17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 EYLÜL 2013 / SAYI 1433 5 Keman ruha açılan bir kapı Keman sanatçısı Melisa Uzunarslan “sahnedeki güzel kemancı kız” tanımından sıkılmış. Bunun müziğin önüne geçmesini istemiyor. O yüzden daha çok çalışıyor, şu sıralar kendi senfonisini de yazıyor, çünkü müziğiyle insanları etkilemek zorunda olduğunu düşünüyor. Artık konserlerden sonra duyduğu “ne güzel çalıyordu o kemancı” cümlesinden de mutlu. M Candan Erçetin’den Milyonlarca Kuştuk C andan Erçetin’in “Milyonlarca Kuştuk” isimli, içinde 15 şarkı bulunan 7’nci albümü yayımlandı. Söz ve müziği Candan Erçetin’e ait olan ve albüme adını veren “Milyonlarca Kuştuk...” şarkısı, konusunu Zümrüdü Anka efsanesinden alıyor. Şarkının sözlerinde, efsaneye göre Kaf Dağı’nda yaşayan ilahi Zümrüdü Anka kuşuna ulaşmak için yola çıkan ancak dünyevi engellere takılıp yedi vadiyi aşamadan yarı yolda kalan milyonlarca kuş; günümüzde insan ruhunun hırs, açgözlülük, kıskançlık gibi dünyevi tuzaklara düşüp yolunu kaybedişine benzetiliyor. Erçetin’in radyolarda paylaşılan ilk şarkısı ise son günlerdeki ruh halini daha iyi yansıttığı gerekçesiyle Erçetin’in özel tercihi olan “Yalnızlık”. l elisa Uzunarslan Borusan Filarmoni Orkestrası’nda çalıyor, şu dönemde ise uzun bir aradan sonra müziğe dönen Teoman ile Türkiye’yi geziyor. Çocukluğundan bu yana sahnede. Hem solo olarak bestelerini çalıyor hem de sanatçılara eşlik ediyor. Hayatını müzikle doldurmuş. Şimdi ilk senfonisini yazıyor, diziler için müzikler hazırlıyor. Müzik nasıl başladı? Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Keman ve Kompozisyon bölümlerini bitirdim. Yüksel lisans da yaptım. Şimdi zaman bulursam doktora yapacağım. Müziğe piyano ile başlamak istedim ama keman oldu. İyi ki de keman beni buldu. Sahne ise hep vardı, çünkü dokuz yaşımdan bu yana solo konserler verdim. Şimdi öğretim görevlisiyim, bilgilerimi aktaracağım seviyeye gelmek güzel. Hayatın getirdikleriyle yaşıyoruz elbette. Şu bir nefeste söylediğimiz şeyler aslında çok uzun süreler. Keman özel bir enstrüman, sesi ve gizemi başka. Nasıl bir ilişkiniz var onunla? Keman ruha açılan bir kapı. Özel bir tınısı da var. Kimse alınmasın ama yaylı çalgılar arasında yeri çok büyük. Tabii ben çelloyu da çok severim. Klasik müzik dışarıdan bir kapalı kutu ve sanırım çok da anlaşılmıyor. Sizin klasik müzikte serüveniniz nasıl gelişti? Klasik müzik çok emek istiyor, temelinizi sağlam oturmak için de çok çalışmanız şart. Mesela benim günde 11 saat keman çalıştığım oluyordu. Herkesin sevgilisi vardı benim yoktu! Bazı şeylere hiç zamanım olmadı, müzik her şeyimdi. Elbette bu çalışma temposundan çok keyif alıyordum. Bazen hobim olmamasına çok sinir oluyordum küçükken; arkadaşlarla buluştuğumda “hadi gitarını ver, kemanımı al o da piyanoyu geçsin, böyle oynayalım!” diyordum. Oyunumuz bile müzikti. Bir de klasik müzikten para kazanmak, geçinmek zor. Neyse ki şu an bazı teklifleri geri çevirme lüksüm var. Popçular senfonik işlere sevdalandıklarından oralarda çalarak iyi paralar da kazandık. Zaten klasik müzik camiası büyük değil. Ben Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrasına girdim, solo konserler verdim, sanatçılara eşlik ettim. Sezen Aksu ve Fazıl Say’la da çaldım. Geldiğim en güzel yer de şu an çaldığım Borusan Filarmoni Orkestrası. Şartlarımız iyi, klasik müzik için olabilecek en doğru yerdeyiz. Keman ile birlikte kompozisyon bölümünü de bitirmişsiniz. Bestecilik müziğinizde nerede duruyor? Yaratmak ayrı bir mevzu. Ben ise film görür gibi yazıyorum, bir senaryo var kafamda ve hepsi görüntülü. Aslında rock müzikle Alaçatı Ramo Beach’de dans etti T ektekçi’nin Ramo Beach’te organize ettiği “Tektekçi Beach Party”de denizin içine kurulan hamaklar, salıncaklar ve iyi müzik vardı. Alaçatı, Beyoğlu, Bebek ve Ankara’da alıştığımız Tektekçi eğlencesi plajda çok daha başkaydı. Tektekçi’nin en sevilen DJ’lerinden Nadir Duman, Güven Orman ve Mürsel Arslan’ın nevi şahsına münhasır playlist’leriyle sabaha kadar devam eden gecede Türkiye’nin en yetenekli perküsyon ustalarını bir araya getiren Tektekçi Percussion Quartet, Küba ritimlerinden 9/8’liğe geçişleri ile müziği hep diri tutmayı başardı. Müzisyenoyuncu Erdem Yener de rock ağırlıklı sürprizlerle dolu seçkisiyle ilk kez Tektekçi Beach Party için DJ kabinine girdi. Redd grubunun solisti Doğan Duru, fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut ve Tektekçi’nin has DJ’lerinden Nadir Duman’dan mütevellit Summertime Madness da kıpır kıpır müzikleriyle geceye nokta koydular. l büyüdüm, ilk çaldığım Pink Floyd’ un “The Wall”uydu. Tabii konservatuvar klasik bir temel veriyor, çok sesli müzik pencerinizi inanılmaz genişletiyor. Benim müziğimde söz yok, Yazılar: ALİ o yüzden anlatmam DENİZ USLU gerekenleri çok iyi işlemem gerekiyor. Şu aralar ilk senfonimi yazıyorum. Genelde acıyı ve aşkı dert edindim. Bir de son dönemde yaşadıklarımız ve Gezi Olayları aklımda hep... Gezi Direnişi’ni nasıl yaşadınız? Bugünleri tecrübe ettiğim için mutluyum. Bizim yani “apolitik kuşağın” üstündeki ölü toprağını atması açısından bu hareket önemliydi. Elbette çok canlar yandı, yapılanların, şiddetin hiçbir açıklaması yok! Hepimiz çok korktuk, ben çok korunaklı ve sevgiyle örülmüş bir ortamda büyüdüm. Bu kadar öfkeyi, şiddeti yaşayınca çok korkudan aptala döndüm. Yalnızca Gezi’de değil, siyaset arenasındaki öfke de ürkütücü boyuttaydı. Sanırım Türkiye’nin gerçek yüzlerinden birine tanık olduk. Doğu’yu da hiç bilmediğimizi ve anlamadığımızın farkına vardık. Demek ki yanlış bildiğimiz çok şey var! Solo konserlerin nasıl geçiyor? Genç klasik müzik bestecileri solo konserlerinde genelde yalnızdır, aileye çalarlar, eş dost gelir. İyi bir isim olmadan salonu doldurman zordur. Buna alışmak ama kabullenmemek gerekli. Ben ise solo konserlerimde insanları kendi müzik evrenime davet ediyorum, bu daveti kabul edenlerle başka bir dünyaya gidiyoruz. Besteci kimliğimde elbette sınırlarımı kendim belirliyorum ve farklı tatları deneyebiliyorum. Yazın tempomuz yoğun, sonbahar kendi bestelerim için ve konserlerim için yoğunlaşmayı düşünüyorum. Bir de Teoman var tabii, özellikle konserlerde öne çıkıyorsun. Teoman ile de müziğe döndüğünden bu yana çalışıyorum, o zaten özel bir adam. Onunla çalışmak aslında pek çok soruya da iyi bir cevap. “Güzel kemancı hatun” tanımından da sıkıldım. Elbette görselli yaptığım işin bir parçası belki ama bütünü değil, önüne de geçmemeli. “Kemancı güzel kızı” aşmak için sahnede insanları müziğimle etkilemek zorundayım, Teoman da sahnede bu anlamda bana çok zaman veriyor. Herkes çekiliyor sahneden bir süre ben çalıyorum, kendini sınıyorum ve özgür bırakıyorum. O yüzden konserlerden sonra “ne güzel keman çalıyordu o kemancı” diyecekleri bir yere nihayet gelebildik. l Biz sussak da sessiz bir çığlık gibi bizi anlatır türküler M üzisyen Yusuf Gül ilkini 2009 yılında çıkardığı “Türkülerimiz Var Bizim” düet çalışmasının ikincisini yayımladı. Bu albümde de kimler yok ki? Musa Eroğlu, Güler Duman, Yavuz Bingöl, İlkay Akkaya, Nida Ateş, Sevcan Orhan, Mustafa Özarslan, Şevval Sam, Gülay, Oğuz Aksaç, Emekçi, Zeynep Başkan ve Erol Parlak... İşte türkülere sevdalı Yusuf Gül’ün ve yeni albümün hikayesi... Bize hayatınızı ve müziğinizi anlatır mısınız, nedir müziğinizdeki vazgeçilmezleriniz? Çocukluktan beri zakir bir babanın yanında muhabbetleri, türküleri dinleyerek büyüyen dinledikçe o çarkın içinde yoğrulan, radyo geçmişi olan, türkülerle dolu bir hayatın parçasıdır müziğim. Türküler Anadolu’yu yansıtır; baharda doğayı, alıyla, moruyla yeşerten toprak anayı, emekle, göz nuru ile işlenen kilimlerdeki dokuyu, bir gelinin elindeki kınayı, evladı için ağıt yakan anayı anlatır türküler. Müzik ciddi bir iştir; birikim ister, emek ister en önemlisi de yürek ister. Müzik birikimlerinizi gençlerde de aktarıyorsunuz. Neler öğretiyorsunuz onlara? Bizden sonraki kuşakların kültürümüzü yaşatması için pek çok öğrenciyi dershane dönemimde yetiştirip müzik piyasasına, konservatuvarlara, gençlik korolarına yerleştirdim. Yönetmenlik yapıp bestelerimle ve birikimlerimle gençlere ve pek çok sanatçıya destek verdim. Bu desteğimi yerel yönetimlerden de konservatuvar kurulması için çalışmalar yapıp, imkânı olmayan gizli yetenekleri açığa çıkarmak için çabalar gösterdim ve göstermeye de devam ediyorum. Müzik yönetmenliği yapmaya devam ediyor musunuz? Albümün altına imza atmak ciddi bir iştir. Solisti ve eserleri iyi seçmek gerekir onun için zor ve uzun bir yolculuktur bu. Şartların oluştuğu ortamlarda yönetmenlik yapmaya devam edeceğim. Türküler hep başka, hep bir çığlık, hep vicdanın yanında. Nedir türkülerin derdi? Türküler yaşamdaki her duygunun karşılığı. Karacaoğlan’ın bitmek bilmeyen aşkında, Köroğlu’nun, Dadaloğlu’nun inleyen narasında, Pir Sultan’ın felsefesinde, Leyla’sını arayan Mecnun’un çöllerinde, Ferhat’ın dağlarında hep vardır, hep başkadır türküler. Biz sussak da sessiz bir çığlık gibi bizi anlatır türküler. Anadolu’nun her yanından ayrı seslenmiştir, kimi yerde barak, bozkırlarda bozlak, Ege’de gurbet, Karadeniz’in hırçın dalgalarında horon, doğuda halay olmuş, ağıt olmuş temiz ve derin yüreklere seslenmiş, vicdanımıza dokunmuştur türküler. “Türkü dinlemek ciddi bir iştir, onurlu bir iştir, yürek ister” diyorsunuz yeni albümünüz “Türkülerimiz Var Bizim” albümünün önsözünde... Türküler bu ülkenin kartvizitidir. Halk kültürünün mihenk taşıdır onun içindir ki çok ciddi ve önemlidirler. Bir ülkenin kültürüyle sanatıyla oynarsanız o ülkenin taşlarını yerinden oynatırsınız. Bizi birbirimize bağlayan harcı bozarsanız o mozaiği de yıkmış olursunuz. Bu yüzdendir ki bu ülkede artık türküler söylenmiyor, dinlenmiyor ve öteleniyor. Bu uğurda derisi yüzülenler, asılanlar, çok bedeller ödediler. onun içindir ki ozanım demek emek ister, ozanım demek birikim ister en önemlisi bunları yapacak yürek ister bu nedenledir ki; ozan olmak yürek ister. “Türkülerimiz Var Bizim” albümü çok ilgi görmüştü. Şimdi bu albümün ikincisini yayımladınız nasıl bir süreç yaşandı? Hem düet yapan isimler de çok özel. İnsanların sıkılmadan pek çok sanatçıyı dinleyebilecekleri bir albüm tasarladım, bestelerini yaptım ve halkımızın beğenisine sundum. Yanılmamışım albüm çok büyük ilgi gördü. 2010’da en çok satan albümlerden birisi oldu. Bunda tabii ki birbirinden değerli sanatçı dostlarımızın, enstrümanlarıyla destek veren müzisyen arkadaşlarımın katkılarını da görmek gerekir. Bu yolculukta beni sözleriyle ve besteleriyle destekleyen dostlarıma emeklerinden ötürü sağ olsunlar diyorum. Halkın beğenisi ve isteği üzerine 2012’de ikincisine karar verdiğimiz albümün çalışması ise bir yıl sürdü. Kolay bir süreç diyemem, sanatçı dostlarımın yoğunluğu zaman sorununu da birlikte getirdi. Her sanatçıya verilecek eserin onun tarzıyla ilişkili olduğu için repertuvar seçimi, akortları ve benim onların akorduna göre okumamı gerektirdi. Akort uyumsuzluğumdan dolayı bazı sanatçı arkadaşlarımızla da bu albümde buluşamadık. Zor ama tatlı bir yorgunluğun ardından tekrar güzel bir albüm tüm yorgunluğumuzu aldı. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum, zaten onlar bu ülkeye kendini kabul ettirmiş türkü dostlarıdır. l Ozan müzisyen Yusuf Gül için türküler hayat demek. Çünkü her duygunun karşılığı onlarda var. O yüzden Gül, günün birinde biz sussak da türkülerin sessiz bir çığlık gibi bizi anlatmaya devam edeceğini söylüyor. Yeni albümü “Türkülerimiz Var Bizim”de de sanatçı dostlarıyla türkülerini paylaşıyor. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle