22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 KASIM 2014 / SAYI 1494 5 Ö Vicdanlı olmak star olmaktan öncelikli ESRA AÇIKGÖZ zge Özder’i belki çoğunluk uzun soluklu dizilerdeki rolleriyle tanıdı. Muhtemelen de, Haziran Gecesi ya da Dudaktan Kalbe dizisiyle. En son Umutsuz Ev Kadınları’yla bir komedide yer alarak şaşırttı seyircilerini. Öyle ki, orijinal yapımda karakterinin ölmesi gerekirken izleyicinin yoğun tepkisi üzerine ABC ile görüşülerek yaşamaya devam ettirildi. Ama tiyatroyla haşır neşir olanların hayatına çok daha önceden girdi Özder. Eğer onu sahnede izlemediyseniz, Tiyatro Kare’nin “Müziksiz Evin Konukları” iyi bir başlangıç. Bu oyundaki Bella rolüyle pek çok ödül de aldı Özder. Gelin kendisinden dinleyelim... Müziksiz Evin Konukları, 23 yıl sonra tekrar sahneleniyor. Nedir bu oyunu yeniden sahneye taşıtan? Nedim Saban, Tiyatro Kare’yi kurarken, tam 20 yıl önce bu oyunla ilk perdeyi açıyor. Koskoca Macide Tanır’ı İstanbul’a getirip babaanne rolünde oynaması için ikna ediyor. Nedim, oyunu hem Tanır’a vefa borcundan, hem de Tiyatro Kare’nin 20. yılı dolayısıyla yeniden sahneye taşıdı. Her oyunuyla vefalı bir yere temas etmesi sevdiğim bir huyu. Sizin için bu oyunda olmak ne ifade ediyor? Bella karakterini okuduğumda, özel tiyatroya vaktim olmadığı halde bunu oynamalıyım, dedim. Çünkü Bella şimdiye kadar hiç oynamadığım bir karakter. Özel yaratılmış bir küçük kadın. Otuz beş yaşında, ancak neredeyse 7 yaşında bir çocuk zekâsıyla yaşıyor. Sevgi, iyilik dolu. Kıyıcı bir dünyada yaşıyoruz Her şeye rağmen iyimser, mutlu olmayı başarıyor Bella. Günümüzde pek mümkün değil bu... Ben de onun gibi olmaya gayret ediyorum, çünkü dediğiniz gibi yaşadığımız dünya, dönem sağlıklı kalabilmek için bunu salık veriyor. Hiçbir şeyden haberdar olmadan yaşayayım da, üzülmeyim, diyen biri değilim. Aksine haksızlıklara gerek oyuncu olarak tanınırlığımı kullanarak, gerek vatandaş olarak sokakta yürüyerek ses çıkarmaya çalışıyorum. Çok zor dönemler geçiriyoruz, çok kıyıcı bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla küçücük şeylerden mutlu olmak bence herkesin yapması gereken bir şey. Yoksa sağlıksızlaşırız, kendimize haksızlık olur bu... Şu an iyi biri olmanın ya da iyi bir şey yapmanın peşinde olmak yerine “mış gibi” davranmak revaçta. Çok eğleniyormuş gibi yapıp onu fotoğraflamak anı yaşamaktan önemli. Enteresan bir ambalajsa; içinin dolu, boş, güzel anılarla, gerçek sevgiyle dolu olup olmadığı kimseyi ilgilendirmiyor. Her şey çok kof. Peki bunları düşünüp de, televizyon gibi tüketime hizmet eden bir sektörde nasıl var olabiliyorsunuz, bu çelişkiyi nasıl taşıyorsunuz? Benim esas vatanım, toprağım tiyatro sahnesi. Aslında sahneye ait olmamda tam da bu dediğiniz şeyin etkisi çok büyük. Güçlü olanın değil, ezilenin sesini Özge Özder mesleğine âşık. Öyle ki on yıldır, dizilerin yakınılan yoğun çalışma saatlerine karşın hem televizyonda, hem de tiyatro sahnesinde yer alıyor. Şimdi “Müziksiz Evin Konukları”nda, Bella karakteriyle çıkıyor karşımıza. “Sanırım hızlı yaşayıp ömrümden yiyorum ama bundan zevk alıyorum” diyor. Ne para, ne şöhret; sadece ölürken huzurlu olabilmek istiyor. dillendirmiş, dünyanın en güzel aşk ve sevgi cümlelerini yazmış yazarlarla temas eden bir meslek grubuna aitim. Onların sözleriyle beslenmekten, sözlerinin elçisi olmaktan geçiyor benim oyunculuğum. Evet, televizyon tüketim meselesi, ama ben o alanda da oyunculuk yapıyorum. Bunu da sektörün çelişkilerinden kendimi korumaya gayret ederek yapıyorum. Mesela ne gibi? Örneğin bir derneğim var, “Bana Göz Kulak Ol”; uğrunda çok sağlam yürüdüğüm, çocukluğumdan beri yapmayı hayal ettiğim bir davam var, hayvanların işkence gördüğü, açlıkla, dayakla terbiye edildiği yunus parklarına, sirklere karşı bilinç oluşturuyoruz. Dizilerde kürk giydirmek istediklerinde şiddetle karşı çıkıyorum. Çok güzel meblağlar teklif edilse de hayvan deneyi yapan bir firmanın reklamında oynamıyorum. Kendimce, yaşam prensiplerimle temiz kalmaya gayret ediyorum. Birilerinin hoşuna gitsin diye insanlara bazı şeyleri dikte etmeye çalışan yapımlarda rol almıyorum. Ama tabii ki televizyon, tiyatro kadar edebi, zengin olamaz. İnsanların koltuğunda keyifle izleyeceği, günlük yaşamlarından uzaklaşıp kafalarını boşaltmaya odaklı bir yer. Yine de, çekim koşullarına rağmen, oyunculuğumun en verimli haliyle orada olmaya çalışıyorum. Bu seçicilik sizin için daraltıcı da oluyordur... Vicdanlı olmak, star olmaktan ya da başka şeylerden daha önce geliyor benim için. Ölürken vicdanımla baş başa kalacağım. Ne kadar büyük stardım demeyeceğim, iyi bir insandım, dünyaya ve evrene iyi şeyler bırakmaya gayret ettim, huzurlu ölebilirim, diyeceğim; inşallah. Dizi setlerinin çalışma şartları malum, buna rağmen tiyatrodan hiç ayağınızı çekmediniz. Nasıl sağladınız bunu? Tiyatroda olmamak bana oyunculuğa ihanet gibi geliyor. Şehir tiyatrosunun kadrolu oyuncusuyum, büyük bir aileye dahilim yani. Dolayısıyla dizi yapacağım diye orada sahneye çıkmamam mümkün değil. Tersine uzak kaldığım zaman kötü oluyorum. Bir keresinde 35 ay oyunum olmadı, ben arayıp, neden oyunum yok, dedim. Halbuki dizi yapan pek çok insan haklı olarak çok yoruluyor ve bu sezon tiyatroda oynamayabilirim, diyor. Bu normal olan ama ben hem dizisi olup, hem şehir tiyatrosunda biriki oyunda oynayıp hem de özel tiyatro kabul edecek bir manyaklık içindeyim. Taksilerde oradan oraya yetişirken, fırsatım olmadığı için simit kemirirken ağladığım çok oldu. Üstelik oyunculuğu ciddiye alanlar için ağır bir iş bir karaktere bürünmek. Sanırım hızlı yaşayıp ömrümden yiyorum, ama bundan zevk alıyorum. Belki çabuk yaşlanacağım, ama mutlu yaşamış biri olacağım. En azından gözümün içi parlar. başlatmaksa çocukluktan beri kurduğum bir hayaldi. Hep bahçeli evim olsun ki, hayvanlarımla rahat yaşayabileyim derdim, o da oldu. Sağlığım yerinde. Dolayısıyla istediğim hayatı fazlasıyla yaşıyorum. “30 yaşımdan sonraki beş senede hep olmak istediğim Özge’yi yarattım. Kendimle ilgili sınavı kendimi döve döve verdim” diyordunuz bir röportajınızda. Nelerden arındınız? Neye ulaştınız? Birçok şeyi geride bıraktım. Kendime verdiğim en büyük terbiye, bir anda kendinizi prenses zannettirecek kadar çok tuzaklı bu mesleğin getirebileceği şımarıklığa düşmemekti. Çünkü çevremizde buna dair çok şaşkınlık verici örnekler var. Hayattan biri, bu dünyaya ait küçücük bir parça olduğunuzu unutursanız, mesleğinizi de yapamazsınız. Çünkü bu meslek tam da hayatın ortasında durup gözlem yapmayı gerektiriyor. 30 yaşımda hayatın çok hızlı geçtiğini fark ettiğimden beri tek dakikamı boş geçirmemeye çalışıyorum. Bir de, kendimi üzmemeye uğraşıyorum. Mükemmelliyetçilik beni çok yıpratıyordu, kendime biraz hata payı bıraktım. Yeni bir dizi ya da sinema projesi var mı? 14 senedir ilk defa yarım sezon bir es’im oldu. Çünkü çok nadir beni heyecanlandıran senaryo geldi, onlarda da programım uyuşmadı. Ocak için görüşmelerimiz var, ama şu an imza atmış değilim. Şehir tiyatrosunda da mutlaka yeni bir oyuna başlayacağım. l Hayalimi yaşıyorum Olmak istediğiniz yerde misiniz? Evet. Bu mesleği şimdi seçenler, dizilere odaklı, renkli bir tablonun ortasına hemen yerleşeyim, çarçabuk popüler olayım, diye yaklaşıyorlar. Benim star olacağım gibi bir hayalim hiç olmadı. Konservatuvarı bitirince tiyatroda bir savaş vereceğim gibi düşüncelerim vardı. Şehir Tiyatroları’nda çalışmak İstanbul’a geldikten sonraki ilk hayalimdi. Bu, Şehir Tiyatroları’nın 100. yılı; bu kadar koca bir çınarın dalı, yaprağı olmak benim için çok kıymetliydi. Şu anda onun parçasıyım. Diziler işin artısı oldu. Gittiğim yerlerde insanlar Özge diye sesleniyorlar. Bu işin en çok hoşuma giden tarafı o, çünkü ismimle seslenilince aileden biri varmış gibi hissediyorum. Hayvanlarla ilgili bir hareket Brecht izleyenler sopayla birini dövemez S anatçılar toplumsal meselelere, haksızlığa, ezilene duyarsız kalamayanlardır. Zaten o yüzden de eser verir, yazarlar. Dolayısıyla en çok toplumsal meseleleri ele alır, başkasının sesi olurlar. Bunları konuşma demek, her şeyi çöpe at demektir. Ayrıca sahneden toplumsal meselelere duyarlılık göstermek, insanları gaza getirmez ki. Aksine tiyatro hem seyirciye, hem oyuncuya bir katarsis (arınma) sağlar. Sahneden geçen duygu izleyiciyi rahatlatır. Ben yalnız değilim, dedirtir. Oradan kendine çıkaracağı insani dersleri çıkartır. Brecht izleyen birinin sokakta sopayla birini dövmesi mümkün değildir. Hem sanatçıların iyi niyetinden kuşkulu olunmamalı. Özellikle birilerine kötülük olsun, laf çarpmak için yapılmıyor bu oyunlar. Başımızda kim olursa olsun, fark etmez, benim yapacağım iş; o güne, gündeme uygun toplumsal mesajı veren oyunu oynamaktır. Anlayacağınız, biz hep laf söylemeye devam edeceğiz. l S ATAOL BEHRAMOĞLU Dans etmek özlüklerde dans, dans etmek, genellikle bir müzik ritmine uygunlukla bedenin hareket etmesi olarak açıklanıyor. İnsan soyunun insanlaşma süreçlerinin daha en başlarında dans etmek duygusuna ve pratiğine yabancı olmadığından kuşku duymuyorum. Kaldı ki ritmik devinimlere başkaca canlıların dünyalarında da tanık oluyoruz. Bir televizyon programında suyılanlarının sevişmesini izlemiştim. Birbirlerine dolanıp ayrılmalarında ve bu hareketin uyumlu tekrarında, ancak yüksek bir sanat eserinde görülebilecek estetik bir uyum ve bütünsel güzellik vardı… *** Bütün sanatların esası, özü, altyapısı, uyumlu bir devingenliktir. Bilinen uyumları bozarak yeni uyumlar yaratmak ya da uyumsuzlukta sanatsal etki arayışları da, sanat kuramının başlıca bir konusudur. Fakat hangisi olursa olsun, sonuçta amaçlanan yine de bir uyum duygusu yaratmaktır. Sanatsal yaratının her alanında gözlemlenen bu çeşitliliği, bedenin uyumlu devingenliği demek olan dans sanatında da görüyoruz… *** Dansla ilk ilişkim, çocukluk yıllarımda başlar. Nerede gördüysem, yemek bıçaklarını birbirine çarparak sözüm ona bir çeşit “kazaska” yapmaya çalıştığımı anımsıyorum. Biz Azeri kökenlilerin “Şeyh Şamil” dediğimiz bu olağanüstü devingenlikteki Kafkas dansını her izleyişimde, içimde hep çocukluğumdaki o özlem kabarır... Fakat geçmiş olsun… Özellikle bacakların o kıvrak hareketliliği, ancak çok erken yaşlarda çalışıp öğrenilerek kazanılabilirdi… Bildiğimiz aklın dışında, bedenin, kasların, sinirlerin, bütün organların bir aklı vardır ve dans etmek, bedensel aklın sanatsal anlatımı olarak, kuşkusuz onun en incelmiş, en yüksek biçimidir… *** Liseli ve üniversiteli yıllarımda herhangi bir dans öğrenmeye fırsatım da, hevesim de olmamıştı. Üniversitenin yakınlarındaki bir dans kursunun önünden geçerken, zaman zaman bir özlem duymadım değil. Fakat doğrusunu söylemek gerekirse, devrimci gençler olarak dans etmeyi bir çeşit burjuvalık olarak görüyorduk. Sadece biz erkeklerde değil, anımsadığımca kız arkadaşlarımızda da dans etmek konusunda bir istek ya da heves yoktu... Yöresel halkoyunlarını ise en azından kendim için söyleyeyim, en çok bir folklor gösterisi olarak görüyordum. Bugün hangi türde olursa olsun, bütün danslar için çok farklı düşünüyorum ve onlardan birini ya da birkaçını çocukluğunda, gençliğinde öğrenip bugün başarıyla yapmakta olanlara imreniyorum… *** Açığımı kırklı yaşlarımda kapatmaya çalışıp yurtdışında bulunduğum yıllarda bir Fransız hanım arkadaş sayesinde biraz vals öğrendim… Uçarcasına hareketliliğiyle en sevdiğim dans türü olduğunu söyleyebilirim… Daha sonra İstanbul’da bir arkadaş grubuyla topluca sirtaki çalıştık… Öğrendiğim birkaç temel figürü sabahları yaptığım beden hareketlerine arada bir ekleyerek unutmamayı başardım… Şimdi nerede, ne zaman bir sirtaki ezgisi işitsem, ortamına göre açıkça ya da bir köşede kendi kendime bu birkaç hareketi tekrarlamaktan kendimi alamam... Daha yakın zamanlarda ise, yaşımdan başımdan biraz sıkılarak da olsa tango kurslarına katıldım… Az çok öğrendimse de, tekrarlama şansı pek olmadığından hemen hemen bütün figürler bedenimin aklından silinip gitti… Kadın ve erkek arasında hem bir sevginin dile gelişi, hem karşılıklı bir meydan okuma olan bu dansın yiğit edasına hayranım! Derken geçen yaz harman dalı oynamayı öğrendim… Çok istediğim bir şeydi ve öğrenmiş olmakla mutluyum… *** Dans düşmanları yaşama sevinci düşmanıdırlar. Bunlar ruhları ölü, bedenleri de akıldan yoksun olduğu için, yaşıyor görünürken de cesetten farksız kimselerdir... l ataolb@yahoo.com C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle