Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 2 atar damar Melİs Alphan Şiddet gören kadına polis sorusu: ‘Yine mi sen?’ Mor Çatı’nın Kadına Yönelik Şiddet Değerlendirme Raporu, 2017 yılı boyunca Mor Çatı’ya başvuran kadınlarla yapılan 2155 görüşmenin sonuçlarını içeriyor. Rapor, erkek şiddetinin yaygınlığı ve etkileri, kadınların deneyimleri ve mücadele yöntemleri, mevcut yasalar ve diğer mekanizmalar ile bunların uygulamaları ve etkinliğine dair somut verilere dayanarak bir durum tespiti yapıyor. Mor Çatı’dan destek alan kadınların şiddetten uzaklaşma deneyimleri ŞÖNİM’lerden belediyelere, sağlık kurumlarından savcılıklara pek çok yerde sorunlarla karşılaştıklarını ortaya koysa da, rapordan “kolluk kuvvetleri”ni cımbızlamak istiyorum. Çünkü kolluk, genelde kadınların ve çocukların erişmeleri daha kolay olduğundan ilk başvurdukları kurum. Ve istisnalar olmakla beraber, kolluğun yaklaşımı genelde olması gerekenin tam tersi yönde. 2017’de Mor Çatı’ya başvuran kadınların yüzde 50’sinin kolluk kuvvetlerine gittiklerinde kötü uygulamalarla karşılaştığı tespit edildi. Yasal mevzuata göre kolluk, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde her türlü önleyici ve koruyucu önlemi almakla yükümlü. Ama bakın 2017 yılı içinde kolluk kuvvetlerinin kötü uygulamalarına dair rapor ne diyor: “Gerekli tedbirlerin zamanında alınmadığı, gerekli işlemlerin yapılmadığı ve kadınlara şikâyetçi olmamaları için baskı yapıldığı görülmektedir. Kadınların şiddeti rapor etmelerinin veya şikâyetçi olmalarının önüne geçmek için kolluk personelinin süreci uzatmak, suçlayıcı ve cinsiyetçi ifadeler kullanmak, caydırıcı bilgiler paylaşarak göz korkutmak gibi tutumlar takındıkları kadınların paylaştıkları kötü uygulama örneklerinden bazıları.” Şiddeti önlemiyor, arabuluculuk öneriyor Mesela bir kadının şikâyeti üzerine kolluk, dava sürecinin çok uzayabileceği, bunun iki tarafı da mağdur edeceği gerekçesiyle kadına arabuluculuk önerisinde bulunmuş; kadının şiddet uygulayan kişiye yönelik uzaklaştırma kararı olmasına rağmen, uzlaşmak için şiddet uygulayan kişi ile bir araya gelmesi önerilmiş! Oysa yasal mevzuat tam tersi yönde. Ve kurum çalışanlarının kadınları eve döndürmeye ve kocalarıyla barıştırmaya yönelik çabaları 6284 sayılı şiddet yasasından faydalanmaları önünde engel oluşturuyor. İstanbul Sözleşmesi’nin 48. maddesi taraf devletlere psikolojik, fiziksel, cinsel ve ekonomik kadına şiddet biçimleriyle ilgili olarak ‘arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere zorunlu alternatif çatışma çözüm süreçlerini yasaklamak üzere gereken yasal veya diğer tedbirleri’ alma yükümlülüğü getiriyor. Sözleşmenin 56’ncı maddesi ise ‘mağdur ve failler arasındaki iletişimin mahkemede ve kollukta önlenmesini sağlama’ gerekliliğini düzenliyor. Görevi, şiddet gören kadın ile şiddet uygulayan erkeği mümkün olduğunca engellemek de olan kolluk, bizim ülkemizde sıklıkla kadınlarla şiddet gösteren erkekleri ‘barıştırmaya’ kalkıyor! İnanılır gibi değil. Raporda sözü geçen başka bir kadın, uzaklaştırma kararı almasına rağmen kocasının hep evde olduğunu dile getirmiş. Uzaklaştırma kararını ihlal ettiği için kocasını şikâyet eden bu kadın, polisten şu yanıtı almış: “Yine mi sen geldin?” Kadın kocasını karakola şikâyet ettiğinde adam, “Karım istediği zaman beni eve alıyor, istemediği zaman almıyor” şeklinde ifade vererek, uzaklaştırma kararını ihlal etmediğini, bilakis kadının kendisini eve aldığını iddia etmiş. Tedbir kararının fail tarafından ihlal edilmesi, kadınların içinde bulundukları şiddet ortamından kurtulamadıklarını gösteriyor. Onları korumakla yükümlü kolluk ise “Yine mi sen?” diyerek geçiştiriyor. 26AĞUSTOS 2018, PAZAR Her şey Mİrgün Cabas Birinci dünyanın kıyısından manzaralar Almanların derdi bitmez Çatalımı uzatmamla çekmem bir oldu. Gözüme kestirdiğim salam diliminin üzerindeki arı canını dişine takmış çalışıyordu. Kopardığı, boyuna kıyasla kocaman bir parça salamla, nakliye helikopteri gibi uzaklaşmasını bekledim, çatalımı sonra hedefime sapladım. Bir sonraki dilimde yine aynı şey oldu. Önce arı, sonra ben… Kahvaltı masasında uçuşan arılar bir süre sonra tedirginlik vermemeye başladı. Balını yediğimiz arıyla kavga edecek değiliz diyerek bulduğum pragmatik ateşkes sebebi, bizi kazanamayacağımız bir savaşa girmekten kurtarmış oldu. Onlar da balla ilgilenmediler zaten. Birkaç saat sonra, şehrin başka bir yerinde yine çeşitli arılarla birlikte otururken Twitter’da, etrafınızdaki arıları tanıyın diye resimli bir mesaj gördüm. Sekiz tür arı, resimleriyle ve çeşitli özellikleriyle tanıtılıyordu. Hangisi sokar, sokunca ne olur, hangisinin derdi nedir… Bal arıları, yaban arıları… Dört günlük Berlin tatiline çıkarken çantama bir de örtü atmıştım. Her yer park bahçe, belki bir öğleden sonra güneşin altında seriliriz diye. Bir gece, taksisine bindiğimiz Türk şoför “Burası Tiergarten, git git bitmez. Eskiden biz burada hafta sonları partilerdik, grill yapardık. Sonra parlamento yakına taşınınca yasakladılar, artık bir tek spor yapabiliyorsun burada” dedi. Gözümün önüne pazar günleri dev parkı kaplayan duman bulutu geldi. Şoförün grill dediği, mangal. Partilemek dediği de Türk usulü piknik. Berlin’in sokan kiracıları Ertesi gün, Tiergarten’da örtüyü serip Almanca haber dergisini açtığımda yine arılar çıktı karşıma. Aslında tam olarak şöyle oldu: Uzandığımda etrafımda yine arılar uçuşmaya başladı, sonra da arılar hakkındaki haberi gördüm: Sokan kiracılar. Haber bu yaz her yeri arıların sardığını anlatıyordu. Yabanarılarını öldürmenin yasak olduğu, 10 bin Avro’ya kadar para cezası uygulandığı söyleniyordu. Evinizde bir arı kolonisi varsa, kurdukları peteği taşıtmak için nereye başvuracağınız, bunun için ne kadar para ödeyeceğinize dair bilgi de vardı. Haberde bahçesine eşekarı ları yuva yapan bir kadının bunlardan hiç rahatsızlık duymadığına, eşekarılarının yaban arılarını kaçırdığına dair detaylar vardı. Bir arı uzmanı da, ülkede 153 bin çeşit bal arısı, yaban arısı ve karınca olduğunu anlatıyordu. Haber, “üç eşekarısı sokması bir insanı, yedi eşekarısı sokması ise bir atı öldürür” şeklindeki deyiş doğru değil, klinik bir durum olması için en az 50 arı tarafından sokulmak gerekir diye bitiyordu. Derginin sonraki sayfalarında, şehirlerdeki kanalizasyon sistemlerinde uyuşturucu kalıntılarını ölçen bir adamla yapılmış bir röportaj (kokain kullanımı artıyormuş), Alman devlet başkanlarının resmi davetlerde ikram ettikleri şaraplarla kişilikleri arasında bağ kuran bir makale (Bismarck bir keresinde Alman köpüklüsünü değil, Fransız şampanyasını tercih edişini Alman İmparatoruna, üzgünüm ama damak zevkim, milliyetçiliğimden daha ileride diye açıklamış) okudum. Dergide bir bira reklamının yol açtığı ırkçılık tartışmasının haberi de vardı. Hintli bir aktörün denizkızı kıyafetiyle göründüğü billbordlarda, Hint aksanıyla yazılmış Almanca bir cümle varmış. Bira markasının başı, sponsor olduğu futbol kulübüyle ve kamuoyuyla ırkçılık suçlamasıyla derde girmiş, marka özür dilemiş, reklam geri çekilmiş. Haberde konuşan Hintli aktör “Bunda ne var anlamadım, ben zaten Hintliyim” diyordu. Klimateryan’ın CO2 ile sınavı Arılar sessiz anlaşmamızı ihlal etmeye başlayınca kalktım, örtümü topladım. Dergide en ilgimi çeken haberi de dönüş yolunda uçakta okudum. Adamın biri (işe alımlarda psikolojik test yapan bir bilgisayar programı geliştiren bir firmanın sahibiymiş) kafasını küresel ısınmaya takmış. Bu konudaki kişisel sorumluluğunu anlamaya ve bu konuda “kefaret ödemeye” karar vermiş. Bir enstitüyle anlaşıp sahip olduğu her şeyin (tişörtten arabaya, çataldan şeffaf dosyaya her şeyin!) listesini çıkarmış, tükettiği yiyecek içeceklerin, çeşitli araçlarla katettiği mesafelerin hesabını yapmış ve hayatı boyunca 1100 ton CO2 üretimine yol açtığı ölçülmüş. Halen salımına yol açtığı karbondioksit miktarı da yılda 27 tonmuş. Adam bunu düşürmek için hayatındaki her şey değiştirmiş. İşlenmiş gıda tüketimi ni bırakıp sebze meyveyle beslenmeye başlamış (buna vejetaryen değil klimateryan beslenme deniyormuş), Jaguar’ını bırakıp trene bini yormuş, duşta geçirdiği süreyi azaltmış, yeni kıyafet almayı bırakmış, üretimi fazla karbondioksit salımına yol açtığı için kahveyi bırakmış... Bu sayede kişisel karbon üretimini yıllık 27 tondan 8 tona düşürmüş. Bu hesapla ma ve azaltma işinde bir ara o kadar ileri gitmiş ki, danışmanlık aldığı enstitü, yediği mama çok fazla karbon üretimine yol açıyor diye adamın evde beslediği köpeği de listeye yazmış, bunu vur kurtul demişler. Neyse ki adam köpeği vurmak yerine ormana gidip yabandomuzu avlamaya köpeği bununla beslemeye başlamış da hayvanın canı kurtulmuş. Sonraki sayfalarda başka haberler de vardı. Birinin başlığında “Wir haben useren Gott” (Bizim Allahımız var) yazıyordu, altındaki fotoğrafta tanıdık bir yüz vardı. Çok sıkıcıydı, sayfayı çevirdim. “Hokus pokus: Gitti paracıklar” başlıklı kapak konusunu okumaya başladım. Dosyada şifacılık, homeopati, ayurveda vesaire ile insanların nasıl kandırıldığı anlatılıyordu… MÜJDE YAZICI ERGİN Eagles’ın ‘Greatest Hits’ albümü, tüm zamanların en çok satanı Müzik ‘Kartallar’ yüksek uçar! Çok satmanın, müziğin sanatsal manada nerede olduğunu açıklama alanı olmadığı bir gerçek ama tabii ki müzik endüstrisi (adı üstünde” endüstri”) satıştan, rekabetten beslendiği için kimin ne kadar sattığı en konuşulası kritermiş gibi bir algı da yaratılır. Dünya tarihinin en çok satan albüm rekorunda geçen hafta bir taht değişikliği yaşandı. Müzik endüstrisinin satış rakamlarını analiz eden Amerika Kayıt Endüstrisi Birliği (RIAA), Los Angeles’lı rock grubu Eagles’ın ‘Greatest Hits (19711975)’ albümününü tüm zamanların en çok satan albümü ilan etti. Eagles bu unvanı Michael Jackson’ın (Thriller albümünün) elinden almış oldu. Listenin üçüncü sırası da ilginç. Eagles’ın liste başı olan ‘En İyiler’ albümünde yer almayan meşhur ‘Hotel California’ şarkısının olduğu ‘Hotel California’ albümü de üçüncü sırada! Dünyanın en çok satan albümleri listesinin birinci ve üçüncü sırasında ABD’li rock grubu Eagles var!.. Digital satışlar da eklenerek yeniden düzenlenen listede birinci sıraya yükselen; The Beatles, Pink Floyd, Led Zeppelin, Guns Roses, Metallica gibi büyük isimleri geride bırakan Eagles’ın alametifarikası ne olmalı?.. ‘ABD’nin hedonizmine dair’ İki yıl önce hayatını kaybeden gitarist, şarkıcı, besteci ve aktör Glenn Frey, 1971 yılında davulcu Don Henley’le birlikte Eagles’ı kurdu. Gitarist Bernie Leadon ve basçı Randy Meisner ile birlikte melodilerinde Kaliforniya’yı resmettiler. “Li fe in Fast Lane”, “Take It Easy”, “Tequila Sunrise” gibi şarkılarının yanı sıra “Hotel California” şarkıları grubun “mide bulandırıcı” derecede yükselmesine neden oldu. Dünya genelinde şarkının gruptan çok daha fazla tanındığı söylenebilir. Birçok farklı versiyonlarının yapıldığı “Hotel California” şarkısının en unutulmaz cover’larından biri “Big Lebowski” filminde çalan Gipsy Kings’in İspanyolca yorumu olabilir. Milyonlarca kez dinlenilmiş ve dünyanın nefesini kesmiş bu şarkı hakkında yıllardır onlarca efsane dolaşıyor. Şarkının sözlerinde yer alan Mercedes Benz’in Janis Joplin’e bir gönderme olduğu söyleniyor. Başka bir yorum, Hotel California’yı uyuşturucu bağımlılığı için bir metafor olarak görüyor. “The Hotel California”nın ilk harfleri esrar olarak bilinen “THC” kısaltması diyen de var. Diğer spekülasyonlar, metnin bir satanist topluluk hakkında olduğunu iddia ediyor. Şarkı nın Kaliforniya Oteli için yazılan bir reklam şarkısı olduğu inancı ise yüksek. Şarkı hakkında böyle onlarca kuram varken, Eagles’ın grup üyeleri çok sayıda röportajda “Hotel California”nın ardında yatan gerçek anlamın, ABD’nin hedonizm ve kendini beğenmişliğine dair bir yorum olduğunu söyledi. İntihal tartışması Dinleyenlerin pek ilgilenmediği bir detay olsa da; Eagles’ın “Hotel California”sı Jethro Tull’ın 1969 yılında yayımlanan “Stand Up” albümündeki “We Used To Know” şarkısına aşırı benzerliği nedeniyle intihal tartışmalarına da neden oldu. (Ian Ander 1971’de kurulan Los Angeles’lı rock grubu The Eagles, ‘Greatest Hits’ albümü ve ‘Hotel California’ parçasıyla tüm zamanların en çok satış yapan grubu oldu. son BBC Radio röportajında bu konuyu kabul ediyor). Her ne olursa olsun sadece şarkıların yarattığı anlık hisle ilgilenen müzikseverler için “Hotel California”, uzun yıllar boyunca tutkulu tartışmalar yaratacak gizemli bir şarkı olmayı sürdürecek. Türkiye’de ise “Akdeniz Akşamları” gibi akustik gitarın star olduğu şarkılara ilham verecek. “Hotel California”da da söylendiği gibi “İstediğin zaman çıkış yapabilirsin ama buradan asla ayrılamazsın.” Başka hiçbir şarkı “Hotel California” kadar insanları aynı melodiler etrafına toplamamış olmalı. Eagles da kanatlarındaki gücü buradan alıyor. mujdeyazici@gmail.com C MY B