16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 8 Kurgu Seden Mestan HBO dizisi SHARP OBJECTS Geçmişin kesikleri Kendilerine has anlatım tarzlarıyla JeanMarc Vallée ve Gillian Flynn, HBO’nun yeni dizisi Sharp Objects’te güçlerini birleştiriyor. Tabii yanlarına Amy Adams, Patricia Clarkson gibi güçlü oyuncuları da katarak. İzleyiciyi bile bunaltan ağır bir sıcağın ve küçük kasabalara has günlük rutinin zamanı yavaşlattığı; hatta neredeyse durdurduğu Wind Gap’te açılıyor Sharp Objects. Muhtemelen yolunuzun düşmesini istemeyeceğiniz bir yer burası. Patenleriyle kasabayı boydan boya dolaşan ve coşkulu enerjilerini gittikleri her yere taşıyan genç kızlar olmasa, burada yüzü gülen tek bir insan görmek imkânsız. Kasaba ile genç kızlar arasındaki tezatlıklara dayalı bu ilişki, iki genç kızın cinayete kurban gitmesiyle daha da tekinsiz bir hale bürünüyor. Açılış sahnesinde gençliğini gördüğümüz (tabii ki o da paten üzerinde), Amy Adams’ın canlandırdığı baş karakter Camille Preaker, bu cinayetleri araştırmak için patronu tarafından, doğup büyüdüğü ve yıllar önce terk ettiği Wind Gap’e gönderilen bir gazeteci. Ama başta ailesi olmak üzere, kasabadakilerle arasında yaşananlar geçmişin getirdikleri yüzünden, “araştırmacı gazeteci” kimliğinin çok daha ötesine geçer. Çocukluk evinde ve büyüdüğü kasabada karşısına çıkan her detay, peşi sıra çağrışımlar yaratarak Camille’i geçmişe götürür ve biz izleyici için, zaten gizemli olan bir hikâyeyi, daha da içinden çıkılmaz bir hale getirir. Led Zeppelin katkısı Her pazar HBO’da yayımlanan Sharp Objects, sezon ortasına yaklaştı bile. Yine de, flashback’ler eşliğinde ufak ufak önümüzde çözülmeye başlasa da Camille’in hikâyesine dair çok fazla bilgimiz yok. Direksiyon başındayken şişelerce alkol devirecek kadar bağımlı, ailesiyle arası fena halde bozuk ve çevresinde kimseyi barındırmayan bir karakter Camille. Dizinin adının (“kesici nesneler”) nereden geldiği ise ilk bölümün sonundaki sahnede ortaya çıkıyor: Duşa girmek için üzerindekileri çıkaran Camille’in vücudunun her yeri kesik yara izleriyle kaplı. Kendi kendine zarar verme isteğinin ne kadar güçlü olduğu ilerleyen bölümlerde işlense de bu ilk idrak anı, izleyicinin merakını daha da pekiştiriyor. Sinema uyarlamasıyla büyük ses getiren Gone HBO’nun yeni dizisi Sharp Objects’te evreninde toplumda ağırlıklı olarak erkek karakterler söz sahibi gibi gözükse de tüm hikâyeyi kadınlar yönetiyor. Girl romanının da yazarı Gillian Flynn, diziyle aynı adı taşıyan kitabında Camille üzerinden bir antikahraman yaratma derdinde değil. “Kusurları”, Camille’in geçmişiyle bir tür nedensonuç ilişkisi yaratmak için kurgulanmış. Çocukluğunda başına bir olay geldiğini bu kusurlar üzerinden anlatıyor bize Flynn. JeanMarc Vallée de, diziye uyarlarken Camille karakterini yeni özelliklerle geliştiriyor. Kitapta Led Zeppelin geçmese de, yönettiği film ve dizilerde müziğe başrol kadar önem atfeden JeanMarc Vallée, Sharp Objects’in orta yerine Led Zeppelin’i koyuyor. Led Zeppelin sevmek için özel bir nedene ihtiyaç yok elbette ama dizinin can alıcı hikâyelerinden birini Led Zeppelin’le kusursuzca bütünleştiriyor JeanMarc Vallée ve bu takıntıya izleyeni de ortak ediyor. Sharp Objects’teki karakterlerin yaratıcısı Gillian Flynn olsa da JeanMarc Vallée, dizi uyarlamasında onlara çok daha dostane davranıyor. Yönetmenliğini üstlendiği Café de Flore, Wild ve The Young Victoria filmleriyle kadın karakterlerin merkezde olduğu hikâyeleri anlatmakta ne kadar usta olduğunu izleyiciye kanıtlamıştı zaten. Geçtiğimiz senenin en çok ses getiren televizyon yapımlarından Big Little Lies ile bu alanda bir tür marka oldu JeanMarc Vallée. Haliyle HBO’nun Sharp Objects için JeanMarc Vallée’yi seçmesine pek de şaşırmamak gerek. İpler kadınların elinde Sharp Objects’in evreninde toplumda ağırlıklı olarak erkek karakterler söz sahibi gibi gözükse de tüm hikâyeyi kadınlar yönetiyor. Kasabanın şerifi, dedektif ve Camille’in üvey babası gerekli kararları veremeyen, işi çözemeyen ve eyleme geçemeyen karakterler olarak gösteriliyor. Oysa kadınların tarafında ise sıradan bağlar üzerinden çok daha büyük hikâyeler yaşanıyor. Annekızın ilişkilerinin sorunlu olduğu ilk hikâye Sharp Objects değil elbette ama Camille ve annesi Adora söz konusu olduğunda tüm bunlar, geçmişteki trajedilerin etkisiyle onarılması imkânsız bir noktaya taşınıyor. Yine aynı şekilde, kurmaca dünyalarda üvey kardeşler arasında yaşanan gerginliğe alışığız ama Sharp Objects’te bu hiç olmadığı kadar tekinsiz ve görünen o ki, tehlikeli. Dizide gerilimi en üst seviyeye taşıyanın hangi karakter olacağını şimdilik bilmesek de tüm karakterler eşit derecede şüpheli gözümüzde. Gillian Flynn ve JeanMarc Vallée’nin çok katmanlı anlatımı, bu çok bilinmeyenli denklemi kusursuzca işliyor. Sonuç ne olursa olsun, Big Little Lies’daki kadar “sevimli” olmayacağı kesin. 12Ağustos 2018, PAZAR Çin işi J?a?p?o?n işi Seda Yılmaz Feminizmin etiket fiyatı Moda devlerinden tutun da online alışveriş platformlarına kadar pek çok markanın söyleminde, feminizmle ilintili olarak kadınları güçlendirme iddiası göze çarpar oldu. Feminizminizi nasıl “tüketmek” isterdiniz? Tişörtünüzün mü, yoksa bez çantanızın üzerindeki sloganla mı?.. Feminizm, ilk kez bundan dört yıl önce, Fransız moda evi Chanel’in kadın hakları eylemi şeklinde kurguladığı defilesiyle lüks modaya alet edildiğinde, piyasanın iştahının kabardığı anlaşılmıştı. Kısa sürede, moda devlerinden tutun da online alışveriş platformlarına kadar pek çok markanın söyleminde, feminizmle ilintili olarak kadınları güçlendirme iddiası göze çarpar oldu. İkinci el online alışveriş sitesi Modacruz, kadına güç katan moda sloganını benimsediğinde kendi kendime sormadan edememiştim: “Alışverişin tam olarak hangi safhasında güçlenmiş hissediliyor acaba?” Tüm bunlar olup biterken, Amerika’nın başkanlık koltuğuna kadın düşmanlığı tescillenmiş bir başkan oturunca, Trump’ı ve onun kadınların kazanılmış haklarına pervasızca saldırılarını protesto etmek üzere dünyanın dört bir yanında kitlesel kadın yürüyüşleri düzenlendi. Bunu, çok sayıda kadının, maruz kaldığı cinsel istismar ve tacizi #MeToo diyerek ifşa etmesi takip etti. Yani, etliye sütlüye karışmayan, kadının bireysel güçlenmesini yeterli bulan, ticarileşen feminizme karşı, güçlü ve kitlesel bir kadın hareketi dalgası yükseldi. Denİz Bağrıaçık Sosyal medya yalnızlığımıza bir uyuşturucu etkisi yaptı Siber âlem Sibernetik algı tutulması Sahtekârlık ve propaganda, insanlık tarihinde hiçbir zaman bu denli gündelik hayatta yer almadı ve insanlar, yalana ve sahtekârlığa bu denli itilmediler. Sanal dünyanın habitatında doğan sosyal ağlar, her ne kadar bir özgüven patlaması yarattığı düşünülse de insanların kendilerinden hoşnutsuzluğuyla ve yalnızlıklarının hüzünlü gerçekliğiyle yüzleşmesine neden oldular. Siyasette, ekonomide, özel yaşamlarımızda yalan sıradanlaştı, hatta takdir edilir oldu. Sahip olamadığımız meslekleri, kimlikleri, hayatın doğal sürecinde edindiğimiz ebeveyenlik gibi rolleri bir bir profillerimizin yanına eklerken, tasvip etmediğimiz popülist politikacıların izinden gider olduk. Varlıklarına dair sahtecilik yapan bireylere dönüştük. Çünkü ne tarım ne sanayi devrimi, bilişim devrimi kadar varlığımızı bu denli temelinden sarsmayı başaramadı. Üstelik olağandışı kısa bir süredir hayatımızda olan sosyal medya, bizleri bir değerler krizine sürükledi. Ürettiğimizi sunmak zorunda olduğumuz pazarın “sanalgerçeklik” gibi kendi içinde çelişen bir kavramsal karşıtlıkla kurulmuş bir zemin olduğunu düşünürsek durumun vahametinin çok da suni olmadığını idrak edebiliriz. Bireylerin varlığı, adeta tutuksuz yargılanan kişilere dönüştü. Gidip bir imza verir gibi, yoklamaya katılmaya zorlanır olduk siber dünyada. Nefes aldığımızı, koku ve dokunma duyularından eksik bir zeminde kanıtlamaya mecburken, fevkalade sıradan gündelik hayatlarımızı allayıp pullayıp beğeniye sunmak da zorundayız. Nasıl ki Hamlet “Olmak ya da olmamak, işte tüm mesele bu” diye haykırıyorsa sahnede, bizler de kendi elimizdeki küçük sahnelere bakıp, “Olmak ya da olmamak” deyip en mahremimizi ölmemek için açıyoruz. Paylaştıkça azalıyoruz çünkü üretilemeyen her şey tükenmeye mahkumken, bizler ölmemek için yalanlar söylüyoruz. Olmayan kimlikleri, filtreli yüzlerimizi ortaya sererken artık “sahip” bile olmamızın gerekmediği bu sahtekârlık çağında, tıpkı Kafka’nın dediği gibi en çok da “kendimizden hayal kırıklığına uğruyoruz”. Dev bir prodüksiyon içinde, hashtagler aracı Siber dünyanın icadıyla inanılmaz algı tutulması gerçekleşti. Yalnızken, başkalarıyla birlikteymiş gibi bir acıklı yanılgı ortaya çıktı. Sosyal medya varoluşumuzu derinden etkiledi, yarattığı algı bozukluğu toplumsal patolojilere yol açtı. lığı ile birileri tarafından keşfedilmeyi bekliyoruz. Bayram tebriği ya da özel günler için tıpkı siyasetçiler, kraliyet üyeleri ya da sanatçılar gibi mesajlar yayımlıyoruz, birbirimizi aramıyoruz. Sosyal medyanın varlık vergisi Sanayi devriminin uzantısında gelen kentleşme ve üretim araçlarının değişimi, bireyleri yalnızlaştırmışken, tüketim ve gösteri toplumları bireylere yalnızlıklarını bastırmak için maskeler sunmuştu, fakat siber dünyanın icadıyla inanılmaz bir “algı tutulması” gerçekleşti. Yalnızken, sanki başkalarıyla birlikteymiş gibi bir dünyanın varlığının acıklı yanılgısı ortaya çıktı. Sosyal medya yalnızlığımıza uyuşturucu etkisi yaptı. Kanımca henüz çok fark edilmese de “varoluşumuzu” derinden etkiledi ve yarattığı algı bozukluğunda toplumsal patolojilere ve kimlik arayışlarına neden olurken, dışlanma, üretememe sıkıntısından dolayı, bireylerin birbirlerini siber olarak linç etmesine değin uzadı. İnsan evrimi için salise bile sayılamayacak bir sürede gelen bu de ğişiklik, ortak arzumuz olan sevilmek, onaylanmak ve mutlu olmak kavramlarını her ne kadar demokratik bir zeminde buluşturduğu ileri sürülse de, maddi imkânların farklılıklarını daha belirgin kıldı. Paylaşılan pahalı bir restoranın konumu, buraya ulaşamayan kişiler üzerinde sembolik şiddet ve öfke yaratıyor. Maalesef gösterişe meraklı toplumlar sosyal medyadan büyük bir zevk aldı. Ne sosyal medya ne bilişim devrimi kötü. Anlatmaya çalıştığım, sosyal medyanın bizlerden al dığı “ varlık vergisi”nin farkında olmamız gerektiği. Tüm sıradanlığımızla, bizler zaten olduğumuz kişileriz; sevilmek için on ayrı vasfa ya da kimliğe ihtiyacımız yok. Dürüst bir sevgili, iyi bir dost, iyi bir insan olmak yetip de artmaz mı? Kısacası olmayanı yazsak da gece yatağımızda uyumadan önce son düşüncemiz, uzaklara daldığımız zaman özlediğimiz birisinin dostu ya da sevgilisiyiz. Kendinize sorun, olmadığınız bir kişinin yalanını her gün devam ettirebilecek, hüzünlü bir sahtekâr olmanın yükünü taşımaya hazır mısınız? Fransız modaevi Dior, “Hepimiz Feminist Olmalıyız” yazılı tişörtlerine 710 dolar fiyat biçti. Feminizm, ‘satış’a dönecek mi? Küresel kapitalizm boş durur mu? Moda üzerinden feminizmi sömürmenin türlü türlü yollarını bulmaya devam etti. Sözgelimi, Fransız modaevi Dior, “Hepimiz Feminist Olmalıyız” yazılı tişörtlerine 710 dolar fiyat biçti. 1947’de, Christian Dior tarafından kurulan markanın başına iki yıl önce ilk kez bir kadın tasarımcının geçmesinin, üstüne üstlük bu tasarımcının feminizmi sahiplenmesinin tesadüf olduğunu düşünmek naiflik olur. Hatta Maria Grazia Chiuri’nin, ilk defile öncesinde tasarımlarından ziyade feministlerin kutsal kitaplarından sayılan “Kurtlarla Koşan Kadınlar”dan bahsetmesinin de... Yakın zamanda, Paris’teki Dior mağazası, 1968 protestolarının sloganlarıyla beraber, kadın güçlenmesi gibi beylik feminist sözlerin yer aldığı posterlerle giydirildiğinde, sektörün saygın internet sitelerinden Business of Fashion, attığı tweet’te “Bu pazarlama hamlesi satışa dönecek mi?” diye soruyordu. Duydunuz sihirli kelimeyi: Satış Tüm bu gelişmelere iyi tarafından bakacak olursak feminizmin sesinin daha çok çıktığına sevinebiliriz. En azından artık feminist kelimesine öcü muamelesi yapılmıyor. Fakat asıl mesele, politik ve kolektif bir hareket olan feminizmin, kurumsallaşmış cinsiyetçiliği ortadan kaldırmak, toplumsal cinsiyeti dayatan iktidar mekanizmalarını sorgulamak ve yıkmak için verdiği mücadele. Bu mücadelenin sonucunda ne mi olacak? Amerikalı aktivist akademisyen bell hooks’un dediği gibi: “Feminizm, kendini tümüyle gerçekleştirmiş kadın ve erkekler olarak özlediğimiz toplumu yaratabilmemizi mümkün kılacak; özgürlük ve adalet hayallerimizi gerçekleştirebileceğimiz bir toplumda hep beraber yaşayabilmemizi sağlayacak.” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle