02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Hawking’in çocukluğu Bilim insanlarının yaşam öykülerini okumaya tam olarak ne zaman başladığımı hatırlamıyorum, ortaokul yılları (1950’ler) olmalı. Gerçi o yıllarda bu tür kitaplar çok sayıda değildi ama ben bulduğumu yutuyordum. Bu merakın temelinde bilim insanını tanıma, kişiliğini anlama, belki biraz da onlara benzeme isteği olabilir. Yakın yıllarda her türlü yaşam öyküsü kitabı sayıca arttı, çeşitlendi. Özellikle bilim insanlarının yaşamları ve kişilikleri ilgi çekmeye başladı. Kim bu insanlar, onları olağanüstü yapan ne, başarılarının özel bir sırrı var mı? Yaşamları bizimkinden farklı mı? Onlar da bizim gibi yer içer, sevişir, çalışır, hastalanır, ölür mü? Neyse ki yanıtları kendileri yazıyor da bizim psikolojik analiz, arkeolojik kazı yapmamıza gerek kalmıyor. Einstein’in hatırlattıkları İşin ilginç yanı, biz örneğin Einstein’ın yaşam öyküsünden bilim insanının kişilik özelliğini, zihin yapısını çıkarmaya çalışırken, Einstein’ın da aynı şeyi Newton, Kepler, Marie Curie, Max Plank ve diğerleri için yapmaya çalışması. Kepler için; “Kepler’in mektuplarında kendimizi, doğal süreçlerin karakterini daha derinlemesine kavrama çabasına tutkuyla adanmış duyarlı bir kişilikle, bütün içsel ve dışsal güçlüklere rağmen kendisine koyduğu yüksek hedefe erişen biriyle karşı karşıya buluyoruz” diyor. Ve ekliyor: “Kepler, her alanda yalnızca açıkça inançlarını savunmak dışında başka türlü davranmayacak az sayıda insandan biriydi.” Marie Curie örneğinden hareketle de Einstein, “önde gelen kişiliklerin ahlaki niteliklerinin saf entelektüel başarılarından daha önemli olduğu”nu vurguluyor.* Vassily Maximow (18441911). Küçük mühendis, Rusya. Einstein, kendi payına; “basit bir hayatın peşinde” olduğunu; “sosyal adalete ve toplumsal sorumluluğa sarsılmaz inanç” duyduğunu; “demokrasiyi, yani her insanın bir birey olarak saygı görmesi ve hiç kimsenin put haline getirilmemesi”ni siyasal ideali olarak benimsediğini; “hayat serüveninde en değer verdiği şeyin devlet değil, asil ve yüce olanı ortaya çıkaran yaratıcı, sezgisel birey ve kişilik” olduğunu belirtiyor, “entelektüeller ile kitleler arasındaki ilişkinin kaybolmaması gerektiğini” vurguluyor, “diğer insanlar için var olduğumuzu” hatırlatıyor.** Hawking’in ilk aşkı: Oyuncak tren Geçen hafta kaybettiğimiz Stephen Haw king, benim özellikle çocukluk yıllarına me rakımı bol bol tatmin eden çocukluk anı larından söz ediyor. Daha küçücük bir ço cukken oyuncak trenlere âşık olduğunu ama gözünün kurmalı değil elektrikli tren lerde olduğunu belirtiyor. Delikanlılık çağın da da tren ve gemi maketleriyle uğraşmış, karmâşık oyun lar icat etmiş. Bu uğraşlarını şöy le değerlendiriyor: “Bence bu oyun ların, ayrıca tren, gemi ve uçak ma ketlerinin altında, bir sistemin nasıl Stephen Hawking (1942 2018) çalıştığını ve nasıl kontrol edildiğini anlama dür tüsü yatıyor. Doktoraya başladıktan sonra bu ihtiyacımı, kozmolojiye dair araştırmala rım karşıladı.” Hawking, 1950’lerde İngiltere’de eğitimin çok hiyerarşik olduğunu, sınıfsal çizgilerle katı bir biçimde bölündüğünü belirtip kendi öğrenciliğini alaycı bir dille anlatıyor: “Sını fın ortalarından yukarıya çıkmadım hiç (ama sınıfımız da çok parlaktı). Defterlerim bak kal defteri gibiydi, el yazımı sökmeye çalı şan öğretmenler fenalık geçirirdi. Ama sınıf arkadaşlarım bana Einstein lakabını taktık larına göre, bende bir ışık görmüşlerdi de mek ki.”*** Işıklar içinde yat Hawking! *A. Einstein, Son Yıllarım (Çev. F. İyidoğan), Kırmızı Kedi, 2013. **A. Einstein, Benim Gözümden Dünya (Çev. D. Evrenosoğlu), Alfa, 2017. ***S. Hawking. Benim Kısa Tarihim (Çev. S. Okur), Doğan Kitap, 2015. 25 MART 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Hİlal Bebek Çok yerken neyi tükettin, çok bağırırken kimeydi hıncın? Hayatla derdin detaylarda saklı İnsanın tek istediği, başa çıkmaktı bu hayatla... Mm’lik yamulmaları düzelterek ve tabloları en simetrik hizalara sokarak giderdi bir kadın pürüzünü hayatının... Tıkanırcasına projeleri yutarak doldurdu boşluğunu sevgilisinin... Kusarak yediklerini, kustu anılarını. Tekrar tekrar yıkadı ellerini, yıkadı yaşamın tuhaflıklarını. Düşünmedi artık günahlarını. Sadece ve sadece yıkadı. Taksicilerin vermediği 50 kuruşluk para üstlerinde aradı bir adam bütün haklarını. O 50 kuruş için kavga ede ede boşalttı geçmiş hazımsızlıklarını. Bütün taksicilere para üstü için bağırdı! Kimse kullanamazdı zaaflarını?! Tüm yenilişleri, bütün hakkına girilişleri ve suistimal edilişleri, adeta 50 kuruşlarda geri aldı. Hayatla iyi bir alışveriş yaptı!.. Şiir denen şeyle, en sofistike haliyle en estetize küfürleri yağdırdı bir şair. Sürrealist oldu bir de üstelik realizminin çamurunu örttü. Kitap okudu, yazdı, çizdi, “entelektüel” oldu! Felsefe, mitoloji, ideoloji... Dedi ki her şeyin vardır bir gerekçesi... Nedensonuç ilişkisi... Eh kader var bir de değil mi... Hiçbir şeycilik canım!.. Yok yok anlam da önemli... Ortaya karışık yığdı bütün kaynakları. Örttü karmaşasını. Paratoner bahaneler Kimileri için entelektüalite pazarından iş çıkmadı ya da elvermedi hayat şartları pazarlarda yaşadı bir kadın isyanlarını. Perşembe pazarından taze sebze alacaktı. Domatesleri çürük veren pazarcıdan sordu hesabını bütün çürük hikâyelerinin... Bütün çürükleri bir hışımla geri verdi. Onu kazıklayamazdı kimse! Alacaktı o sağlam domatesleri! “Ben seçeceğim seçme hakkım var benim!” diye diye sağlamıştı düzeni... Diye de kusmuştu bütün çürümelere olan öfkelerini. Sol şeritte yavaş giden arabayı taciz etti bir keresinde genç adam. Sonuna kadar bastı kornayı. Selektörleri yaktı. Dibine girdi arabanın. Bir yere ulaşması gerekiyordu. Kavuşacağı biri ve bir an vardı. Oysaki önündeki araba son derece yavaştı. Öfkenin, isyanın biri bin para. Sağa geçti, sağladı. Engellenemezdi onun arzuları. Engelin olduğu yerde adamdan bir şelale yağardı. Ah, sol şeritte yavaş giden!.. Paratoner gibi çekti öfkesini. Sanki hep ondandı hep, bütün kavuşamayışları. Kız, onlarca kitap aldı. Onlarca kitap... Bilmek, öğrenmek, anlamak istedi. Anlaması gereken birçok şey vardı. Ya o anlayacaktı hayatı ya kitaplar onu. İçinde hayatın anlamını bulabilecek, gidenin yasını tutabilecekti. Hepsini sıraladı kitapların... Acıları, kontrol altındaydı. Onlarca kitap, kızı kanatlarına alıp kurtaracaklardı. Kimisi hobiler buldu. Dalacak derinler, derinlerde aydınlık noktalar mesela. Derinlerde yüzebildiğini gösterdi kendine. Kimi dağa tırmandı hiç kavuşamadığı babasına sarıldı, kimi paraşütle atladı boş luğunu susturdu. Kimi binilecek atlar buldu. Dizginleri ele aldı. Ne varsa, raydan çıkan ne varsa hayatında kamçıladı. Hislerini kamçıladı, kamçıladı biraz da kendini. Arpa verip gönlünü aldı sonra atın... Okşadı yelelerini. Arzularını, hatalarını, raydan çıkışlarını böyle böyle onardı. Çizik, toz, kırışıklık, hepsi kontrol altında Kimi kırışıklıklara sardı, tozlara bir de yeni aldığı arabasına. Neden çift çizgiydi o kumaş pantolonlar? Neden tozdu bütün bardaklar? Çizik mi vardı yan kaportada? Tozları yakaladı. Ütüledi kumaşları, ütüledi bütün pantolonları. Yakaladı arabasına çizik atan çocukları. Asayiş berkemal. Çizik, toz, kırışıklık, hepsi kontrol altındaydı. Çizik, toz, kırışıklık?.. Peki sen?! Düşündün mü hiç?.. Neden filmdeki o yalnız çocuğa fazla fazla ağladın? Elinde olsa yetim bütün çocukların elbiselerini onarırdın... O kadına neden için acıdı? Veya neden çok öfkelendin o adama?.. Evcil hayvanlar edindin, bütün kedileri besledin. Saygıda kusur etmedin hiç bir dilenciye... Yaşlı dedeleri karşıdan karşıya geçirdin. Her kedide her çocukta her yaşlıda her fırsatta peki sen, nelerini onardın hayatının? Nerelere gittin rüyalarında her gece, hangi gemilerle nerelerden döndün? Ağrıyan miden, neyi hazmedemedi? Neye isyan etti dönen başın ? Yorgunluğun, hangi yüklerini savmak istedi? Kime kırgındı bedenin? Aç kala kala neyin cezasını çektin ? Hangi faturayı ödedin? Çok yerken neyi tükettin, çok bağırırken kimeydi hıncın? Çok kıskanırken neyden korktun? Ve sen, gün içinde... En sıradan detaylarda... Atamadığın eşyaların, sakladığın defterler, karşılaşmak istemediğin yüzler, kızdığın şöförler, kavga ettiğin müşteri temsilcileri, yürüdüğün metrelerce tepeler ile aslında hikâyenin hangi kısmını sildin, çizdin, yazdın, anımsadın? Sen her gün ve her detayda ne ile başa çıkmak istedin bu hayatta ? Yurttan Sesler Bursa Uludağ Üniversitesi Görükle Kampüsü’nde “yaban domuzu paniği yaşanmış”, elbirliğiyle kovmuşlar hayvancağızı. Geçen yıl da Vadi İstanbul yakınlarında görülen bir domuz için benzeri bir haber çıkmıştı. Yabani canlıların bütün yaşam alanlarını işgal ettikten sonra hayvanları kente “inmek”le itham etmek, 500 yıl önce Kızılderililerin yaşam alanlarını işgal ettikten sonra, onlara “vahşi” muamelesi çeken beyazlara benziyor biraz. Sivas’ın Divriği ilçesinde yaklâşık 4 metre çapında, 4 metre derinliğinde birdenbire oluşan obruk köylüleri korkuttu. Akla hemen deprem gelmiş, oysa belki de doğa bize bir kaçış yolu sunuyordur, öyle ya yeraltında “Lost” dizisi vari, daha güzel bir yaşamı muştulayan obruksa bu? Kaçırdık işte fırsatı!.. Edirne Belediyesi’nde kadrolu taşeron işçiler için süren sınavlarda, belediye adına Kırkpınar başta olmak üzere yağlı güreşlere katılacak 15 pehlivan güreş tutup, jüri önünde “kadro mücadelesi” verdi. Mesleğiniz? Kadrolu pehlivan... Geleneksel ile postmodern zamanların harmanlandığı, “O nasıl meslek be abicim” dedirten haline şapka çıkartıyoruz. “Samsun olarak yerli otomobile talibiz” demiş Sağlık Bakanı Demircan. Her şeyin birbirine karıştığı bir ortamda Sanayi ve Ticaret Bakanı da sağlık reformundan söz etti mi, onu bilmiyoruz! Ama Sakarya, Kocaeli, Bursa gibi otomotiv yan sanayi şehirleri dururken Sağlık Bakanı’nın işaret etti Edirne Belediyesi’nde taşeron pehlivanlar kadro almak için uygulamalı sınavda güreştiler. Azmi Karaveli ği Samsun’da yerli otomobil yatırımı yapılırsa hiç şaşırır mıyız? Artık çok az şeye şaşıyor olmamız, son yılların bize paradoksal bir hediyesi olsa gerek. Gaziantep’te lise öğrencileri, 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin 103. yılı nedeniyle sergiledikleri gösteri ile zafer günlerini yeniden anımsattı. Pek güzel, tarihe sahip çıkmışlar, tebrikler. Lakin gösteriyi nerede mi oynamışlar? Daracık, tıkıştıkış tramvay vagonunda, iki istasyon arasında. Peki, neden mi, işte orası gerçekten bilinmiyor. Anmanın dahi en tuhaf versiyonunu yapabilme potansiyelimiz olmasaydı daha iyiydi sanki. Antalya’da kablo hırsızlığından yakalanan 3 şüpheliden B.E., suçlamaları kabul etmedi. B.E. ifadesinde, “Branşım hırsızlık değil, kadın satıcılığı” dedi. Bu nefis savunma, hukukun bu derece muallaklaştığı bir ortamda, kadın satıcılığının hırsızlıktan daha az ceza getireceği ve daha prestijli bir durum olduğunu hepimize göstermesi açısından hayli anlamlı olmuş. Bir Resim Bin Kelime Murat Bergi Valencia 25 MART 2018 SAYI: 12 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü BÜLENT ÖZDOĞAN Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa Uygulama İLKNUR FİLİZ Yazar İlüstrasyonları CAN GÜVEn Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle