22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 12 EKİM 2014 / SAYI 1490 Söyleşi: ALİ DENİZ USLU / Fotoğraflar: KAAN SAĞANAK Bir tek gri kaldı, haliyle kara mizah çıkıyor Alper Kul yazmaya, yönetmeye, oynamaya devam ediyor. Çünkü ancak böyle yaşayabiliyor. Ama şimdi hayatı daha bir bütün, çünkü kendisi gibi oyuncu Aylin Kontente ile evlenmesiyle başlayan kendini tamamlama süreci oğulları Alp Arel ile sürüyor. Aile hayatının antidepresan gibi olduğunu söylüyor. Değişimine o da şaşırıyor, hayatının bu halini tanıma aşamasında. Bir sonraki hamlesinin ne zaman geleceğini o da tam bilmiyor. A lper Kul, sanatını travmalarıyla besliyor. O yüzden hiç pişmanlığı yok. İyi kötü tüm yaşadıklarıyla da böyle barışmış. Yüzündeki acı tatlı tebessüm buradan geliyor. “Herkes kendi karanlık noktalarıyla yüzleşmeli” demesi de bundan. Şimdi 7 Kasım’da vizyona girecek “Olur Olur” için geri sayımda. Güldür Güldür de devam ediyor. Eğer fırsat yaratabilirse yarım kalan tiyatro oyununu bitirmek istiyor. Dağılarak toplanıyordunuz son konuştuğumuzda. Şimdi asayiş berkemal mi? Kaos içindeki düzeni sevenlerdendim hep. Şimdi de çok dağılıyorum, ama toplanmakta biraz zorluk çekiyorum. Entropiye uygun bir gidişat içindeyim! En azından doğanın kanunu bu, böyle rahatlıyorum. Epey yoğun bir dönemden geçtim. Televizyon programı dışında bir de sinema filmi yazdık ve çektik. 7 Kasım’da “Olur Olur” gösterime giriyor. Tabii tüm bunların haricinde ve hayatımın tam kalbinde bir şey var, o da oğlum Alp Arel. O güldüğünde mutlu oluyorum, çok anlatılır bir şey değil. Sözün özü hayatı gözlemlemeye başladım, şimdi hayatın içinde değil de bir adım gerisindeyim. Kenarından izliyorum her şeyi. Bir sonraki hamlemi de ona göre yapacağım. Hayatın bu halini tanıma halindeyim. Bu tanıma halinde neler keşfettiniz? Dinginleştim, tedavi edici bir yanı var oğlumun. Çocuk olmadığı zaman “yapmam” dediğim her şeyi yapıyorum. Hatta çocuk fotoğrafı paylaşıp, “bak bir yaşına girdi” diyen arkadaşlarımdan pek haz etmezdim. Şimdi kendimi paylaşırken buluyorum. Öğrenilen bir duygu babalık ve bir sürü eksiğimi tamamlıyor. Bu tamamlanma süreci Aylin (Kontente) ile evlenmemle başladı. Pek çok eksiğim varmış ama farkında değilmişim, şimdi daha bir bütünüm, belki de bütünüme yakınım. Anneler anneliği biliyor, babalık ise öğreniliyor, güdüsel değil. Evlenmeden, aile hayatım yokken tam bir deli fişek gibi hiperaktivite içerisinde yazıyordum, yönetiyordum, oynuyordum, turne yapıyordum. Şimdi de yapıyorum ama daha normal ve sakin şekilde. Antidepresan gibi aile hayatı. l Herkes kendi karanlığı ile yüzleşmeli Yazmak, yönetmek, oynamak. Tüm bunları neyle besliyorsunuz? Travmalarımla... Yaşadıklarımın tortularını taşıyorum, izleri üstümde. Hayatımın yarısı “lan niye böyle oldu?” ve diğer yarısı da “iyi ki bunlar başıma geldi” diyerek geçti. Bunlar olmasaydı ne yapardım ben? Travmalarımı seviyorum, besleniyorum, oyunlarımı yazıyorum, filmime malzeme çıkartıyorum. Bir yandan da geçmişimle hesaplaşıyorum. Tüm yaşadıklarım büyük zenginlik ve yüzümdeki tebessüm onların eseri. Herkesin kendi karanlık noktalarıyla yüzleşmesi gerekir. Geçmişinizde çözdüğünüz her düğüm yeni bir kapı açıyor. Alper Kul herkesi tebessüme davet ediyor, ama özünde karanlık bir adam. Haklısın daha bolca karanlık var bende. Tiyatroda o yüzüm çıkıyor, orası daha gerçek. Manik depresif kişilik bendeki, bir kısmımı tiyatroda, bir kısmımı televizyonda değerlendiriyorum. Bu yüzden tiyatro metin yazarlığını ayrı tutuyorum. Çözemediğim ve hesaplaşamadığım hikâyeleri masaya yatırıyorum. Orasını kendime sakladım. l Korkuyla sanat yapılmaz Ben en son yazdığınız tiyatro oyunu olarak “Barcelo”yu hatırlıyorum. Barcelo, İkincikat’ta sergilendi iki yıl önce. Oyunu dört yıl önce yazmıştım. Esenler Otogarı’nın alt katında zorla kilitlenip fuhuş yaptırılan kadınlarla ilgiliydi. Ben de otogarda bilet kâtipliği yapmıştım zamanla. Otogar kültürüm de iyidir. Metindeki kızlardan biri Suriyeliydi. Şimdi durum ortada ve metinde yazdığım her şey gerçeğe döndü. Ben fantastik bir kurgu yaparken gerçek kurguya özendi. Hayat çok tuhaf. Türkiye’de yerel metin sıkıntısı var, onca hikâyeye rağmen ürün çok az. Neden? Bu toprağın metinlerine dünyanın ihtiyacı var. Tüm dünya edebiyatını etkileyebilecek bir hazinenin içindeyiz, ama eksikler denizinde boğuluyoruz. Sanat dalları birbirini beslemiyor, zaten memleketin hali ortada. Korkuyla, ürkerek sanat yapılmaz. İşte bu da bizi karamsar yapıyor. Tek başına edebiyat, ne kendini ne de bu ülkeyi kurtarabilir. Her anlamda savaşın kıyısındayız ve İstanbul’da olmamız da bir şey değiştirmiyor. l Otosansür; sansür ve yasaklardan daha fazla Sansür ve yasaklar kadar otosansür de büyük sıkıntı. Bu durumda mizah üretmek mümkün mü? Mizah da pek çok şey gibi özgür değil, büyük bir sansür var. Eleştiri yapmak zaten olası değil, hatta imkânsız. Bu ülke artık tek renk. Belki grinin birkaç tonu kaldı coğrafyamızda. Benim yaptığım iş ise aslında meddahlık ve ortaoyunculuğu. Tek kişilik oyunlarımda meddahlık yapıyorum, Güldür Güldür de bir çeşit ortaoyunu. Osmanlı döneminde bile günümüze göre çok daha özgür bir mizah anlayışı vardı.1915’te Ermenileri yollamışsın, 67 Eylül’de de Rumları. Yahudiler ve Musevilerle politikan belli. Memleketin tüm güzel renklerini ötekileştirmişsin, sürdürmüşsün, koparmışsın. Evet, evet, bir tek gri kaldı. Bu tek renkten de kara mizah çıkar. Onu da sansür boğar. Artık herkes susuyor. Yaratıcılık açısından cennet olan Türkiye’de her şey yasak! Mizah üreticisinin başına gelebilecek en trajik durum bu. Zaten otosansür, sansür ve yasaklardan ağır basıyor. Bu da demek oluyor ki istediklerini başardılar. Tabii bu uzun sürmeyecek, baskı ne kadar artarsa sanatsal üretim de o derece agresifleşir ve sertleşir. İşte böyle durumlarda griden çıkıp rengini göstermen gerekir. “Olur Olur”a gelelim biraz da. Nedir onun hikâyesi? “Olur Olur” Ali Kobanbay’la senaryosunu yazdığım bir komedi filmi. Hayatımdan gelmiş geçmiş, iyi tanıdığım, iyi anlaştığım iyi arkadaşlarımla yaptığımız bir çalışma. O yüzden kıymeti fazla. Oradaki karakterimizin adı Ali, eczacı çırağı. Dürüst, temiz, kendi halinde ama bilinçaltında marazları var. Bir de pop yıldızı olmak istiyor, besteleri çok kötü. Küçükken âşık olduğu bir kız var, hâlâ da onun aşkıyla yanıp tutuşuyor. Bazen gerçek hayatla hayal dünyası arasındaki çizgiyi karıştırıyor. Gündüz hayalleri görüyor bir de. Filmde de işte bu hayalleri çektik. Tebessüm ettirecek bir film oldu “Olur Olur”. Bu yıl “Güldür Güldür” de devam ediyor. Benim hayalim, mutluluğum her sene bir tiyatro oyunu yazabilmek. Yapabilirsem, ki yarısı kalmış bir metnim var. Onu bitirmek istiyorum. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle