22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

30 KASIM 2014 / SAYI 1497 7 TEK “DÜŞMAN” VAR, O DA BU SİSTEM Son günlerde özel güvenlikçiler uyguladıkları şiddet nedeniyle çok eleştirildiler. En önemli eleştiri de, GüvenlikSen’indi. Şiddeti kınayıp güvenlikçilere işçi olduklarını unutmamaları ve örgütlenmeleri için çağrıda bulundular. Biz de onlarla, bu “terör”ü ve madalyonun diğer yüzünü; çalışma koşullarını, güvenlikçilerin sorunlarını konuştuk. İlginç bilgiler de çıktı ortaya; bir bankanın çaycıları işten çıkarıp, güvenlikçilere çay servisi yaptırdığı gibi. ırca’da köylülerin yerde an işten çıkartılma korkusuyla, hakkını sürüklenmesi nedeniyle büyük tepki arayamayacak durumda. Ben de öyleydim. toplamıştı özel güvenlik çalışanları. Bir şey yapılması gerektiğini düşündüm. Ardından üniversite öğrencilerine İnternette araştırınca GüvenlikSen’i uyguladıkları şiddetin görüntüleri düştü. gördüm. Bunlar hakkında çok insan konuştu, yazdı. Ne kadar süredir özel güvenliksiniz? En önemli eleştiri “içerden” geldi, ama en E. Öztürk: 5.5 senedir. İki sene normal az dikkati de onlar çekti. DİSK’e bağlı çalıştım. 3.5 senedir silahlı güvenliğim. GüvenlikSen “Güvenlik işçileri, Bankalar arası taşıma işi yapıyorum. üniversitelerde öğrencinin karşısında, Neden seçtiniz bu işi? üretim, çalışma alanlarında hakkını arayan E. Öztürk: Ekonomik sebeplerle. diğer işçilerin karşısında, demokratik Türkiye’de bu sektör, işsizlik yüzünden haklarını savunan eylemcilerin karşısında, patlama yaptı. Üniversite mezunu da var, bir maşa olarak kullanılmak istenmektedir” köyünden yeni gelen de. diyordu bu açıklamada, O. Ali: İşsizliğin ilacı gibi “Türkiye’de sayısı 257 bini aşmış sunuluyor. İnsanlar pek çok güvenlik işçisi, toplumun diğer işçiliğe nazaran daha iyi ezilen kesimlerinin karşısında sanıyor. Oysa güvencesizlikle, değil, bilakis kader ortağı mobbingle karşı karşıyalar. olduğunu anlayacak ve sermaye, Kapıda durdukları için her işi devletin kirli planlarını başlarına yapmaları bekleniyor. yıkacaktır”. E. Öztürk: Size güncel bir Biz de madalyonun iki yüzünü örnek vereyim, bir bankanın ESRA GüvenlikSen’in örgütlenme genel merkezi çaycıları toplatma AÇIKGÖZ uzmanı Oğuzhan Ali ve üyesi, kararı aldı. Güvenlik artık çay özel güvenlik işçisi Eylem servisi yapacak! İşçiler haklarını Öztürk’le konuştuk. aramaktan, örgütlenmekten korkuyorlar. GüvenlikSen ne zaman kuruldu? Kaldı ki, önceki yasada sendikaya üye Oğuzhan Ali: Türkiye’deki kastlaşmış, olunamaz diye bir madde vardı. Taşeron bürokraside tıkanıklık yaşayan sendika şirketler hâlâ bunun geçerli olduğunu yapısını aşabilmek için kurulmuş bir söyleyerek, kandırıyorlar işçileri. Ekonomik platform olan Güvencesiz İşsiz, İşçiler anlamda çok adaletsizlikler var. Güvenlik Sendikası’nın (UmutSen) iradesiyle ortaya görevlisi dış kapının dış mandalı gibi çıktı. 5188 sayılı işkolu yasasıyla sendika görülür. İlk o göze çarpar, işten çıkartılır. kurabilmek muhtemel hale gelince, Mobbinge, hatta tehdite maruz kalır. Ocak 2013’te yedi özel güvenlik çalışanı O. Ali: Güvenlik işçisi polis gibi sürekli kurdu. Uzun süre bağımsız çalıştı. Ama tehlikeyle karşı karşıya, ama yıpranma payı konfederasyon üyesiyseniz baraj yüzde bile yok. 5188 sayılı yasa sermayenin kendi bir, değilseniz yüzde üç olduğu için eylülde kolluk kuvvetini nasıl yapılandıracağına DİSK’e bağlandı. 900 üyesi var. Türkiye için dair tanımlamalar getiriyor. Mesela valilikler iyi bir rakam. Bakanlığıa göre 220 bin özel ve mülki amirler güvenlik işçisini anında güvenlik çalışanı var. Yani baraj 2200. emirle beraber yetkilendirip istediği Özel güvenlikçi sayısı bundan çok görevi verebilir, deniyor. Üstelik emirin daha fazla ama... dışına çıktığı zaman bir polisin statüsüyle O. Ali: Devletin sertifika verdiği insan yargılanıyor. İşveren de maşa olarak bir milyondan fazla, ama sigortası ödenen kullanıyor güvenlikçileri. Bunu yaparken de çalışan 220 bin. iş, gelecek tehditleri kullanılıyor. Sendikalı olmayı neden istediniz? Evet, ama üzerlerine giydikleri Eylem Öztürk: Güvenlik on senedir üniformayla “erk” sahibi olduğunu gelişen, dağınık bir sektör. Çalışan yüz düşünüp kraldan çok kralcı kesilenler de binlerce insan birbirinden bağımsız, her oluyor. Y E. Öztürk: Bunu söylerken üzülüyorum, ama sektördekilerin çoğunluğu eğitimsiz. Şirketler sadece kâr düşündükleri için eğitimle ilgilenmiyor. Mesela, bir güvenlik görevlisi ilkyardım, itfayecilik eğitimi almak zorunda... Ya hukuk; özel güvenlikçiler polis gibi yetkisi olduğunu düşünüyor bence, bu yüzden de çok sorun çıkıyor? E. Öztürk: Özel güvenlikteki arkadaşlarım sınırlarına dair hukuk bilgisini bırakın, kendi çalışma yasası 5188’i bile bilmiyor. Eğitimler çok kötü. Güvenlik şirketine başvurup derslere bile girmeden, sınava katılabilir, puanınız yeterse sertifikanızı alırsınız. Psikolojik bir kontrol yapılıyor mu, özellikle de silah verilenlere? Yok. Hedefin 5’te 4’ünü tutturmanız yeter. Ama haklısınız, yapılmalı. Çelişki içinde çalışıyorlar Son zamanlarda “özel güvenlikçilerin terörü” başlıklı haberler arttı. İnsanlarda bir “nefret” yükseliyor özel güvenlikçilere karşı. O üniformayı taşıyan biri olarak bu sizi nasıl etkiliyor? E. Öztürk: İşim gereği sürekli hareket halindeyim, o yüzden çok insanla karşılaşıyorum. Son dönemde beni en üzen, insanların bize bakışları. Bir korku var gözlerinde. Acaba bizim de üstümüze yürürler mi, kaygısını seziyorum. O. Ali: GüvenlikSen’in önemli misyonlarından biri de nefretin sistemin mağduru olan işçinin yerine sisteme yöneltilmesini sağlamak. Bunu yaparken, güvenlik işçisini anlamak, gelinen durumun yapısal nedenlerini çözmek gerekiyor. Bu işe girerken, zaten sizi bir sorun çıkarsa müdahale edeceksin diye alırlar. Sürekli buna hazır olmanız gerekir, onun yarattığı saldırganlık hali oluyor. Görevi, işvereni korumak. Karşısına getirilen “düşman”, hakkını arayan köylüler, öğrenciler, işçiler... Dolayısıyla ister istemez, sermayeden ve işverenden yana taraf olmuş oluyor. Diğer yandan karşısına gelen kişi ona saldırıyordur, dolayısıyla bir süre sonra işvereni korumaktan çıkıp kendini Eylem Öztürk ve Oğuzhan Ali. Fotoğraf: VEDAT ARIK korumaya dönüşür olay. Çok çelişkili bir durum yani. E. Öztürk: Asgari ücretle çok riskli görev yapanlar var. Geçen Kartal’da bir arkadaşımız soygunda öldürüldü. Duruşması devam ediyor. Bir ay önce bir arkadaşımıza köpekler saldırdı, öldü. 2014’te dört güvenlik işçisi öldü. Çoğu bir kulübede 12 saat durur. Özel güvenlikçinin de psikolojisi çok kötü. Ne yazık ki, trafikte birden boş bulunup, elini beline atanlarla da karşılaştım. Evet, onlar için de bir sıkışmışlık söz konusu, ancak şiddeti görünce, güvenlikçilerin işçi olduğunu düşünmüyorsunuz. “Polis, onurlu ol, simit sat” muhabbetine dönüyor. Aslında sizin işiniz değil ama güvenlikçi şiddeti üzerine de çalışmalar yapıyor musunuz? O. Ali: Aslında, işimiz. Çünkü sendikanın işçinin ta kendisi olduğunu düşünüyoruz. Dışardan birileri gelip hakkınızı, hukukunuzu aramayacak, diyoruz. Meclis ve komite konsey çalışmalarıyla doğrudan yönetim söz konusu. Başkanlarımız kâğıttan; işçi istediği zaman onları kâğıt gibi yırtıp atabilir. Dolayısıyla onların mücadelede dönüşeceği araçları oluşturuyoruz. Bu gerekirse hukuktur, gerekirse felsefe. Yırca’dan üniversite öğrencilerinin dövülmesine kadar pek çok olayda GüvenlikSen olarak çağrılarda bulunduk. Bunları yaygınlaştıracağız. Karşımızda ideolojik aygıtları olan, sistemli bir sermaye varken bu algıyı kırmak tek başına kolay değil. “Simit sat, onurlu yaşa” sloganıysa, işçinin yaşamını anlamayan, dışardan bakan bir söylem. Geçerliliği yok. İşçi emeğiyle yabancılaşarak, onu satıyor. Bunu anlamak lazım. l Trakya tatları... B oynumda asılı kimlik konuklarını gezdirme işini kartında Cumhuriyet başkasına devretmiş, benimle Gazetesi yazısını gören iri buluşmak için İstanbul’daki yarı adam hızla bana doğru bir Coğrafi İşaretleme konferansına hamle yapıp nefes almadan gelmişti. Konferans sırasında konuşmaya başladı. Besbelli ise ileride işbirliği yapacağı pek epey doluydu. Konu hemen çok kişiyle tanışmış, benim Trakya’nın leziz kıvırcık Ankara Slow Food grubuna AYLİN kuzularına geldi. Lafı üye olmuş ve kendisi gibi kafa döndürmeden hissiyatını döktü; koyduğu işi yapan nice dost ÖNEY TAN “Aylin Hanımcım kusura edinmişti. Sonraki yıllarda bakmayın, yanlış anlamayın. Bu hayvanları Torino’da düzenlenen Terra Madre seviyorsak onları yemeliyiz.” Tepkim net ve toplantısına delege olarak gittiğinde kentte kısaydı: “Yok yok ben sizi anladım.” ziyaret edilmedik kasap, resmi çekilmedik Bu olay 2010 yılında Tekirdağ Namık kuzu, koyun, inek, dana, manda resmi Kemal Üniversitesi’nin düzenlediği bırakmamıştı. Tesadüfen karşılaşmamızdan Adriyatik’ten Kafkaslar’a Geleneksel sonra İhsan Soysal’ın Anadolu yerli ırklarını Gıdalar Sempozyumu’nun kapanış korumak için gösterdiği çabaları takdir, resepsiyonunda vuku bulmuştu. Kuzuları hayret ve gıptayla izler oldum. Kuzuları yememiz gerektiğini söyleyen heyecanlı yememiz gerekir derken çok basit ve zat ise hayatını Anadolu hayvanlarının değiştirilemez bir kuralı dile getirmişti yerli ırklarını korumaya adamış olan aslında: Arz ve talep. Yerel lezzetlerin kaybolmasını önlemenin Prof. İhsan Soysal’dan başkası değildi. tek yolu onlara olan talebi artırmaktan Hemen ertesi gün çılgın profesör yabancı Şarköy bağları. geçiyor. Eğer marketlerde fiyata bakarak sadece ucuz olanı seçmezsek, lezzeti ve kalitesi üstün olana şans tanımazsak çok kısa bir süre içinde iyi ve değerli olan pek çok lezzeti kaybedebiliriz. Trakya bölgesi sadece kuzuları değil, peynirleri, geleneksel yemekleri, meyveleri, sebzeleri, kirazları, üzümleri ve şaraplarıyla da son derece önemli bir bölge. İstanbul’un arka bahçesi sayılabilecek yakınlıktaki bu doğa cenneti tarih boyunca özellikle bağları ile meşhur olagelmiş. Bizans döneminde Trakya şarapları doğrudan Venedik limanına gider, adeta parfümlü gibi mis kokularıyla büyük beğeni toplarmış. Gel zaman git zaman, bağcılık tamamen ölmese de şarapçılık yerini ucuz köpek öldürenlere bırakmış, üzümlerin çoğu da Tekirdağ Suma fabrikasında damıtılmanın yolunu tutmuş. Loznik (Asma yaprağında göçmen pidesi) Trakya bağlarında gezinin en hoş sürprizi Jülide Başkur’un bize Tekirdağ Ticaret Odası’nda hazırladığı inanılmaz yöresel yemekler oldu. Bu tarif ise tam bir bağ lezzeti. Jülide Hanım’ın lezzethikayesi.com adındaki sitesinden. 2 su bardağı mısır unu, 2 fincan sıvı yağ, 2 bardak yoğurt (veya 1 su bardağı koyu yoğurt +1 su bardağı yoğurt suyu), 1 adet pırasa, 34 adet taze soğan, 2 dal taze nane, 1 tatlı kaşığı şeker, 1 tatlı kaşığı tuz, 1 çay kaşığı pul biber, taze asma yaprakları Yoğurt ve yoğurt suyunu bir kâsede çırpın ve mısır unu ile karıştırın. Yağı iyice yedirerek ekleyin. Koyu boza kıvamında bir karışım elde edeceksiniz. Taze soğan, pırasa ve naneyi ince ince doğrayın. Tuz, şeker ve pul biber ile yoğurtmısır unu karışımına ekleyin. Derince bir teflon tavayı sıvı yağ ile yağlayın ve asma yaprakları ile kaplayın. Taze bulamazsanız salamura da kullanabilirsiniz ama ekşi taze yapraklar ile daha güzel olur. Karışımı yaprakların üstüne dökün ve üstünü tekrar asma yaprakları ile kapatın. Ocak üstünde bir tarafı çok iyi kızaracak şekilde pişirin. Bir tabak yardımı ile çevirin ve diğer yüzünü de kızartın. Aynı işlemi fırında da yapabilirsiniz. l Ancak son yıllarda tarih geri sarmaya başlamış görünüyor. Öncelikle bölgedeki bağlar itinayla bakılmaya başlandı, yepyeni bağlar dikildi. Büyük üreticiler kendilerine çeki düzen verdi, Trakya bağlarından prestij ürünlerini çıkarmaya başladılar. Küçük butik üreticiler ise şaşırtıcı güzellikte heyecan verici şaraplar üretiyorlar. Kimisi minik sayılabilecek ölçekteki butik üreticiler katıldıkları uluslararası yarışmalardan ödülsüz dönmüyorlar. Bu arada Türkiye’de olmayacak bir işi yaptılar, güç birliğine gittiler, 2013 yılında bir Trakya Bağ Rotası projesi oluşturdular. Trakya Turizm İşletmecileri Derneği TTİD ile çalışan 12 butik üretici Trakya Kalkınma Ajansı’ndan aldıkları destek ile örnek bir çalışma ortaya koydular. Proje kapsamında Trakya bölgesindeki bağları takip eden rotalar belirlendi, lezzet tutkunu gezginlerin sadece bağ, bahçe, üzüm peşinde değil, Trakya’nın tüm kültürel değerlerini izleyebilecekleri Tekirdağ, Şarköy, Kırklareli ve Gelibolu havzalarını kapsayan gezi rotaları çıkarıldı. Trakya’nın turizmdeki umudu “açık havabol gıda” formülünden geçiyor. Trakya bağları bunun için en çekici unsur, ancak olağanüstü doğada geçirilecek zaman, Trakya’nın diğer lezzet değerlerinin keşfi ile birleşince anlamlı bir bütün ortaya çıkacak. Trakya Bağ Rotası projesi olmuş bitmiş gibi görünüyor, ancak bana kalırsa daha yeni başlıyor. Bu proje ile atılan tohumlarla Trakya’nın kuzuları da, eski kaşarı da, Tekirdağ’ın köftesi, peynir helvası da, Saros Körfezi’nin Karadeniz kıyılarının benzersiz deniz ürünleri de, Kırklareli’nin peynirleri, Edirne’nin ciğer tavası, badem ezmesi de hepsi hak ettiği değeri bulacak. Geleneksel mandıralardan en ufak kasaplara kadar herkes bu işten karlı çıkacak, en önemlisi yerel lezzetler tarih içinde kaybolup gitmeyecek. l aylinoneytan@yahoo.com C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle