Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 MART 2018, PAZAR SAYFA 7 Hayal hayattır ÇAĞNUR ÖZTÜRK Ufak Tefek Cinayetler’in ‘ne seninlene sensiz’ çifti Tülin Özen ve Yıldıray Şahinler’i buluşturduk Tiyatronun davetiyesi gibiyiz Tülin Özen, daha ilk sinema filmi Meleğin mıyoruz, hiç ayırt etmeden bütün halka tiyatro Düşüşü’nde ödül aldı, yıllardır da duruşuyla, ye yapıyoruz.”sözünüzü biraz açar mısınız? teneğiyle ve o derin mavi gözleriyle bizi kendine Y.Ş.: Çoğunlukta olanın azınlıkta olana na hayran bırakıyor. Yıldıray Şahinler, benim hâlâ çok sıl yaklaştığı, anlayış gösterip göstermediği önem sevdiğim Gemide filmindeki nefis karakteri ile ak li. Çünkü demokrasi demek budur. Çoğunluğun is lımda. Şu an ise televizyonun en konuşulan, fark teklerinin tamamen yerine gelmesi değildir. Tiyat lı dizilerinden Star TV’de yayımlanan Ufak Tefek ro sosyal bir şey, sizin sadece seyrettiğiniz değil bir Cinayetler’in boşansalarda kopamamış çifti, Ar parçası olduğunuz... Farklı düşüncelerden insanları zu ve Mehmet olarak karşımızdalar. İkisi de ödüllü, bir araya getirmekten yanayım, o insanlarla bir ara ikisi de çok değerli filmlerde rol aldı, ikisi de tiyat ya gelip aynı şeyler üzerine düşünebilmemiz, aynı ro kökenli, ikisi de anlatmakla ve aktarmakla bit şeylere gülebilmemiz önemli bence. Bunu da ola mez... Buyurunuz!.. bildiğince Brecht’in dediği gibi mümkün olduğun ? Ufak Tefek Cinayetler, ekranda farklı bir yer ca eğlendirerek yapıyoruz. de. Siz neler hissediyorsunuz orada olmaktan? Yıldıray Şahinler: Ben birçok açıdan mutlu yum. Prodüksiyon önemli bir şey, bunu son zaman Televizyona çıktım herkes beni seviyor, koca bir yalan larda Ay Yapım ile çalıştığım için daha iyi anlıyorum. Beraber çalıştığım oyuncuların kalitesi de çok önemli, doğru kadro kurmak çok önemli. Yönetmenle çok iyi anlaşıyoruz. İzleyici, diziye müdahil, interaktif giden bir dizi. İzleyici biraz izlediği şeyin sahibi gibi görüyor kendilerini ve müdahale etmek istiyor. Bu benim çok tanıdık bulduğum bir şey değil. Ben bir süre dizi yapmamıştım, son birkaç senedir yapıyorum yeniden. Mesela tiyatroda gittiğiniz oyunda şurasından sonra şöyle olsun demezsiniz, bir öykü anlatılır size, izlersiniz. Ama dizide, şöyle olsun, o onla birlikte olmasın, o ondan ayrılsın diyorlar. Ben çok mutluyum birlikte çalıştığım ekipten, yönetmenden. Tülin Özen: Ben de. Bir kere çok farklı görünen bir işte oynuyoruz. Bu çok büyük bir nimet, televizyona baktığımızda. Bu dizinin dili, anlatılan hikâye, kadının konumu, erkeğin konumu, anlatılan hayatın klişeleri değil. O zengin hayatın, o dünyanın kendi kuralları, kodları var. Orada bir dünya yarattık. Bence Türkiye’de diziler adına çok enteresan, farklı. Biraz sürreal, kendi kuralları ve kendi dinamiği olan bir site oldu Sarmaşık. Televizyon dünyası adına da çok güzel bir şey bunu başarmak. Diziler, mekân ve o mekânın kuralları ile işleyen bir yapı. Sarmaşık’ta da kendi coğrafyasında, tuhaf tuhaf şeyler yapan kadınlar var ve bu kadınlar hiç ayrılmıyorlar. O siteye inanılmaz bir bağlılık içindeler. Bütün bunları oturtabilmek büyük bir başarı. Setimizde çok mutluyuz, oyuncular olarak aynı yerden bakıp oynuyoruz. Sıkıntı yaparsak da aynı şeyleri sıkıntı yapıyoruz, bütün bunlar da bulunmaz bir nimet, genel olarak çok mutluyuz. ? Tülin Hanım, siz hep çok mütevazı ve kendi halindesiniz. Çok önemli filmlerde oynadınız, ödüller aldınız… T.Ö.: Evet, bu işi severek yapıyorsan, iyi şeyleri yapmaya çalışıyorsan oluyor ama bunu devam ettirmek, asıl heves bu. Ya da esas heves bunları ulaştırabilmek oluyor. Ulaştıramadığını düşünüp demoralize olduğun yerler de oluyor. Televizyona çıktıktan sonra bilet satışı yapabilmek gibi, bu bizim yaşamak zorunda kaldığımız bir şey. Ödül aldıkça sana daha popüler filmler de gelmiyor. Ülkedeki en iyi ödülü alarak başladım ama yine o dönem televizyonda acaba bana ufak bir rol verecekler mi diye, audition’lara giriyordum. Mesela yurtdışında Tony ödülü almış birinin oyununa gitmemek gibi bir şey olamaz, tiyatroya giden herkes onun oyununa gitmek ister. Onun için mütevazılık da değil, gördüğün şeyi yaşıyorsun. Ödül alınca bir şey olmadığını görecek kadar da yaşadım, bunun da mütevazılığını yapmıyorum aslında. Aslında çok gerçekçiyim, televizyona çıktım ve herkes beni seviyor değil. Bu çok büyük bir yalan. Y.Ş.: Mesleğin doğasında olan bir şey var. Ben mesleğe başladığım zaman birçok olgun, her şeyi başarmış oyuncunun, “Bir oyuna başlarken kendimi hiç oynamamış, çok acemi hissediyorum” dediğini gördüm. Sonra bunun kesinlikle doğru olduğunu da. Tülin’in karşısında kendimi çok acemi hissediyorum. Tülin, nerede ne yapması gerektiğini benden daha iyi biliyor. Bir sahnemizde, Tülin uyuyor, ben ondan yardım istiyorum, beni kurtar diye. Tülin bir yandan da hayatımda gördüğüm en komik ‘Kusura bakmayın, boyunuz devrilsin!’ Yıldıray Şahinler ve Tülin Özen, Ufak Tefek Cinayetler’de boşansalar da kopamamış bir çifti canlandırıyorlar. ? İkinizin çok ortak noktası var, ikiniz de tiyatro ha çok sürükleniyor. Protagonist (“iyi çocuk”) Ser insan, en beklenmedik anda en beklenmedik şeyi yapıp herkesi güldürüyor. Bazen çalışmayı zorlaştıracak kadar muzur olabiliyor (gülüyorlar). O sah rddkdsoMnlS“sbdtkslyslBrlaaaaeuiuuoeAiyouaiiaioanenrrkyz.nzY?TYTnnnefdypnmyrv.iny?“a,lealihluuadaauau..Ye..nav”aAlmsÖÖ.ŞŞmnrzzppçydearnnrrİeeo?Bi.dyoa...ağtrbnaoüu’a..yne::dıks::dKuezük“niitinlşzbtrilaıbeEBrmdSenzüBSıe,nlidouBgsrmdmiğriühvnidoieoerböialasa.düazreeiynaadeüilnu.siınyşkzEazvyuyyBsnzsrtoduoayiOrtalyeaeşroyaivkıkiaürbekounddilmiakfdrkpuroeglnayem”rrgkiebabkuosaaiaıtmruerczno,zyğ,iiouazy..hdyrıdnku?nmylir“şıoidknglSBıaeimni”lesa’bld.ıedAmyreamue”nykyuıelrkiemimsYudekndrdzidırıya.vuy,unodc.aşmknaiiıiieaaeıoiKiosytynrimeyzlblsybaoısnekrgdarçoosdıiraıoliiynni“.nurıaioırdrrradzzrıanaua,rankadnaikarizrçyeıyys”,n?feetohaeg,v(öarpbingdkbvÇnykıaüierliılkiaısamlel.şdğülıekeleiynlryızryatrauoiiaersllnprreleıpaıniltrrÖky,aıebınirsonbzlı)u,öterreüçasznyrğaorukileakynüknın,rleaydııdsÖnymoubeiozrkrvöo!lerla.yyne.ur.vnecuŞlauhdllçbbdkbnkkıuioöeauaeuanksyTşnkkyrğ;dleueykeiruıça.rbgfnmÖaünaorm’lüup,ıavillkz,.eizedıt:ysi,yae“neşştaiaYinic3onlailkkynerd,rnibıbaii2ürız.lnas.tiuidb,,brArnnil1Nnıoizıueirşkymudiskaedekiloıainnykamyoeayknçyi’n,iuozabbıoçısuöbndntkoekidi”zşennaunltethendireusmöyyliomçaı.yldsdraainaohsaıikaüptlukayirspld.lıonıoelyrifınBüyylroraodadusiluzvryaeüamldbnoaçşylyboorsrçpAmlzüiaaneşiaüotueıauysçiıoayuıosp,eliümcknptyeoınyhlomtğnnkp,rnıaltadeüçzadlaoyldueyeikıatboaanav…ğıyabnmesiıimrpovmüaykadmyiyğğnlaidnaiel.priilbabsanstlıiuıi;reeztlesaıiğalmÇtışcukeoriglscbynaıayarızhkbşkmoıaannğlolüeonmriomokıaiaadie.rğfshldazıyğmzrkair,niianbkumeYıyiialdbıasye.ai,mnn,sşmdliğnsçai”aalbgBooıvlogseblabaeiymoapkşçılıtiiörlalykbüdis.uneeyanlnkaok.uoizirrıiiösievenrnirorliaar,lnyü“zkronakakdndameo,lirA.yhoygyyakfybkneeueindongdBaçoıroöruarualiamnemua,atöooerucrdptynauebbh,rkayyaı.an,iia ? Siz İçerde dizisinde fenomenleşen Alyanak’ı oynuyordunuz, Mehmet’e geçişiniz kolay oldu mu? Alyanak, tamamen benim düşünüp yarattığım bir noktaya vardı. O da çok beklenmedik bir ilgi gördü. 3. Sayfa haberi olmaktan çok öte bir hikâye han için de öyle, kadınlar arasında olan şeylere göre sürükleniyorlar. Erkekler seçimlerini kendileri yapmıyor gibiler. Orada benim için şöyle bir sıkıntı oldu. Mehmet, Kapalıçarşı’da kuyumcu ve çok iyi yalan söyleyen bir adam. Ve ben bunun üzerine çok düşünüp çalıştım. Oynarken hep yalan söylüyor’u oynama, hep doğru söylüyor’u oynamalıyım dedim. Öyle biri karşısındaki yalanı çok kolay tanır ama ben aynı kişiler tarafından söylendiği halde yalana inanan birini oynamak durumundayım. Bu biraz zor bir şey. Nasıl olur da bu kadar iyi bir yalancı, insanları kolay tavlayan bir kuyumcu, bu kadar amatörce yalanlara bile inanır’ı çözmek ve inandırmak durumundayım izleyiciye. Şu an Ufak Tefek Cinayetler’in gerilim kısmına doğru evriliyor senaryo. Şunu da unutmamak lazım; ilk başlangıçta insanları vuran şey şuydu, ortada bir cinayet olması falan değildi. Bizim gündelik hayatlarımızda da birbirimize karşı sürekli ufak tefek cinayetler işliyor olmamızdı. Bu belki karıkoca arasındaki aldatma kadar bile değil. Birbirine saygı göstermemek, iyi davranmamak hatta kahvaltıda olan bir şeyi konuşmadan kalkıp yola devam etmek de sonuçta bir öldürmeye varıyor hayatın içinde. Onu vurgulayan bir iş olduğu için benim açımdan ilginç. Yoksa yukarıdan düşen adamın ya da kadının kim olduğu o kadar da beni ilgilendirmemişti. 3. sayfa haberi olmaktan çok öte bir hikâye var. ? “Yalnız bizim gibi düşünenlere tiyatro yap ne çok özeldi; top biraz bende gibi ama o öyle reaksiyonlar verdi ki sadece gözleriyle önce senden çok korkuyorum, sonra da anlıyorum dedi. Karşındaki oyuncu Tülin olunca, çok iyi olunca bir yandan çok iyi hissediyorsun bir yandan da çok acemi hissediyorsun. T.Ö.: Bana sorarsanız da, Yıldıray hiç düşündüğüm bir şekilde başlamadı sahneye, ben o ne yapıyor diye seyrettim. Yıllardır evli olduğumuz ve benim bu adam için bir şey yapmam gerektiği, ondan iki çocuğum olduğu gibi bir sürü şey geçti. Yıllardır evli olduğum o Mehmet’i çok özlediğimi hissettim, bütün o yalanlarına rağmen. Her şey silindi ve sadece biz kaldık o sahnede. ? Hayatta gördüğünüz yanlışlara nasıl bir panzehir geliştirdiniz? T.Ö.: Hoşlanmadığım hiçbir ortamda bulunmam, kalabalık gördüğüm anda da eğer orada mutlu değilsem, onları orada bırakırım. Daha çok sosyalleşmek adına, ait olmadığım bir ortamda olmayı istemiyorum. Biraz dezavantaj mesleğimizde ama bu benim panzehirim olabilir. Y.Ş.: Kaş’ta yaşadığım ve daldığım dönem benim panzehirim oluyordu. Ve oğlum Aksel’le zaman geçirmek. Tatil günlerimi onunla değerlendiriyorum. Çok başka bir panzehir o. Çocuk ile, hem yeniden hayata geliyorsun hem de aynı zamanda kendi ölümünü de kabullenmeye başlıyorsun . Çok başka bir duygu ve mutluluk çocuk sahibi olmak. Televizyonda 3 saniye yeter ? Televizyonun getirdiği popülarite nasıl, roya seyirci getirsin diyedir ama bir faydasını Aslında 39 bölüm boyunca sürecek bir karakter de ? İlk bölümdeki Arzu ve Mehmet ile şu anki hal reddedilemez değil mi? görmedim. Televizyondan tanındığınız zaman ğildi. Alyanak’ın devam etmesini istedi izleyici. leri arasında nasıl bir dönüşüm var sizce? T.Ö.: Kesinlikle, televizyona 3 saniye çık bunu seyirci sayısı bakımından artısı oluyor. Alyanak da çok uç bir karakterdi. Hâlâ da onun geri dönüşünü bekleyen çok insan var. Sürekli onun baskısını gördüm burada. Mehmet’i kabul ettirebilmek biraz zor oldu başlangıçta; özellikle erkek izleyiciye. Onlarda biraz “televizyonu benden aldın, oyuncuyu da aldın izliyorsun hanım” gibi bir şey T.Ö.: Biraz başladığımızdan farklı. Arzu çok daha saf ve arkadaşlarına bağlı bir yerden başladı, uzunca bir süre de buna inanıp şu an artık onlara hinlik yapma potansiyelini yaşamaya başladı. Bu nereye kadar gidebilir, bu kadar saf bir yerden ne kadar bozulabilir bilemiyorum. Ama 4 kadın da bir madan önce tanınmıyorsun ama 3 saniye çıksan yetiyor. Güzel oynaman da gerekmiyor, önemli değil. Görünmüş olman yetiyor. Y.Ş.: Biz tiyatroda bunu biraz lehimize kullanıyoruz açıkçası. Tiyatroyu kurduğumuz arkadaşlarımız arasında Erkan Can ve Cem Dav ? Televizyonun da sanata katkısı oluyor böylece... Y.Ş.: Evet, birbirini besliyor artık. Eskiden tiyatro yapmanın bu denli saygın olduğunu bilmiyordum. Son iki sezondur, sette çok destek görüyorum; oyunlarıma yetişeyim, aksamasın oldu. Ama şimdi artık Mehmet olarak görmeye baş birinden farklı. Arzu’nun temel özelliği de ailesine layanlar var. Başta acaba Mehmet’i mi anlatamıyo bağlı olması, aile olmanın önemini anlatması. Ne ran da var. Bir oyunu yaparken Cem’i, Erkan’ı nereye koysak diye düşünüyorduk. Şimdi diye. İçerde’de oynarken Çağatay (Ulusoy), Rıza (Kocaoğlu) ve Aras (Bulut İynemli) oyuna rum yoksa onların o kafasındaki önyargıyı mı yı olursa olsun ortak bir suçları var, suç ortaklığı var, Cem’le Erkan olmasa da ben olsam da yetebi yetişeyim diye çırpınıyorlardı; bunu yaşadım kamıyorum diye düşündüm, kendi lehine düşün vicdanen de bir ortaklığı var, kendini sorgulasa da liyor. O zaman Cem başka oyunda ben başka sette, bu çok güzel. mek çok kolay bir şey değil. Çünkü insan kendini bu devam ediyor. Bu özelliklerini tutmak gerekiyor oyunda oluyoruz. Tiyatronun davetiyesi gibi T.Ö.: İyi dizi yapılıyor demeye başladığı sürekli eleştirir. Neyse ki kısa zamanda Mehmet’e bence. 4 kadını birbirinden farklı tutmak lazım. O yiz bir yandan... Televizyonun getirdiği popü mız noktada artık tiyatrodan çok faydalanılı de inandırmayı başarabildik. Ancak tabii, Tülin’in noktada bazen, hımm acaba fazla mı aynılaştılar di larite böyle bir işe yarıyor ama işin bu yanı da yor. Türkiye’nin neresinde iyi oyuncu varsa, dediği gibi beraber oynadığın insanlar çok önem yorsun. Ama bir taraftan savaşa da giriyor. Bir de biraz kırıcı. Tiyatroda 30 yıldır oynamadığım dizilerde oynuyor. Türkiye’de artık iyi diziler li. Biz de en çok Tülin’le oynadık. Tülin’le oyna ğişimi oluyor, bazen ben de şaşırıyorum acaba fazla oyun yok, ödüller aldım; bunlarla övünen bun yapılıyor dedirten, oyuncuların tiyatro köken mak benim için ayrı. Onunla oynamayı gerçekten mı değişti diyerek… larla yaşayan biri değilim; zaten ödül de tiyat li olması. çok seviyorum. Y.Ş.: Erkek tarafı yani Sarmaşık’ın erkekleri, da C MY B