Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7 OCAK 2018, PAZAR SAYFA 5 Güncel TAYFUN ATAY İran’da İslamcılığın dünü, bugünü, yarını... ‘Kuzgun’dan ‘Barbi’ye... İslami devrimden bu yana ilk defa eski monarşik rejime geri dönme yolunda sloganlar atıldı İran’da... ABD’de yaşayan prens Rıza Pehlevi’ye geri dön çağrısında bulunuldu!.. Bu çağrının Prens’in kendisini dahi çok şaşırtmış olması kuvvetle muhtemel. İslamcılık imtihanı 1979 İslâm devriminin ardından İran’da Ayetullah Humeyni’nin eski rejime yönelik yakıcı eleştirilerinden en çok nasibini alan, üniversitelerdi. İmam, üniversiteleri “Garbzede” (Batıcılık sapmasına uğramış) nesiller yetiştirmekle suçluyordu: “Gençlerimiz İslami değerleri, görgü ve âdetleri bilmiyor, o yüzden üniversitelerimiz kökten değişmeli ve yeniden inşa edilmeli. İslami talebeler yetiştirecek üniversitelere ihtiyacımız var.” 1979 İran’ında sarf edilmiş bu sözler, 2000’ler Türkiye’sinden aşina olunan “Biz, dindar nesiller yetiştirmek istiyoruz” ifadesini mi çağrıştırdı zihninizde?! O zaman doğru noktadasınız! Devam edelim!.. Humeyni’nin bu sözleri sarf etmesinden 25 yıl sonra ille de “İslami terbiye” diye diye yürünen yolda tam bir fiyasko ile karşı karşıya kalındığını görme imkânı oldu. Üniversiteler “İslamize öğrenci” üretemedi; rejimin İslami bir kuşak yetiştirme projesi tam tersi dışavurumlar ortaya çıkardı. Bırakın ülkenin seküler altyapı ve arka plâna sahip üniversitelerini, yeni rejim tarafından 1982’de kurulmuş, İslami yönetici eliti yetiştirmeyi hedefleyen ve giriş koşulları arasında yüksek dinî seciye ve ahlâka sahiplik bulunan İmam Sadık Üniversitesi’nde okuyanlar bile İslamcılık tornasından geçirilemedi. Bu öğrenciler arasında bile, söz gelimi bir sömestr alınmış ve sınavları da tamamlanmış “fıkıh” ya da Arapça” derslerinin kitaplarını yakıp yanan ateşin etrafında dans edenlere rastlandı!.. Kottişört yasağı tarih oldu Bu bilgileri borçlu olduğumuz Saeid Golkar’ın 2005’te yayımlanmış çarpıcı makalesinin başlığı bile her şeyi fazla söze hacet bırakmaksızın özetler. İslam Cumhuriyeti İran’da öğrenci normlarının değişimine değinen bu yazının ana başlığı, “Kuzgun’dan Barbi’ye” şeklinde (S. Golkar, “Black Crow to BarbieChanging Student Norms in Iran”, ISIM Newsletter, No. 16, 2005).. “Kuzgun”la (“kalaghesiah”) kastedilen, hem devrim sürecinde, hem de hemen sonrasında Humeyni İran’ında giderek yaygınlaşan, tepeden tırnağa siyah çarşaftan oluşan kadın tesettür giysisi. Batı mahreçli “Barbie” bebekten “Barbi” ile kastedilense, çok daha “spor” tarzda kısa bir manto, pantolon, yüksek topuklu ayakkabı ve sıkı bir makyajla takviyeli kadın tesettür giysisi... İran İslam Cumhuriyeti’nde tesettürün geldiği nokta bu ve hatırlayın, İran’da şu ara yangın gibi yükselmiş eylemlerin hemen öncesinde basına düşen bir haberde de kadınların başörtüsü takma zorunluluğunun neredeyse “hiç” denecek derecede esnetildiği kaydedilmekteydi.. “Kuzgun’dan Barbi’ye” makalesinin yazarı da kendisi 1990’ların başında üniversitedeyken kot pantolon ve tişört giymeye dahi izin verilmezken bunun artık alışıldık, sıradan bir görüntü haline geldiğini kaydediyor. Hatta sıkı İslamcı kurum ve dernek üyelerinin bile kotlutişörtlü halde, elde cep telefonu, koluna da kız arkadaşını takmış olarak ortalıkta dolaştıklarını ekliyor. Postİslamizm’in yeni evresi İslamcı İran’daki bu değişimin ilk nabzını tutanlardan Asef Bayat, olup biteni anlama, açıklama yolunda bize “postİslamizm” kavramını takdim ve teklif etmişti. O, Humeyni’nin ölümü (1989) sonrası İran’da gerek bireysel tercih ve özgürlükler; gerek “dinî hakikat” tekelinin kırılıp dinsel çoğulculuğun gündeme gelmesi; gerek cinsiyet eşitliğinin tartışmaya açılması; ve gerekse seküler taleplerin tanınıp onanması şeklinde sıralanabilecek değişim dinamiklerinin hızla devreye girdiğini söylüyordu. Bunların önünün alınamazlığını vurgulama yolunda da “postİslamizm”i kullanıma sokmaktaydı. Kısacası İran’da mızrak çuvala sığmamıştı. Çuval İslamcılık, mızrak hayattı!.. İran’da şimdi gözlemlenen toplumsal hareketlilik üzerine yapılan yorumlarda ne bu “postİslamizm” kavramına dokunulmakta, ne de bu hareketliliklerin “bir hayat isyanı” olabileceğine vurgu yapılmakta. Daha doğrusu bu yönde yorum yapmaya yeltenenler hemen bastırılmakta. Onlara, “Hadi oradan, görmüyor musun en dindarmuhafazakâr yerlerden Meşhed’de patladı isyan ve de tamamen ekonomik” denmekte... Prens Rıza bile şaşkın! Doğru, gösteriler Meşhed’de ve Ruhani yönetimine karşı, onun ekonomik politikalarının eleştirisi temelinde, seçimde verilen sözlerin yerine getirilmediği ileri sürülerek, yoksulluk ve yolsuzluklar bahane edilerek başladı ve muhafazakârlara bağlandı. Ama hemen ardından da muhafazakârların fitili ateşlediği isyan bombası adeta onların kendi elinde patlayarak İslami rejimi hedefleyen protestolarla çarpıcı bir yörünge değişimine uğradı. Dini lider, diğer deyişle rejimin başı Hamaney’e ölüm diye bağıranlar da oldu, İslam cumhuriyetinin son bulması için çığlık atanlar da... Ve en önemlisi, İslami devrimden bu yana ilk defa eski monarşik rejime geri dönme yolunda sloganlar atıldı. ABD’de yaşayan prens Rıza Pehlevi’ye geri dön çağrısında bulunuldu!.. Dünyanın en saygın medya kurumlarının birinde üst düzey görevli İranlı bir dostumun ifadesiyle, bu gösterilerin ve kendisine yönelik söz konusu çağrının Prens Pehlevi’yi dahi çok şaşırtmış olması kuvvetle muhtemel. Ve böylesi ne kapsamlı bir ayaklanma söz konusu olduğu halde rejim dahil hiç kimse bunların arkasında onun olduğunu düşünmüyor!.. Rejim, olup bitenlerin arkasında dış güçlerin, başta da Amerika’nın olduğunu düşünüyor. Gayet anlaşılır şekilde!.. Hamaney, “İran düşmanları birleşti” demiş haftalık şehit aileleri ziyaretinde. Ne kadar aşina bir tepki değil mi? Her yerde dinbaz otokrasiler şehitlere, bayrağa, vatana, millete, imana oynuyor! “Düşmana ve onun düşmanlıklarına engel olan, milletimizde ki cesaret, fedakârlık ve iman ruhudur” diye de konuşmuş Hamaney. “İran düşmanları başta para, silah, siyaset olmak üzere ellerindeki tüm imkânları kullanarak İran İslam Cumhuriyeti’ne zarar vermek için fırsat bekliyorlar”ı da eklemiş. Dış güçler her zaman olduğu gibi imdada yetişiyor yani: ABD, İs rail, Suudi Arabistan, Halkın Mücahitleri’ne üs olmuş Fransa... Sanki içeride her şey yolunda, güllük gülistan, mükemmel!.. Peki, öyle olsa kim, neyi, ne kadar sarsabilir ki?! İçi boş bir kabuk Hayır, öyle değil ve ortada miadını doldurmuş, “zamanın ruhu”na tahammül edilemez derecede aykırı düş müş, gidecek yeri kalmamış, çürümüş, kokuşmuş bir iktidar var. Üniversitede 4. yıl (Barbi) Üniversitede 3. yıl Üniversitede 2. yıl Üniversitede 1. yıl (Kuzgun) İran’da üniversiteye giriş sonrası öğrencilerin İslami profilinde dört yıl boyunca yaşanan değişmeyi yansıtan bu karikatür, Farsça bir web sitesinde 2000’lerin ortasında yayımlandı. (http://www.niksalehi.net/fun/daneshjoo.htm [aktaran, S. Golkar, “Black Crow to Barbie – Changing Student Norms in Iran”, ISIM Review, No. 16, 2005]) İran’da İslamcı radikalizmin Humeyni’den devralınan mirası Hamaney’de devam ediyor. Ortada İslam Cumhuriyeti diye içi boşalmış bir siyasi kabuk; rejimin sahibi mollalar ve onların bekçisi “Devrim Muhafızları”ndan ibaret bir kalın kabuk var. Ve başa dönelim: “Kuzgun”ların devrinin çoktan kapandığı, kapananların “Barbi”leştiği bir toplumsal dinamik var. Birkaç yıl önce yine yukarıda bahsettiğim İranlı dostumla bir başka vesileyle karşılaştığımızda konu yine bu “içi boş kabuk” meselesine geldi. Ona, “Rejim çoktan iflas etmişken ve artık hiçbir ümit sunamazken kitlelere, hâlâ nasıl bu kadar stabil” diye sormuştum. “Çünkü ekonomik olarak öyle ya da böyle Ütopyadan ‘distopya’ya Vaktiyle devrimöncesi Şah dönemi üzerine de epey kafa yorup yazdım çizdim. Bir saray diktatörlüğünden ibaret Şah rejiminin çöküşünde en önemli faktörlerden biri de petrol zenginliğinin getirisinin akıllıca topluma dağıtılamamasıydı. Yani petrol nimet yerine “lânet” olmuştu İran toplumuna ve rejim buna da bağlı olarak çözüldü, çöktü, yıkıldı. Bir “Soğuk Savaş” olgusu olan, belki de Soğuk Savaş’ın en beklenmedik yan ürünü denilebilecek olan İslamcılık, küresel bir “çatışmacı statüko” (kapitalizmsosyalizm nüfuz mücadelesi) karşısında bir “ütopik seçenek” olarak 1979’da İran’da hayata geçti. Şimdi onun bir “distopya”, yani “ümitsiz bir vaka” olarak statükolaştığı ânın içinde olup bitiyor her şey İran’da. Ve hiç yıkılmazmış gibi görünen Batıcı monarşi nasıl petrolü nimet yapamayıp lânet kılarak çöktüyse şimdi İslamcı teokrasi (veya belki yazım hatası gibi gelebilir, ama “İslamcı teokratikdemokrasi”) de benzeri bir noktaya ekonomik sorunlar üzerinden gelmekte gibi görünüyor. herkese bir ‘pay’ veriyor, o yüzden sokakta yasaklı ve mutsuz olsa da evde serbest ve halinden memnun kitlelerle bir konsensüs var” demişti. Muhafazakâr Meşhed’den başlayan ayaklanma bu bakımdan artık İslami rejimin o “sus payı”nı vermekte başarısız olduğunun işareti sayılabilir. Ve bu, sokaktaki mutsuzluğa bağlı tepkiyi de tetiklemiş olsa gerek. “Seküler kuzey”, bu patlamayı kendi lisanına tercüme etti denilebilir İran’da... Dönence Elbette “Kuzgunluk” bu olup bitenlere şiddetle mukabelede bulunacaktır. Orada da “Burada” olduğu gibi “Emirül Müminin”den işaret alıp ortalığı kan revan içinde bırakmaya hevesli hem resmi, hem de sivil milisler (Devrim Muhafizları, Besiçler) veya meydan, cadde ve sokaklara sürülecek “bindirilmiş kıtalar” var. Ama ne yaparlarsa yapsınlar, sonuçta adına “İslam Cumhuriyeti” denilen bu içi hayli boşalmış kabuğu daha da kalınlaştırmaktan öteye gitmeyecek bu çabalamalar!.. Elbette gösteriler de giderek durulacak, tempo kaybedecek. Yine de bunların “İslam Cumhuriyeti”nin yüzünde uzun süre fark edilebilecek derin bir kesik açtığı ortada. Her halükârda bu, İran için yeni bir dönemin başlangıcı. “Dönence”, güneş ışınlarının yılda bir kez dik açı ile geldiği, dünyanın en sıcak kısmını işaretleyen noktadır. 1979 İran’ı, “Soğuk Savaş” ikliminde tüm dünyaya muazzam sıcaklık saçan böyle bir nokta oldu dünya siyasetinde ve özellikle bizim coğrafyayı sıcağa boğdu da boğdu bugüne kadar... Şimdi bu “Dönence”, alttan alta “postkapitalist” bir savrulma (kriz) içindeki dünyamızda, adeta bir küresel kıyamet ortamında yeniden hararet saçmaya başlıyor. Ama bu defa yine “Kuzgun”ların sıcaklığına mı boğulacak ortalık, yoksa “Barbi”ler mi sıcaklığı artıracak, bakalım göreceğiz. Dikkatle ve ders çıkara çıkara izlemekte yarar var!.. C MY B