Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 OCAK 2014 / SAYI 1450 7 Antep’in coğrafi işareti baklava Avrupalı oldu Saymaya kalkıştığımızda ne çok yöresel ürünümüz var. Ancak bunlar ülke içinde tanınmasına karşın yurtdışında ya hiç tanınmıyor ya da başka ülkeler bu ürünlerimize sahip çıkıyor. Çünkü bu yerel tatlarımızın coğrafi işaret tescili yapılmamış. Coğrafi işaret nedir ve AB’de tescili nasıl yapılır? On beş yılını bu alanda çalışmalara ayıran Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu bu sorulara yanıt verdi. SELDA GÜNEYSU ANKARA Yöresel ürünler bakımından yeryüzündeki en zengin ülkelerden biri Türkiye... Bu yöresel tatlardan belki de en bilineni, en tatlısı Antep baklavası. Bol fıstıklı, hamuru ağızlarda dağılan, şerbeti kenarlarından dökülen Antep’in o meşhur baklavası... İşte o baklava artık Avrupalı. Çünkü bu baklavanın Avrupa Birliği’nden coğrafi işaret tescili var. Antep baklavasının coğrafi işaret tescili için 2009 yılında AB’ye başvuru yapılmıştı. Nihayet Avrupa Resmi Gazetesi’nde tescil ilanı 8 Ağustos’ta yayımlandı. Coğrafi işaretlerle ilgili 15 yıldır çalışmalar yürüten Prof. Dr. Yavuz Tekelioğlu, sırada Aydın inciri ile Afyon sucuğu ve pastırmasının olduğunu söylüyor. Prof. Dr. Tekelioğlu ile “coğrafi işaret tescili”nin ne olduğunu, bu tescilin Türkiye’ye neler kazandıracağını ve Türkiye’ye özgü ürünlerin tescilinin ülke ekonomisine nasıl katkı sunacağını konuştuk: Coğrafi işaretler nedir ve Türkiye için neden çok önemli? Coğrafi işaretli ürünler genelde halkımız tarafından çok iyi tanınıyor. Şarküteride Ezine peyniriniz, Gemlik zeytininiz ya da Kayseri pastırmanız var mı diye soruyorsunuz. Bunlar hep coğrafi işaret. Yani yöresel ürünler. Kökenleri, adları ve ünleri bulundukları yöreye ait olup, bu yöre ile özdeşleşmiş, bu yörenin bilgi, beceri (know how) ve geleneklerinden kaynaklanan ve bu yörenin coğrafi adıyla çağrılan doğal, tarihi ve kültürel derinliği olan ürünler. Toplumların öz varlığını oluşturan, çoğunlukla tekil ve eşsiz bu ürünler büyük ölçüde haksız rekabete maruz kaldıkları için bütün dünyada yasal düzenlemelerle koruma altına alınıyor. Koruma araçları ise coğrafi işaretler. Ülkelere ne gibi getirisi var coğrafi işaretlerin? Coğrafi işaret tescili ürünlerin korunmasını sağlıyor. Bu tescil, ülkemizde Türk Patent Enstitüsü tarafından veriliyor. de hızlı bir gelişme söz konusu. Ancak coğrafi işaret tescili başlı başına yeterli değil. İdeal bir coğrafi işaret sisteminde, coğrafi işaret tescili alan kuruluşun, ürünün coğrafi işaret tescil belgesindeki koşullara uyularak üretildiğini denetlemesi şart. Bu iç denetimin dışında, gerek kuruluşun ve gerekse ürünün dış denetime tabi olması da gerekiyor. Bu dış denetimleri akredite olmuş, donanımlı bağımsız ve tarafsız kuruluşlar gerçekleştiriyor. Türkiye’de durum nasıl? Bizim ülkemizde 1995’ten beri “555 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK)” ve uygulama yönetmeliği çerçevesinde gerçekleştirilen coğrafi işaret tescil sistemi, ne yazık ki denetim mekanizmalarından yoksun. Hiçbir dış denetim mekanizması da yaşama