16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 2 atar damar Melİs Alphan Mİrgün Cabas 12Ağustos 2018, PAZAR Her şey sKuasdmınalayracak! Yıl 2011’di. Şiddetle başlayıp kadın cinayetiyle sonuçlanan olaylar artmış, kamuoyuna yansıyan çok sayıda kadın cinayeti artık üstü kapatılamaz ve giderek büyüyen bir hal almıştı. AİHM, ilk defa bir ülkeyi, Türkiye’yi, kadına yönelik şiddet davasında yaşam hakkı ihlalinden mahkum etmişti. Erkek şiddetiyle mücadelede bütüncül bir mekanizmaya ihtiyaç vardı. Bu yolda, Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine dair 6284 sayılı yasa çıkarıldı. Bu yasayla medeni hal ayrımı yapmaksızın tüm kadınlara kendilerine yönelen şiddetin uygulayıcısı kim olursa olsun mekanizmalara başvurma, tedbir talep etme hakkı tanındı. Hâkimlere, şiddetin sona ermesi, kadının hayatının korunması için gerekli, somut, duruma uygun tedbirleri alma yetkisi ve görevi verildi. Kadınların coğrafi sınırlama olmaksızın istedikleri mahkemeye başvuru yapabileceği, koruma ve destek hizmetlerinden ücretsiz yararlanabileceği, tedbir kararının tebliği gerekli olmaksızın uygulanabileceği adımlar atıldı. Yandaş basın yasayı hedef gösterdi Yasanın sorunları da vardı tabii. Yasadan kimlerin yararlanacağına, şiddet mekanizmasına kimlerin başvuracağına ilişkin gri bir alan oluşturulmuştu. Kadınların yanı sıra “şiddet gören herhangi bir aile bireyi” ifadesiyle yasanın temel amacını şekillendiren toplumsal cinsiyet eşitsizliği perspektifi ortadan kalkmış ve yasa cinsiyetsiz bir kılıfa sokulmuştu. Yasanın güçlü teorik çerçevesi uygulamayla zayıflatıldı. Kadın örgütleri yıllardır 6284 sayılı Kadına Şiddet yasasının hakkıyla uygulanması için çağrı yaparken Meclis’te kurulan Boşanma Komisyonu raporu 6284 sayılı yasayı da konu ederek kadınların haklarını tırpanlamaya kalktı, yandaş basın defalarca bu yasayı hedef gösterdi. ‘Aile Platformu’ veya ‘Boşanmış Babalar Derneği’ adlı kimi oluşumlar 6284’ü “Ailelerin dağılmasına sebep yasa” diye lanse etti, ediyor. Yasanın düşmanları aslında şunu demeye getiriyorlar: “Kadınlar şiddet görmelerine rağmen boşanmasın, şiddet dört duvar içinde gizli kalsın, kadınlar ve çocuklar ‘kaderine’ razı olsun.” Aile Platformu isimli grup, geçen günlerde İstiklal Caddesi’nde pankartlarıyla boy gösterip yaptıkları basın açıklamasında şöyle dediler: “Delilsiz, şahitsiz, kadının beyanı esas alınarak erkekler evden atılıyor. Evden atılan babanın evde ve mahallede itibarı zedeleniyor. Aile içinde ‘tecavüz’ kavramı getirildi. Bu yasa aileleri parçalıyor, parçalanan ailelerin çocukları da suça meyilli hale geliyor.” Çocuk haklarından bihaber aymazlar Toplumda kadın ve erkek arasında kadın aleyhine bir eşitsizlik olduğu her gün okuduğumuz haberlerle, istatistiklerle, araştırmalarla sabit iken, kalkıp da erkeğin itibarından söz etmek aymazlıktır. Aile içi tecavüzün yaygınlığı sırf haberlerden bile görülebilirken aile içi tecavüze karşı çıkmak yerine, bunun dillendirilmesinden rahatsız oldukları açıktır. Meselenin ailelerin parçalanması değil, çocukların şiddet ortamından uzaklaştırılması olduğunu bilmeyecek kadar çocuk haklarından bihaber kimseler bunlar. Onların söylediklerinin aksine, şiddet gören veya şiddete tanıklık eden çocuk risk altındadır. Bu grup basın açıklamasını “Kadınlar eşimiz, anamız, kızımız, kardeşimizdir. Onların mağdur olmasını hiç kimse istemez. Ama denge kaçtı, erkek mağdur edilmeye başlandı” diyerek noktaladılar. Bakın beyler!.. Bizim kadın, insan ve hak sahibi bireyler sayılmamız için sizinle ilişkilendirilmeye, ananız veya bacınız olmaya ihtiyacımız yok. Dengenin kaçtığı falan da yok. Her gün bu ülkede kadınlar şiddet görüyor, her yıl yüzlerce kadın erkekler tarafından öldürülüyor; çocuklar istismar ediliyor. Bilimsellikten ve gerçeklerden uzak bu ifadelerin aslında ciddiye alınacak bir tarafı yok. Ama hatırlayın, kadın hakları savunucusu Hülya Gülbahar’ın dışarı atılmak istendiği TBMM’deki Boşanma Komisyonu toplantısında, benzer taleplerde ve söylemlerde bulunan Boşanmış Babalar Platformu sözcüleri dikkatle dinlendi. O yüzden kadınlar da susmayacak. [email protected] Adamın adı Alex Jones; yalancılıkta Trump’ın medya versiyonu Komplo teorisyeninin duvara çarptığı gün Youtube, Facebook, Spotify ve Apple tarafından yasaklandı. Twitter “gözüm üzerinde” diye açıklama yaptı. Milyonlarca takipçisi olan hesapları, milyar kez izlenen videoları buhar oldu. Gerçeğin her gün defalarca tecavüze uğramasından, milyonlarca insanın her gün kurmalı oyuncaklar gibi yalanlarla kurulmasından dehşet duyanlar şimdilik bir mevzi kazandı. Adamın Teksas’ta bir televizyon stüdyosu var. Yanında 60 kişi çalışıyor. Stüdyonun tam nerede olduğunun bilinmesini istemiyor. Çünkü oradan yaptığı yayınlarla körüklediği nefretin hedefi olmaktan korkuyor. Stüdyosunun girişinde “Özgürlük ya da ölüm” yazıyor. Ofisine, “Direnişin Teksas kumanda merkezi ve kalbi” diye ad takmış. Kanalının adı Infowars. Enformasyon ya da bilgi savaşları. İsim, yaptığı işi güzel anlatıyor. Bilgiyi silah yapıp iktidar savaşında kullanıyor. Tek sorun, kullandığı bilginin bilgi değil, komplo teorisi, yalan ve çarpıtma olması. Yalanları Trump’ın kulağına sokan adam Adamın adı Alex Jones. Yalancılıkta ve komplo teorisyenliğinde Trump’ın medya versiyonu. Onun büyük hayranı ve destekçisi. İşin ilginci, Trump da onun hayranı. Birbirlerini övüp duruyorlar. İşi, demokratlardan, özgürlükçülerden, Müslümanlardan, Yahudilerden, kadınlardan, eşcinsellerden nefret etmek ve daha çok kişinin nefret etmesini sağlamak. Bunun için de her sabah 11’deki programında yalanlardan oluşan bir örtü dokuyup gerçeklerin üzerine örtüyor. Onun için, “yalanları Trump’ın kulağına yerleştiren adam” diyorlar. Skandallardan, büyük gizli planlardan, dünyayı yöneten gizli güçlerin niyetlerinden, demokratların komplolarından, bilim insanlarının kötü niyetlerinden bahseden yayınları eskiden marjinal bir rahatsızın sabuklamaları olarak görülüyordu. Amerikan seçmeni aynı türden bir marjinali merkeze, hatta iktidara taşıdığı için o da merkeze taşınmış oldu. O şimdi alternatif ana akım medya sayılıyor. Her sabah ekranda anlatıyor: “Eşcinsel evlilikler aileyi yıkmak için, 11 Eylül’ü devlet yaptı, 20 kişinin öldüğü Sandy Hook okulu saldırısını silah lobisi karşıtları düzenledi, aşılar otizm yapıyor, devlet içme sularına flor katıp halkı zehirliyor, CIA Trump’ı öldürmeye çalışıyor, Demokratlar iç savaş çıkaracak…” Ele alıp da kendi “alternatif” bakış açısını katmadığı, zehirini akıtmadığı bir gündem maddesi yok gibi. Türkiye’ye uyarlayacak olsak, yandaş medya Trump başkanlığının ilk yılında 2140 yalan söylemiş. Bakmış kendisini tutan bir şey yok, ikinci yılındaki altı ayda yalanları ikiye katlayıp 4230’a çıkarmış. Haziran ve temmuz ortalaması ise, günde 16 yalan. Yani yalan Trump’ın ağzına yuva yapmış. Yalan, onun ağzına yuva yapmış Jones’un yalanlarıyla Trump’ı beslediğini söyleyenler haklı olabilir ama yalana dayalı bir ekosistemdeki girdi çıktıyı takip etmek kolay değil. Yine de bunu yapanlar var. Televizyon kanallarının, gazetelerin veri doğrulama birimleri, Trump’ın adaylığından bu yana fazla mesai yapıyor. Görülen o ki, aslında Trump’ın kulağına yalan fısıldamak filan gerekmiyor çünkü başkanın kendisi zaten bu konuda bir doğal yetenek. New York Times’ın eski edebiyat eleştirmeni Michiko Kakutani’nin, kitabı “The Death of Truth” (Gerçeğin Ölümü) bunu anlatıyor. Kakutani kitabında, “Tarihin en korkunç rejimlerinden ikisi 20. yüzyılda iktidara geldi. İkisi de gerçeğin sakatlanmasına ve ortadan kaldırılmasına dayanıyordu” diyor. Yazarın kastettiği rejimler, Nazi Almanyası ve Sovyetler Birliği. Sonuçları itibarıyla değilse bile, yalan söylemekteki pervasızlığıyla Trump da bu rejimlerin yolunda ilerliyor. Alex Jones gibilerin, geri kalan medyanın, bürokrasinin de kendi peşinden gelmesini istiyor. Trump başkanlığının ilk yılında 2140 yalan söylemiş. Bakmış ki kendisini tutan bir şey yok, ikinci yılındaki altı ayda yalanları ikiye katlayıp 4230’a çıkarmış. Haziran ve temmuz ortalaması ise, günde 16 yalan. Yani yalan Trump’ın ağzına yuva yapmış. Twitter’da, mitinglerde, basın toplantılarında, resmi açıklamalarda her yerde, uydurmuş… NATO giderleri hakkında, işsizlik hakkında, seks ilişkileri hakkında, Rusya’yla ilişkileri hakkında, başlamayan Meksika duvarı hakkında, İngiltere kraliçesini bekletmesi hakkında, olmayan çelik tesisi inşaatları hakkında… Her konuda yalanlar söylemiş ve söylemeye devam ediyor. Kitabın yazarı Trump’ın yalancılığının bir zaaf, bir ilginçlik olarak görülmemesi gerektiğini, bunun siyasette kalıcı sonuçlarının olacağını savunuyor. Diyor ki, evet Johnson Vietnam konusunda, Nixon Watergate hakkında, Clinton Lewinsky ile ilişkisinde, Bush Irak’ta, Obama sağlık sigortası hakkında yalan söylemişti… Ama Trump her konuda, sürekli yalan söylüyor… Ve ısrarlı yalanlarıyla gerçeği öyle aşındırıyor ki, kitleler gerçeğin pusulasından yoksun kalıyor. Gerçeğe bağlı kalanlara da “millet düşmanı” yaftası yapıştırılıyor. Galiba “yalan bilimi” dünyanın her yerinde aynı şaşmaz kurallara bağlı çalışıyor. nın en ipini koparmışlarıyla, Adnan Hoca’nın karışımı gibi bir şey diyebiliriz. Ama onlardan daha tehlikeli çünkü hepsinden daha eğitimli ve meczup gibi görünmüyor. Nereden para kazanıyor derseniz… Bir havuzdan beslenmiyor. Kendi başının çaresine bakıyor. Bütün reklam aralarında kendi markasını taşıyan ürünlerin reklamları yayınlanıyor. Diş macunları, zihin açıcı haplar, kurşun geçirmez yelekler, silah, uyku ilaçları, cinsel iktidar hapları pazarlıyor. Ancak komplo teorilerinin ve teoricilerinin azgınlığı karşısında sinmeyenler sayesinde Alex Jones’un yayınları şimdilik bir darbe yedi. Geçen hafta sosyal medya platformları yayınlarını kaldırdı, yayınlarının takipçi sayfalarını sildi. 20 yılda adım adım kurduğu imparatorluk çatırdayınca Jones isyan etti. Trump sistemin, yalancı medyanın tekerine çomak soktu, sistem beni cezalandırıyor, dedi. Yıkılmayacağım, pes etmeyeceğim, dedi ve izleyicilerini, takipçilerini göreve çağırdı: Bana biraz para gönderin! Burak Soyer Yılın ilk yarısının en iyi albümü Albüm Lay Lay Lom Peyk! Albüm aralarını 34 yıl arasında tuttuğu için merakımızı giderek artıran gruplardan olan Peyk, nihayet dördüncü stüdyo albümü Lay Lay Lom’u dijital platformlardan piyasaya sürdü. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Bu yılın ilk yarısının en iyi albümü ile karşı karşıyayız. Orkestrasyonundan tutun da albümün yarısına işlemiş toplumsal vakalara dair şarkı sözleri, rembetiko’dan reggae’ye Peyk’in 4’üncü stüdyo albümü Lay Lay Lom dijital platformlardan piyasaya sürüldü. uzanan ve Peyk’in en çok ‘pena’ oynattığı blues ritimleri grubun albümünü bambaşka sürüklerken dinleyiciyi de beraber yanında götürüyor. Alternatifin alternatifi albüm Rap’in babalarından Fuat ile düetle açılışı yapılan Lay Lay Lom, Türkiye’de alternatifin alternatifine yol gösteren bir şarkı olarak dikkat çekiyor. Ağır mı ağır sözleri ile “Koy G…”de ise grup açıyor ağzını yumuyor gözünü, hem de süper blues ritimlerini de şarkıya meze yaparak. Albümün en “buralı” şarkısı Sabret’te yaylılara ayrı bir dikkat çekmek lazım. Zira bir anda ortaya çıkıveren enstrümanlar, “şarkının omurgası biziz” diyor. ‘Denizdeyim’ de efkâra bulanırken, bir Yunan rembetikosu “To minör Tis Agvis” şarkısının “Uyan” olarak şahane yorumuna şapka çıkarıyoruz. Ve son olarak “Adın Batsın Süpermen”, yine grubun parmak bastığı mevzuları Süperman üzerinden anlatıyor. Kıssadan hisse, ne demiştik? Sonda söyleyeceğimizi başta söyledik!.. [email protected] C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle