02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 6 EKİM 2019 Gidin... görün...ÖZNUROĞRAŞ ÇOLAK u ‘On İki Öfkeli Adam’ Reginald Rose’nin yazdığı Arif Akkaya’nın yönettiği “On İki Öfkeli Adam” 9 Ekim’de saat 20.30’da Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde sahnelenecek. u Genco Erkal’dan ‘Merhaba’ U sta oyuncu Genco Erkal’ın uyarladığı, yönettiği ve oynadığı “Merhaba”, bugün saat 18.00’de Trump Kültür ve Gösteri Merkezi’nde tiyatro severlerle buluşuyor. u ‘Cimri’ Ankara Büyük Tiyatro’da J ean Baptiste Poquelin Molière’in ölümsüz yapıtı “Cimri” Ankara Devlet Tiyatrosu Büyük Tiyatro’da saat 20.00’de sahnelenecek. Oyunun yönetmeni Işıl Kasapoğlu. u Minikler için müzikal A nkara Devlet Opera ve Balesi’nin “Çocuk Heykel’ adlı yapıtı 6 Ekim’de saat 13.00’te Leyla Gencer Sahnesi’nde sahnelenecek. uKeşanlı Ali Destanı, Bursa Devlet Tiyatrosu’nda... Bursa Devlet Tiyatrosu, Haldun Taner’in yazdığı, müziklerini Yalçın Tura’nın bestelediği “Keşanlı Ali Destanı” 8 Ekim’de 20.00’de Ahmet Vefik Paşa Sahnesi’nde sahneleyecek. u Gece Gezenler Sanatçı Aslı Ekim’in “Gece Gezenler” isimli resim sergisi, 31 Ekim’e kadar Trump Art Gallery’de (TAG) sanatseverlerle buluşuyor. Türk mitolojisinin canavarlarını konu alan sergide sanatçının 35’e yakın eseri yer alacak. Tiyatro yazarı, oyuncu Berkay Ateş: Zakir, iyi ki var dediklerimizden... Berkay Ateş, Saadet Işıl Aksoy ile başrolü paylaştığı “Görülmüştür” filmiyle beyazperdede. Yönetmenliğini Serhat Karaaslan’ın yaptığı film, fotoğrafta gördüğü bir kadının gerçeğinin peşine düşen infaz koruma memuru Zakir’in hikâyesini anlatıyor. Cezaevi mektup okuma komisyonunda görevli memur Zakir’i oynayan Ateş, “Zakir, kendini her anlamda hapiste hisseden ve bir şekilde kendini var etmeye çalışan, ancak makul olmak zorunda bırakılan gençlerden biri” diyor. u Zakir’i oynamak nasıl bir haletiruhiyeydi? Ben Zakir’in hayatta var oluşuyla ilgilendim. Mesleğinden öte… Zakir, ülkedeki birçok insan gibi atanamayan bir genç. Sonra infaz koruma memuru oluyor. Mesleğinin zorlukları var. Başkalarının hayatına bakmak, onların özelini irdeliyor olmak... Onun hayatında bir dönüşüm yaratıyor. u Ya mektup? Hapishanede çok kullanılan tek iletişim aracı. Hatta yazdığı romanını mektup sayesinde yollayarak tamamlayan insanlar var. Mektuplar, güncelliğini belki de en çok hapishanede koruyor. Ben de eskiden mektup yazan biriydim zamanla hayatımdan çıktı maalesef. KAPILARI AÇMAYA ÇALIŞIYOR u Türkiye’de pek çok kişinin korkuları var. Zakir’in de korkuları var. İzlendiğine dair uyarı alıyor diğer meslektaşlarından. Ama peşine düştüğü hikâyeyi ortaya çıkarmak istiyor. Gardiyan olmasına, aslında her şeye rağmen var olma çabası var. Toplumla bağdaştırıyorum onu. Bu sessizlik, kapalılık hali, her şey önümüzden akıp giderken seyrediyor olma halimize karşın Zakir, tam da en zor noktadan, bir hapishaneden bütün kapıları açmaya çalışıyor. Bir bakıma eylemli bir karakter. u Gerçeğin peşinde koşan bir adam Zakir. Bir mesaj da veriyor… Belki de susmamaya dair… Susmak, susamamak toplumda çok tartışılıyor. Bir şekilde susmamız isteniyor belki ama bunu kabullenmeyen milyonlarca insan var. Fakat herkesi de yaftalayıp uçurumdan aşağı atmamalıyız. u İki taraflı bakıyorsun olaya… Yani öyle bir hale geldik ki kim ne yaparsa yapsın eleştiriliyor, bir tarafın insanı olup tu kaka oluyor. Mesele sadece konuşmak değil, bir heykel, bir film, tiyatro oyunu yapmak, bir roman yazmak da, mücadelenin bir parçası ya da hayatta kalabilmenin… Bugün böyle. Tabii ki başka türlü bir mücadelenin eşiği örülmeli Türkiye’de, iyiye, güzele, eşitliğe, özgürlüğe dair ama hemen de yaftalanıp atılmamalı insanlar köşelere. KALECİ OLMAK İSTERDİM u Artık çok daha ünlüsün. Eskiye göre sözünüzü sakınıyor musun şimdi? Korkunun altını çizmek de aslında korkuyu büyütüyor. Herkes korkuyor zaten bir şekilde. Korku kadar cesaret de hızlı yayılır aslında. u O zaman cesareti yaymak lazım. Bence de… O yüzden diyorum, üretmek, sosyal sorumluluklarımızı yerine getirmek mühim. Zakir’i örnek verebilirim. Zakir bir kadının hikâyesini ortaya çıkarmak isteyen bir memur. Filmin geneline bakınca iyi ki de var dedirten bir karakter. u Televizyonda oynadığın kötü karakterle daha çok tanındın. İyiyi mi kötüyü mü oynamayı daha çok seviyorsun? Aslında iki kötü karakter oynamışım baktığımızda. Anne ve Çukur popüler işler olduğu için onlar öne çıktı. Kötü karakter, hikâyenin çentik noktasıdır. Kötülüğün üzerinden dramanın ilerlemesi sağlanabiliyor. Bu karakterleri oynamak enteresan da bir şey. u Küçükken futbolcu olmak istemiştin… Kaleci olmak istedim. 11 yıl kaleciydim. Oyun okuma denen mesele orada. En iyi oyunu kaleci okumak zorunda. “Bence ülkedeki en önemli sorun adalet. Adaletin yıprandığı yerde başlıyor her şey. Tek temennim adaletin vicdanlı olması. Vicdanı sanki içimizden çıkarıp avucumuzun içine koyduk artık. Kanlı canlı avucumuzda tutuyoruz ki herkes görsün, bilsin vicdanlı olmanın kıymetini.” EMRE DEVECİ Berkay Ateş, “Görülmüştür, önemli bir film. Kendini konuşturan bir film. Bence bir filmin kıymeti harbiyesi burada. Soru sormaya, tartışmaya ihtiyacımız var. Filmin havada bıraktığı soru önemli” diyor. İzlemezseniz çekilmez... “Yazmak çok kıymetli. Her şey aslında yazmakla başlıyor. Oyunculuğuma da çok katkısı oldu. Bugüne dek dört oyun yazdım dördü de oynandı. Şimdi bir roman yazıyorum. Ne zaman basılır bilmiyorum.” u İstatistik okurken oyunculuğa karar vermişsin. Arada uçurum var sanki. Öğrenciyken başladım oyunculuğa, tiyatrolarda asistanlık yaptım, üçüncü sınıftan sonra konservatuvara geçtim. İlk adımı atmak zordu ama iyi ki böyle bir tercih yapmışım. u Matematiği seviyor musun? Çok severim. Ben hâlâ arada geometri çözüyorum! Matematik bana çok şey kazandırdı. Oyunculuk okullarında matematik, mantık okutulsun istiyorum. Tez, antitez ve sentez yapabilmek… Ukalalık gibi olsun da istemiyorum ama… Analitik düşünebilmek önemli. u Ya tiyatro? Hakikat, Elbet Bir Gün oyunu devam ediyor. Tiyatro D22 olarak altıncı yılımız. Yeni yapacağımız oyunla Engin CezzarGülriz Sururi teşvik ödülünü kazandık. Julies Sezar oyununu sahneye koyacağız, Tolga Karaçelik yönetiyor. İlk defa Shakespeare’i sahneye koyacağız. Heyecanlıyız. u Yazarlar ormanı projeniz sürüyor... Belli geceler yapıp o gecenin tüm gelirini ÇEKÜL’e bağışlıyoruz ve onlar bizim adımıza ağaç dikiyor. İki koru oluşturduk, üçüncü koru peşindeyiz. Sadece dikmekle de olmuyor, kesilmesinin önüne geçmek için de toplumsal hassasiyetin artması gerekiyor. Sadece bağış yapmadık, insanlar evlerde ayrı ayrı olmasın bir arada olsunlar diye, aynı düşünen insanların birbirinin nefesini solumasını hedefledik. En son etkinliğimizi Kaz Dağları için yaptık. Bizim konuşmamız, bir araya gelmemiz, doğaya vurulan baltanın önünde ne kadar durabildiğimiz önemli. Her bildiğimizi insanlara anlatmamız gerekiyor. u Sende bıkmadan anlatacak bir sabır var zaten... Evet, sabırlı biriyim. Türkiye’de tiyatro sahibi olan biri olarak sabırlı olmanız gerekiyor (gülüyor). Yoksa var olmanız zor. u Bağımsız sinemayı sorsam. Bu hikâyeler çok kıymetli. Çekilmesi gerekiyor bu senaryoların ve insanların da izlemesi, tartışması, sorgulaması gerekiyor. İnsanların bu filmlere gitmesini istiyorum. Gitmezsek bu filmler çekilemeyecek. Bakanlık desteği meçhul. u Ülkeye dair bir hayalin var mı? Daha adil bir yaşam hayal ediyorum. Ama oturduğumuz yerden umut etmeyelim, onu da küçümsemiyorum, umudun ayağı yere basmalı, umuda mücadeleyi ekleyip çaba sarf etmek gerekiyor. “İnsan bazen sadece bir tiyatro oyunu izlediğini sanırken, kendi hayatını sahnede tüm çıplaklığıyla görebilir.” Moda Sahnesi’nde Kemal Aydoğan yönetmenliğinde Melis Birkan ve Caner Cindoruk’un insanı aşkın şiddetinin içine sürükleyen oyunculuklarıyla gözümüzü kırpmadan izlediğimiz Yeni Bir Şarkı adlı oyunun galasındaydım. Oyundan sonra aşkın anlaşılmaz gözüken doğasına dair epey kafa yordum doğrusu. Acaba aşk, Rilke’nin dediği gibi, iki yanlızlığın birbirine dokunması, birbirini koruması ve selamlaması mıdır? Bence hem evet, hem hayır... Çünkü yalnızlığınızı doldursun diye biriyle birlikte olmak başkadır, birlikteyken artık yalnız hissetmemeniz başka. Erich Fromm, yalnız kalmayı başaramayan bireyin, yaşadığı duygunun gerçek aşk olamayacağını söylüyor. İnsanın kendisiyle zaman geçirmeyi öğrenmesi, dahası bundan keyif almayı bilmesi gerek. Ben olmadan biz olunmuyor kısaca. Oyunda, eskiden evli iki kişinin yıllar sonra yeniden karşılaşması anlatılıyordu. Geçmiş aslında hiç Yeni bir şarkı gerek bize bir zaman tam olarak geçmemiştir. Bunu düşündüm oyun boyunca. Yaşanan her şey, söylenen her söz belleğimizde yer alır ve bizi başka birine dönüştürür. Bazen bu sizi daha cesur bazen daha ürkek yapar. Bazen de severken ayrılmayı ölüm gibi hissetmenize neden olur, artık nefes alamazsınız ve bunu bir tek siz bilirsiniz. Kocaman bir yalnızlığın içinde... Oyun zihnimde birçok yere dokundu. Kalbime dokundu dersem yalan olur çünkü ben aşkın iyileştiren gücüne inanıyorum, yıkıcı yanını kabul etmiyorum; aşk böyle olmamalı. Fakat duygular doğru tanımlanmayınca bu marazi duygular aşk sanılıyor. İşte o zaman aşkı hastalık olarak tanımla yan filozoflar haklı çıkıyor. Oyunda en sevdiğim repliğe gelince: “Evet, zaman kaybedilen bir şeydir ama ikinci kez kaybetmeye gerek yok...” Evlilik kadar boşanmak da doğal bir süreç. Başlayan her şey bitebilir fakat bu bitişten nasıl en az yara alarak çıkacağız, asıl mesele bu. Oyunda ayrılığı bir türlü kabullenemeyen erkeğin, kadını nasıl bir azabın içine hapsettiğini izliyoruz. sadakat yok ama herkes bağlı! Hep söylerim, vaktinde tutulmayan her matem yüreğinize geri döner. Bitişleri de derin bir sancıyla hissetmek, o acıyı yaşamak, gözyaşı dökmek son derece gerekli. Bunlardan sonra geliyor çünkü kabullenme, yeni yaşama başlama arzusu. Yaşamda bir amacı olmayan insan, bu amacı bir insana yükleyebilir. İşte tehlike çanları da o zaman çalmaya başlar. İnsanın bir başkası tarafından sevildiğinin farkına varması sevindirici olabileceği gi bi birden korkutabilir de. Ne den sevildiğinden emin olmayınca hak etmediği bir şeye sa GÜLŞAH ELİKBANK hip olmuş gibi hissediyor in san kendini, diyor Alain de Botton. Kendini tanıma yan insan, bir başkasının onu neden sevebileceğini nasıl ayırt etsin ki? Kendini sevemeyen bir insan baş ka bir insanın sevgisini ancak tehdit olarak algılaya bilir. Ya da o sevginin yokluğunu dünyanın sonu ola rak görebilir. Günümüzde bir türlü sonlandırılama yan birliktelikler bize bunu gösteriyor. Kimse birbi rine bağlı değil, sadakat yok artık ama herkes birbiri ne bağımlı! Çünkü diğeri olmadan kendi varlığını an lamlandıramıyor. Değişim sanatla başlar, diyoruz hep. Farkındalık lar da öyle. İnsan bazen sadece bir tiyatro oyunu iz lediğini sanırken, kendi hayatını sahnede tüm çıplak lığıyla görebilir ve birden kalbi sıkışabilir. Ama ger çek dönüşüm de o zaman başlar işte...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle