Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    
                
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                4 Tayfun Gönüllü’nün hazırladığı bir videoyla Berat da dolandı aramızda. Herkes kendi Berat’ını anlattı. Gecede Tuğrul Eryılmaz da vardı, Bir Yudum İnsan’da birlikte çalıştığı Nebil Özgentürk ve Melda Davran da, Cumhuriyet’e birlikte emek verdiği Miyase İlknur, Gülsev Toksöz, Sevim Ertemur, Edibe Buğra da, oğlu Güney, kardeşleri Ayşe Oğul ile Serdar Şenat da...  Berat Günçıkan’sız geçen ilk yıl  Herkeste bir ‘tane’sini bırakan kadın  ESRA AÇIKGÖZ  kitabımı yapma cesareti ve imkânı veren, başım sı  Bu, hayatımın en zor yazısı. Ne dersem, nasıl demiş olursam olayım hep eksik kalacak. Çünkü o, her yılbaşında bıkmadan barış dileyerek sokağına atıp patlattığı narlar gibi... Dokunduğu herkeste çoğalarak bıraktığı bir  kışsa, kafam karışsa, gönlüm sancısa şefkat sunan... Bir keresinde telefonda bana söylenirken, “O kadar sinirlisin ki, konuşamıyoruz. Kapatalım” demiştim. Ertesi gün geldiğinde “Teşekkür ederim” demişti bana, “Sinirle, kendimi utandıracağım bir şey söylememi engelledin.” Daha yeni yetme bir çalışanını bile dinleyip içine bakar, kendini bile kanatmaktan  “tane”si, izi var.  çekinmeden eleştirirdi...  Berat Günçıkan kimi için hep insan hakları mü  cadelesi veren bir gazeteci, kimi için kalemi güç  DALGA GEÇME ŞEFİNLE PARYA!  lü bir belgeselci, kimi için tanışalı bir gün olmuş  Aman işte Berat bu; nasıl anlatılır ki? Bazen sipa  ken tereddüt etmeden evini açan bir dost, kimi için riş verirken garsona ıspanak diye ıskarta diyebile  en derin yarasını sezip onu sarmalayan büyük yü  cek kadar şuursuzluğundan mı başlamalı; evine gir  rek, kimi için kadınlığını keşfetme yolculuğunda  meye çalışan hırsıza “Gel beraber” soyalım deyip  ki bir destekçi... Geçen yıl 19 Kasım’da uğurladık polise bildirmeden bırakmasından mı? O şuh gö  Berat’ı, onsuz geçen ilk yılı kocaman bir boşluk ve rüntüsüyle kahveye okey oynamaya gitmekten ge  özlemle geçirdik.  ri durmayışından mı? Kemoterapi gibi ağır bir te  Yaralarımızı birlikte saralım, özlemi  daviye rağmen grevdeki kadın işçile  mizi dile dökelim dedik ve aile  re desteğe gidip halaya duruşun  si, dostları olarak onun için  Cumhuriyet  dan mı?  buluştuk. Cumhuriyet Dergi’de 20 yıl birlik  Pazar’da birlikte çalışırken...  Berat bu işte; renkli saçlarıyla, çıngırak  te çalıştığı dostu Ay  lı kolyeleriyle, ko  nur Çolak, “Kardeşi  caman yüzükleriy  mi kaybettim. Yok  le, olur olmadık  luğuna alışamı  yerde çıkarıp ta  yorum ama Be  zelediği kırmı  rat böyle duygu  zı rujuyla, dal  sal konuşmaları sevmezdi, en iyisi onun için kadeh kaldıralım” diyerek açtı geceyi. Kar  Aynur Çolak  Esra Açıkgöz  gınlıkları, aşkları ve çapkınlıklarıyla... Gazeteci, belgeselci, kadın, emek  deşi Ayşe Oğul, çocuk  çi, sosyalist, vicdanlı  Berat’ı anlatırken kaybı  gönlü, şefkat dolu kal  nın sadece bir kardeş olma  bi, insanın içindeki yarayı  dığını söyledi: “Kara kutumu da  görme gücüyle; Berat bu iş  kaybettim ben.”  te... Şuursuzluklarıyla dalga geçti  Gecenin en güzel anlatıcılığını, Berat’ın oğlu  ğimde “Sen” derdi, “Benim yıllar evvel do  Güney sözcüklere döktü: “Sokakta bir sevgili ara ğurup kaybettiğim kızımsın. Senin geleceğin be  sında kavga olurdu, annem kızı direkt eve alırdı.  nim, dalga geçme boşuna şefinle parya.”  ‘Ya anneni, ya babanı arıyorsun, o gelip seni bu evden alıyor’ der, biri gelene kadar kollardı. Onun gi  TEŞEKKÜRLER...  bi olmam zor ancak ben de bir şey yaparken anne  Arayıp kanser olduğunu her zamanki haliyle  min oğluyum diyebileceğim şeyler olmasına dikkat dümdüz, sanki grip olmuş gibi söylediğinde tele  ediyorum... Bir keresinde okuluma veli toplantısına fonu yüzüne kapatışım aklımda. Ben değil, o be  gelmiş, hocalar öğrencilerin notlarını okurken din ni teselli etmişti ağlamama engel olabildiğim bir  lemiş, dinlemiş, benden bahseden yok. En son be  ara bulup tekrar aradığımda. “Çok yorma kendi  den öğretmeni notları okumuş, çıkarken durdurmuş ni, uygunsan geleyim yüz yüze konuşalım, olur  öğretmeni, ‘Hocam kimse Güney’den bahsetmiyor, mu?” diye bir şeyler gevelediğimde, “Salak” de  notları nasıl’ diye sormuş. Öğretmen de ‘Berat Ha mişti o her zamanki kahkahasını atarak, “Gırtlak  nım, Güney’in sınıfı yan tarafta, yanlış yerde bek  kanseri değilim ki, ciğerlerle ilgili bu, konuşabi  lemişsiniz’ demiş. Tek veli toplantımı da yanlış sı liyorum tabii ki.”  nıfta geçirmişti, ama çok eğlenmiştik. Annem ba  Biz dostları ve ailesi Berat’ı ağlayarak, güle  na öyle bir kültür mirası bıraktı ki ömrümün sonuna rek, Ahmet Kaya’yı ve diline sık sık doladığı  kadar yazsam, çizsem, okusam yine de onun bırak ama bir kıtası dışında ezberleyemediği “Nankör  tığı o doluluğa erişemem.”  Kedi”yi dinleyerek, hatta dans ederek andık. Öğ  BERAT BU İŞTE!  rettiği doğruydu, yaralarımızı birlikte sarınca az da olsa durulduk.  Benim için mi? Benim için Berat, bir yaşam ter  Teşekkürler Berat... Yamacında bir yer verip zih  biyesiydi. Gazetecilik serüvenime, Pazar Dergi’de nimiz ve gönlümüz için harcadığın emek için te  yamacında yer açarak yön verendi. Aşk hayatı ve  şekkürler... Hiç sakınmadan gönlünü serdiğin ve  kadınlık algısıyla “hanım kızlığımı” yıkan, haya  bizim emanet ettiğimiz gönlümüzü tüm şefkatinle  tın siyahbeyaz olduğunu sanan ergen zihnime gök tutup, yaralarımızı sarmamıza destek olduğun için  kuşağını sokan, ters köşe sorularıyla sinir hücrele teşekkürler... Boşluğun büyük, çünkü varlığın da  rimi dalgalandıran, derinine ve arızalarına bakıp sa öyleydi ama “bir tane”n hep bizimle olacak.  vaşma gücünün nasıl bir şey olduğunu gösteren, ilk  Huzur içinde uyu...  15 ARALIK 2019  Bİ DÜNYA İNSAN  Danssız  devrimMUSTAFAK. ERDEMOL  Sınıf mücadelesinin de hak arama çabalarının da değişmezidir dans  olmaz  Şili’de feminist bir grup olan Las Tesis’in “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” nedeniyle hazırladığı dans gösterisi Şili’nin sınırlarını aştı. Şili’den sonra Fransa, İspanya, Kolombiya derken birçok ülkede kadınlar Las Tesis’in danslarıyla hem “Uluslararası Mücadele Günü”nü kutladılar hem de kadına şiddeti, tecavüzü protesto ettiler. Dansı Türkiye’de de sergilemek isteyen kadınlar polisin sert müdahalesiyle karşılaştı. Genel olarak sanatın, özel olarak da dansın gücünü ortaya koyan son örnek oldu Las Tesis’in gösterisi. Bir “tarz” olarak hemen benimsendi. Çabucak yayılan çok sayıda dans türü var tabii, ama Las Tesis’in sözleri ile sözlerine hayli uygun beden dilinin güzelleştirdiği dans, kadın mücadelesinin her yerde ortak olan şikâyetlerini dile getiren bir “model” olarak benimsendi. Çok az dansa nasip olur bu. Tek bir protesto biçimi olarak kabul edilen bu tür dansa sık rastlanmaz. Las Tesis’in dansı gibi anında yayılan, farklı kültür kodlarına sahip ülkelerde de rastlanan Harlem Shake de böyle bir danstır. 2000’lerin başında ortaya çıkmıştır ama son yıllarda yeniden popülerlik kazandı bu dans. Bir grup insanın “Harlem Shake” adlı şarkının kısa bir bölümünde dans ettiği bir video kaydıdır bu. Nedense çok tuttu, kimi ülkelerde, örneğin Tunus’ta protestocu öğrencilerin sık başvurdukları bir protesto biçimidir. Bir formatı yok bu dansın, katılımcı sayısı az da olabilir çok da. DANS HER ZAMAN POLITIKTIR Las Tesis ile Harlem Shake’in protest danslarından da anlaşılabileceği gibi dans politik bir olgudur. Ya da başka bir deyimle her zaman politik olarak ifade edilmiştir. Meramımızı dansla müzikle daha iyi anlattığımız da gerçek tabii ki. Şu çok sık rastladığımız “ekmek ve gül” teması 1912’de ABD’de Massachusetts’te, tekstil işçilerinin grevindeki bir şarkıdan doğmuştur. Hâlâ da kullanılır. ABD’de 1929’da başlayan Büyük Buhran döneminde, 1932’de, New York’ta bir grup dansçı, “İşçiler Dans Birliği”ni (İDB) kur  dular. Kurucuları, dansın toplumu değiştirme gücü olduğuna inanan, Marksizmden etkilenmiş kişilerdi. Dansta devrim niteliğinde yenilikler yaptıkları söylenir. ABD’nin bu “en solcu” dans hareketinin öncüleri arasında Anna Sokolow, Jane Dudley, Sophie Maslow ve José Limón da vardı (Zaman bulup da şu Anna Sokolow’u yazayım isterim, çok ilginç, muhteşem bir devrimci sanatçıydı). Yerel sendikalara bağlı gruplar tarafından gerçekleştirilen, Edith Segal’in öncülüğündeki agitprop tarzı dansları ile de büyük ilgi topladı bu grup. Kolombiya / Bogota PROTESTONUN PARÇASI Sınıf mücadelesinde önemli bir araç olan dans, dünyanın her yerinde protestonun bir parçasıdır. Ben, dans edemem ama İngiltere’de yaşadığım yıllarda ülkenin önde gelen protestdevrimci müzik gruplarından CIRCA (Clandestine Insurgent Rebel Clown Army Clandestine İsyancı Palyaço Ordusu) ile çok karşılaştım katıldığım gösterilerde. Becerebildiğim kadarıyla kimi figürleri denemişliğim de vardır (kaç kişiyi güldürdüm kendime acaba, düşünüyorum da şimdi). Küreselleşme ve savaş karşıtı ama şiddet içermeyen bir gruptur bu. 2003’te Oğul Bush’un İngiltere ziyareti ile aynı yıl yapılan ABD’nin Irak işgalini kınayan gösterilerde ortaya çıkmıştı ilk kez. Bir de Rhythms of Resistance, yani Direniş Ritimleri adı verilen (RoR diye de kısaltılır) gösteri grupları vardır birçok ülkede. Kapitalizm/küreselleşme/savaş karşıtı bir vurmalı çalgı grupları ağıdır bu. Her eylemde rastlanır. İyi ki varlar tabii.  Şili  Dünyayı saran Las Tesis eyleminden. Kadınların çığlığı Şili’den taştı...  GOLDMAN SÖYLEMEDI AMA... Politika ile dans arasındaki bağdan söz ederken anarşistfeminist Emma Goldman’dan söz etmeden geçilebilir mi? “Dans edemediğim devrim benim devrimim değildir” dediğini söylerler. Söylerler diyorum çünkü Goldman’ın böyle bir sözü yoktur. Ama dansa özel bir düşkünlüğü olan Goldman’a yakıştırılmış olmasında da bir sakınca yok tabii. Bu slogan Goldman’ın yazdıklarından başkalarınca çıkarılmış bir slogandır. Tabii çok yayıldı bu slogan. Tişörtlere yazıldı, afişlere basıldı, posterlerde kullanıldı. Birlikte hareket edebilmenin, (gerçekten hareket etmekten söz ediyorum, yani hoplayıp, zıplamaktan), bize yaşattığı hoş bir duygudur bu ortak dans. Bilmeyenlerin de benim gibi arada kaynadıkları harika bir eylem tarzı. O nedenle çabuk yayılıyor, tutuluyor. Kimselere verdiği bir zarar da yok üstelik. Varsa bile ancak şu kadardır; 1980’lerde doğayı mahveden yol çalışmalarına karşı gelişen bir uluslararası dans formatı vardı. Dansa katılanlar trafiğe ayrılan alanları ortak kamusal alana çevirirlerdi, trafik aksardı bir süreliğine. Hepsi bu. İsrail, Tel Aviv’de, 2011’de öğrenciler müzikler eşliğinde trafiği uzun süre engelle  İstanbul / Kadıköy dikleri bir protesto eylemi yaptılar bu formatta. Protest dansta bedenin “politik bir araç” ola rak kullanılmasının en iyi örneği değil mi Las Tesis’in dansı? Haklı olan, mücadeleyi de bilen her erkek/kadın kendisine yakışan “aracı” da bulur elbette.   
            
    
