01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 21 EYLÜL 2014 / SAYI 1487 “KARAGÜMRÜK yakıyor” diyecekler Hikmet Tanrıverdi, Malatya ile özdeşleşmiş isimlerden biri. O nedenle Malatyaspor’a başkan olması kimseyi şaşırtmadı. Malatyaspor UEFA kupasına dahi katılmıştı. Sonrasında olanlar malum! Bir süre futbola uzak durdu. Ne maça gitti, ne televizyonda maç izledi. Ancak virüs bir kez girmeyegörsün bedene. Bu kez de İstanbul’un köklü kulüplerinden Fatih Karagümrükspor’a başkan oldu. Hedefi ilk beş yılda büyük takımların kâbusu olacak bir takım oluşturmak ve Süper Lig’e çıkarmak. Tanrıverdi, dillere düşen “Karagümrük yanıyor” şiirinden sonra “Karagümrük yakıyor” şiirlerini yazdırmaya niyetli. Söyleşiler: ALİ DENİZ USLU Hikmet Tanrıverdi beş yıl içinde Karagümrükspor’u Süper Lig’e çıkarmayı hedefliyor. Fotoğraf: UĞUR DEMİR İ stanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hikmet Tanrıverdi İstanbul’un köklü kulüplerinden Fatih Karagümrükspor'un yeni başkanı. Tanrıverdi de Karagümrüklü, bu o yüzden onun için yuvaya dönüş ve çocukluğuna bir selam demek. Kırmızısiyahlı ekip ikinci ligde mücadele ediyor. Tanrıverdi her şeyin zamanla ve emin adımlarla ilerlemesi gerektiğini düşünüyor. Beş yıllık planları da hazır. İşte anlattıkları. Maceralı Malatyaspor serüveninden sonra bir dönem ara vermiştiniz ve şimdi Fatih Karagümrükspor'un başına geldiniz. Malatyaspor'da tüm maçlar bize deplasmandı. Aslında iyi de bir dönem geçirdik ama sonra maalesef Malatya'nın kendi dengelerinden dolayı bazı sıkıntılar yaşadım. Sonuçta da hâlâ süren bir olumsuzluk var. Ben görevi bıraktıktan dört yıl sonra müfettiş gönderdiler, defterlerin yarısı kayıp, yarısı yok. O vaziyette raporlar tutuldu. Neticede görevi kötüye kullanmaktan, kötü yönetimden ceza aldık ve dava bitti. Üç buçuk yıl hapis cezası aldım, şimdi dava Yargıtay’da. Bozulacağını umuyoruz. Zaten 133 kişi yargılanıyor, 19 kişi ceza aldı. Benden fazla alanlar da var! Tabii bu Dernekler Kanunu’ndan kaynaklanan eksikliklerden doğan bir sıkıntı. Bugün Dernekler Kanunu’na göre hangi kulubün defterleri incelense muhakkak aynı şeyler hatta çok daha fazlası çıkacaktır. Spor kulübü şirket olacaksa da ticaret kanunu ile yönetemezsiniz. Futbolun ayrı bir kanunu olmalı. İspanya, İngiltere, İtalya olmak istiyorsak futbolda devrim şart. Uzun bir süre futboldan uzak kaldınız. Küstünüz mü, soğudunuz mu? Malatyaspor'u bıraktıktan sonra üç dört yıl ne maça gittim ne de televizyonda maç izledim. Zaten bizim düşüşümüz de “şikeyle” ve “olaylı” oldu. O gün derdimizi anlatamadık. Yaşadıklarımız o günkü federasyon tarafından örtbas edildi. Zaman zaman Aziz Yıldırım söyler; “2006'ya dönüp bakmak lazım” diye. Dönüp bakınca çok net bir fotoğraf var ortada. Son üç haftada dönen şeyleri herkes gördü. Hem Fenerbahçe'nin şampiyonluğu alındı, hem bizim küme düşmemiz sağlandı. Tabii bundan dolayı soğudum, uzaklaşmak istedim. Küskünlük değildi ama bu. Futbola küsemem ki! Ve şimdi yeni macera? Karagümrükspor'da da Malatyaspor'dan tanıdıklarımız vardı. Hem benden de destek istiyorlardı. Düşündüm, kendimi topladım, ayrıca takım ikinci lige çıkmıştı. İvmeli bir şekilde yükseliyordu. Heyecanım tazelendi ve kabul ettim. Kaybetmekten hiç korkmam Girişimcilik, futbol ve sanayicilik... Benzerlikleri neler? Ben sanayiciden ziyade girişimciyim. Bir şey üretmek, yeni bir şeyin peşinden gitmek benim işim. Farklıyı koklamak da öyle. Yüz işe girersiniz on tanesinde başarılı olursunuz, on iş yaparsınız biri iyi gider. Ama kaybetmekten korkmamak lazım. Futbol da bunu öğretiyor. Ne kadar iddialı olursanız olun, ne kadar yatırım yaparsanız yapın, önemli olan son dakikalardaki konsantrasyonunuzdur. Bir de kaybettiğinizde de bazı şeyleri kazanacağınızı bilmeniz gerekli. Önemli olan bunun farkında olmaktır. Bir girişimci, sanayici, işadamı ya da futbol yöneticisi fark etmez. Kaybetmeyi bilmeniz gerekli. Derdiniz de para kazanmaktan çok, fayda yaratıp bunu paylaşmak olmalı. l Karagümrükspor yuvaya dönüş oldu benim için Peki, Fatih Karagümrük ile nasıl bir duygusal bağınız var? Nüfus kâğıdımda Malatya doğumlu yazar. Ama annem İstanbul’a geldikten 40 gün sonra doğmuşum. Doğum yerim ve ilk evimiz Karagümrük'teydi. Sonra da Fatih’te yaşadık. O sokakların tozunu yuttum, orada düştüm kalktım. Hâlâ yakınlarım orada. Bu anlamda Karagümrükspor yuvaya dönüş oldu. İşe nereden başladınız? Aslında çok da başlayamadım. Ciddi yatırımlar gerekli. Öncelikle genç ve gelecek vaat eden bir kadro kurduk. İlk hedefimiz bu yıl ikinci ligde tutunabilmek, gelecek sene de hedefe oynayacak bir takım haline gelmek. Futbol başarıya endeksli, hem sahada hem dışarıda. Şimdi Karabükspor'un tesisi yok. Çok ilkel şartlarda çalışıyor oyuncularımız. Bu şekilde başarılı olmak kolay değil. Şimdi tesis alanı arıyoruz. Tesis olmadan altyapı da olmuyor. Bu eksiğimiz. Bu sene düzeltmemiz gereken şey bu. Gençlik ve Spor Bakanlığı ile görüşüp, hem stadın komple takıma devri hem de iyi bir çalışma yeri ayarlanması konusunda çalışmalar yapıyoruz. Elbette bürokrasi önümüzde engel, Süper Lig'de bu işler daha hızlı ilerliyor. Sözün özü bu işler biraz zaman alacak. Liglerdeki en genç takım kadrosuna sahibiz, 22 yaş ortalamamız var. Bu kadronun sürekliliğini sağlayabilirsek başarı gelir, önemli olan sürekliliği yakalamak. Beş yıl içinde Süper Lig’e çıkma hedefimiz var. Seyirci desteği anlamında da şanslısınız. Evet, Karagümrük'te seyirci, taraftar potansiyeli çok yüksek. Bu kulüp 1926 yılında kurulmuş, 88 yıllık bir geleneği barındırıyor. Bu da heyecan verici. Başarı geldikten sonra taraftar desteği de çığ gibi büyüyecektir. Çünkü takımlar seyircisiyle yaşar. l Zaman makinesi olsa eski İstanbul’a giderdim Müzisyen, İstanbul tutkunu ve uzmanı Haldun Hürel’in yeni kitabının ismi “İstanbul Nasıl Gezilir”. Bu kitap yaşadığımızı sandığımız İstanbul’u yeniden keşfetmek, öğrenmek ve ona sıkı sıkıya sarılmak için bir fırsat. Hürel ise “Ben hiçbir zaman yaşadığım bu asrın adamı olamadım, olmadım!” diyor, “Keşke bir zaman makinesi olsa da geçmişin İstanbul’unu bir görebilsem; o sessizliğini, dinginliğini bir hissedebilsem. Heraklios’la, Mimar Sinan’la, Abdülmecit’le tanışabilsem!” İ stanbul’un her noktasını arşınlayan ve ezbere bilen Haldun Hürel’in vazgeçemediği rotalar; Tahtakale yokuşları, Hasırcılar Caddesi, FenerBalat, Yavuz Selim çevresi, YeniköySarıyer kıyı yolu, Küçük Ayasofya, Tevfik Fikret’in Aşiyan evi ve Topkapı Sarayı’nın Harem kısmı. Burada İstanbul ruhunu doyasıya hissettiğini söylüyor. Yeni kitabı “İstanbul Nasıl Gezilir”de ise okuyucuya rehber oluyor. “İstanbul nasıl gezilir” hep sorup hiç tam cevap veremediğimiz bir soru. Peki, bu kitap nasıl ortaya çıktı? “İstanbul Nasıl Gezilir” isimli kitabım, çocuklar ve gençler için yazdıklarımın ve İstanbul merkezli romanlarımın haricinde 6. kitabım oluyor. Bu eserimi okuyan kitapseverler, İstanbul’u “amatör” bir ruhla, ama “profesyonel” bir program çerçevesinde gezeceklerinden ve tanımaya başlayacaklarından emin olsunlar. Yakın çevrem, üniversitelerimdeki öğrencilerim ve yayınevim, uzun zamandır böyle bir çalışma yapmamı istiyorlardı. Hatta öğrencilerim biraz da “baskı” yaptılar bana, ısrarcı oldular. Haklıydılar da... Zira, İstanbul dışından gelen pek çok öğrencim var. İşe nereden başlayacaklarını bilmiyorlar haliyle. Ama seviyorlar bu kadim şehri; tanımak, her yerini görmek istiyorlar. Beri yandan İstanbullu olanlar da yaşadıkları görkemli şehirlerini neredeyse hiç tanımıyorlar. Bu durum, o gençlerin değil, esasen eğitim sistemimizin bir sorunudur tabii ki. İşte, bu öğrencilerime ve tüm İstanbullulara, ülkemizin bütün insanlarına, dünyanın bu en eski, en şöhretli, tarih ve kültürle hemhal olmuş şehrini anlatmak, benim için de bir gönül borcu. Büyük bir zevkle kitabımı kısa sürede tamamladım ve zengin fotoğraf albümümdeki ilginç resimlerle de donattım. Bu eserimi diğer İstanbul’u tanıtan kitaplardan ayıran en önemli özelliği, hemen hemen “bütün İstanbul’un” sayfalar arasında yer alması. Her semtin izini sürüyorsunuz, en çok hangi semt sizi çağırıyor? İstanbul’un her noktasını arşınlayan bir araştırmacı olarak tabii ki ve yine de (ama İstanbul’u üzmek istemem) en çok sevdiğim mahalleler var kuşkusuz. Bunların başında Tahtakale yokuşları, Hasırcılar Caddesi, FenerBalat, Yavuz Sultan Selim çevresi, YeniköySarıyer kıyı yolu, Küçük Ayasofya, Tevfik Fikret’in Aşiyan evi, Topkapı Sarayı’nın Harem kısmı gibi yerler geliyor. Buralarda dolaşırken şehrin “eski ruhunu” doyasıya hissedebiliyorum. İstanbul tutkunu ve uzmanı Haldun Hürel “gökdelenlerden nefret ediyorum” diyor. Mimar Sinan’la, Abdülmecit’le tanışabilsem, İstanbul sokaklarında dolaşabilsem, rüzgârların uğuldadığı ve karanlık gecelerde sur dışından kurt ulumalarının duyulduğu ahşap evlerden birinde deliksiz uyuyabilsem. Bostanlık çevresindeki bir çeşmeden kana kana su içebilsem. Mekanik hiçbir ses duyulmayan çayırlarında, Boğaziçi köylerinde yürüsem. Masmavi Haliç’te “elimle balık tutsam”... 2014 İstanbul’u hiç bana göre değil. Gökdelenlerden nefret ediyorum! Müzik ve İstanbul birbirinden ayrılmaz değil mi? Gayet tabii! Müziksiz (şimdiki seri üretim popçuların zibidi müzikleri asla değil) bir İstanbul olur mu? Benim müzik sevdam İstanbul’un eski bir semti olan Hırkaişerif’te başladı. Ne zaman oralarda dolaşsam ilk mektep günlerim aklıma gelir, gözlerim buğulanır. Oradaki sınıfımızda öğretmenimiz, Hamamizade İsmail Dede Efendi’nin bir eserini çalmıştı ve ben büyülenip kalakalmıştım; “Yine bir Gülnihal aldı bu gönlümü...” Dede’nin Cankurtaran’daki evini ne zaman görsem yine o günler aklıma gelir hep. İşte, “İstanbul ve müzik” ruhumda böyle kaynaşmıştı. l 2014 yılının İstanbul’u hiç bana göre değil... Bir zaman kâşifi gibisiniz, hangi dönemin İstanbul’undasınız? Ben hiçbir zaman yaşadığım bu asrın adamı olamadım, olmadım! Bu yılların İstanbul’u değil benim İstanbul’um. 6. yüzyılı, 16. yüzyılı, 19. yüzyılı çok arıyor ve özlüyorum. Keşke bir zaman makinesi olsa da o yılların İstanbul’unu bir görebilsem; o sessizliğini, dinginliğini bir hissedebilsem. Heraklios’la, Haldun Hürel kitabında İstanbul’un her köşesini adım adım geziyor ve anlatıyor. (Zeyrek) İstanbul bir tarih şehridir, sanayi şehri değil İstanbul tutkunuz ne zaman başladı? İstanbul tutkum kendimi bildim bileli var. Ama bir yer ve bir olay var ki, sevgi miladım olarak hep bunu bilirim. Küçük bir çocuktum ve kardeşlerimle, annem babamla Gülhane Parkı’na gezmeye gitmiştik yıllar önce. Bir anda orada kaybolduk ve baba baba diyerek bağırmaya başladık. Gülhane Parkı adeta bir Amazon ormanı oldu birdenbire. Beri yandan Alemdar Yokuşu’ndan üzerimize doğru gelen tramvaylar... Daha tepede kocaman bir yapı: Ayasofya! Bunlar, bir çocuğun gözüne nasıl görünür, nasıl bir etki yapar?. Bu nasıl bir şehir böyle! Ve İstanbul, yaşım yedi, aşkımın başladığı yıl! Bu kitap kaybettiklerimizi bize hatırlatıyor biraz da. Ama İstanbul bir yandan da direniyor. İstanbul, görkemli tarihinin fiziki göstergeleri olan mimarlık yapılarının çok büyük kısmını ne yazık ki bilinçsiz idare adamlarının zalimane kararlarıyla bir bir yitirdi. Gerçekten İstanbul’a çok yazık oldu. Ve şaşırtıcı olan şu ki, günümüzde de şehrin tarihi yüzü günbegün bozulmaya devam ediyor. İstanbul bir tarih şehridir, sanayi şehri değil! l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle