bizim ilk oyunumuz. Seyyar bir tiyatro olarak yine Ankara içi turne arayışındayken yolumuza çıkan bir kiralık ilanı ile başlıyor Çankaya Sahne’nin öyküsü. Aslında yaşadığımız ekonomik durumda çılgın bir öykü de diyebiliriz. u Nasıl karar verdiniz böyle bir çılgın projeye? Kiralık bina, neredeyse on yıllardır atıl kalmış, çocukluğuma, gençliğime ait hatıralar barındıran Başkentimizin kült sayılabilecek mekânlarından biriydi. Olabilecek bütün maddi imkânlarımızı bir araya getirerek gözümüzü karartıp girdik, çünkü mekân çok heyecan vericiydi. 67’de sinema olarak faaliyete başlamış, sonra diskoya dönüşmüş. Binada orijinal dokusundan ne kalmışsa onu titizlikle korumayı ve oyunlarımıza, etkinliklerimize gelenleri aynı heyecanla buluşturmayı amaçladık. 4 Ekim’de sezonu üç oyunla karşıladık. GÜVEN BAYKAN Çankaya’nın üç oyununu da Mehmet Atay yönetiyor: Sokratesin Son Gecesi, Büyük Aşıkların Sonuncusu, ve Eller Yukarı Lütfen. Eller Yukarı Lütfen natın hiç de tarzı olmayacak bir polemiğin içinde kalmak. Bunlar sanat dünyasının son zamanlarda daha sık yaşadığı şeyler. İstediğiniz projeyi yapacak maddi imkânlara sahip olmamak, olduğunuz takdirde de alım gücü çok düşmüş seyirciyle buluşturmak konusu da ekonomik özgürlüğümüzü anlatabilir sanıyorum. Sosyolojik özgürlükler de bu işi nerede ve kime yaptığınızla ilgili. Politikadan yine de çok soyutlayamazsınız ama işin siyasi tarafını görmezden gelseniz bile ekonomik ve sosyolojik boyut sizi kuşatıyor. u Sanat ve sanatçı ülkemizde çok kıymet gören bir olgu değil. İnsanlar daha çok para kazanmayı, daha ünlü olmayı hayal ediyorlar... Sadece tiyatro özelinde konuşursak, sanatı da sanatçıyı da gerçek bir ilgiyle bütün boyutlarıyla takip eden çok özel bir kitle var. Bunun dışında sanatı belki bütün boyutlarıyla okuyamayan ama birtakım popüler imajları takip ederek müşterisi olan göz ardı edilemeyecek bir çoğunluk da var. Tuhaf olan bizi ekonomik olarak ayakta tutan da oyun çıkışı dakikalarca fotoğraf çektirmek için beklemeyi göze INSANDAN YANA OLACAĞIZ u Çankaya Sahne’nin meramı nedir? Seyircisine ne söylemek için yola çıktı? Türkiye’de ülkesi için, insanı için derdi olan sanatçı arkadaşlarımızın meramı ne ise bizim de o olacak. Her konuya herkesle aynı açıdan bakmayabiliriz. Ama sonuçta her sanat insanı gibi doğrudan, güzelden, özgürlükten, kaliteli demokrasiden, insandan yana olaca almış hatta hobi edinmiş kitle. Burada yanlış görünen ticari garantiler için tiyatro seyircisini popülizmin kucağına atarak tiyatronun gerçek işlevinden uzaklaşması na neden olmak. Oyunun meselesini değil, oyuncuyu izleyen seyirci sadece Sokrates’in Son Gecesi reyting aracı olmaktan ileri gidemiyor. Bir de buna kesinlikle tiyatro sahnesi olamayacak yükseltileri, sadece koltuk sayısı kabarık salonları eklerseniz iş daha da sorunlu hale geliyor. ğız. Yaptığımız işi POLITIK, FELSEFI, “Seyirciye bir şey söylemek” diye ifade etmek bana çok iddialı geliyor. Sanki “bir farkındalığı paylaşmaya davet etmek” desek daha iyi olacak gibi. u Hiç mesleğinize dair pes ettiğiniz, geri çekilmek istediğiniz bir dönem oldu mu? Türkiye’de yaşayan her sanatçıda “pes etmek” demeyelim ama zaman zaman ait olduğu kurumların içi boşaltılmaya, anlamsızlaştırılmaya başlandığında, hele ki bu içerden desteklendiğinde bir güven eksikliği, buna bağlı olarak da motivasyon düşüklüğü olabiliyor. Bunu ben de yaşadım. Ama yaptığınız iş yaşam biçiminiz haline gelmişse ondan kopmanız mümkün değil. SEVIMLI BIR OYUN u Sahnelenen oyunlarınızdan da bahsedebilir miyiz? “Sokrates’in Son Gecesi” bizim seyyar tiyatro iken büyük zorluklarla çıkardığımız ilk oyunumuz. Yazarı Stefan Tsanev oyunu için “Halk Komedisi” diyor. Biz de bu yönünü ihmal etmedik. Ortaya bir dizi politik, felsefi konunun tartışıldığı sevimli bir oyun çıktı. Ben ve Devlet Tiyatrosu’ndan oyuncu arkadaşlarım Oktay ve Hülya Dizmen ile oynuyoruz. İkinci oyunumuz, herkese yaşamöyküsünde bir benzerini en azından düşünce olarak hatırlatan geç kalmış bir zamparalık öyküsü. Sevimli bir komedi. Yine ben ve talebelerim sayılacak üç yetenekli oyuncuyla oynuyoruz. u Sanatın hammaddesi özgürlükse, nefes aldığınız Nalan Erkovan, Derya Şenol, Filiz Çolakoğlu. bu coğrafyada üretirken ne kadar özgürsünüz? Üçüncüsü, yakın zamanda kaybettiğimiz üstat Mu İşte burası zurnadan çıkan o ses. Burada politik bir zaffer İzgü’nün bir oyunu. Emekli bir çiftin hayalle tespit de yapabilirsiniz, ekonomik hatta sosyal de. En rini hicveden yine bir komedi. Mehmet Ulusoy, Seçil kolayı de politik olanı. Yasaklanmak, yok edilmek, sa Öztan ve Çağrıl Atay ile oynuyoruz. The Witchers’ın ilk sezonu yayında Mahşerin ötekileri! ÖZGE BAHAR A ndrzej Sapkowski’nin, ilki 1992’de yayımlanan dünyaca ünlü roman serisinden uyarlanan ve dünya çapında en popüler bilgisayar oyunlarından biri olarak da fenomenleşen The Witcher’ın hayranları bu aralar çok heyecanlı. Netflix tarafından televizyon dizisine uyarlanan yapımın, Macaristan’da çekilen sekiz bölümlük ilk sezonu artık yayında. Fantastik drama The Witcher diyarında, olayların başlangıcında farklı ırklardan insanlar, yüzyıllardır bir arada yaşamaktaydı. Elfler kıtanın ilk büyücüleriydi. İnsanlar ve canavarlar geldiğinde Elfler, insanlara kaosu büyüyle kontrol altına almayı öğretti. Sonrasında ise hırslarına yenilen insanlar onları katletti. Ve ırklar arası savaş başladı. Herkes dünyanın dengesini değiştireceğine inandığı vaat edilen çocuğun doğumunu beklemekteydi. “En korkunç canavarlar, bizim yarattıklarımızdır” düsturundan yola çıkılan The Witcher’ın başrolündeki, karizmatik, ıssız, insanların yaratıklardan daha ölümcül, daha zalim olabildiği bir dünyayı baştan sona şövalye ruhuyla adımlayan Rivialı Geralt da bunlardan biriydi. ACIMASIZ BIR IYI! Ak saçlı ve soluk benizli görünüşüyle tipik bir Witcher olan Geralt da tüm Witcher’lar gibi birer mutant ve görevi de canavar avlamak. Witcher’lar yaratılırken iksirlerle büyünün birleşimi olan simya deneylerinden geçiyorlar. Dünyalarındaki neredeyse tüm türler ondan nefret ediyor. Geralt’a canavar sensin, diyorlar. Oysa Geralt, zalime karşı acımasız bir iyi! Geralt’ı canlandıran Henry dizisi ve Superman’deki performansıyla tanıdığımız Henry Cavill’in deyişiyle de “beyaz atlı prens ile sert bir canavar avcısının karışımı”. Kader dizinin evrenini kontrol eden ana temalardan biri. Geralt kadere meydan okuyan bir karakter. Ne kadere inanıyor ne de ehvenişere. Ona göre kötü kötüdür; azı, çoğu, ortası yoktur. En büyük gücü ise sevebiliyor olması ve kuru bir mizah anlayışıyla da olsa insanların içindeki iyiliğe inanması. EZBER BOZAN ESAS KADIN! Anya Chalotra’nın canlandırdığı Wengerberli Yennefer’a gelince... Sürekli kendisiyle çatışan bir karakter. Trajik bir çocukluğu olmuş. Deforme bir omurgayla ve anormal bir çeneyle doğmuştu. Hüsran, hiddet ve kafa karışıklığıyla dolu. Babası onu bir leydiye dört altın karşılığı satacak kadar nefret ediyordu. O leydinin yanında büyüyle tanışan Yennifer değişiyor, güzelleşiyor, savaşçı oluyor ve hiç yenilmiyor! Ne savaş meydanında ne de sosyal ortamlarda... Ezber bozan bir esas kadın! Yalnızlık hissi çok güçlü, yakıcı. Cinselliğini menfaatları doğrultusunda kullanıyor. Her şeyi ama her şeyi istiyor. Geralt ile karşılaşmasa ve eninde sonunda yakınlaşmasa nasıl denir sayısız hayranın kuşkusuz hatırı kalırdı. PRENSES CIRILLA! Ve olayların kilidi durumundaki Prenses Cirilla... Freya Allan’ın (The War of the Worlds, Into The Badlands) canlandırdığı Cirilla, tahminlerin ötesinde güçlere sahip. Sevdiklerine sadık, prenses olmanın yalıtık ortamı içinde gerçek dünyadan bihaber ama inatçı bir kız. O konformist kişiliğini ezen yaşamından kurtulmaya can atarken kendisini birdenbire gad Anya Chalotra dar bir dünyanın ortasında buluyor. Dünyanın kaderinin elinde olduğunu öğrenmesiyle de kaçışı başlıyor. Büyükannesinin ölüm döşeğinde ona verdiği öğütleri aklına kazıyor: “Bu hayatta savaşa tamamen hazır olmak imkânsızdır. Kılıcın hep yakında olsun ve hep hareket et. Ne zaman duracağını bil. Rivialı Geralt’ı bul. O senin kaderin.” Tanıdığı herkesi bir gecede kaybedince peşine düşen dehşetten kaçmaya başlıyor ve Geralt’a ulaşmaya çalışıyor. PANÇO VILLA’YI ANIMSAMAK Yapımın metaforik, simgesel evreni; bu tür deki yapımlarda artık aşina olduğumuz orta çağ, Orta Dün ya imgelerinden esinleniyor. Kö tüler, ezilenler ve ordularla işgal edenler de gırla gidiyor. Kısıtlı da olsa mizahın da yer verildiği kimi sahnelerde Don Kişot ile Panço Villa’yı anımsar sanız şaşmayın. Sonra Ortaçağ’ın Henri Cavill kılıç, balta, satır Freya Allan lı meydan savaşlarının benzerine hazır olun fakat bu kez daha çok Shakespeare tadında karakter karşılaşmalarıyla bezeli şekilde. Yapımda aksiyon hiç düşmüyor ve daha ilk bölümden pek çok bağlantı ve karaktere ilişkin paylaşılan alt metinlerde izleyene edebi bir dille de sesleniliyor. KARMA BIR KADRO Henri Cavill, Anya Chalotra ve Freya Allan’ın yanı sıra dizinin kadrosunda diziseverler çokça tanıdık simayla karşılaşacak. Jodhi May, Björn Hlynur Haraldsson, Adam Levy, MyAnna Buring, Mimi Ndiweni, Therica WilsonRead, Emma Appleton, Eamon Farren, Joey Batey, Lars Mikkelsen... Baş yönetmen koltuğunda Game of Thrones, House of Cards gibi fenomen dizilerde imzası bulunan Alik Sakharov yer alıyor. Charlotte Brandstrom ve Alex Garcia Lopez de yönetmen koltuğunu paylaşan isimler. Uyarlamanın kitap serisinin yazarı Andrzej Sapkowski; yapıtları televizyon, sinema veya bilgisayar oyunlarına uyarlanan yazarlara kıyasla hayli talihsiz bir yazar. Telif hakkı konusunda doğru düzgün bir anlaşmaya imza atmadığı için yapıtının dünya çapında rekor oyuncu sayısına ulaşmış bilgisayar oyunundan telif alamadı. The Witcher’ın sosyal medya kanalları ise şöyle: @witchernetflix ve Netflix.com/ TheWitcher.