geçirilebilmiş değil. Bir başka önemli husus da coğrafi işaretlerle ilgili temel yasanın çıkarılamamış olması. Avrupa Birliği (AB) 510/2006 Tüzüğü’ne göre büyük itina ile hazırlanmış “Coğrafi İşaretlerin ve Geleneksel Özellikli Ürün Adlarının Korunması Hakkında KanunTasarısı”nın parlamentoda uzun bekleme dönemi sonucu yasalaşma şansına kavuşamadan, seçimler nedeniyle kadük olması Türkiye için çok büyük kayıp. Türkiye’de kaç ürünün coğrafi işaret tescili var? Şu anda 172 ürünümüz coğrafi işaret tescili almış bulunuyor. 220 ürün de başvuru aşamasında. Tescil işlemleri biraz yavaş yürüyor. Çünkü Patent Enstitüsü iş yükü çok yoğun olan bir kuruluş. Dolayısıyla başvuruların sonuçlanması da birkaç yılı alıyor. Coğrafi işaret almış ürünlerimiz de bizim kendi sınırlarımız içinde tanınıyor. Şu ana kadar Türkiye’nin dışarıda coğrafi işaret tescili almış hiç ürünü yok. Söz gelimi AB’den tescil almak için AB’ye başvurmak gerekiyor. Dört ürünümüz için AB’ye daha önce başvuruda bulunuldu. Antep baklavası ve Aydın inciri için 2009’da, Afyon sucuğu ve pastırması için de 2011’de başvuru yapıldı. Bu ürünlerden Antep baklavasının ilanı 8 Ağustos 2013 tarihinde Avrupa Resmi Gazetesi’nde yapıldı. 3 aylık itiraz süresi 8 Kasım 2013 tarihinde doldu. Avrupa Komisyonu yetkilileri posta yoluyla Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ yapılabilecek itirazları göz önüne alarak, süreyi kasım ayı sonuna kadar uzattı. Güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgilere göre bu süre içinde de bir itiraz söz konusu olmadı. Böylece Antep baklavamız, AB’de tescili gerçekleştirilen ilk ürünümüz olacak. Türkiye’de coğrafi işaret tescili verilen 172 ürünün bazıları neler? Antep fıstığı, Giresun tombul fındığı, Malatya kayısısı, Aydın inciri, Finike portakalı, Ege pamuğu, Ege inciri, Salihli kirazı, Anamur muzu gibi tarımsal ürünler; Erzincan tulumu, Ezine peyniri, Erzurum civil peyniri, Diyarbakır örgü peyniri, hellim gibi peynirler; Edremit Körfez Bölgesi zeytinyağları, Akhisar domat zeytini, Güney Ege zeytinyağları, Ayvalık zeytinyağı, Gemlik zeytini gibi zeytin ve zeytinyağları; Kayseri sucuğu, Kayseri pastırması, Afyon sucuğu, Afyon pastırması, Parma jambonu gibi et bazlı ürünler örnek olarak verilebilir. Bunlara ek olarak, 17 fırın, pasta ve şekerleme ürünü, 32 yöresel yemek ve 8 alkollü içecek coğrafi işaret tescili almış bulunuyor. Türkiye uygulaması her türlü ürüne coğrafi işaret tescili alma hakkını tanıyor. Biz, araştırma ağı olarak AB paralelinde tarım ve gıda ürünleri konusunda çalışıyoruz. Bu ürünler de Türkiye’de verilmiş tescillerin yüzde 75’ini oluşturuyor. Bildiğiniz gibi Türk kahvesi geçen aylarca UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi’ne kaydedilmişti... Evet, UNESCO’nun bu önemli kararından sonra Türk kahvesi için AB’den mutlaka tescil alınmalıdır. Aslında bunun için de çok geç kalındı. Bizim kahvemiz tüm dünyada asırlardır “Türk kahvesi” adıyla tanınmaktadır. Türk kahvesi için verilecek tescil “geleneksel ürün adı koruması” şeklinde olacaktır. Tabii Türk milletine ait bu coğrafi işaret için AB’ye bir başvuru olursa... l Tescil, ürünü haksız rekabete karşı koruyor. Antalya’da beyaz peynir üretip, adına “Ezine peyniri” diyemiyorsunuz çünkü çok önemli yasal yaptırımları var. Günümüzde küresel bir olgu olan coğrafi işaretler kırsal kalkınmanın gerçekleştirilmesinde de çok önemli rol oynuyor. Coğrafi işaret tescilli ürünler nasıl denetleniyor? Öncelikle belirtmek gerekir ki, hızlı küreselleşme süreciyle birlikte, insanlar daha özgün ve sağlıklı ürünleri tüketmek istiyorlar. Tükettikleri ürünlerde kaliteyi arıyorlar. Bu ürünlerin nereden geldiğini, kökenini, nasıl üretildiğini bilmek istiyorlar. Çünkü coğrafi işaret ürünün kalitesinin garantisidir ve bir resmi kalite işaretidir. Tescillerde İyi yemek için kilometrelerce yol gidebilirim Ufuk Kaan Altın, Milliyet Cadde’de yayımlanan ve üç yıla yayılan restoran yazılarını “Benim Güzel Lokantalarım” adlı kitabında topladı. Gazeteci Altın, okuru İstanbul’un çok iyi bilinen mekânlarının yanı sıra az bilinen mekânlarında keyifli ve lezzetli masalara davet ediyor. ALİ DENİZ USLU dedim kendi kendime. Ama yine bu yazıları bir kitap olarak bastırma niyeti yoktu. Beni yönlendiren sevgili Neşe (Mesutoğlu)oldu. Milliyet CADDE’de yayımlanan röportajlardan bir kısmından hoş bir kitap derlemişti. Özendim, sonra beni yayıncımla tanıştırdı. Gerisi çorap söküğü gibi geldi demek isterdim ama öyle değil! Çok zor, meşakkatli bir işmiş kitap hazırlamak. Önce sponsor ayarlamam gerekti. Mey İçki Ailesi’nin üst düzeyiyle yakın ilişkilerim vardı. Sağ olsunlar bana inandılar, kitabıma sponsor oldular. Sonrasındaki süreçte yazıları elden geçirdim, güncelledim, yeni fotoğraflar için mekânlara gidildi, bazıları yeniden fotoğraflandı. Uzattım lafı, bu süreç neredeyse bir yıl sürdü. Ama ben de bu işi öğrendim. Mekân seçimini nasıl yaptınız? İlk yazılarım benim daha önceden, yıllar boyunca gittiğim, müdavim olduğum mekânlar üzerineydi. Sonrasında davetler gelmeye başladı, hatta ipin ucu epeyce kaçtı. Bir gecede iki mekâna gidip, yazı yazdığım bilgisayarın karşısına. Didaktik, kuru olmasındansa belki falsoları olan ama samimi yazılar yazmaya çalıştım her seferinde. Yemek için yaşamak” ya da “Yaşamak için yemek.” İşte bütün mesele bu mu? Herkes yemek zorunda. Bu temel dürtümüz. Ama yemek var, yemek var tabii ki. Bir de yemekten keyif almak, alabilmek önemli. Dolayısıyla ben yaşamak için yiyenlerden ziyade yemek için yaşayanlara daha yakınım. İyi yemek için kilometrelerce yol gidebilirim, hiç üşenmem. Mutluysam verdiğim paraya da acımam. Muhabbet de güzelse, insan daha ne ister ki? Bunca yemek tecrübesi, bunca bilgi. Evde nasılsınız? Mutfakla aranız nasıl? Tabii modern hayatın koşuşturmacası içinde atlıyoruz bazı şeyleri. Yorgunluktan, bıkkınlıktan, zamansızlıktan eve gelince üşeniyoruz yemek yapmaya. Eskiden daha sık yemek yapardım, şimdilerde daha az mutfağa giriyorum maalesef ama giriyorum. İyi balık yaparım, et yaparım. Mangaldan anlarım. Güzel sofralar kurarım, insan ağırlamayı severim... İstanbul’da en çok nerede yemek yemekten keyif alıyorsunuz? Var mı size kendinizi özel hissettiren bir mekân, mahalle, semt? Ruh halime göre değişir ama hiç vazgeçmeyeceğim semt ve mekânlar var tabii. Birinci sıraya Yeşilköy ve buradaki Eski Ev Balık Lokantası’nı koyarım. 20 yılı aşkın süredir giderim. Sahipleri, çalışanları ailem kadar yakın bana. Kendimi rahat hissederim orada, özgürümdür. Asmalımescit’i ve Asmalı Cavit’i çok severim sonra. Başka meyhaneye gitmem. Arnavutköy’ün dokusunu seviyorum. Mira Balık oradadır, severim. Mabeyin Türkiye’nin en iyi et lokantalarından, kebapçılarından biridir. Beeves’ın etleri enfestir. Le Select, artık Göktürk’te. Namı diğer Le Select Kemal’in (Koç) sohbetini severim. Kitapta olmayan birkaç mekânı da sayayım, sevdiğim, gittiğimde mutlu olduğum: Biri Rumeli Kavağı’ndaki İskele Balık. Kandilli’deki Suna Abla’nın Yeri ve Kuzguncuk’taki İsmet Baba’yı da öneririm... l U fuk Kaan Altın, Alfa Yayınları’ndan çıkan kitabında, bizzat gidip gördüğü, lezzetlerini denediği lokantaları kendine has üslubuyla değerlendiriyor. Bazen bu değerlendirme yemekten ziyade o mekânın yaşattığı duygulara, bazen tek bir tabağın nefasetine, bazen mekân sahiplerinin; işletmecilerin hoş sohbetine uzanıyor. Arkanızda özenilesi bir mazi var. Habercilik, editörlük ve daha pek çok şey... Peki, bu proje nasıl başladı, nasıl şekil aldı? Aslında bir proje olarak başlamadım, proje sonradan şekillendi. Başlarda bir parça zorunluluktandı. Bir dönem gazetenin ilan durumu çalkantılıydı ve benim sayfaları bir şekilde doldurmam gerekiyordu. Yazı serüveni böyle başladı. Kısa sürede baktım ki, övgüler alıyorum, aranan kişi haline gelmeye başlıyorum, galiba ben bu işi beceriyorum bile oldu. Ama yanlış anlaşılmasın davet edildiğim her mekâna gitmedim. Önce araştırdım, samimiyetine ve lezzetlerine güvendiğim yerlerin davetlerini kabul ettim. Pek de yanılmadım. Yanıldıklarımı gazetede eleştirdim ama kitaba almadım. Kitabınız balık lokantalarından meyhanelere oradan EgeAkdeniz’e kadar farklı bölümlere ayrılmış. Mezeler bölümü ise çok özel. Mezelerle aranız nasıl? Le Select Eski Ev Balık Lokantası Sıkı bir rakıbalık tutkunuyum. Haliyle mezelerle aram iyi ama ölçülü yemek isterim ki balığa da yer kalsın değil mi? Mezelere dönersek, bir balık lokantası ya da meyhaneye gittiğimde mutlaka sorduğum iki meze var: Lakerda ve tarama. Eğer o mekân bu iki mezeyi iyi yapıyorsa, baştan gönlümü kazanıyor. Ama maalesef ikisinin de iyisini bulmak çok kolay değil. İs kokan közde patlıcana bayılırım. İyi, yağlı, kalıp gibi bir beyaz peyniri her zaman ararım. Biraz ekmek yediriyor ama kaliteli bir sızma zeytinyağına pul biberkekik koydururum genellikle. Lezzet yolculuğu nasıl bir uğraş? Lezzetli! Herkes iyi yemek ister, iyi yemeği arar. Benim yaptığım işte pek aramama gerek kalmıyor. Zaten önüme koyuyorlar seçme lezzetleri. Bir taraftan da güzel insanlar tanıyorsun. Hem insan biriktiriyorsun hem de öykülerini. Kitaptaki dil samimi, önyargılarınızla çatışmalarınızı ve her türlü görüşünüzü olabildiğince rahat yazmışsınız. Bu da okuyucuyla organik bir bağ kuruyor gibi... Olduğu gibi ne hissettiysem, o an ne yaşadıysam onu yazmak üzere geçerim C M Y B