02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

12 EKİM 2014 / SAYI 1490 5 C Fotoğraf: KAAN SAĞANAK İ Ve karşınızda Ece Mumay! kendimi geliştirdim ve belki de ders nternet kullanıp da onu tanımayan yok aldığım zamanlardan daha yararlı oldu. gibi! Ece Mumay, son birkaç ayın Belki de hayatınızda hiç sosyal medyada en çok tanınan ve görmeyeceğiniz insanlardan yorum müzik videoları en çok paylaşılan ismi. ve eleştiri almak nasıl bir his? Şimdiden fanatik hayranları bile olmuş. Dünyanın en güzel şeyi. Dışarıda Ancak onu tanıyanların sayısı oldukça bir yerde senin sesini dinleyen insanlar az. Merak edenler için, bu henüz müzik var. Tabii ki, herkes sevecek diye bir kariyerinin basamaklarını yeni tırmanan, şey yok, ben de eleştirilere dikkat öte yandan yeteneğiyle herkese parmak ediyorum, ama genelde olumsuz bir ısırtan Ece Mumay’la keyifli bir sohbet yorum yok. Saygı çerçevesinde yorum yaptık. yazmak önemli bir şey. Kötü yorum Nereden başlamak istersiniz? yapıp videoyu beğenenler oluyor. Onlar İkinci sınıfta gitar dersi almaya biraz garip geliyor. Özen gösteriyorum başladım. Biriki sene ara verdim, bu işe; insanlar da fark ediyorlar. En çok yedinci sınıfta klasik gitar dersi almaya hoşuma giden bu. başladım ve ardından konservatuvara Müzik kariyerine hazırlanıp, sınavlara girdim. internet fenomeni olarak Ancak kontenjan yetmediği başlamak, “daha iyi şeyler için klasik kemençe verdiler. yapmalıyım” gibi bir baskı Şu anda Türk müziği eğitimi oluşturuyor mu? almaktan hiçbir şikâyetim Hedeflerim aslında yok. Batı müziği olsa daha farklıydı. Bu iş bu kadar farklı olabilirdi işler. popüler olunca değişti Bestelerinizi yapmaya diyebilirim. Okula ne zaman başladınız? girdiğimde, Türk müziği Bir gün arkadaşlarla DENİZ bana uzaktı. Zaten bir konuşuyorduk, “Yarışmalara Amerikan Koleji’nde ÜLKÜTEKİN katıl” diyorlardı devamlı. okuduğum için Türk Ben çok istemiyordum. müziği biraz ters geliyordu. Sonra, şöhret amacı Yabancı pop dinliyordum genelde. gütmeden, internete bir video koydum. Birden makamlar, Dede Efendiler Tepkiler çok olumluydu. Beş bin derken neye uğradığımı şaşırdım. tıklama olduğunda filan arkadaşlarıma Teknik olarak da çok zor. Batı müziği gösteriyordum. Haziran ayında sanırım, temelde sekiz sesten oluşuyor, ama İrem Derici’nin “Kalbimin Tek Sahibi” bizim müziğimizde, komalar, yorumlar şarkısını cover’ladım. Beste çok güzel işin içine giriyor. Çok değerli bir müzik zaten, o sıralar şarkı da çok revaçtaydı. olduğunu sonradan anladım. Günümüz Videoyu koydum, bir haftada tıklama gençleri, ben dahil çok yanlış bakıyor 100 bini geçti. Tabii, çok şaşırdım. Bu bu olaya. Toplu icra yaptığınızda, ne sefer önceden koyduğum kayıtların kadar çok çalarsanız, kulağa o kadar popülerliği de arttı. Ardından, İrem güzel geliyor. Başta planım, bir süre Derici, videoyu görüp, kendi Facebook Türk müziği dersi alıp, sonra Batı sayfasında paylaştı. Çok güzel şeyler müziğine geçmekti. Şimdi üçüncü söyledi. Ağustosta Derici’nin konuk sınıftayım ve artık çok seviyorum... Bir olduğu bir radyo programında yarışma internet fenomenliği var, ama hayatın yaptılar. “İrem Derici’nin bir şarkısını ne getireceği belli olmaz. Dediğim gibi söyleyip Instagram’a koyun” dediler. ilk videomu koyduğum zaman buralara En güzel videonun sahibi, bir sonraki geleceğini hiç tahmin etmiyordum. konserde kulise davet edilecekti. Beni Ne düşünüyorsunuz peki? Bir seçtiler. İrem Derici bana mesaj attı, albüm fikri oluştu mu kafanızda? “kulis muhabbetini artık aştık, biz seninle İlk hedefim akademisyen olmaktı. oturup konuşalım” dedi. Tabii o da çok Çünkü bence öğrenci yetiştirmek çok yoğun olduğu için henüz buluşmamız kutsal bir şey. Ancak bu yolda edvam gerçekleşmedi. Bu sırada, aboneler edersem, maalesef bazı şeylere ara artmaya devam ediyor. Artık YouTube’a vermek zorunda kalacağım, o yüzden ayda en az iki şarkı videosu yüklemeye hedef biçtiğim bir şey yok henüz. çalışıyorum. Bir de Boğaziçi Caz Korosu Hem gitar çalıp hem söylemek, seçmelerine katılmışsınız... çocukluktan beri yaptığınız bir şey Yazın başvuru formunu doldurdum. mi? Çalışmalarını çok yakından takip Hem çalıp, hem söylemek zor bir ediyorum ve beğeniyorum. Çok sıkı meziyet, ama gitara akorla başlamanın çalıştıklarından da haberdarım. Şimdi avantajı oldu. Tabii, çocukluğumdan beri Gençlik Korosu bünyesindeyim. Gidip kendi odamda şarkılarımı söylüyordum konuşacağız, seçilmek de harika zaten. Belki şu anda başlasam çok zor bir şey. Bakalım... l oturturdum. İki sene boyunca gitarla az, funkcaz, klasik, elektro, rock... Müziğinde onlarca farklı türü ustalıkla bir araya getiriyor trompetçi İbrahim Maalouf. Hepsinin onda hissettirdiği duygu bir aslında; kendi. Geleceği ve geçmişi. Dünü, bugünü ve yarını. Artık, en çok da bugünü. Başta çocukluğundan ilham alarak yol aldığı müzik yolculuğunu şimdi bugüne oturtmak istiyor. Bu geçmişini unutmak değil ama, sadece bugünkü hayatı üzerinden kendini ifade etme isteği. Bütün bunların arasında trompet yine baş köşede, çünkü o, babasından kalan bir miras. Ne de olsa dört supaplı trompetin mucidi olan babasının yönlendirmesiyle müziğe başlıyor Maalouf. O günden bu zamana beş albüme imza attı, Sting ve Vanessa Paradis gibi ünlü sanatçıların albümlerine eşlik etti. 23 Ekim 2 Kasım arasında gerçekleştirilecek 24. Akbank Caz Festivali’nin önemli konuklarından biri. 25 Ekim’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda bize son albümü “Illusions”la farklı kültürlerde, duygularda gezdirecek. Ama gelin önce onu bir dinleyelim... Babanız usta trompetçi Nassim, ESRA anneniz piyanist Nada, AÇIKGÖZ dedeniz müzikolog ve gazeteci Rushdi Maalouf… Sanki müzik kariyeri yapmaktan başka şansınız yokmuş gibi görünüyor… Belki. Bilmiyorum. Gençliğimde mimar olmak istiyordum. Kadere inanmam. Müzik, o zaman ve hâlâ kendimi rahat hissettiğim tek dildi. Müzik çaldığım zaman, karşımdaki insanların ne demek istediğimi anladığını hissediyorum, bu harika duygunun değeri hiçbir şeyle ölçülemez. Babanızın verdiği motivasyonla trompet çalmaya başlamışsınız. Peki trompetten hiç vazgeçmemeniz ve onunla birlikte yaşamanızın sebebi neydi? Belki babamın mirasına karşı kendimi sorumlu hissediyorum. Trompet hakkında bildiğim her şeyi bana babam Nassim öğretti. Bütün eserlerimin temelinde babam vardır. 15 yıldan uzun bir süre boyunca yanımdaydı ve bu enstrümanın ne olduğunu adım adım öğretti. Trompeti bırakmak babamı bırakmak olurdu. Ben bunu yapamam. Ayrıca bu enstrümanı nasıl seveceğimi de öğrendim. Bugüne kadar bu enstrümanla birlikte kendimi iyi hissettim. Ama çok dürüst bir şekilde şunu söyleyebilirim ki, trompetle birlikte kendimi iyi hissetmemin sebebi zamanımın çoğunda piyano çalmamdır. Yani bu bir “aşk ve nefret” ilişkisi. Caz, funkcaz, klasik, elektro, rock... Pek çok farklı türü ustalıkla bir araya getiriyorsunuz. Bu zor bir iş, denge olmasa çok eklektik durabilir çünkü. Siz bu dengeyi nasıl sağlıyorsunuz? Aklıma ne gelirse besteliyorum. Bazıları bundan hoşlanabilir, bazıları hoşlanmaz… Hiçbir şeyi karıştırmaya çalışmıyorum. Bence ben bir kutuya konulmaktan hoşlanmayan bir kuşağın içindeyim, çünkü internet gözümüzü açtı ve dünyanın geri kalanını görmemizi sağladı. Dünyanın her yerinden her türlü kültürü görebiliyor, duyabiliyor, kokusunu alıp yemeklerini yiyebiliyoruz. Ben kendimi anlatırken bütün bunları nasıl işin içine katmam? Bu yüzden, müziğimin içinde taboulé, hamburger, köfte ve mantı var! Boeuf bourguignon var! Müziği böyle görüyorum. Neden bu kadar farklı tarzda müziğe ilginiz; hepsinden aldığınız ayrı hissiyatlar mı? Hayır, tersine, hepsinde hep kendimi hissediyorum. Ben, Kalthoum Abdel Wahab, Feiruz, Bach, Vivaldi, Albinoni, Michael Jackson, Prince, Metallica, De La Soul, Eric Clapton, Laço Tayfa, Kudsi Ergüner, Police, Genesis, Miles Davis ve benzerlerini dinleyerek büyüdüm... Bunların hepsi benim kültürümdür. İstanbul beni anlıyor Melodilerinizde bazı hikâyeleri paylaşıyorsunuz, bu bazen Lübnan iç savaşı oluyor, bazen kadın özgürlüğü… Nereden ilham alıyorsunuz? Bence hayattan… Birkaç yıl öncesine kadar çocukluğum çok önemliydi. Şimdi o kadar değil. Başlangıçta kendimi geçmişimle ifade etmeye ihtiyacım vardı. Artık bunu çok fazla yapmamaya çalışıyorum. Bugünkü hayatımı yaşamak ve hep geçmişte kalmamak istiyorum. 25 Ekim’de 24. Akbank Caz Festivali’ne katılacaksınız. İstanbul’da müzik yapmak sizin için ne anlama geliyor? Türkiye’yi seviyorum. Gerçekten. İnsanların beni çok iyi tanıdıklarını ve Türkiye’ye gelmenin benim için ne kadar önemli olduğunu bildiklerini düşünüyorum. İstanbul, benim için insanların beni ve müziğimi yüzde 100 anladıklarını hissettiğim dünyadaki tek yer. Tabii ki, insanların müziğimi çok iyi anladıkları başka yerler de var, ama İstanbul’da geleneklerle modernite arasında, Doğu ile Batı arasında, dinler arasında, her türlü kimlik arasında bir karışım var ve bu da benim kendimi evimde hissetmemi sağlıyor. Peki İstanbul’daki dinleyicilerinizi ne bekliyor? Buraya “Illusions” albümünü çalmak üzere geldik. Bu albümü Türkiye’de daha önce de çalmıştık ama konser biletleri tükenmişti ve birçok kişi daha sık gelip çalmadığımızdan yakınmıştı. Bu yüzden teklif alınca hemen “Evet” dedik! l [email protected] Hiçbir şey katı değildir Lübnan’dan, siz yedi yaşınızdayken iç savaş öncesinde ayrıldınız. Fransa’da yetiştiniz. Her iki ülkenin karakteriniz ve müziğiniz üzerindeki etkileri neler oldu? Bu iki kültür, tahmin edersiniz ki çok farklı. Bazı açılardan birbirinin tam zıttı. Bence bu şekilde uzlaşmayı öğreniyorsunuz. Dünyayı anlamanın en iyi yolu iki veya daha fazla bakış açısına sahip olmaktır. Bir şeyi nereden baktığınıza, hangi taraftan olduğunuza bağlı olarak farklı görürsünüz, aynı şeyi aynı şekilde görmezsiniz. Yani, hayat size hiçbir şeyin katı olmadığını öğretir. Her şey bir taraftan diğerine götürülebilir. Her şey değişkendir. Çift kültürlü olmanın insana öğrettiği en önemli şey bu. Gereğinden fazla konuda emin olmamak. Kendinizi nereye ait hissediyorsunuz: Fransa’ya mı, Lübnan’a mı? Sanırım her ikisine de. Kendimi Lübnanlı hissettiğim kadar Fransız hissediyorum. Yarım Fransız, yarım Lübnanlı değil. Ben yüzde 100 Lübnanlı ve yüzde 100 Fransızım. l C M Y B Hayatta en önemli şey ailedir Ece Mumay ismi, internetle haşır neşirseniz mutlaka kulağınıza çalınmıştır. Şarkılarını kendi hazırladığı videolarla insanlara sunan ve sosyal medyada adeta bir patlama etkisi yapan bu yetenekli ismin hikâyesini kendi ağzından dinledik... Trompeti bırakmak babamı unutmak olur İbrahim Maalouf, babasının teşvikiyle başladı trompet çalmaya. Bir daha da bırakmadı. Onunla arasında bir aşk ve nefret ilişkisi var. Başarısının sırrı belki de bundan. Maalouf, 24. Akbank Caz Festivali’nin konuğu olarak 25 Ekim’de Cemal Reşit Rey’de bize bu ilişkiyi canlı performansıyla gösterecek. Dayınız Amin Maalouf kelimeleriyle insanların kalbinde taht kurmuş, farklılıkların güzelliğini anlamamız için zihinlerimizi açan bir yazar. Sizin üzerinizdeki etkisi nedir? Bana da herkese yaptığı etkileri yapıyor. Onun kitaplarını okuyarak büyüdüm. İnsanlık ve genel olarak dünya hakkındaki bakış açısına hayranım. O bir dâhi. Çoğumuz gibi düşünmüyor. Onda özel bir şey var ve bu onu hepimizi seyredebildiği bir yere çıkarıyor, bizim görmediğimiz şeyleri görmesini ve anlamasını sağlıyor. Onunla nasıl bir ilişkiniz var? Çok yakınız. Benim ailemde hepimiz birbirimize çok yakınız. Biz Doğulu bir aileyiz. Hayatta en önemli şey ailedir. l
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle