22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 8 THERAPIA ALPER HASANOĞLU 27 MAYIS 2018, PAZAR Yakın çekim ?????µ???? Felsefe usulü mutluluk Aristoteles insanın, ister sıradan olsun, ister seçkin, bütün yapıp ettiklerinin mutlu olmak için olduğunu söyler. Ama mutluluktan insanların farklı şeyler algıladıklarını ve çoğu insanın haz, zenginlik ve onuru mutluluk saydığını, bunun da insanı mutluluğa götürmeyeceğini ifade eder. Hatta aynı kişinin farklı koşullarda başka başka şeyleri mutluluk olarak algılayabileceğini ekler. Hasta olan sağlığın, yoksul olan zenginliğin, kendi bilgisizliklerinin farkında olanlarınsa bilginin mutluluk olduğunu sanır der. Hatta erdemin bile mutluluğun kendisi olmadığını özellikle belirtir. Mutlulukla ilgili bu satırları nerede mi yazıyor Aristoteles? “Nikomachos’a Etik” adlı Nichomachos oğlunun adıdır – ahlak üzerine yazdığı eserinde. Bugün bunları okumak, kitapçı raflarındaki mutlu olmamızın yollarını tarif ettiğini iddia eden kişisel gelişim kitaplarına azıcık aşinaysanız size de şaşırtıcı gelebilir. Ahlak ve mutluluk… Ne ilgisi var? Aristoteles mutluluğun tanımına girmeden önce insanın “işi”ni sorgular. İş derken, elin işi tutmak, ayağın işi yürümektir, peki insanın işi nedir diye sorar. Yalnızca yaşamak bitkilerin de yaptığı bir şey, duyular desek, buna hayvanlar da sahip. O zaman insanı diğer canlılardan ayırması gereken özellik olarak elimizde yalnızca akıl kalıyor. “İyi durumda olmak ve iyi yaşamak, yani mutlu olmak için etkin bir şekilde eylem içinde olmalıdır insan,” diyor Aristoteles. Tabii ki dış koşulların da mutlu olmak için uygun olması gerektiğini unutmaz. Sevdiklerini kaybeden bir insanın en azından belli bir süre boyunca mutlu olmasının olanaklı olmadığını görmek gerekir. Çünkü yaşamak için yeterli destek olmadan, iyi eylemlerde bulunmak olanaksızdır ya da pek kolay değildir. Erdemin yanında talih de gereklidir… Ya da özgür bir toplum düzeni. Mutluluk öğrenilebilir mi? En çok erdemin üzerinde durur Aristoteles. İyi olmanın erdemle geleceğini söyler. Ama erdeme sahip olduğunu düşünmenin değil, onu kullanmanın iyiyi getireceğini de vurgular. Erdemli bir etkinlik içinde olmak; eylem derken bunu kasteder... “Erdemi sevenlerin yaşamı, bir takı gibi hazza ayrıca gereksinim duymaz, hazzı kendi içinde taşır.” Ah keşke, bu sözü kulağımıza küpe yapsak da, kapitalist sistemin bizi uysal tüketicilere dönüştürdüğü postmodern zamanlarda daha çok şeye sahip olmanın, bedensel haz peşinde koşmanın, bencilce gününü gün etmenin, kariyer hırsıyla yanıp tutuşmanın mutluluk getirmediğini anımsayabilsek!.. Peki mutluluk öğrenilebilir bir şey mi? Buna yanıtı evettir, Aristoteles’in. Erdemli olmakla ilgili sorunu olmayan herkes belli bir çabayla ona sahip olabilir. Çünkü mutluluk ruhun erdemli etkinliğidir. Öte yandan unutmamak gerekir ki, yaşam koşulları her zaman çok rahat olmayabilir, çünkü her insanın başına hayatı boyunca türlü türlü talihsizlikler gelir. O zaman talih de nen şeyle ne yapacağız? Mutluluğu buna bağımlı kılmak ne kadar doğru olur? Bu nedenle, mutlu ya da mutsuz olmanın erdeme uygun etkinliklerde bulunmaktan geçtiğini özellikle belirtir Aristoteles. Ve bu erdeme dayalı etkinlik, yaşam boyu sürmeli, talihin cilvelerine de en iyi ve en uygun şekilde katlanabilmeyi başarmalıdır mutlu olmak isteyen insan. İnsansal erdem Büyük acılar getiren değişikliklerse, doğaldır ki elini kolunu bağlayabilir insanın belli bir süre için. Ama bu durumda bile yüce gönüllülüğüyle çevresinde hiçbir nefret uyandırmayan, kötü bir şey yapmayan erdemli insan mutsuz olmayacaktır. Adil olan, yürekli olan, erdemli bir eylemlilik içinde olan insan iyiyi, dolayısıyla mutluluğu yaşayacaktır. Unutmamalı erdem kendisi amaç değildir, aksine erdemin amacı mutluluktur, mutluluksa kendisinden başka hiçbir şeyi amaçlamaz. O ulaşılabilecek olan en büyük ‘iyi’dir yaşamda. “İnsansal erdem,” diyor Aristoteles, “bedenin değil, ruhun erdemidir; mutluluk da ruhun bir etkinliğidir.” Peki ruh, etkinliklerine karar verirken neye dayanıyor, neye göre karar veriyor? İyiyi kötüden, erdemi erdemsizlikten nasıl ayırıyor? Burada Aristoteles’in düşüncesine göre, akıl devreye girer. Akılla, ruhun ve bedenin ilişkisi konusunda Aristoteles’in de aklı biraz karışık ama sinirbiliminkinden daha karışık değil. Bu üçü arasındaki ilişki ve etkileşimi anlattığı satırları okurken hayranlıkla şaşkınlık arasında gidip geldim açıkçası. Sinirbilimin bugünün olanaklarıyla ancak söyleyebildiklerini 2500 yıl öncesinde ahlak üzerine yazdığı kitapta anlatıyor Aristoteles. Haftaya, filozofun etik hakkında söylediklerine beyin üzerinden bakalım o halde. Star Wars serisinin yeni vizyona giren filmi Han Solo’da efsane karakteri Alden Ehrenreich canlandırıyor. Star Wars zor seçim: Han Solo Bülent VARDAR Sinema tarihinin bilim kurgu türünde en önemli ve uzun soluklu yapımlarından olup artık bir klasik kabul edilen Star Wars’un 2016 yılındaki hit filmi “Rogue One: Bir Star Wars Hikâyesi” ve onun rüzgârını arkasına alarak 2017’de yapılan “The Last Jedi” sonrasında şimdi de senaryosu Jonathan KasdanLawrence Kasdan ikilisi tarafından yazılan serinin yeni filmi “Han Solo” vizyonda. Star Wars, yaratıcısı George Lucas’ın 9 filmden oluşan bir projesiydi. İlk film George Lucas’ın yönettiği “Star Wars: Episod IVYeni Bir Umut” (1977), serinin hikâyesine ortasından başlıyordu (621 milyon dolar hasılat elde etti). Seri, kendi içinde üçlemeler halinde oluşturulmuştu. Bugün yeni başlayacak seyirciler için, Star Wars serisini anlamak neredeyse bir uzmanlık gerektirmekte ve bu bağlamda izleme rehberleri oluşmuş bile. İlk üçleme “Star Wars: A New Hope (IV)”, “Star Wars: The Empire Strikes Back (V)” ve “Star Wars: Return of The Jedi (VI)” olmuştu. Daha sonra aslında serinin ilk bölümlerini oluşturan “Star Wars: The Phantom Menace (I”), “Star Wars: Attack of The Clones (II)” ve “Star Wars: Revenge of The Sith (III)” geldi. Serinin filmleri gerek isimleri ve ele aldıkları temalarla, gerekse de gişe başarılarıyla sinema tarihinde fenomendir. Ana karakterlerin giysi ve aksesuarları, filmin fanları tarafından içselleştirildi; bu empati ve sempati ülkemiz seyircilerine de yansıdı. Star Wars’ın ilk Han Solo karakteri, usta oyuncu Harrison Ford bu rolde öylesine benzersiz ve iyiydi ki yapımcılar Han Solo karakteri için oyuncu seçiminde zorlandılar. Han Solo, hem serseri hem de sevimli bir karakterdi ve onun bu özelliklerinin hayata geçirilebilmesi önemliydi. Bu rol için Alden Ehrenreich, ana akım izleyici kitlesi tarafından çok bilinmese de, yapımcıların dikkatini çekmeyi başardı. “Hail, Caesar,” “Blue Jasmine” ve “Rules Don’t Apply” filmlerindeki performansıyla iyi eleştiriler almıştı o. Yönetmen Ron Howard, filmin yeni yıldızını şöyle tariflemekte: “Alden düşünceli biri, aynı zamanda da bir sanatçı ve yaptığı şeye en saf haliyle bir çeşit tutkuyla bağlı. Bu yüzden kendini bu rolü canlandırmaya adarken Harrison’ın bir taklidi olarak değil, Harrison ve Han Solo arasındaki bağları anlayarak yola çıktı. Sonrasında da kendi içgüdülerini de kullanarak karaktere benzer şekillerde bağlandı.” Dünya’dan sonra sırada neresi var? Film, başarılı ve bu başarıda Oscar adaylığı bulunan görüntü yönetmeni Bradford Young (Arrival), iki Oscar ödülü olan kurgu yönetmeni Pietro Scalia (Alien: Covenant), özel efektler yönetmeni Dominic Tuohy (The Mummy) ve filmin müziklerini besteleyen ve uyarlamasını yapan John Powell (Jason Bourne) gibi sanatçıların katkılarını belirtmek lazım. “Han Solo” tema müziği ve orijinal Star Wars müzikleri ise efsanevi John Williams'ın imzasını taşıyor. Ayrıca Star Wars filmlerinin emektar ekip üyelerinden yapım tasarımcısı Neil Lamont, özel yaratık efektleri uzmanı Neal Scanlan, kostüm tasarımcıları David Crossman ve Glyn Dillon, sahne malzemeleri tasarımcısı Jamile Wilkinson, saç tasarımcısı Lisa TomblinFitzpatrick ve makyaj tasarımcısı Amanda Knight, atmosferin ve karakterlerin yaratılmasında önemli katkılar sağlamış. Dünyayı evren zannederek yaşamanın yanlışlığını, özellikle gelişmiş ülkeler fark edeli çok oldu ve dünyamızın dışındaki olası yaşam olanaklarını araştırmaya dönük çabalar sürekli artarak sürüyor. Bilim dünyasının araştırmalarına, özellikle sinema sanatı uzun zamandır “after earth” temalı filmlerle katkılarda bulunuyor. Aslında bu arayışların sinemadaki izdüşümü, neredeyse sinemanın yaşıyla eşit (Georges Melies, Aya Seyahat, 1902). Star Wars dizisi, hem masalsı dünyası hem de galaksiler arasındaki yaşam arayışlarına tuttuğu sanal projektörlerle an itibarıyla bu alandaki üstünlüğünü daha sürdüreceğe benziyor. 77 yaşındaki Fransız oyuncu Anna Karina’ya cinsiyetçi yargılama Bırakalım kadınlar beyaz saçlarıyla taçlansın! Kadın cinsi için “kurtulmak” kadının, 60’lı yıllardaki gibi gencecik gö mühim mesele. Yüzündeki kırı rünmemesiydi! Muhtemelen gelen tepkiler şıktan, poposundaki selülitten, üzerine tweet daha sonra silindi ve haber basenlerindeki yağlardan, saçın içeriği kaldırıldı. daki beyaz tellerden kurtulmak ister kadın... Kozmetik ve moda İnsan kalpleri, endüstrisinin dışarıdan cicili bicili görünen dayatmaları ve kit madalyamız olsun! le medyasının toplumsal cinsiyet düzenine hizmet eden dili el bir Cinsiyetçiliği ortadan kaldırmak, bir tweet silmek kadar kolay olsa keşke!.. liğiyle bu isteklerin gerçekliğine inandırır bizi. Kadınları beden Diyelim ki Karina’nın yerine yaşlı bir erkek oyuncu kırmızı halıya çıksaydı, yıl lerine yabancılaştıran, ona kanlı canlı bir organizmadan ziyade ların onun dış görünüşünde yol açtığı “tahribat” bu şekilde konu edilir miydi? Hiç bir makineymişçesine muamele etmelerine sebep olan da budur işte. Zaafları hem yaratan hem de bundan nemalanan sistem tıkır tıkır işler. Fransız Yeni Dalga Sineması’nın büyük oyuncusu Anna Karina 2018 Cannes Film Festivali’nde. sanmıyorum. Oysa bir kadını ideal güzellik standartlarına göre yargılamak neredeyse bir refleks. Aslında erkek egemen bir kültürde doğup büyüdüğümüz ve toplumsal laştığımız için bu refleks hepimizde mevcut. Bize düşen, Aynı sistem, yaşamın doğal seyrinin bir gereği olan yaşlanmayı, kadın söz konusu olduğunda tatsız bir geliş ona karşı uyanık olmak, davranışlarımıza sinsice sokulan cinsiyetçi düşünceleri fark etmek ve sorgulamak. me olarak kodlar. Hele hele göz önünde ve ünlü bir kadın yaşlandığında neydi, ne oldu diye iç geçirilmesini Yazıya ve kadının yaşlanmasına dair son sözüyse Ursula Le Guin’e veriyorum: bekler. Fransız Yeni Dalga Sineması’nın başarılı oyuncu larından Anna Karina, geçen hafta sona eren 71. Can “Bırakalım askerler kahramanlık madalyaları alsın. Kadınlar yaşlı ölsünler, beyaz saçlarıyla taçlansınlar, madalyaları insan kalpleri olsun.” nes Film Festivali’nde kırmızı halıda göründüğünde, sedaayilmaz@yahoo.com Cumhuriyet’in Twitter hesabından ünlü ismin hayranla rını üzdüğünü söyleyen bir tweet atıldı. Hayranları neden üzülebilirdi? Benim ilk aklıma gelen, oyuncunun vefat seda yılmaz etmesi oldu. Oysa üzüntünün kaynağı, 77 yaşındaki bir C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle