22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 13 TEMMUZ 2014 / SAYI 1477 Kendi aralarında da bölünmeler yaşayan Hariciler, sığ görüşlü, iyi Müslüman olmanın sadece gece gündüz ibadet etmekten geçtiğine inanan, İslamın dış görünüşüne önem veren, şeriat kurallarının zahirine özen gösteren çöl Bedevilerinden oluşuyordu. Cahiliye dönemindeki kabile asabiyet ve taasubunun yerini, İslamiyet’ten sonra dini taasup ve asabiyeti almıştı. Merkezi yönetime karşı süregelen geleneksel bir direniş pskilojisiyle harket ederlerdi. Bu uğurda can vermekten ve can almaktan çekinmiyorlardı. Harici militanlar o dönemin intihar komandosu gibi her an ölüme gitmeye hazırdı. Hariciler’e göre Kuran, sünnet ve hadisler, tevile yer bırakmayacak kadar açıktır. Bunları tevile çalışanlar, yani yorumlayanlar günahkârdır. Onlar için akil değil nakil önemliydi. Bu yönleriyle akla önem veren Mutezile akımının tam zıddıydılar. “Hüküm ancak Allah’ındır” sloganına sarılan Hariciler, her türlü yönetime de karşıydılar. Kendi yandaşlarının olmadığı her toprak parçası onlar için Dar’ülHarp’tı. SELEFİLİĞİN DOĞUŞU Yemen’de 10. yüzyılda ortaya çıkan Selefilik, 13. yüzyılda İbn Teymiyye tarafından kuramsallaştırıldı. Bu kuramı pratiğe geçiren ise 18. yüzyılda Muhammed bin Vehhabi’dir. 1800’lü yıllarda Arabistan’da ortaya çıkan “SelefilikVehhabilik” düşüncesi erken İslam dönemindeki Haricilik ve Hanbeliliğin bir senteziydi. Selefilik de Haricilik gibi fıkıh ve tefsiri reddeder. Kuran ve sünnetin mecazi yorumlarına itibar etmez. Peygamberden sonra hiç kimsenin sözünü dini delil olarak saymaz. “Ameli imandan bir cüz” olarak görür. Ameli eksik olanı kâfirden sayar. Bu hareket Suud ailesinin de desteğini alarak İngilizlerle işbirliği yapıp Osmanlı’ya karşı savaşmıştı. Sonuçta bugünkü Suudi Arabistan’ın doğuşu Vehhabiİngiliz işbirliğinin sonucu olarak ortaya çıktı. 1979’da Sovyetler’in Afganistan’ı işgal etmesi üzerine ABD, radikal İslami grupları destekleyerek bir direniş hareketi oluşturdu. 1980’lerden sonra Taliban’a destek vermek üzere bölgeye gönderilen Bin Ladin, daha sonra El Kaide örgütünü kurarak, hamisi ABD’ye karşı da cihat ilan etti. İbn Teymiyye’nin “dini ve imanı savunmak için savaşmak ortak bir görevdir, imandan sonra yaşamı ve dini bozan düşmanla savaşmaktan başka görev yoktur” sözünü şiar edinen El Kaide, cihadın dinde imandan sonra gelen en öncelikli görev olduğunu savundu. Afganistan’dan sonra Bosna ve daha sonra Çeçenistan’da savaşan SelefiVehhabi örgütler, yakın dönemde ise Irak işgalinde ortaya çıktılar. Son olarak da Suriye’de Esad rejimine karşı muhalefet cephesini oluşturdular. Bunların başında da IŞİD, geliyordu. l İslamın yeni Haricileri: IŞİD Suriye’den sonra Irak’ta vahşi katliamlarıyla gündeme gelen IŞİD, SelefiVehhabi düşüncesini ele geçirdiği bölgelerde yaşama geçiriyor. Yayımladığı manifesto ile ele geçirdiği topraklarda halkın uymakla yükümlü olduğu kuralları sıralayan IŞİD, bunlara uymayanları kâfir ilan etti. IŞİD’in gerek uyguladığı vahşet gerekse kendileri gibi düşünmeyen herkesi kâfir ilan etme pratiği, erken İslam dönemindeki Haricileri çağrıştırıyor. l Kaide tarafından gerçekleştirilen 11 Eylül saldırısına kadar dünya kamuoyu Ortadoğu’da İsrail’e karşı mücadele veren Şii terör örgütlerini konuşuyordu. Hamas, MİYASE Hizbullah, İslami Cihat İLKNUR ve Mehdi Ordusu gibi Şii terör örgütlerinin faaliyet alanı Ortadoğu ile sınırlıydı. 2000’li yıllarda ise SünniSelefi terör örgütlerinin eylemleri gündeme damgasını vurdu. Sünni akıma mensup İslami terör örgütlerinin en eskileri 1928’de Hasan Benna tarafından Mısır’da kuralan Müslüman Kardeşler ile 1941 yılında Pakistan’da Seyyid Abdülala Mevdudi tarafından kurulan Cemaati İslamiye örgütleri olmakla birlikte, başta El Kaide olmak üzere SelefiVehhabi ideolojisinden beslenen örgütlerin gerek eylem tarzları gerekse İslamı yorumlama biçimleri, önceki örgütlerden hayli farklıydı. Selefi örgütlerin vahşeti ve Müslüman da olsa kendileri gibi düşünmeyen herkesi kâfir ilan etmeleri erken dönemdeki Haricileri hatırlattı. Bu yılın şubat ayına kadar El Kaide’nin bir kolu olarak faaliyet gösteren IŞİD (IrakŞam İslam Devleti), SelefiVehhabi düşüncesini benimseyen örgütler içinde düşmanlarına en korku salan örgütl olarak küresel bir üne sahip oldu. Suriye’deki kanlı eylemlerinden sonra aynı vahşeti Irak’ta da sergilemesi, mezar ve sahabelere ait türbeleri yıkmakla yetinmeyip Kâbe’yi yıkmakla tehdit etmesi nedeniyle IŞİD’i, İslamın yeni Haricileri olarak görmek mümkün. El Kaide’den sonra IŞİD’in sivil insanları ve kendileri gibi olmayan Müslümanları hedef alması sadece bu örgütleri değil, onları düşüncel olarak besleyen SelefiVehhabiliği de dünya gündemine taşıdı. Selefilik, İslam dinini algılamada ve yorumlamada Haricilikle büyük bir benzerlik gösteriyor. Her ikisi de kendileri gibi düşünmeyen Müslümanları kâfir E olarak görüyor. Her iki ekol de dinde “akil yerine nakil”i esas alan düşünce yapısına sahiptir. Haricilik gibi Selefilik de ameli imanın temeli sayıyor. Aralarındaki en önemli benzerlik Kuran ve sünnette yer alan hususları üzerine yorum yapılmadan olduğu gibi kabul etmeleridir. Hariciler ve Selefiler için batın değil zahir önemlidir. Gerek Hariciler gerekse Selefiler için, sorunların çözümünde Kuran ve peygamberin sünnetine dönüş şarttır. Kendileri gibi düşünmeyenleri Müslüman da olsa kâfir olarak gören bu iki ekolde, çocuk, kadın, yaşlı ayrımı kendisini Harici olarak ilan edecek olan grup, “Allah’ın kitabına davet olunduğumuzda, bu davete icabet etmekten başka yol yoktur” diyerek Hz. Ali’nin uyarılana aldırmayarak savaşı bıraktılar. Savaşı bırakmak istemeyen Hz. Ali’ye de, “Allah’ın kitabına uymayıp savaşı sürdürmen halinde seni ya düşmana teslim eder ya da Halife Osman’a yaptığımızı sana da yaparız” diyerek tehdit ettiler. Bununla da yetinmeyip Kufe Valisi Ebu Musa’nın hakem olması için Hz. Ali’ye dayatmada bulundular. Muaviye’nin hakem olarak dayattığı ve en az kendisi yaptılar. Basra Haricileri, yolda karşılaştıkları Abdullah bin Habbab, hamile eşi ve onlarla birlikte yolculuk eden kadınları sorguladıktan sodnra onların Hz. Ali yandaşı olduğunu öğrenince hepsini kestiler. Abdullah bin Habbab’ın hamile eşinin karnını yararak çıkardıkları cenini de kılıçlarla paramparça ettiler. Bu olayı öğrenen Hz. Ali’nin “katilleri teslim edin” uyarısına da, “Katil hepimiziz” diyerek meydan okudular. Sonuçta tarihe Nehrevan Savaşı olarak geçen olayda Hz. Ali, Haricilerin üzerine yürüdü ve savaş sonucunda Haricilerin büyük bir kısmı öldürüldü. Kaçabilenler dağınık halde çete savaşı yürüttüler. Kendilerinin üzerine yürüyen ve mücadele arkadaşlarını öldüren Hz. Ali’ye karşı içleri kinle dolu olan Hariciler’e göre İslam’ın kurtuluşu Hz. Ali, Muaviye ve Mısır Valisi Amr ibn As’’ın ortadan kaldırılmasıyla mümkün olabilirdi ancak. Düzenledikleri suikastler sonucu Hz. Ali’yi katleden Hariciler, Muaviye’yi yaraladılar. Mezar ve türbe düşmanlığı gözetmeksizin bütün kâfirlerin öldürülmesinde bir sakınca yoktur. Kâfirleri öldürmek farz, malları, çocuk ve karıları kendilerine helaldir. kadar kurnaz olan Amr ibn As, saf ve siyaseti bilmeyen Ebu Musa’yı oyuna getirerek Muaviye’yi halife ilan etti. Hariciler, kendilerinin zorlamasıyla bu işe razı olan Hz. Ali’yi hakem olayı nedeniyle kâfir ilan ettiler. “La hükme illa lillhAllah’tan başka hüküm verici yoktur” diyerek hakeme başvurmanın küfr olduğunu öne süren ve çoğunluğu Bedevi kabilelerden oluşan grup, kendilerine “Harici” (huruc edenler” adını vererek ayrı bir grup oluşturdular. Kendileri gibi düşünenlerle özel yaşam alanları, yani kurtarılmış bölgeler oluşturan Hariciler, vahşet örnekleri sergileyerek binlerce kişiyi katlettiler. Günümüzde IŞİD’in gerçekleştirdiği vahşi eylemlerin benzerlerini HARİCİLİĞİN DOĞUŞU Hz. Ali ve Muaviye arasındaki mücadelede, Hz. Ali’nin yanında saf tutup Muaviye ordusuna karşı savaştılar. Sıffin Savaşı’nda yenileceğini anlayan Muaviye’nin askerlerinin mızraklarına Kuran sayfalarını geçirerek, “Allah’ın kitabı sizinle bizim aramızda hakem olsun” diye çağrıda bulunması üzerine Ali’nin askerleri arasında ikilik çıktı. Malik Eşter’in içinde bulunduğu grup Muaviye’nin hilesine karşın savaşın sürmesini isterken, sonradan Irak’ta Musul, Telafer ve Tikrit bölgelerini ele geçiren IŞİD, mezar ve türbeleri yıkarak Bağdat’a doğru ilerliyor. Asıl hedefinin ise Necef, Kerbela ve Kâbe olduğunu söylüyor. Kâbe’yi yıkmakla tehdit eden IŞİD’cilerin türbe ve mezar düşmanlığı da SelefiVehhabi inancının bir yansımasıdır. Selefi örgütlerin geçmişine baktığımızda buna benzer eylemleri görmek mümkündür. 20 Nisan 1802’de Kerbela’da Hz. Hüseyin’i anma toplantısına saldıran Vehhabiler on binin üzerinde Şii’yi katlettiler. 1979’da Kâbe, Cuheyman bin Muhammed önderliğinde Selefi bir grup tarafından basıldı. Suudi krallığı Kâbe’yi işgalcilerin elinden ABD ordusunun yardımıyla kurtardı. l 22.11.1979 / Cumhuriyet Gazetesi (solda) P SELÇUK EREZ Sakın onu seçmeyin! sikiyatri hocalarından Prof. Süleyman Velioğlu, akıl hastalarını resim yaptırarak tedavi etmeye çalışırdı. Günün birinde hastalarına “Gelin güzel resimler yapın da size Beyoğlu’nda sergi açalım!” dediğinde birçok hastasının giderek düzeldiğini görmüştü: Bu insanlar boyalara bata çıka büyük bir şevkle çalışırken deliliğin her halinden adeta sıyrılmışlardı. Sonra, beklenen gün gelmiş çatmış, sergi açılmıştı; ilk gün çok sayıda sanatsever gelmiş, eserler beğenilmişti. Velioğlu, ertesi sabah kliniğe uğradığında hiç beklemediği bir durumla karşılaşmıştı: Akıl hastaları her zamankinden çökkün, her zamankinden kötümser ve keyifsizdiler. Size ne oldu böyle? Istanbul’un göbeğinde kentin en önemli galerisinde sergi açtık. Daha ne istiyorsunuz? Biri yanıtlamıştı: Buradakiler resimden ne anlar? Bu sergiyi Paris’e götürelim! Onun cumhurbaşkanlığına aday olmak istediğini duyduğumda ben Velioğlu’nun delilerini anımsamıştım. Onu başkan seçersek ne olur? Topu topu yedi gün rahat eder, sonra orası yetmez, daha ötesini istemeye başlar. Ne mesela? Veli ya da evliyadan eksiği kurtarmaz! Bence daha çok evliya olmayı ister. Çünkü evliyanın hata etmesi, müctehidlerin ictihadda yanılması gibidir; kusur sayılmaz. Bundan dolayı, evliyaya dil uzatılmaz. Hatta, hata edene de bir derece sevap verilir. Yani sağlam bir dokunulmazlık kazanır. Artık kimse ondan hesap soramaz. Peki bu seçimin sıkıntılarına da dayanabilir mi?   Onu gerçekten sevenler işte bu nedenle cumhurbaşkanlığında ona oy vermemeli, onu alıştığı yerde bırakmalı, ona ekstra stres yüklememelidirler! Pars Tuğlacı, DYP’den Adalar belediye başkanı adayı olduğunda eşinin kapı kapı dolaşıp “Aman onu seçmeyin; kalbi rahatsızdır, dayanamaz!” dediğini ve böylece eşini yaşamına mal olacak streslerden kurtardığını duymuştuk.   Sonra  onu kim evliya seçer ki? Halkoylamasıyla seçilen ilk evliya olmaya kalkar. Yandaş yazarlar hemen başlarlar: “Türkiye artık evliyalık sistemine geçmelidir. Evliyalar cumhurbaşkanları gibi yabancı elçi kabul etmek, bayramlarda merasimlere frak giyip katılmak gibi gereksiz şeylerle zaman yitirmek zorunda olmadıklarından yurt, Ortadoğu ve kainat meselelerine daha fazla zaman ayırıp verimli olabilirler” derler. Yok artık bir bu eksikti! Peki CHP ne yapar evliya seçiminde? Bakarsın yeniden şaşırtmaca yapar, Melih Gökçek’i aday gösterir! l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi:?Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın cumdergi@cumhuriyet.com.tr @cumdergi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle