16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Hİlal Bebek 12Ağustos 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Tatil bilimi Bütün kültürlerde tatiller insanoğlunun tarihini ve kimliğini yansıtır. Dolayısıyla, tatillerin tarihi, antropolojisi, sosyolojisi hakkında sayısız çalışma ve yayın olması şaşırtıcı değildir. Örnek vermek gerekirse, “Amerikan tatillerinin folkloru” (H. Cohen, 1998) adlı kitap 600’den fazla inanç, efsane, atasözü, şiir, oyun, bilmece vb. içeriyor. “Tatil simgeleri ve adetleri” (S. E. Thompson, 2008) adlı kitap dini tatilleri (Noel ve Ramazan), takvim tatillerini (Yılbaşı, Yaz Gündönümü), ulusal tatilleri (Şükran Günü, Bağımsızlık Günü), folklorik günleri (Cadılar Bayramı) açıklıyor; tatillerin ortaya çıkışını, değişim geçirmesini, göç etmesini, bazen de yok olmasını inceliyor. En çok incelemenin ve yayının Cadılar Bayramı hakkında yapılması ilginç. L. Bannatyne’in (1998) “Cadılar Bayramı: Bir Amerikan tatili, bir Amerikan tarihi”; D. J. Skal’ın (2002) “Ölüm de tatil yapar: Cadılar Bayramının kültürel tarihi” kitaplarının adı bile anlamlı. B. D. Forbes* aşağıda kısmen özetlediğim kitabında Noel, Sevgililer Günü, Paskalya, Cadılar Bayramı ve Şükran Günü’nü ele alıyor. Yazar, bir felsefe ve ilahiyat profesörü olarak bu günlerin, Amerika’daki bütün dinlerin tarihine, özellikle dinlerle kültürlerin birbiri içine girişine ilgi duymasına yol açtığını belirtiyor. Yazarın şu soruları sorması önemli: Noel her zaman bugünkü gibi ticarileşmiş miydi? Şükran Günü dini bir tatil mi yoksa seküler bir tatil mi? Hıristiyanların Cadılar Bayramı’na karşı çıkması bunu kendi dinlerine tehdit olarak görmelerinden olabilir mi? Harold Harvey (18741941). Kıyıda dinlenen çocuklar, İngiltere. Forbes, tatil ve ritüellerle ilgilenen sosyolog A. Etzioni’nin tatillerin toplumsal rollerine göre yaptığı sınıflamayı aktarıyor. “Yeniden bağlanma” tatilleri; bireylerin ve grupların kendi dinlerine ve toplumlarına bağlılıklarını güçlendiren, paylaşma yoluyla insanları bütünleştiren tatillerdir (Hıristiyanların Paskalya’sı, Musevilerin Hamursuz’u gibi). “Gerilimi yönetme” tatilleri ise bir gün ya da bir hafta boyunca yumuşamayı, rahatlamayı sağlayan özel günlerdir (Yılbaşı, Ekim Festivali, Katolik bayramı Mardi Gras, Musevi bayramı Purim, Amerikalıların Aziz Patrik Günü gibi). Forbes, Etzioni’den farklı olarak tatillerin işlevlerini tanımlamaktan yana. Yazara göre tatillerin üç işlevi var. “Yeniden bağlanma” işlevi bağlanmayı pekiştirir. “Rahatlama işlevi” gerilimi yönetme, dinlenme ve iyileşme sağlar. “Kurtulma” işlevi engellenmelerin azalmasının sağladığı keyiftir. Forbes, gelişim evrelerine göre de tatilleri üçe ayırıyor. En altta bütün tatillerin temeli olan “mevsimsel kutlama” yer alır. Sonra “dini ya da ulusal örtülü” kat gelir. Üçüncü katta öncekilerin anlam dönüşümlerini taşıyan “modern popüler kültür” bulunur. Mevsimsel kutlamalar, insanların önemli geçişler ve sorunlar getiren yılın belirli zamanlarına tepki verme ihtiyacından doğar. Kışın özellikle sert olduğu bölgelerde baharın gelişini kutlamak ya da zorlu bir hasat döneminden sonra eğlence düzenlemek gibi. Sonraki dini ve ulusal gelişim evresi de önceki mevsimsel gözlemlere dayanır. Modern popüler kültürün etkisini taşıyan üçüncü evre genellikle ticarileşmeyi akla getirir ama popüler kültürün tatillerin niteliğini değiştirmesi tek sonuç değildir. Popüler kültürün tatiller için yeni simgeler yaratması da söz konusudur. Noel Baba, Paskalya tavşanları, yumurtalar, kabaklar vb. Tatiller içimizdeki hayal kurma ya da özlem duyma ihtiyacına yanıttır. * B. D. Forbes (2015). America’s favorite holidays. University of California Press. 12 Ağustos 2018 SAYI: 32 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına MEHMET Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa YönetimUygulama İLKNUR FİLİZ Görsel Tasarım Ulaş ERYAVUz Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Bugün içeceğinize biraz romantizm, biraz sanat ve umut ilave edin! Müzik radaratakılmaz “Bu, toplu bir rahatlama seansıdır” diye başladı Kenan Doğulu’nun konseri. 90’ların çocukları olarak anılarımızın içine yerleşmiş şarkıları dinlemeye gittik Harbiye’ye. Daha sonrasında bu “toplu seans”, en azından benim için bir tür “ayin”e dönüştü. Sanırım ilk şarkılardan biriydi “Kurşun adres sormaz ki…” Kayıp, ölüm, ayrılık temaları… Sadece bireysel olanları değil toplumsal bir dolu yaşantıyı hatırlattı. Kayıplarımız, yaralarımız, kurşunlananlarımız, düğünü olacakken cenazesi çıkan çocuklarımız, kaybolanlarımız... Her halükârda hep ağlayan taraf olan farklı kandan vatandaş ama aynı kandan kederli analarımız. Çevreme baktım. Birbirinden farklı yüzlerce insan, belki komşusu olsa selam vermeyeceği, sanal medyada dövüşeceği, siyasi mecralarda düşman ilan edeceği bir dolu kişi ile aynı şarkıyı aynı duygularla yan yana söylüyor. Biri için yobaz olanla öteki için dinsiz olan, vatan haini olanla ırkçı olan, o olanla bu olan herkes, iki kolunu yukarı kaldırmış aynı ritim ile birbirine vuruyor. Herkes, birbirine biraz daha tanıdık ve benzer gözüküyor. Tanıdıklık, insanın kendini güvende, evinde, ailesinde hissetmesi için elzem bir hissiyat. Bu tür bir tanışıklık içinse insanın aynı taraf olabileceği kesişim noktalarını hatırlamaya ihtiyacı var. Hiçbirimiz mutlak biçimde birbirinden kopuk daireler olamayız. Yüzde birlik bir alanla da sınırlı olsa vardır mutlaka kesişim alanlarımız. Tam da elimizin diğerine değebileceği bu ortak alanları bulabilmek için farklılıklar üzerine değil biraz da benzerlikler üzerine yoğunlaşmalıyız. Zihnin hapishanesinden uzaklaşıp doğaya, müziğe, ritme, bedene ve duygulara yeniden yakınlaşmalıyız. Müzik, direkt zerk olur Kurşunun yönü ile değil kendisi ile savaşmak gerektiğini, onun ne tarafa dönerse dönsün kötü olduğunu hissettirebilme gücüne sahip bir şey müzik. Kelimelerle ne kadar anlatırsak anlatalım; “barış iyidir, savaş kötüdür” diye, sözler, bir yere kadar nüfuz edebiliyor. Kelimelere duyarsızlaşmış kulaklarımız, anlamları bozulmuş kavramlar yüzünden söylenilmek istenen, bize ulaşana kadar imha oluyor. Müzik ise radara takılmadan, direncimizi aşıp bağışıklık reaksiyonlarımızı atlatıp direkt duygusal bir damara zerk edilebiliyor. Bizi kelimelerin, tanımların, koşulların, çıkarların, ön yargıların üzerinde bir duygusal düzleme yükseltiyor. Ortak bir ritm tutturmak, senkronize beden hareketleri, aynı melodiyi mırıldanmak; aritmik toplumsal sesimizin, bölük pörçükleşip beş ayrı melodiye saçılmış senfonimizin sembolik çareleri gibi adeta. Zihnin içine hapsolmuş, bedeninden, doğadan, danstan, oyunculuğundan, çocuksuluğundan uzaklaşmış insan aslında danslarını, ayinlerini Sıkıcı aynılığı, kabız tutarlılığı, kısır uyumluluğu olan düz bir tablo gibi değil de asimetriler, eğriler, kontrast yapan aydınlık ve gölgeler ile zengin bir resim olmayı hedefleyebiliriz. Farkları ve çeşitliliği içeren bir desen oluşturmayı resimden; iniş çıkışları, bol ara tonları, çok müzikliliği olan bir orkestra olmayı müzikten öğrenebiliriz. ve müzikli ritüellerini ilkelliklerine indirgediğimiz topluluklardan daha “gelişmiş” ama daha hasta. Bir resim, bir şarkı olarak ‘Biz’ Farklılıkları eritmeden buluşup bir bütün oluşturmak; kulağa çok romantik ya da ütopik geliyor olabilir. Yine de doğadan ve sanattan esinlenerek öğrenilebilir ya da yaklaşılabilir o bütünlüğe. Sıkıcı aynılığı, kabız tutarlılığı, kısır “uyumluluğu” olan düz bir tablo gibi değil de asimetriler, eğriler, kontrast yapan aydınlık ve gölgeler, eksensiz ve kenarlardan kopuk figürleri ile zengin bir resim olmayı hedefleyebiliriz. Farkları ve çeşitliliği içeren bir desen oluşturmayı resimden; iniş çıkışları, bol ara tonları, çok müzikliliği olan bir orkestra olmayı müzikten öğrenebiliriz. Çocukluk ciddi bir iştir! Hayal gibi gelebilir fakat her şey bir hayal ile başlıyor nihayetinde. Hayal etmek, yönelmek, yönelmek ise kaynakları o yönde kullanmak anlamına geliyor. Hayali küçümseyen, oyuna burun kıvıran, dansı boş iş addeden, müziği boş zaman etkinliğine indirgeyen “ciddi yetişkinler” olmak, es neklik ve yaratıcılığın azalması ile sonuçlanıyor. Küçük prensin ironik bir şekilde ifade ettiği gibi biz, “gelişmiş” ve “ciddi” yetişkinler!.. İlkel olanın özgünlüğünü, oyunbaz olanın merakını, şiirsel olanın romantizmini arkamızdan döke döke “büyüyoruz”. Kısır ve çarpıtılmış bir yetişkinlik anlayışı bu. Sağlıklı çocuğun tüm yaratıcı özelliklerini yadsıyan, sağlıksız çocuğunsa bencil, dürtüsel, öfkeli taraflarının “çocukça” yönlerini taşımakta zeval bulmayan tartışmalı bir “yetişkinlik”. Eğlenirken aslında eğlenemeyen, dansı gece kulübü etkinlikleri ile sınırlı, oyunu ekranda birilerini yenme hırsı ile eşitlenmiş bir yetişkinlik… Çocuğun oyunundan, dansın hareketlerinden, müziğin ritminden, doğadan ve hatta mizahtan öğrenecek çok şey var. Bazı günler içeceğinize bir tutam ütopya, biraz romantizm, biraz sanat ve umut ilave ediniz. Karamsarlık ve umut dengesini kurmak zorundayız çünkü. Bugünü ve geleceği doğru okuyabilecek kadar karamsar, fakat sorumluluklarımızı maksimum düzeyde alabilecek kadar da umutlu olmak zorundayız. Oyun, şiir ve dans… Yani… Karşılaşma, diyalog ve tanışma… [email protected]; www.hilalbebek.com.tr Yurttan Sesler İzmir’de akraba ziyaretine giden taksici M.D, aracını bıraktığı sokaktaki mahalleli tarafından mahalleye dadanan hırsız zannedilerek öldüresiye dövüldü. Yaklaşık 30 kişinin taş ve sopalarla saldırısına uğrayan talihsiz M.D’nin kolu, bacağı kırıldı ve 60 günlük rapor aldı. İşte size “Ataristan Cumhuriyeti”nin sıradan eylemlerinden biri daha!.. Teselli olarak M.D’nin en azından arabası varmış diyelim. Oysa Yeşilçam’ın en fazla dayak yiyen oyuncusu unvanına sahip Süha Eğriboz’un hiç arabası olmamıştı. Bir rö portajında hatta bunu çok güzel anlatır: “Charles Bronson’la Üç Yeşil Köpek filminde oynuyorum. Tarabya Oteli’nde iş paydos oldu. “Süheyl, arabayı getir de bir dolaşalım.” dedi. “Arabam yok” demeye utandım. “Arabayı tamire çektim” dedim... Adam demez mi; “Senin bir tane mi araban var?” Isparta Belediyesi’nin Gökçay Kavşağı’nda inşa ettiği Etnografya Müzesi’nin yanına yapılan 400 metre uzunluğunda Ergenekon Müzesi’nin inşaatı tüm hızıyla devam ediyor. Hey gidi hey, Bir Resim Bin Kelime Murat Bergi Azmi Karaveli Ergenekon davalarını takip etmek isteyenler, 400 değil, 4000 metrelik tarlalardan yürüyerek mahkeme salonlarına ulaşmıştı. Şimdi devlet, Ergenekon’a sahip çıkıyor. Türkiye’de ama 5 dakikada, ama 5 yılda mutlaka değişir bütün işler. İstanbul Bağcılar Belediyesi Evlendirme Dairesi, 8 sayısının uyum gösterdiği tarih olan 08.08.2018’de nikâh kıydırmak isteyenlerle dolup taştı. Günlük 15 olan nikâh sayısı bu özel günde 4’e katlanarak 66 oldu. 05.05.2015, 06.06.2016 verileri ışığında iddia edebiliriz ki böyle absürt hareketler, düzenli olarak artmaya, hayatımıza anlamsız anlamlar katmaya 09.09.2019’da da devam edecek. Antalya’nın Manavgat ilçesinde kaçak kazı yapanların yaktığı ateşin orman bölgesine sıçraması sonucu yangın çıktı. Kültürel miras ve doğayı yağmalamada “çift ana dal” yapmak böyle bir şey olsa gerek. Sanki hafifletici olacakmış gibi, “Biz aslında piknikçiyiz ağğbü” savunmasını da şimdiden duyar gibiyim. İstanbul Atatürk Havalimanı’na iniş yapan iki uçağın pilotu arasında durma çizgisi polemiği tartışmaya dönüştü. Kule konuşmalarına yansıyan tartışmada pilotlardan birinin “Çıkışta bekliyorum” sözlerine diğer pilot, “Görüşelim canım görüşelim” diyerek cevap verdi. Kanıksadığımız asabiyet hallerini barındıran bu haberi, bir de inşaatı devam eden havalimanında oluşan devasa göçük ile birlikte okuyun ve sonra gelin de gönül rahatlığıyla uçağa binin!.. Yoksa ufukta bizi otobüs terminalleri, mola yerleri falan mı bekliyor?.. İzmir, Kemalpaşa ilçesinde İzmirAnkara yolu Tariş uygulama noktasında polisin durdurduğu eski model bir otomobilin arka koltuk bölümünden battaniye altına gizlenmiş yaklaşık 400 kilogram ağırlığında dana çıktı. Araç tahmin edebileceğiniz gibi efsane Kartal! Bütün Anadolu’da Renault 12 SW ve Kartal’ların hâlâ popüler olmasının nedeni işte bu haberde gizli. Yeni nesil hangi araçta dana taşıyabilirsiniz, sorarım size!.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle