22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 6 EŞİK CİNİ Mİne Söğüt OSMAN ELBEK 26AĞUSTOS 2018, PAZAR So?al?sğ?ul?ınk Külkedisi’nin pabucu Uygarlık, tarihsel kahramanlarını yaratırken erkeğe şıpsevdilikleDon Juan’lık arasında gerili bir ipte cambazlık hakkı tanır ve kadını aşk acısından devamlı yataklarda yatırır. Aşkın havailiğini cebinize koyun. Şıpsevdiliğin kötü bir şey olmadığını düşünün. Toplumsal tabuları hiçe saymanın devrimsel değerini ölçün. Aşk diye tarif edilen şeyin şehvet, haz, coşku içeren esrik ve kıymetli bir dürtü olduğunu varsayın. Dürtülere saygıda kusur etmeyin. Ve sonra aşk bir nedir onu bir daha düşünün. Aşk... Gerçekten biricik ve sonsuz mudur? Yoksa kısacık ve sonsuz mudur? Ve aşk kadın için nedir, erkek için nedir? Neden ahlaken erkekler bir sürü kadını sevebilirler de; kadınlar illa tek bir erkekle bir ömür geçirmeyi düşlemelidirler? Erkeğe tanınan haklar ve kadınların elinden alınan haklar, hangi terazide tartılırlar? Bir baloda bir kez dans ettiği ve âşık olduğu kızın, ne yüzünü ne de sesini hatırlayan bir prensin, elinde tek bir ayakkabı kapı kapı gezmesindeki ve o ayakkabıyı şehrin tüm kadınlarının ayaklarında birer birer denemesindeki metaforun, erkekliğe ve kadınlığa dair ne kadar korkunç bir gerçekliği işaret ettiğini görmezden gelen insanlık, bu meseleyi bir aşk masalı olarak kodlarken kadının kanatlarını kırdığını, erkeğe de sonsuz bir hoyratlık hakkı tanıdığını fark etmez bile. ’Tek aşk/tek erkek’, bir afyondur Bir öpücükle çirkin bir kurbağadan bir prens yaratabileceğine ikna edilen kadının bilinçaltına yüklenen “tek aşk, tek erkek” saplantısı insanlık için dinden bile tehlikeli bir afyondur. (Ki din de aslen, Umberto Eco’nun dediği gibi, afyon değil kokaindir). Toplumun erkeğe ve kadına aşk konusunda farklı haklar tanıyan bilinçaltı, ortaya çıkan kaostan beslenen bu sorunlu uygarlık modelinin en başta gelen müsebbiplerinden biridir. Soyunu sisteme hizmet eden aile hapishanesine tıkan ve cinselliğini ölçülendirilmiş bir aşkla mühürleyen kadınlık kavramı, insanın yaşadığı dünyayı neden cehenneme çevirdiğini araştırırken yola çıkılabilecek temel kavramlardan biridir. Bu araştırma sırasında tabulara dokunulmaz; dini ve ahlaki değerlerle iğdiş edilmiş cinselliğe toz kondurulmazsa, hiçbir yere varılamaz, binlerce yıldır olduğu gibi aynı yerde durulur. Bugün hâlâ kadın haklarından ve kadınerkek eşitliğinden bahsedilen, bunlar için yasal düzenlemeler yapılmaya çalışılan bir dünya düzeni, uygarlığın temelinin en baştan yanlış atıldığının resmi kanıtıdır. O temelde kutsal metinler vardır. Kadın o kutsallığın kendisini sıkıştırdığı delikten ne zaman başını dışarı uzatsa ağır yaralar alır. O yüzden kadınlık başını çoğu zaman o delikten dışarı uzatamayacak kadar korkaklaşmıştır. Korkaklığının ödülü olarak eril dünya ona aşk diye bir yalan bağışlar. Saklandığı delikte oyalansın diye… Aşk sandığın aşk değil, seks sandığın seks değil İnsan soyu kadını aşk yalanına inandırdığı andan itibaren cinsel güdüleri ateşleyen geçici ve muhteşem bir coşkuyu gökyüzünden yeryüzüne indirmiştir. Kanatlı ve vahşi bir kanatlı hayvanı, ayakları yere basan evcil bir hayvana dönüştürmüştür. Uçarı bir hevesi, tasmalı bir vazife haline getirmiştir. Ve kendi şakağına sıkmıştır. Kadın... Erkekler tarafından havalara atılmayı aşk sanan ve erkek onu tutmayı unuttuğunda yere çakılıp her seferinde ölümcül aşk acısı yaşayan bir türün yetiştirdiği çocukların savaştığı bir dünyada yaşadığı gerçeğinden yola çıkarak başına geleni anlamaya çalışırsa, nasıl bir oyuna geldiğini kolayca fark edebilir. O andan itibaren de sırtına yapıştırılan ya da alnına yazılan etiketlerdeki her şeye isyan etmelidir. Kendi doğasını kendisi keşfetmek isteyen kadının ilk fark edeceği gerçek... Aşk sandığı şeyin aşk olmadığı, hatta seks sandığı şeyin de seks olmadığı olacaktır. Ve Külkedisi’nin pabucu o an dama atılacaktır. minesogut@gmail.com Yapay zekânın sağlık ortamına dahliyle hastalıklara bakış açımız değişecek Robotik sağlık çalışanları Shakespeare, “Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka Krallığı’nda” diyordu ölümsüz eserinde. Yakın zaman önce Giresun’da bir aile sağlığı merkezinde yaşanan trajik ölüm de sağlığın nasıl çürüdüğünü gösterdi hepimize. Hekim ve hastalar, “sağlık hakkı” olarak ifade edilen bir bütünün ayrılmaz parçası değiller artık. Aksine onlar birbirlerine karşı konumdalar ve aralarındaki mesafe her geçen gün açılmakta. Ne acı ki onlar birbirlerinden uzaklaştıkça açılan boşluğu polis, biber gazı, ters kelepçe ve ölüm doldurmakta... Neyse üzülmeyelim birkaç on yıl içinde teknoloji bu sorunu aşacak(!). Zaten akıllanmış bilgisayar teknolojileri daha bugünden pek çok hastalığın tanısını hekimlerden çok daha başarılı biçimde koyabiliyor. O halde ne gerek var hekime?!.. Cerrah robot Da Vinci Yapay zekânın sağlık ortamına dahil olmasıyla hastalıklara karşı bakış açımızın değişeceği kesin. Örneğin akıllanmış bilgisayarlar, bugün itibarıyla astım atağına girmeden hastaya atağın geldiğini haber verebiliyor. Öte yandan muhtemelen pek çok kimse de cerrah robot Da Vinci’nin adını duymuştur. Ama Da Vinci’nin önemli bir kusuru var: “İnsan” bir cerraha ihtiyaç duyuyor! Oysa STAR, gelişmiş bir cerrah robot olarak insana ihtiyaç duymadan ameliyat yapabiliyor. Hem de ileri görüş sistemi ve yapay zekâsı sayesinde, egosu şişkin ölümlü cerrahlardan daha düşük hata yapma kapasitesine sahip!.. Bedenin en ulaşılmaz yerlerine dahi kolaylıkla ulaşabilen mikro robotlarımız var artık. Ve ileri teknoloji, robotun “kablolu” elini, cerrahın “damarlı” elinden yüz kat daha duyarlı hale getirdi. Dahası robot cerrahlar, dikkat dağınıklığı, yorgunluk ya da stres gibi insan kusurlarından da azadeler. Daha ne olsun!.. Ama durun, film yeni başladı. Örneğin “Asistan Doktor Al” isimli robot, tıp sınavını geçerek doktorluğa başlayan ilk robot oldu. Sırada hastabakıcı, hemşire, fizyoterapist... robotlar var. Veriler, robotik meslektaşlarımızın bizlerden çok daha kapasiteli olduğuna işaret ediyor: Tıp öğrencisi Robot Xiaoyi, geçen yıl girdiği ulusal hekimlik sınavından birinci olarak çıktı. Xiaoyi, 53 medikal kitap, 1 milyon görüntü, 2 milyon sağlık dosyası ve 400 bin sağ lık raporu bilgisine sahip olarak hiçbir “insan” hekimle kıyaslanamayacak bir düzeyde!.. Hal böyleyse insanlara ne ihtiyaç var! Endüstri 4.0 sayesinde “nesnelerin interneti” bize mükemmel robotik sağlık çalışanlarını sunacak zaten. Robotlaşma karşısında nesneleşen insan İsterseniz boş verelim tüm bunları ve neden daha az seks yaptığımızı düşünelim. Öyle ya araştırmalar, Amerika, Avustralya, İngiltere ve Japonya’da insanların eskiye oranla daha az seks yaptığına işaret ediyor. Garip olan, bu çarpıcı düşüşün, cinsel özgürlük açısından çok sorun yaşanmayan ülkelerde görülmesi. Dahası bu azalışın cinsiyet, ırk, bölge, eğitim seviyesi ve iş durumu gibi özelliklere göre değişmemesi... Evlilik, internet pornografisi, sosyal medya, televizyon, iş stresi, yorgunluk, mutsuzluk daha az seks hususunda suçlanan temel nedenler. Peki ama gerçekten neden, bunlar mı? Eğer öyleyse düne kıyasla neden daha mutsuzuz? Neden daha stresliyiz? Neden bir başkası Bedenin en ulaşılmaz yerlerine dahi kolaylıkla ulaşabilen mikro robotlarımız var artık. İleri teknoloji, robotun ‘kablolu’ elini, cerrahın ‘damarlı’ elinden yüz kat daha duyarlı hale getirdi. Dahası robot cerrahlar, dikkat dağınıklığı, yorgunluk, stres gibi insan kusurlarından da azade! Daha ne olsun!.. na ve hatta kimi zaman kendimize dahi tahammül edemiyoruz? Hekimin teknisyenleşmesi Belki de akıllanan bilgisayarların icat ettiği algoritmalarla insanı açıklamaya çalışmamızdır mutsuzluğumuzun nedeni. Belki de algoritmaların peşine düşerek yaşamın sırrını çözeceğimize inanmamızdır stresimizin nedeni. Belki de milyonlarca nesneden topladığımız verilerin bizi nesneleştirmesidir tahammülsüzlüğümüzün nedeni. Belki de linkleri tıklayarak her şeyi bileceğimizi zannetmemizdir varoluşun tılsımını kaybetmemizin nedeni… Teknolojinin araç değil amaç olduğu ve hekimin teknisyenleşerek makinenin sıradan bir dişlisine dönüştüğü bu ortamda tam da istendiği gibi sağlığın metalaşması da hız kazanıyor. Hal böyleyse bu ortamda insandan söz etmek hâlâ mümkün mü? Öyle ya, insan, kendisi gibi kusurları olan insanla insanlaşır ve insan kalır. Yoksa iddia edildiği gibi “postinsan” çağı çoktan başladı mı? Haftaya tekmili birden “post insan” Alice ile tanışalım o zaman!.. (osmanelbek@gmail.com) Barbaros Şansal Gezi zamanıydı! Çalıntı zaman Yıl 2013, aylardan haziran... O yıllarda oturduğum Taksim Gümüşsuyu’ndaki apartman dairemin sol tarafı barikat, sağ tarafı çevik kuvvet… Saat epey ilerlemiş, gece çoktan caddeye inmiş. Geceden daha karanlık olan ise camdan izlediğim polis şiddeti ve işkence!.. İTÜ’nün duvarı da tam karşımda. Üzerinde dev bir graffiti var: DİREN! Göz gözü görmüyor. Bibergazı tüm caddeyi kaplamış. Robocop kılıklı polisler tabur tabur yer değiştirip göstericilerin kafasına gözüne nişan alıyor. Berkin, Okmeydanı’nda elinde ekmek; Ethem, Kızılay’da ekmeğinden edilerek ve Ali İsmail, Eskişehir’de fırıncıların ayakları altında. Abdocan ve daha niceleri morglarda… Caddede sloganlara karışan çığlıklara, memurların hakaret ve küfürleri savaş açmış gibi. Kargaşadan kurtulanlar bizim apartmana dalmakta. Binada Konsolosluk olduğundan polis asla içeri adım atamamakta. Korkudan ve acıdan gözleri dönmüş, yaralı bereli onlarca insan apartmanın merdivenlerinden üst katlara var gücüyle tırmanıyor. O esnada televizyonda “karanlıkta parlayan kedi gözü yeşili foforu” safsatası başlıyor. ^¡^ Derhal daire kapısını açıp kadın erkek, yaşlı genç art arda gelen grubu içeri alıyo rum. Medeniyeti üstün topluluk can havliye içeri girerken ayakkabılarını kapı dışında çıkartıyor. Hemen battal boy bir çöp torbası alıp hepsini toplamaya başlıyorum. Merakla “Abi ayakkabılarımızı niye çöpe atıyorsun?” diyen gence, “Polis binaya girer de bu ayakkabıları bu kapının önünde görürse burada olduğunuzu anlar” dedikten sonra kendisine en üst kata çıkıp asan sörün kapısını açık bırakıp tekrar daireye dönmesini söylüyorum. Bu kez genç yine neden diye soruyor. “Neden olacak, polis binaya girerse 10. katta olduğunuzu düşünüp 10 kat tırmanacak”... “Helal olsun be abi” diyerek dediğimi yapıyor. Biraz antiasit, biraz su ile hepsini rahatlatıyorum. Kendilerine geldiklerinde beni tanıyıp “Hadi ulan, Barbaros Şansal’ın evindeyiz” diyerek daha da şaşırıyorlar. Dışarıda çatışma, içeride kaynaşma devam ediyor . Tirtir titreyen genç kıza yaklaşıp gözyaşlarını siliyorum. Erkek arkadaşının yaralandığını, kim bilir hangi hastahanede olduğunu ve gidip onu bulmak istediğini söylüyor. Önce ailesini arayıp yanımda güvende olduğunu bildiriyorum. Ancak onu evde tutmakta daha fazla ısrar edemiyorum. Kafasına koymuş bir kere. Gidip aşkını kurtaracak. Birkaç gençle birlikte sessizce binanın ana kapısına iniyor. Sisli gazların arasında koşarak Taksim yönüne doğru kayboluyor. ^¡^ Henüz bir saat bile geçmemiş. Çatışma tüm hızıyla devam ediyor. Biz zorunlu konuklarla çay eşliğinde yoğun bir forum oluşturmuşuz. Kimi ağacı söylüyor kimi şiddet gören yavrusunu, kimi baskılardan yılmış, kimi hedef gösterilmekten… Ama hepsinin ortak yanı Gezi Parkı. Tam o sırada camdan caddeyi gözetleyen genç bize seslenerek “koşun koşun” diyor. O da ne?! Az önce erkek arkadaşını bulmak için evden giden genç kız çatışmanın tam ortasında el kol hareketleri ile bize sesleniyor. Neredeyse polis farkına varacak ve işler daha da karışacak. Aşağı inen iki genç ile hemen onu apartmana geri alıyoruz. Nefes nefese daireye geldiğinde merakla soruyoruz: “Hayrola ne oldu?” Meğerse cep telefonunun şarjını unutmuş! Onu da aldıktan sonra tekrar aşağı inip, bibergazı kaplamış caddenin sisleri arasından koşarak gözden kayboluyor. Onu hayata bağlayacak, bilgiye ulaştıracak “anahtar”ı sönmeyecek. ^¡^ Gezi Parkı hâlâ yerinde duruyor. Atatürk Kültür Merkezi yerle bir, Taksim sularının arkasında Belçikalı mimara yaptırılan yeni bir cami yükseliyor. Meydan betona boğulmuş halde. Ne dersiniz? Toplum şarjına sahip çıkmayı öğrendiği gün yeniden mi özgürlük rüzgârları esiyor olacak?.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle