22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 10 Bülent VARDAR 7 OCAK 2018, PAZAR Yakın Çekim G.o.r.a’dan Arif V 216’ya Cem Yılmaz’ın uzayla imtihanı Cem Yılmaz, Leman dergisinin çizeriyken başladığı mizah yolculuğunda, stand up’ta komedinin çıtasını en yükseğe çekti. Her ne kadar Çınar Oskay’ın Hürriyet Pazar ekinde yaptığı söyleşide, “efsane Leman jenarasyonu içinde en az komik adam bendim” dese de süreç, onun başarısının hazırlayıcısı olmuştu. Sinema yolculuğunun ilk filmi olan “G.O.R.A”, Ozan Güven ve Özkan Uğur’la başlayan “sinematografik kankalığı”nın da ilk filmidir. 2004 yapımı “G.O.R.A”, kendisinin de belirttiği gibi isminin özel anlamı olmayan bir uzay filmiydi. Kız kardeşine sorduğu bir sorunun yanıtından esinlenerek bu ismi koymuştu filmine. Yönetmeni Ömer Faruk Sorak, “3.5 dakikalık bir jeneriği dolduracak kadar insanın çalıştığı ve gerçekçi olması için de hiçbir masraf ve emekten kaçınılmadan kotarılmış bir film”di G.O.R.A diyor. Charlie Chaplin’e öykünme Türklerin uzaylılarla imtihanı sanat düzleminde, tiyatroda Devekuşu Kabare’nin Astronot Niyazi oyunuyla, sinemada Sadri Alışık’ın “Turist Ömer Uzay Yolunda” filmiyle ortaya çıktı; “Dünyayı Kurtaran Adam”la “uzay fantezisi”nde çığır açılmıştı. G.O.R.A, Cem Yılmaz’ın oynadığı Arif’in, Sultanahmet’te bir halı satıcısıyken kendisini uzayda bulması ve Yılmaz’ın Selanik göçmeni babaannesinin isminden esinlenerek yarattığı güzel prenses Ceku ile bir Türk’ün dünyaya bedel olduğu mesajını da ilettiği eğlenceli bir seyirlikti. Filmin finalinde Arif, lazer ışını üzerinde yaptığı muhteşem el peşrevini ABD uzay sinemasının hizaya gelmesine katkı sağlayacak bir söylemle taçlandırıyor ve “Abartmayın, bu işlerde artık biz de varız” mesajını veriyordu!.. “G.O.R.A”, anlaşılan erken bir uzay yolculuğu olmuştu. Cem Yılmaz, sürecin kavranmasının kolay olmadığını anlamış ve bir süre sonra da “A.r.o.g”u çekmişti. “A.r.o.g”, Arif’in ilkel komün toplumuna giderek geleceğin dünyası Sinema yolculuğunun ilk filmi olan “G.O.R.A”da Ozan Güven ve Özkan Uğur’la başlayan “sinematografik kankalığı” “Arif V 216”da devam ediyor Cem Yılmaz’ın. hakkında, “primatları aydınlattığı” bir filmdi!.. Cem Yılmaz’ın, stand up’taki kabiliyetiy le toplumun belleğinde “komedyen” olarak kabul görmesi, onun sinemasal serüveninde bir bakıma ayak bağı da oldu. Komediye saygınlık kazandıran büyük sinema sanatçısı Charlie Chaplin’in, sinemada yaptıklarına öykünen bir hedefi vardı sanki. Filmlerinden “Hokkabaz” ile kaybeden, yaşama tutunmaya çalışan sıradan insanlara kamerasını çevirmiş ve mizaha yaslanarak düzeyli bir dramayla ilk yönetmenlik denemesine Ali Tamer Baltacı ile imza atmıştı. Hokkabaz, Cem Yılmaz’ın kolektif bilinçaltında yarattığı algının beklentisiyle, seyircide “bu nasıl Cem Yılmaz filmi” hissiyatı yaratmıştır. As lında sinema dili, oyunculukları, Cem Yılmaz’ın dünyasını başarıyla yansıtan görüntü yönetmenliğiyle nitelikli bir yapıttı Hokkabaz. Cem Yılmaz, “Hokkabaz”dan sonra “Pek Yakında” hariç olmak üzere, “Yahşi Batı”, “Alibaba ve Yedi Cüceler” gibi stand up lezzetinde komedilerle filmografisini genişletirken, Yeşilçam’a olan tutkusu ve daha kaliteli filmlere imza atma arzusu arasındaki gelgitleri sürdü demek mümkün. Henüz vizyona girmiş son filmi “Arif V 216”nın, bütün zamanların Türk filmleri içinde en başarılı dönem atmosferi yaratan film olduğunu iddia etmek abartı olmaz. Filmi bir cümle ile özetlemek gerekse, “yitirilen masumiye te özlem” denilebilir. Cem Yılmaz, iki saati aşan film süresinin büyük bölümünde 1960’ların nostaljisi içinde; masumiyete, samimiyete ve kaliteye duyulan özleme oynuyor, ama bir yandan da 1960’ların dünya görüşüyle de dalgasını geçiyor. Filmin ağırlıkla 60’ların İstanbul’unda geçmesi “Gençler ilgi gösterir mi” sorusunu akla getirdiğinde Yılmaz, “Ben onlara güveniyorum” diyor. Her şeye gülme, biraz düşün! Filmin konusunu kısaca hatırlatırsak, Arif’in “G.O.R.A”dan kadim dostu “216”, dünyaya gelir. Demode olmak ve yedek parçası üretilmediği için ömrünü tamamlamak üzeredir. Uzaylı olarak dünyaya (İstanbul’a) bir mekikle inince olaya CIA, MOSSAD gibi gizli servisler karışır. Zaman makinesiyle kaçarlarken 1960’ların İstanbul’una giderler. Olaylar “216”nın, 60’ların mahalle yaşamının “güzel ve masum kızı” (!) Pembe Şeker’e âşık olmasıyla içinden çıkılmaz bir hal alır... Sonuçta “Arif V 216”, Cem Yılmaz’ın yaşamadığı, iyi tanımadığı bir dünyaya duyduğu özlemi ve onu bugüne taşıma arzusunu ağırlıkla Yeşilçam ekseninde, dönemin atmosferine dikkatle ve mizahın olanakları içinde başarıyla yansıttığı eğlenceli bir film. Ayhan Işık, Sadri Alışık, Filiz Akın, Ajda Pekkan ve Zeki Müren’le yapılan nostaljiler, zaman zaman yaptığının bir film olduğuna ilişkin göndermeler ve seyirciye yönelik “Her şeye gülme, biraz düşün”, kaybedilen nezihlikten sen de sorumlusun” tarzında mesajlar da içeriyor. Bu arada yaratılan çakma Tarkan Arif Işık’la, filmin ucu biraz kaçıyor, tempo düşüyor. Cem Yılmaz’ın ana akım sinema seyircisi ile “art house” (bağımsız film/sanat filmi) sinema seyircisini bir araya getirmek, daha kaliteli bir komedi yaratmak isteği ise filmde nasihat düzeyinde ve pek sinematografik olmayan final sahnesiyle amacına ulaşıyor... Mu dersiniz?.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle