Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 5 OCAK 2014 / SAYI 1450 Daha temiz üflemeliyim... Ney, zurna ve duduk ustası Ertan Tekin, onlarca albümde, yüzlerce konserde çaldı. Enstrümantal müziğin Türkiye’de daha yeni yeni anlaşıldığını söylüyor. Solo albümü Demans’ı çıkarmak için yıllarca beklemesi bundan. Parçalarını “Doğdukları Topraklarda Yaşayamayanlara” adıyor. B Erivan radyosunda dinlediği, “Gırnata gibi elki onun yüzünü bilmiyordunuz, hatta çok hüzünlü, içli sesi olan bu müzik aletini adını bile duyduğunuzdan emin de çal” dediği dudukla tanıştım. İlk duduğu olmayabilirsiniz, oysa onunla yolunuz 1994’te Zülfü Livaneli’nin “Neylersin” mutlaka bir albümde karşılaştı. Çünkü bir albümünde çalarak duyurdum. Oysa yüzyıl albümde ney, zurna, duduk çalınmışsa öncesinde, 1890’larda Erzurum’da ustaların mutlaka karşısında onun adı yer alıyor. Ertan duduk atölyeleri varmış. Tabiatıyla bu vicdani, Tekin, 23 yıldır profesyonel olarak müzik müzikal, sanatsal boyutuyla insanın çok yapıyor. Yurtdışında Türkiye’de tanındığından canını yakan bir şey. Çünkü bu topraklardaki daha çok tanınıyor muhtemel. Türkiye’de Ermenilerin yüzyıl önce tüm enstrümantal müziğin yeterince varlıkları buradan silindi, kesildi, anlaşılamamasından yakınması atıldı. Bunlarla tanışmam duduk bundan. Bunca yıllık müzik sayesinde oldu. Onları, duduğu hayatına rağmen, ilk solo albümü anlamak için, 100 yıl önce birlikte Demans’ı Kalan Müzik’ten yaşadığımız, zaten biz olan Ermeni çıkarmak için bugünleri beklemesi dostlarımın kültürlerine gitmem de. Şimdi gelin onunla tanışalım… gerekiyordu. Orada tekrar hissettim Hemen her albümün içinde ki, biz biriz aslında. Ermeni, Kürt, ney, zurna ya da duduk çalan Anadolu müziği bende bir devrim kişinin karşılığında sizin adınızı ESRA yaratmıştır. görüyoruz. Ama kimsiniz siz, AÇIKGÖZ Duduk Ermeni çalgı pek de bilmiyoruz… aleti olmasına rağmen, Erzurumlu bir ailenin dört Ermenistan’da bile konserlere, albümlerde çocuğundan biriyim. Ailem 1968’de İstanbul’a çalmaya davet ediliyorsunuz. İki senede göçmüş. Ben 1972’de doğdum. Babam beş albüm çıkardınız, ancak üçü ney, zurna, klarnet ustası Şahamettin Tekin, yurtdışında, sadece ikisi Türkiye’de çıktı. ilk ustam. Onu dinlerken daha altı yaşında Türkiye’de yaptığınız müzik yeterince tanıştım notalarla. Ustaçırak geleneğiyle anlaşılamadığından mı daha çok yurtdışı yetiştim. İlkokulda müzik derslerinde albümlerinde yer alıyorsunuz? arkadaşlarım blok flüt çalardı, ben ney Ne yazık ki, evet. Sanat bir biçim, çalardım. 14’ümde sahnelere çıkmaya, 1617 yüksek algı ya; çoğunluğu bir türlü o tarafa yaşlarımda albümlerde çalmaya başladım. evriltemedik. Çünkü sanat; biçim, duruş Neyi, zurnayı icra ederken 1989’da; babamın Fotoğraf: VEDAT ARIK ve bir evrimdir. Ben en zorunu yapıyorum, enstrümantal kısmı çok daha büyük bir çile ve mesele. Çünkü çoğunluğun enstrümantal müzik anlayışı hâlâ davulzurna. Ciddi konser salonlarında bile “Enstrümantal mi, ya nasıl olacak” gibi laflarla karşılaşıyoruz. Yeni yeni alışkanlık değişmeye başlıyor. O yüzden, “Üç Kutsal Adam”, “Bir Akşamın Şarkıları” ve “Nishtiman” yurtdışında çıktı. “Üç Kutsal Adam”, Norveçli bir yapımcının başlattığı bir proje. Norveçli bir trompetçi, bir İranlı ve benim, Balat’ta Bulgar Kilisesi’nde yaptığımız bir kayıt. Daha çok Norveç’te konserlerini veriyoruz. “Bir Akşamın Şarkıları”, Belçika’da yayınlandı. En son çıkan İran, Irak ve Türkiye’den müzisyen arkadaşlarımızla çıkardığımız “Nishtiman” albümünün konserlerini Fransa’da, Erbil’de, Kerkük’te, Dohak’ta veriyoruz. Kalan Müzik’ten çıkan Itri&Bach, tanburi Murat Aydemir, çellist Çağ Erçağ ve benim çalışmamız. Itri ve Bach, aynı dönemde yaşamış üstatlar. Şöyle ortak bir tarafları var; İslam ve Hıristiyan dini peygamberlerine adadıkları eserler var. Bu tamamen Hasan Saltık’ın projesiydi. Solo albümüm, Demans da Kalan’dan çıktı… Demans’ı çıkarmanızın 2011’i bulması, enstrümantal müziğin daha anlaşılır olmasını beklediğiniz için miydi? Kesinlikle öyle. Yoksa enstrümantal birikim, müzikal bilgiyle 15 yıl önce bunu yapabilirdik. Zamanı ancak geldi. 76 dakikalık bu albüme beş yıl çalıştım. Toparlayayım, gitsin, diyerek olacak bir şey değil bu. Yirmi beş yıllık birikimin, tecrübenin sonucu. Demans tıp dilinde bunama demektir biliyorsunuz, babamın hastalığı buydu. Beni yetiştiren, ustam, babam, ilk albümüme de adını bırakıp gitti… Parçaları nasıl seçtiniz? Duduk, ney ve zurnanın haz ettiği, beni etkileyen eserlerden oluşan bir tarafı var, bir de sevgili dostum, yapımcım Hasan Saltık’ın önerdiği parçalar var. Bestelerim var; geleneksel eserler, Kürt, Ermeni müziğinden örnekler var. Doğaçlamalar var. Mesela ilk eser “Gözyaşı (Canım İstanbul)”yı, stüdyonun penceresinden Beyoğlu’nu izleyerek o anda çaldım. İstanbul âşığı bir adamım. Olan bitene içime ağlıyorum. Geçmişte yaşananlar, 1915, Varlık Vergisi, 67 Eylül 1955, sonraki darbeler, en son Gezi olayları... Diğer bestem “Doğu Ekspresi”, çocukken Haydarpaşa’dan Erzurum’a gittiğim zamanları anlatıyor. “Bir Ürkek Güvercin’in Hikâyesi”ne 20032004’te başladım. Maalesef 19 Ocak’ta Hrant (Dink) abiyi kaybettik ve bestemi ona adadım. Her eserin bir hikâyesi var... Demans ve sahnelerimizin konu başlığı “Doğdukları Topraklarda Yaşayamayanlara”… Grup Yorum’dan Mustafa Sandal’a kadar pek çok farklı tarz albümde yer aldınız… Nasıl oldu bu? 1994’te duduk duyulduktan sonra insanlar yeni bir tınıyla tanıştılar, ama bu dün de olan bir tını aslında. Yaşadığım şeyi onlara anlatmaya çalıştım. Bu topraklarda çalınıyordu bu alet, o yüzden bizi etkiliyor. Tabii ki enstrümanın tonu, icraası, soundu kesinlikle çok etkileyici, fakat bizim yakamıza yapışan, bizi durup düşündüren şey o aslında. Aranjörler, yönetmenler yeni yeni bu enstrümanı tanıdılar. Hemen hemen tüm tarz albümler için teklif geliyor. Tabiatıyla piyasa dediğimiz teknenin içerisinde zaman içinde tecrübe ediniyor, yolunuzu, adresinizi netleştiriyorsunuz, artık daha özel projelerde yer almak istiyorum. 2014 için planlarınız neler? 56 Şubat’ta Avusturya Vakfı’nda Rahmaninof konserimiz olacak. Mart’ta Belçika’da, Paris’te, Amsterdam’da çalacağız. Başka projeler de olacak. İnsanlardan bazı temennilerim var; özeleştiri, empati, vicdan, adalet. Daha çok konsere gitsinler, müzik dinlesinler. Zihnimizde, vicdanımızda sınırların kaldırılmasını istiyorum. Bu toprağın Kürt’üne, Türk’üne, Ermeni’sine, Laz’ına, Çerkez’ine, insanına iyi davranılsın… Ne kadar kirlenmişiz. Yaşanan olaylar bunu teyit ediyor. Daha temiz üfleyesim geliyor, daha vicdanlı çalmalıyım. Bana düşen bu. Son nefesime kadar da bunu yapacağım. l Ayur: Müziksel bir yolculuk A YUR Trio 2011’de Hollanda’da kurularak, hızlı, başarılı bir başlangıç yaptı. Araştırmacı bir ruh ve büyük müzik sevgisiyle bir araya gelen piyanist Hülya Keser, kemancı Adelina Hasani ve çellist Paul Uyterlinde AYUR’da yeni bir yaşama başladı. Zaten Ayur’un Farsçada ve Hind dilindeki anlamı tam da bu; yaşam. AYUR’un ilk albümünu Çağsav Müzik, Garanti International’ın desteğiyle Türk müzik arşivine ve dinleyiciye kazandırmıştı. Çalışmalarını Eindhoven ve Amsterdam’da sürdüren AYUR Trio’nun bu ilk CD’si, iki önemli trioyu içeriyor. İlhan Baran’ın “Dönüşümler” başlıklı piyanolu üçlüsü, klasik müzik dünyasında giderek yaygınlaşıyor. Çaykovski’nin piyano triosu ise, tüm ünlüler tarafından kaydedilmeye devam ediliyor. İki trionun ortak özelliği, bestecilerinin bu formatta tek eserleri olması... Şimdi AYUR Trio, Kalan Müzik etiketiyle ve GarantiBank International desteğiyle dinleyicisine ikinci bir CD sunuyor. Bu sefer notalarda ne mi var? “Müzikte J. Brahms’ın op 101 piyano üçlüsü bestelediği Thun Gölü’nün (İsviçre) muhteşem manzarasıyla başlayan, A. Piazzolla’ nın Dört Mevsim’i ile Buenos Aires’ten (Arjantin) geçerek, Yeryüzünü 39 km’den seyreden Fazıl Say’ın ‘Space Jump’ adlı eseri ve düzenlemesini Gökçe Altay’ın yazdığı ‘Gelino’ & ‘Sarı Gelin’ adlı güzel Halk Türküleri ile sonlanan yepyeni bir yolculuk”. l Misafir şair Ah, geç değil hiçbir şey için Yorgun yürek atmayı kesene dek! Cato, yunanca öğrendi sekseninde, Sofokles, Oedipus’u yazdığında ve Simonides nesri akranlarından kapıp götürdüğünde Aşmıştı çoktan seksenlerini ikisi de Ve Theophastrus doksanındaydı başladığında “İnsan Karakterleri”ni yazmaya. Henry Longfellow Özkan Ağtaş Ceza ve Adalet Cezanın derhal adalet taleplerimize musallat olan mahrem bir bulaşıcılığı vardır. Ve bunun olağanlığı hakkında vaaz vermeye hazır güçlü bir mutabakat... Oysa, nasıl oluyor da ceza yoluyla adaletin yerine geldiğini düşünebiliyoruz? Cezayı kendine has bir tahakküm tarzına dönüştüren ve siyasal formla ilişkili kılan şey nedir? Onu hukukun adaletine bağlayan köken hakkındaki suskunluk ahdi, yani cezaya dair bütün o geveze söylemler tarafından örtbas edilmek istenen şey.. Bu kitap, işte tam da bu suskunluk ahdine saldırıyor. Özkan Agtaş, siyaset kuramı ve hukuk felsefesi başta olmak üzere ilgili diğer alanlarda serbestçe dolaşarak yürüttüğü teorik tartışmayı, Batının hukuksalsiyasal düzeninde vuku bulan dönüşümlerin içerisine yerleştiriyor. Günümüze dair çözümlemelerde, suç ile siyaset arasındaki eşiMetis Edebiyatdışı 320 sayfa Düşünsentır Küresel hava vaziyeti Rüzgâr ve yağmur kuzeye kayıyormuş! Boood..rum!..Boood..rum!.. Haftanın sanat çizelgesi El sanatları ele alınacak! ğin bulanıklaştığına işaret eden Agtaş, bunu "istisnayı kural haline getiren sürecin hedefindeki şeyin, yani siyasallaşma imkânlarını gasbetmenin ve siyasal alanı kapatmanın" yollarından biri olarak yorumluyor. Politikasonrası çağın tazyiklerinden azade olmayan cezalandırıcı makinenin ise, adalet kavramına göndermede bulunma yükünden kurtulmuş salt bir tahakküm uygulamasına dönüşerek güçlendiğini söylüyor. Lav sıtori Haydi topla boşları... boş kağıtları, boş duvarları, boş bardakları, boş sandalyeyi, boş gözlerimi. Mehmet Tuncer Dumanşop Benim derdim çok daha başka... Mars’ta “hayal kurmak” var mıdır acaba? İbrahim Ormancı metis İpek Sokak 5, 34433 Beyoğlu, İstanbul T 212 2454509 F 212 2454519 E bilgi@metiskitap.com W metiskitap.com Kısık ateş Günde bir dakika düşünsek, ayda yarım saat yapar. A. Zeki Yeşil Misafir çizer: Zhaohua Jı C M Y B