22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 ARALIK 2019 5 Ferhan Şensoy, sıkı bir solcu, sağlam aydınlanmacı. “Senin tarifin doğru, gençliğimden beri öyle, akademide okurken DEVGENÇ’liydim. Komünistim ben, ‘Hacı Komünist’ diye kitabım var. Küba’ya gittim, hacı komünistim, Mekke’ye giden hacı oluyor” diyor. “Sosyalistim diyenler, neden utanıyor komünistim demekten. Komünistim demeye cesaret edemiyorlar ama çok uzak değiller birbirlerinden. Kitabın üzerinde purolu Che şapkalı bir fotoğrafım vardı. Fidel Castro’ya kitabı yolladım.” “Bana büyük bir Havana puro kutusu geldi. ‘Kitabın kapağındaki keyfiniz hep sürsün’ diye Fransızca yazıp yollamıştı. Bir film çektik Havana’da 1.5 ay kaldık. Gittiğimizde Küba’da herkes çok mutluydu. Aç kalan zavallı sürünen birileri yoktu hiç.” Ferhan Abi’yle yeni kitabı, tiyatro ve ülke meselelerine dair ‘Hacı komünistim’ F erhan Şensoy tutkunu biri olarak yeni yayımlanan Gecedeste’yi bir solukta okudum. Ferhan Abi’nin özgün, sözcüklere takla attıran dilini severim. Gecedeste beni ilk gençliğe götürdü. Özallı yıllar, darbe sonrası savrulan memleket derken, elbet kendi tarihimden yaprakların yere düşüşünü de anımsadım. Kitapta söz edilen tüm oyunları izlemiş, Şan Tiyatrosu cinayetine tanık olmuş ve bir santim ilerleme gösterememiş ülkenin yurttaşı olarak kederlendim. İstiklâl Caddesi’ne kaç zaman var ki uğramıyorum. Gezi Dirilişi’nden sonra ayaklarım geri gitti hep. Şimdi ağırlıklı olarak Arap turist işgali altında... Ses Tiyatrosu’na varınca o güzelim kokuyu içime çektim. Özlemişim. Ferhan Abi ile senli benli söyleşmemiz saygısızlıktan değil, kardeş hukukundan. Ona “Tiyatro Adam” desem doğrudur. Hem Gecedeste’yi konuştuk hem de verdiği müjdeyi... u Tür olarak Gecedeste’yi nasıl tarif ediyorsun? Gecedeste, Gündeste’nin devamı. Arkasından Dündeste var, bilgisayarda bekliyor, yarın çıkarmak istemiyorum. Deste deste devam ediyor. Ben muntazam günlük tutan biriyim. Tahir Alangu diye bir edebiyat hocamız vardı Galatasaray Lisesi’nde. Onun sayesinde oldu bunlar. Lise 1’deyiz, önümüzde edebiyat kitapları var. “Kaldırın o kitapları mollalar” diye girdi sınıfa Alangu. Elinde bir Sait Faik kitabı. Koydu birinin önüne, oku dedi. Yan sınıfta “Küfe Melahat” var. O sınıftan hiç yazar çıkmadı. Bizim sınıftan Nedim Gürsel, Selim İleri, ben, bir de Osman İlter vardı Şahap Sıtkı İlter’in oğlu çok genç öldü, o da çok iyi bir yazar olacaktı. “Küfe Melahat”ın sınıfında olsak mefâilün fâilâtün. Fotoğraf: Vedat ARIK u Ferhan Şensoy, edebiyatın bütün gizli sokaklarında dolaşıyor. Vedat Günyol’un Yeni Ufuklar dergisi vardı. Orada Nedim, ben, Selim lisedeyken öykülerimiz yayımlanıyordu. Ortaokuldayken yazar olduk, telif aldık. Kutlanacak bir şey bu. u Muzır Müzikal meselesini konuşalım mı? Özal dönemi bugünün temeli değil miydi? Temeliydi ama durum bu kadar korkunç değildi. Özal mesela kendisinin eleştirilmesinden rahatsız olmayan bir adamdı. Şimdi başımızdaki her şeyden çok rahatsız oluyor. ‘PALDIR KÜLDÜR ÇIKTIM SAHNEYE’ u Ferhangi Şeyler’in son yıllarda uzayan kuyruklarını nasıl değerlendireceğiz? Ferhangi Şeyler’in birdenbire doğuşu da Muzır Müzikal’dendir. Şan Tiyatrosu’nda Muzır Müzikal oynuyorduk. Dolu oynuyorduk. Bir gece tiyatroyu yaktılar. Satılmış biletler var ve bunlar iade edilecek. Ortada başka oyunumuz yok. Küçük Sahne’de oynuyoruz o zaman biz. On gün içerisinde Ferhangi Şeyler’i yazdım. Daha oyun bitmeden afişini astık, bilet satışı başladı. İki haftalık bilet bitti ama daha oyun bitmemiş. İkinci perde çok kısa. Eee napacağım? Günün gazetelerini yorumlarım dedim, 25 dakikası günün gazetelerine ayrıldı. Paldır küldür çıktım sahneye. u Türkiye’deki faili meçhul tiyatro cinayeti! Faili meçhul ama hangi kitleden oldukları malum. Şahsen şu adam, bu adam diye bir bilgi yok elimizde. Zaten üstü hemen kapatıldı. u Ertesi gün yapılan açıklamaları hatırlıyorum. Yalan dolan. Kimseyle görüşmedim ben bu konuda. Zaten Şan Tiyatrosu tekrar yapılsa ne olur, Muzır Müzikal batmış. Dekoruyla, her şeyiyle yanmış. u Ferhan Şensoy’un bir tarafında hınzır bir çocuk var, bu çok açık. Bilmiyorum. Ben kendimi senin böyle baktığın yerden bakıp analiz etmiyorum. u Günlük tutarken sansür yaptığın oluyor mu? Hayır, günlüğe yazıyorum. Günlükler de sonra belge olarak kalacaktır. Benden sonra da oradan kullanılmamış şeyler kullanılacaktır. Bir de kullandıklarımın yanını çiziyorum. Şu kitapta, bu kitapta diye. Bunun arasında da kitaplara koymadığım şeyler var. Eşim Elif de yazar. Bunları o denetleyecektir herhalde. u Anı/hatırat yazmak riskli iştir. Birilerinin kalbini kırmak vardır. Hayır. Günlüğü kendime yazıyorum. u İşte onu diyorum. O açığa çıktığı zaman kıyamet kopar mı? Bilmiyorum. Ben olmayacağım burada, gökyüzüne uçmuş olacağım. (Gülüşmeler) u Bana “Kalıcı ola cağımı biliyorum zaten kalıcı olmayanlar da kalıcı olmayacaklarını bilirler” demiştin. Evet, ama kalıcı derken yalnızca Türkiye’de kalmayacak. “2019” diye bir oyun yazdım ben 2009’da. Oynadık. Şimdi Fransızcaya çevrildi. Basılmak üzere. Arkasından başka eserlerim de basılacak Fransa’da. Fransızcaya geçtiğinde başka dillere de geçecektir. “2019”un metnini nereden bulduklarını bir türlü anlayamadım. Nereden bulduklarını sorduğumda bana derme çatma bir metin yolladılar. Ben de orijinal metni gönderdim. Naomi adında kocası Türk bir çevirmen var. Oldukça başarılı çevirisi. “2019”dan sonra başka kitaplarım da gelecektir arkasından. O OYUNU YENİDEN YAPACAK u Zaman zaman Fransızca yazıyorsun Ferhan Abi... Vanille Michael adında âşık olduğum bir kız vardı ben Strasbourg’dayken. Ben de para yok pul yok, babası Edward Michael’in fabrikasında yazları çalışıyorum. Vanille ile öyle bir aşk başladı aramızda. Fransızca olarak yazıldı onlar. Türkçelerini sonra yazdım. u Yani aşkın orijinaline uygun! “Pera’daki Hayalet”e döneceğim. Beyoğlu’nda benim gençliğimde 36 tane tiyatro vardı. Şimdi bir Karaca Tiyatro var kullanılmıyor. Ses Tiyatrosu var. Başka da yok. Küçük Sahne de yok sayılır. Ama Ses Tiyatrosu kalacaktır. Yalnız kızlarım ve eşim değil bütün Ortaoyuncular takımı; biz bir takımız. Onlar burayı yaşatacaklardır. u “Şahları da Vururlar”ı yeniden yapma fikrini konuşalım. Tam zamanı olduğunu biliyoruz da nasıl oluştu o fikir? Tam zamanı olduğu için. Tam zamanı. (Gülüşmeler) u İlk ortaya çıkışını hatırlıyorum. İran’da olup bitenlerden sonra, Şah Rıza’dan sonra Humeyni falan gelmiş. Şimdi yeniden ses getirecektir. Kitap imzalarken insanlar soruyor yeni oyun var mı, diye. “Şahları da Vururlar”ı söylüyorum. “Evet, biz onu çok duyduk ama hiç görmedik” diyen de birkaç kuşak var. u İlk kadrosu da efsane kadrodur. Evet. Halit Akçatepe, Ulvi Alacakaptan sonra Zafer Diper, Şah Rıza’yı oynadı. u Sahnede gericilik demekten hiç çekinmedin, yobazlık demekten hiç çekinmedin. Ama işim bu niye çekineceğim. Biz muhalif bir tiyatroyuz. Bunu da koruyoruz. Bütün koşullarda koruduk. u Yobaza yobaz denir. Evet, başka ne denilecek ki. u Şimdi nasıl hissediyorsun ortamı? Bilmiyorum her şey olabilir artık. Tahmin etmek çok zor. u Bugün diledikleri zaman diledikleri şeyi yasaklayabiliyorlar. Sanmıyorum. “Şahları da Vururlar” bu kadar zamandır oynamış bir oyun. Yeni bir oyun değil. Biz 586 bölüm oynadık 5 yılda. 587 ile başlayacağız. Eğer bana “bilmem ne” derlerse “586 bölüm oynadı, bu 587” derim. Yeni başlamıyor ki. Bir de kitabı var, satılıyor. Klasiklerden biri oldu “Şahları da Vururlar”. Oynadığımız zaman Türkiye bu kadar kötü bir durumda değildi. Şimdi gericilik ayyuka çıkmış durumda. u Türkiye’de en çok turne yapan adamsın herhalde? Evet, muntazam turne. Türkiye’de gitmediğim yer yok denilebilir. Yapmaya da devam ediyorum. ‘İRTİBATI KESTİĞİM ARKADAŞLAR VAR’ u Konya’ya da gidip oynuyorsun mesela. Oynuyorum evet. Konya’da benim gibi düşünen, salonu dolduracak kadar izleyici var. Yobazlar gelmiyor beni izlemeye. Yobaz olmayanlar da var. Hatta onlar orada ezilmiş oldukları için koşarak geliyorlar, rahatlıyorlar. Evet onlar gibi düşünüyorum. Düşündüklerini söyleyemiyorlar orada. Ben söylüyorum alkış kıyamet oluyor Konya’da. u Tehdit vesaire oluyor mu? Hayır, ama olsa da ben Çarşambalıyım. Gider oynarım. u Birçok radikal denemeyi risk alarak yaptın. Gemide Tiyatro da önemli bir işti. Evet, çok tutmuştu. Biz kiralamıştık o gemiyi, bir kira ödüyoruz. Alt katta tiyatro oynuyoruz, üst katında geceleri kabare tiyatrosu yapıyoruz, doluyor. Diyelim ki 10 lira istemişti kira, 20 lira oluyor, 30 lira oluyor... Böyle bitti o hikâye. Fahiş paralar istediler. Burası doluyor da bir gideri var, o kadar çalışanı var, maaş alıyorlar. Al gemini sok bir yerine dedik biz de en sonunda. Boş bir gemiyken içine sahne yapıldı, kulis yapıldı. Yukarıya kabare tiyatrosu için bir düzenek yapıldı. Amacımız sadece İstanbul’u değil bütün Türkiye’yi dolaşmaktı. Ama o patron kiraya zam yapma derdine düşünce “Tamam” dedik. Devam edemedik. u Ferhangi Şeyler’de senin bir sözün vardı: “Artık kimseye verilecek bir selamım yok benim” diye. Belirli bir olay üstüne değil ama Türkiye’nin ulaştığı noktada selam verilecek insanlar kalmadı. Dostum demediğim insanlar da var, sildim onları defterden. İrtibat kestiğim arkadaşlar var, AKP sürecinde hızlandı tabii onlar. “Bazen unutuyorsun ama yazdığın zaman tamam. Turneye giderken yemek molasında bir olay yaşanıyor onu da yazıyorum. Ortaokuldan beri günlük tutuyorum.” ENVER AYSEVER “Umut” diye sorunca “Kavga etmek zorundayız, düşündüğümüz Türkiye için çaba sarf etmeliyiz, sonuna kadar kavga edeceğiz. Kavga etmeyen sanatçı olmaz. O zaman onlara ne diyelim?” yanıtını veriyor. “Ruhen serseriyim ama çok disiplinliyim ben işimde. Serserilik kötü bir şey değil, Ernest Hemingway de serseriydi. Disiplinli serseri.” YAŞLILIK? “Kendimi yaşlı saymıyorum ama 70’e de yakınlaşıyorum. Ölümden korkmuyorum niye korkacağım ki araba çarpar, ölürsün. Külliyatım var arkamda, oynanmamış, bitmemiş oyunlar. Eşim ve çocuklarım onları ortaya çıkaracaktır. Zamanım yok benim, turne yapmak zorundayım. Onlara vakit kalmıyor ama günlüğümü tutuyorum. O hep çantamda. Birkaç dolap oldu.” DIRENÇ VE GEZI? “Ben oraya (Saray) gidecek bir adam değilim, niye gidiyorlar bilmiyorum. Tanıdıklarım var da pek görüşmediğim insanlar. Utanılacak bir şey yaptıklarını düşünmüyorlar, ona inanmışlar. İnanmış gibi yapıyor ya da o biraz daha adi. Bu kadar fanatik bir pencereden dünyaya bakana da sanatçı diyemeyiz. Gezi çok önemlidir tabii devamını da gönlüm istiyor, evet direnilmeli, direnilmesi gerektiğine inanıyorum.” HALDUN TANER? “Haldun Taner ve Jerome Savari iki ustamdır. Strasbourg’da asistanlık yapmıştım bir oyuna. Devekuşu Kabare’ye skeçler yazıyordum oynanıyordu, haneler benim oyunum olarak oynandı ilk olarak Haldun Taner de içine bir şeyler yazmıştı, ek yapmıştı. 68’li yıllar, sonra ilişkimiz de devam etti hep Haldun’la.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle