25 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 Nİsan 2018, PAZAR SAYFA 3 Derinlik Bozkurt Güvenç Hemen herkes barış diyor, ama gerçekten barış istiyor mu?.. Barış istersen savaşa hazır ol! Yazıma, Batı uygarlığının 2000 yıllık “barış bağımsız Suriye istiyor; öte yanda, kimyasal si reçetesi”ni başlık yaparak başlıyorum. Zira, sa lah kullananlar görmezden gelinemez diyoruz. vaşa son verebilecek bir barışı tasarlarken, ye Cumhuriyet’ in köşe yazarları Aydın En ni savaşların tohumları atılıyor; savaşa hazır ol gin “Süperlerin Füzeleri” (12 Nisan), Güray Öz mak barışı koruyamıyor. Dünya savaşları, milli “Savaş Kötüdür”, Ceyda Karan “Akıl Yitince”, savunma ve güvenlik örgütlerince tasarlanıyor. Kadri Gürsel “Mesele kimyasal değil” (13 Ni Hemen herkes barış diyor, ama gerçekten barış san), yazıları ile AKP’nin dış politikasını top istiyor mu?.. lu halde eleştirdiler. Kimyasal si Akdeniz çevresine egemen Roma’nın güçlü ordusuyla sağladığı söylenen 200 yıllık tarihi barış Mustafa Kemal, Cumhuriyetin lah kullanıldığı iddiası yaygın ama inandırıcı değil. Saddam da suçlanmıştı ama kanıtlanmadı. Dışişle tan sonra dünya barış yüzü görmedi. Tarihçiler bu gerçeği, şöyle dile getirdi: “Barış istersen savaşa ha 10’uncu yılında, “Yurtta Barış ri Bakanı General Powell, “Aldatıldık. Gerçekleri bilseydim, IrakKörfez savaşını desteklemezdim” diye zır ol!” Dünyada Barış” rek özür dilemişti. Ne var ki, söylemler, toplumsal davranışları pek değiştirmiyor. Barış istemek barışı sağlayamadığı sözünü şöyle yorumlamış: Medya’da en son manşet: “Soğuk Savaş’ geri mi geliyor?” Dünya “Barış” istiyorsa neden sa gibi koruyamıyor da. Yirminci yüzyılın efsane bil gesi Albert Einstein, Soğuk Sa ‘Biz uyguluyoruz da, Dünya’nın vaş? ABD Başkanı General Eisenho wer, veda mesajında (1960) “Milli vaş döneminde kendisine yönelti hazır olduğunu güvenliğimizi tehdit eden güç, Sov len “Üçüncü Savaş çıkar mı?” sorusunu, “İkincisi bitti mi ki?” di sanmıyorum!’ yet savaş teknolojisi değil, Pentagon, Sanayi ve Medya örgütlerimi ye yanıtladıktan sonra şu görüşü zin süregelen iş birliğidir” demişti. nü eklemiş: Başkan Kennedy’nin katilini bulmaya çabalayan “Üçüncüyü bilemem ama ‘Dördüncü savaş’, savcıyı Washington’a davet eden “hayırsever sanırım taş ve sopalarla yapılacaktır.” bir bilen”in şu açıklaması da sızdırılmıştı: “Mil İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Ortadoğu’da li kurumlarımız böyle karar verdiler; güvenliğin İngiliz Krallığı’nın yerini alan ABD, Irak’ta için bürona dön ve bu davayı unut!” (1970) Saddam’ı devirdi ama barışı sağlayamadı. “As Soğuk Savaş yıllarında UNESCO’nun dünya kerlerimi çekeceğim” derken, Suriye’nin kim barışı için girişimi oldu. Genel Sekreter Ama yasal silah merkezini bombaladı, şimdi İran ile douMahtar M’Bow’un dünya iletişim düzeni Rusya’nın karşı hamlesi bekleniyor. Dış politi ni ABD ve İngiltere’nin tekelinden kurtarma gi kamız bu son gelişmede zor durumda. Bir yanda rişimi engellendi (1970’ler). Dünya savaşlarına yol açan ekonomik sorunları çözmek amacıyla kurulmuş Dünya Bankası ve IMF, yalnız “serbest Pazar” ülkelerine kredi vereceklerini açıkladı (1980’ler). Bu görüşle eğitilen Turgut Özal döndü ve başbakan oldu. UNESCO Genel Sekreteri Federico Major’un “Barış Eğitimi” çağrısı üye ülkelerce yanıtsız bırakıldı (1990’lar). Bir hukukçu ve siyasi tarihçi David Fromkin, “Barışa Son Veren Barış” (1990) eserinde incelediği Sevr barış antlaşmasıyla, 2. Dünya Savaşı’nın nasıl hazırlandığını gösterdi. Barış antlaşmaları arasında belki de en başarılısı, bedeli Osmanlı Devleti’ne ödetilen Lozan olmuştur (1922). Onu da şimdi yenilemek istiyoruz. Savaş, barıştan daha kârlı bir seçenek mi? Osmanlı’nın 1774 antlaşmasıyla Rusya’ya tanıdığı Hıristiyan milletleri himaye hakkı, Batılı güçlerin 250 yıllık Doğu Sorunu’na yol açmıştı (bkz. M. S. Anderson “Doğu Sorunu 17741923: Uluslararası İlişkiler Üzerine Bir İnceleme” 2010). Yukardaki örnekler, bu olasılığı getiriyor akla. Uygarlığımızın açıkça so rulmadığı için yanıtlanmayan varlık sorunu sanımca budur. Mus tafa Kemal, Cumhuriyetin 10’uncu yılında, “Yurtta Barış Dünya’da Barış” sözünü şöyle yorumlamış: “Biz uyguluyoruz da, Dünya’nın hazır olduğunu sanmıyorum!” MEHMETCAN DEMİRAY Maço ve milliyetçi düşünme ikliminin son esiri, Ekşi Sözlük Kutsal testosteron kaynağı! Siber âlem Özellikle 2013 Gezi olayları sonrası yaşanan otoriterleşmeyle ülkede çoğulculuk yerini kutuplaşmaya bırakacak, devletin resmi söylemi dışında kalan tüm fikirler suç kabul edilmeye başlanacak ve Ekşi Sözlük bu değişimden nasibini alacaktı. Yıl 1999… Nefis bir bahar günü… Taksim cıvıl cıvıl… Yeni pirsing (piercing) yaptıran bir arkadaşımla oturmuş, Balık Pazarı’nda bira içiyor, laflıyoruz. Derken arkadaşım, “Ekşi Sözlük diye bir site açılmış, duydun mu” diye soruyor. “Esprili, yaratıcı ve kafası farklı çalışan insanlar”ın o sayfada toplanıp güncel olayları ve kavramları yorumladığından, ortaya hem bilgi veren hem de çok eğlenceli bir site çıktığından bahsediyor. Pek ilgimi çekmiyor açıkçası, “Bakarım bir ara. Ee, şimdi nereye gideceğiz?” dediğimi hatırlıyorum. Böylece konu kapanıyor. Ya da biz kapandığını zannediyorduk! Çünkü kısa süre sonra Ekşi Sözlük, tam bir “fenomen” haline geldi! Yeni bir televizyon dizisi mi başladı, “Aaa, Ekşi’de de bahsedilmiş!” deniyor; siyasi bir skandal mı patladı, “Dur bakalım Ekşi’de ne yazacaklar?” diye merak edilmeye başlanıyordu. Bırakın cep telefonlarını, henüz ev bilgisayarlarına bile internetin yeni yeni ulaştığı o yıllarda; hızlı, “alternatif” ve en önemlisi, sansürsüz / bağımsız bir haber sağlayıcı, “sözlükçüler”in tabiriyle “kutsal bilgi kaynağı” böylece hayatlarımıza nüfuz ediyordu. Bilgi kamusallaşırken… Kısa sürede ilgi odağı haline gelen “sözlük”ün şaşaalı yılları, 2000’ler… İnternetin başta “ceplerimiz” olmak üzere günlük hayata köşe bucak girdiği, haber ve bilginin sayısız odaktan ışık hızıyla yayıldığı bu dönem, ister istemez bir sorunu beraberinde getirecekti. Bu enformasyon bolluğu için de hangi haber ve bilgiye güveneceğiz? Böylesi bir güven ihtiyacı, Ekşi Sözlük’ün ön plana çıkmasına zemin hazırladı. “Yazar”larının halktan olmasının yanı sıra kolektif akıl sayesinde dezenformasyonun kolay elimine edilebilmesi, Ekşi Sözlük’ü 24 saat yaşayan gerçek bir “bilgi kaynağı” haline getiriyordu. Medyanın çeşitli nedenlerle yayınla(ya)madığı ya da laf olsun diye yer verdiği haberler, Ekşi Sözlük sayesinde bir anda geniş kitlelere ulaşıyor, gündemi sarsabiliyordu. İnternetin ana vaatlerinden olan ama ticarileşmeyle birlikte büyük bir yalana dönüşen “bilginin kamusallaşması” hayali, Ekşi Sözlük ile mümkün mertebe gerçeğe dönüşüyordu. Gezi’den önce, Gezi’den sonra Gündem belirlemek dışında önayak olduğu yardım kampanyalarıyla ‘sosyal sorumluluk’ da üstlenen Ekşi Sözlük, artık bilinen bir markaydı. Sözlük yazarlarının sivri üslubu gerek devletin, gerekse mizah konusu ettiği ünlülerin dikkatini çekiyor ve hatta onları öfkelendiriyordu. Açılan davalar, mahkeme kararıyla sayfa kapatmalar, ünlülerle ilgili yorumlara getirilen yayın yasakları, Ekşi Sözlük’ün etkisini kanıtlıyordu. Ama sürekli değişen Türkiye’de ne eskisi gibi kalabiliyordu ki? Özellikle 2013’teki Gezi olayları sonrası yaşanan otoriterleşmeyle ülkede çoğulculuk yerini kutuplaşmaya bırakacak, devletin Bir problem olarak “Türk kızı” Elbette ülkemizde siyasi ve askeri gündemin daha sakin olduğu günler de vardı ve böyle günlerde Ekşi Sözlük, mahalle kahvesinden hallice sohbetlerin yeni adresiydi. O gün maç mı var, Ekşi Sözlük’ün “trend” konusu futbol oluyor ve siyasi kamplaşmanın yerini tutulan takımlar alıyordu. “Beşiktaş Galatasaray’ın içinden geçer!”, “Aykut Kocaman da hoca mı!”, “Avrupa fatihine selam durun!” diye sürüp giden ortaokul kantini tartışmalarını ara sıra “Survivor” gölgede bırakabiliyordu!.. Bu maço ruh ikliminin en popüler konu başlıklarından biri de “Türk kızı”ydı. Sık sık Rus ve Batılı hemcinslerine “karşı” konumlandırılan “Türk kızı”; basen ölçüsünden tercih ettiği yemeğe kadar her gün başka bir özelliğiyle erkek “geyiğinin” nesnesi haline getiriliyordu. Geleneksel kadınlar “Kezban”, özgür yaşayanlar “30’unu geçmiş ve evde kalmış” diye niteleniyor; neticede Türkiye pasaportu taşıyan hiçbir dişi, sözlük erkekleri tarafından beğenilmiyordu! Bu kafa karışıklığına tek tük kadın yazarlardan itiraz gelse de onlar da sonunda pes ediyor; sözlüğün sol sütununda sürekli gündem maddesi olan “İdeal cinsel ilişki süresi kaç dakikadır?”, “Bir kadın neyle etkilenir?” gibi derin konularla yalnız bırakıyordu ‘ergen’/erkek yazarları… resmi söylemi dışında kalan tüm fikirler suç kabul edilmeye başlanacak ve maalesef Ekşi Sözlük de bu değişimden nasibini alacaktı. Tek ses: Milliyetçilik “Yeni Türkiye” tabir edilen 2013 sonrası cinnet ortamının en temel iki belirleyeni; “koyu bir milliyetçilik” ile “erkek egemen söylem”di ve herhangi bir entelektüel altyapı gerektirmeyen bu iki ilkel eğilim, kültür alanında sığlığın bir “değer” haline gelmesini kaçınılmaz kılıyordu. Ekşi Sözlük’te açılan başlıklar ve yapılan yorumların bu seviyeye inmesi uzun sürmedi. Daha önce Cumhuriyet Pa7ar’da Bağış Erten’in tespit ettiği gibi Ekşi Sözlük, “Bir zamanların kutsal bilgi kaynağı”yken artık bir “öfke ve tepki antolojisi”ne dönüşüyordu. Örneğin kritik Afrin operasyonu hakkında son gelişmeleri öğrenmek için siteye girdiğinizde, okuyabileceğiniz şeyler Mehmet Akif Ersoy şiirleri ve “Vur vur inlesin!” sloganlarıydı sadece… “Gerçekten Afrin’de ne oluyor” diye sorma gafletine düşen sözlük yazarları, hemen “terör sevici” olmakla, hatta “vatan hainliği” ile suçlanıyordu! Hele daha öteye gidip bu Rabialı/Bozkurtlu paylaşımlara cevap veren olursa küfürler havada uçuşuyor, “Seni emniyete şikâyet edeceğim!” diyen sanal ‘muhbir vatandaş’ tartışmaya son noktayı koyuyordu!.. Bu milliyetçi öfke ve “duyarlılık”, yurtdışında bir terör saldırısı ya da beklenmedik bir felaket yaşandığında yerini mizahi paylaşımlara ve espri yarışına bırakıyor; “bilgi kaynağı” olduğunu unutan Ekşi Sözlük, bizzat kendi yazarları tarafından eleştirilen avam bir “internet forumu”na dönüşüyordu. Yine de özgürlük iyidir… Yiğidi öldürelim ama hakkını verelim. Zaman içinde artan yazar sayısı, hatta araya troll’ler karıştı iddialarına rağmen Ekşi Sözlük; “asıl gündem”i öğrenmek isteyenler için yine de hâlâ, geleneksel medyadan çok daha dinamik ve çok daha “sivil” bir kaynak. Üstelik Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri unutkanlıkken, 19 yıldır oluşturduğu külliyatla, internette araştırma yapanlar için “hafıza tazeleyici” bir kamusal arşive sahip. Ve zaman zaman Gezi’nin “orantısız zekâ”sını anımsatan başlıklarıyla, eh, yine de eğlenceli… Ekşi Sözlük’ten 1999’da ilk bahseden “pirsingli” arkadaşım çoktan Türkiye’den ayrılıp Güneydoğu Asya’nın tropikal bir sahiline yerleşti. “Cıvıl cıvıl” sıfatıyla bugünkü Taksim tam bir tezat teşkil ediyor ve “Ee, şimdi nereye gideceğiz?” sorusu İstiklal Caddesi’nde anlamsız kalıyor. Her şey müthiş bir hızla değişirken ve “kalite” artık geçen yüzyıla ait bir kavramken, “Ekşi Sözlük en azından hâlâ var, hâlâ yasak değil” diye belki de avunmak gerekiyor. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle