Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 22 ARALIK 2019 TOFAŞ, Egea’ları, ekonomik ralli otomobiline dönüştürdü. Amaç motor sporunu yaygınlaştırmak Bütün mesele hız değil Kafkas: “Amacımız mümkün olan herkese temas etmek, otomobil sporunun çok kıymetli olduğunu anlatabilmek. Egea’larımız İtalya’da sanal kaza testinden geçti. Çok iyi tasarladık, ulaşılabilir bir otomobil yaptık. Rakiplerimizden üç dört kat ucuza üretiyoruz.” Fiat motor sporları Takım Direktörü Koray Kafkas, “1972’de kurulmuş yarış takımıyız. Dünyada bu kadar eski yarış takımı azdır. İsmimiz değişmiş ama devam etmişiz. Türkiye’de motor sporlarının sürdürülebilir olduğunun en büyük göstergelerinden biri. TOFAŞ olarak amortisörleri dışında tamamen yerli ürettiğimiz Egea’ları ralli tutkunla rının hizmetine sunduk” diyor. HİLAL KÖSE Tofaş, Türkiye Otomobil Federasyonu’yla, güvenli sürüş temasını işliyor. “Egea seni piste çağırıyor” diyerek 27 ilde 4 bin kişiyi motor sporuyla tanıştırdı. Araba merakı olanlar, hız tutkunları, tek başına yarış otomobili sürme keyfi yaşadı. Kaan (Sağanak) abiyle İstanbul’dan Körfez Pisti’ne doğru yola çıkıyoruz. FIAT motor sporları pilotlarıyla buluşacağız, Egea’ya binip pistte tur atacağız. Kaan abi, “emin misin” diye sorduktan sonra ufaktan korkmaya başlıyorum. Piste geldiğimde ise vazgeçmek için geçerli bir bahane bulmakla meşgulüm. Korkunun ecele faydası yok. “Şampiyonla iki tur atsam ölmem herhalde” diye teselli ederken buluyorum kendimi kafama kaskı takıp, beni koltuğa zımbalarlarken! Kötü hissedersen “koluma dokun” diye uğurluyorlar araca sağ olsunlar. İlk anda, şampiyonun koluna dokunsam mı dedim doğru. Ama sonrası müthiş keyifliydi. Anlatılmaz yaşanır dedirten türden... İndiğimde ayaklarım yere basmıyordu! BOL ADRENALİN VAR Türkiye Ralli Genç Pilotlar şampiyonu Buğra Can Kılıç, 23 yaşında. Bağdat Caddesi’nde oturuyor. Caddenin “yarış pisti” gibi algılandığı dönemlerin birebir tanığı. Pek çok ölümlü kazaya tanık olmuş. Caddede artık trafik denetiminin sık yapılmasından memnun. “Düşünsenize, çocuğunuzla yürüyorsunuz bir anda kaldırımda önününüze araba çıkıyor, size bir şey olmasa bile sizi çok korkutuyor. Bu kabul edilemez. Trafikte en küçük tehlikeli hareket bile çok büyük bir suç olmalı bence” diyor. Hız tutku su olanlara yarışları izlemelerini, pistlere gelmelerini, eğitim almalarını öneriyor. Kılıç, çocukluğundan beri trafikte hızlı giden otomobilleri izlermiş. Seslerinden hangi motora sahip olduklarını tahmin etmeye çalışırmış. Direksiyona ilk kez trafiğe kapalı bir alanda 12 yaşında oturmuş ve arabayı çalıştırıp Koray Kafkas Buğra Kılıç Fatih Kara Kafkas, “Otomobili iyi bilmeniz, kendinize iyi bakmanız ve iyi uyumanız lazım. Etaba girdiğinizde kafanızın clear (temiz) olması, hiçbir şeyi düşünmüyor olmanız gerekiyor” diyor. sürmüş! O kadar ilgiliymiş ki sürücüleri izleye izleye araba kullanmayı öğrenmiş! Ama hiç ehliyetsiz trafiğe çıkmadığını, kemerini her zaman taktığını vurguluyor üstüne basa basa. Hız ve araba tutkusunu “Sevgi gibi bir şey, çok anlatabileceğim bir şey değil, iki insanın birbirini sevmesi gibi” diye tarif ediyor. Ralli yarışçısı olmayı ise şöyle anlatıyor: “İki yıllığım. Yarıştığımız yollar dar, virajlı dağ yolları. Arkasını görmediğimiz virajlara giriyoruz, adrenalin var, çok zevkli. Mesele hız da değil aslında, bizim bir yarışta gördüğümüz sürat 200 kilometredir... Yarışı bitirmek, otomobile en az zararı vermek gibi hesaplar var. Sizin 70’le dönmeye çalıştığınız bir virajı biz 120’yle, 130’la dönüyoruz. Parkuru bir gün önce, iki kez geçme ve kameraya çekme hakkımız var. Yol notu keşfi deniyor. Ama ezberleme şansınız yok... Her virajın arasındaki mesafeyi, sertliği ve yönünü not ediyoruz. Sağ, 50 diyorum mese la. Yani sağda bir viraj, sonrasında 50 metre düzlük var. Virajların birden altıya kadar sertlik dereceleri var. Kodlarla copilota yazdırıyorum. Yarış anında yola bakmadan o notları bana söylüyor.” DINGINLEŞTIRIYOR Kılıç, şampiyonluğu hissetmiş. Takım oyunu oynadıklarını söylüyor. “Emek verdik, planladık. Yarışa giren bütün FIAT pilotlarının, yarışı önde bitirmeleri gerekiyordu. Herkes kazanıyordu günün sonunda ben şampiyon oluyordum. Aslında şampiyonluğu merak ediyordum. Sabah uyandım yine aynı bendim. (gülüyor) Copilotum Ali Emre’nin babası Özden Yılmaz çok deneyimli bir copilot. Ama Emre şampiyon oldu. O şimdi evde bayağı mutlu” diyor. İki pilotun da sakinliği dikkatimi çekiyor. Kılıç, şöyle açıklıyor: “Bu spor insanı dinginleştiriyor. Yarışta olaylar çok hızlı bir şekilde gelişiyor, maksimum duyguyu orada yaşıyor sunuz sonra bir rahatlama mı geliyor? Fatih Abi de öyle. Bizi yolda hızlı giderken hiç göremezsiniz. Orta şeritten giden insanlarız.” Kılıç’ın boş zamanları da yarışa hazırlanarak geçiyor. Sabahları koşuyor. Yarıştan bir hafta önce dinlenmeye çekiliyor. Konsantre oluyor, eski yarışları izliyor. Hedefi Avrupa’da derece almak, Türkiye’yi temsil etmek. Destek bekliyor. Takımı, ailesi arkasında olsa da yarışma bütçeleri inanılmaz yüksek. En nihayetinde en pahalı sporlardan biri motor sporu. FORMDA OLMAK ŞART FIAT’ın 16 yıllık pilotu Fatih Kara, evli, 15 aylık bir çocuğu var. “Ben de caddede hızlı otomobil kullanan gençlerden biriydim, çok kaza yapıyordum. İnsanlara zarar vermemek adına bu spora başladım” diyor. Kayakta da birincilikleri var. Sporla hep iç içe olmuş. Çok hareketli bir çocuk olduğundan ailesi onu hep spora yönlendirmiş. Şimdi takımın en tecrübeli pilotu. Gençlere ağabeylik de yapıyor bir nevi. En son Bilge Ayan’la, Yeşil Bursa Rallisi’ni birincilikle bitirdi. Yarış öncesi hazırlığı şöyle anlatıyor: “Hele hava sıcaksa aracın içerisi 60 derece oluyor. Kaskın, tulumun içinde su kaybı yaşıyorsunuz. Bol su ve soda içmek gerekiyor. Karbonhidrat ağırlıklı besleniyoruz. Spor hayatımızda her zaman var. Formda olmak, kardiyo çok önemli... Yaşlandıkça omurilik darbelere maruz kalıyor. Omurilik çevresindeki kasları diri tutmak için düzenli pilates yapıyorum. Yüzsen aslında her şeyi yapmış oluyorsun.” Kara, “Motor sporları tehlikeli, zor, hem zihinsel hem fiziksel güçlü olmanız lazım” diyerek ilgilenenleri uyarıyor. Hız tutkunlarına da çağrı yapıyor: “Yarışmak isteyen, hızı seven herkesin federasyonun öngördüğü kurallarla bu sporu yapmalarını tavsiye ediyorum. Pist olabilir, ralli olabilir, karting of road olabilir. Caddede hız yaparken kendilerinden ziyade başkalarına zarar verebileceklerini düşünsünler, bunun vebaliyle yaşamak çok zor olur. Seviyorlarsa gelsinler. Federasyonun gençlere yönelik fırsatları var.” Rakı, geleneğimizde de var kültürümüzde de Bakan Bey yanlış biliyor Bİ DÜNYA İNSAN Dünya Rakı Festivali olan adı “Kebap ve Şalgam Festivali” olarak değiştirilen etkinliğin Adana Valiliği’nce yasaklanmasıyla başlayan tartışmalarda İçişleri Bakanı recesi düşük de olsa sonunda alkol içen bir topluluktan söz ediliyor işte. HİÇ Mİ İNALCIK OKUMADINIZ MÜBAREKLER? Süleyman Soylu’nun yasaklama kara İçki yüzünden hayatını kaybetmiş rını savunurken araya sıkıştırdığı “ge padişahı bile var bu “milletin”. II. leneğimizde rakı yok” iddiası tabii ki Selim’den söz ediyorum. Sarhoşken doğru değil. Her ne kadar Recep Tayyip Erdo ğan “içki” ile “içecek” arasındaki far MUSTAFA K. ERDEMOL sarayın mermer merdivenlerinden düşüp başını parçalamıştır. Bu padişahın meclisinde bir de kadın şair bulunur kı göz ardı edip “milli içkimiz ayran du ki, bugün bile az rastlanır böylesi dır” demiş de olsa, bir milli içkimiz ne. Çok değil azcık da olsa kendi tari varsa bunun rakı olduğuna kuşku yok. Soylu’nun, hini okusa kişi, kolayca ulaşabilir bu bilgilere. Hiç Erdoğan’ın da hoşuna gideceğini elbette düşün mi Necdet Sakaoğlu ya da Halil İnalcık, hadi onlar düğü bu çıkışı tarihe çarpıp, tersini iddia edenle olmadı hiç mi İlber Ortaylı okumadı bu Süleyman ri sersemletir, peşinen söyleyeyim. Ergun Sav’ın Soylu? Halktan tepki de görmüştür elbette ama 2. Bilgi Yayınları’ndan çıkan (bende 2. baskısı var Bayezid, ilk rakı meclisi kuran padişahtır. Baba dır bu kitabın) Rakı Sohbetleri’ni bir okusun Soy sı Fatih Sultan Mehmet’ten çok azar işitmiştir bu lu gibi düşünenler. Bakın Sav ne diyor: yüzden. Sonraki hayatında tabii tövbekâr olmuş, “Orta Asya bozkırlarında ve Türkistan yöresinde kendisini dine vermiştir. Bu nedenle Bayezidi yaşayan göçebe kabileler, yerleşik, toplu yaşama bi Veli diye de anılır olmuştur halk arasında. Şairliği çimine geçmelerinin yüzyıllar öncesinde, sert bir is de olan Fatih Sultan Mehmed’in içkiden de söz et pirtolu içki yapıyorlardı. “Araka” adı verdikleri bu tiği hayli şiiri vardır. içkiyi, “kımız” dedikleri fermante kısrak sütünü da Tarihimizin en ilginç figürlerinden biri olan mıtarak elde ediyorlardı. Kımızın alkol derecesi çok Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaşamış Ge düşüktü. Buna süt şekeri veya üzüm suyu karıştırı libolu Mustafa Ali’nin kitaplarından birinde rakı yorlardı. Ve bundan araka yapıyorlardı.” Alkol de sofrasına ilişkin şunlar yazılıdır: “Şanıyüce cö mertlerin ve unvan sahibi olarak anılan büyüklerin ve safa ehlinin sofralarında kırkelli kadar mezelikler, fıstık, fındık ve kavrulmuş badem bol olmalı. Sofra balık yumurtası, havyar ve pastırma türünden yiyeceklerle dolup taşmalı”. KİTABI BİLE YAZILDI Pek bir iyiliksever olduğu için Ebü’l hayr olarak da anılan şu Sultan Murad (2. Murad) ilk şiir okuyan padişahtır ama içki meclislerinin de müdavimiydi. Mehmed Za’ifi diye biri vardır eskilerden. Padişah seferlerini topladığı Gazavatı Sultan Murad Han adlı kitabında bolca içkili de olan padişah sofralarını bir anlatır, şaşarsınız. İslam öncesi İran’ınından İslam hilafeti dönemine geçen içki tutkusu sultanların da tutkusuydu. İlk dö nemlerinde Hanefi mezhebi bilginleri, ham üzümden yapılmış şarap dışındaki sarhoş edici maddelerdeki “sarhoşluk verici doza” itirazları vardı. Yani hoşgörülü bir tutum olduğu doğrudur. Şahname, Kabusname gibi eserlerde bazı sultanların içkiye nasıl hoşgörülü yaklaştığı da anlatılır. Hatta bu eserlerde işret meclislerinde dikkat edilmesi gereken kurallardan da söz edilir. ‘OSMANLI İÇKİDEN ÇÖKTÜ’ Hatta, kimse kızmasın ama dinen içki yasaklandıktan sonra bile bazı sahabenin içkiye devam ettiği kaytlıdır. Bu sahabeden Dihyet’ülKelbi ile Abdullah’ın adları geçer sıkça. Büyük Selçuklu Veziri Nizamülmülk de Sultan Mahmud’un yakınları ile birlikte sabaha kadar şarp içtiğinden söz eder kimi eserlerinde. Klasik İslamdoğu edebiyatında da içkili meclislerden Hamriyyat ile Sakiname başlıkları altında söz edilir. Murat Bardakçı yazmıştı bir aralar, Halife Abdülmecit’in 1920’lerde kaleme aldığı yayımlanmamış bir eserinde “Osmanlı Devleti’nin çöküşüne sebep olan dertlerin başında, içki gelir” dediğini. Yani, yasaklara falan kılıf uyduracağız diye sallamamak lazım. Bal gibi de hem dini hem de kültürel olarak geleneğimizde içki de vardır, sarhoşluk da.