17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Toto Karaca Nubar Terziyan 8 EYLÜL 2013 / SAYI 1433 Rum kadını fahişe, Ermeni dul Yeşilçam’daki anlatım dilinin genel olarak toplumun azınlıklara karşı önyargılarını yansıttığını söyleyebilir miyiz? Evet. Bu önyargının yarattığı stereotiplerin kimisi yüzlerce yıllık bir geçmişe sahip. Geleneksel Türk tiyatrosundaki Yahudi tiplemesinin cimriliğine, korkaklığına ve para hırsına Shakespeare’de de, günümüze ait popüler eserlerde de rastlanır. Buna karşın Rum kadının hafifmeşrepliği ve Rum erkeklerin güvenilmezliği gibi stereotipler Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında şekillenmeye başlamış; ilk roman ve ilk modern tiyatro eserlerine yansımıştır. Bu önyargılı anlatım dili üzerinde azınlıklar için nasıl bir profil çıkarabiliriz? Ermeniler, Rumlar ve Yahudiler stereotip anlamında Yeşilçam’da nasıl temsil edilmişlerdir? Yeşilçam’ın en sevdiği gayrimüslim tiplemeleri Ermenilerdir. Bu tiplemelerin en popüleri pansiyonculuk yapan, ağzıbozuk, paragöz, orta yaşlı dullardır. Bencil ve cimri olmalarına karşın seyircinin sempatik bulduğu bu tiplemeler filmlerde güldürü unsuru oluşturmaktadır. Ermeni erkek tiplemeleri esnaf olarak karşımıza çıkar. Rum kadınların fettan ve oldukça tehlikeli film kişileri olduğu görülürken; Rum erkekler soyguncu, hırsız ya da çete üyesidir. Yine dönem filmlerinde Rum karakterlerin Milli Mücadele’ye engel oluşturan iç tehditler olarak sunuldukları dikkati çeker. Yahudi tiplemelerle ise belirtmiş olduğum gibi yüzlerce yıllık cimri ve korkak Yahudi imgesi sürdürülür. Günümüz sinemasında Yeşilçam’da yaratılan bu dil ne kadar kırıldı? Günümüz sinemasında da gayrimüslim imgesinin elli yıl öncesinden farklı değil. Bu kitabı okuyanlar, gayrimüslimlere dair basmakalıp fikirlerin henüz değişmediğini daha iyi anlayacaklardır. Güz Sancısı filminde 67 Eylül Olayları anlatılırken başkarakter Elena’nın fahişe olması; Kurtuluş Son Durak filminde eşi ve çocuğu olmayan Vartanuş’un hasta babasıyla birlikte yaşaması; Aşk Geliyorum Demez filminde esnaf Miran Dayı’nın yalnız yaşayıp, yalnız ölüşü güncel örneklerden yalnızca birkaçı. l Yeşilçam’ın salyangozları Kenan Pars Vahi Öz Türkiye tarihinin en önemli yansımalarından biri Yeşilçam sineması. Bu görsel tarih içinde de azınlıkların temsili, toplumun belki yüzlerce yıllık önyargısını yansıtıyor. Yaşar Üniversitesi Araştırma Görevlisi Dilara Balcı onlarca filmi araştırarak yazdığı Yeşilçam’da Öteki Olmak kitabıyla azınlıkların beyazperdedeki yansımalarını inceledi. Sonuç mu? Ne yazık ki Yeşilçam’ın gayrimüslimlere bakışı da toplumun genelinden pek farklı değil. Önemsenmiyorlar, görmezden geliniyorlar. O bölümünü sinema ve edebiyattan Osmanlının son döneminde ve hatta nlara, meyhaneci, aldığını düşünüyordum ve bu Cumhuriyet’in ilk yıllarında bile sinema kuyumcu ya da seyyar algının değişmesi için bir adım alanında azınlıkların her kolda aktif fotoğrafçı olarak atmaya karar verdim. olduğunu görüyoruz. Buna karşın en rastlayabilirsiniz. O zaman Cumhuriyet sonrası Türk azından kendi dillerini yaratacak birkaç şanslısınız demektir. Genelde, sinemasının resmi ideolojiyle alternatif bile üretememelerinin sebepleri huysuz pansiyoncu, paragöz hayat benzerlik gösterdiğini nelerdir? kadını veya zalim tefeci olarak söyleyebilir miyiz? Azınlıklarla Çünkü filmleri üretenler ve hedef kitleleri karşımıza çıkalar. Onlar Yeşilçam’ın ilgili stereotiplerin de geleneksel büyük çoğunlukla MüslümanTürklerdi. O ötekileri. Cumhuriyet tarihimiz DENİZ Türk sanatlarından referans dönemde işletmeciler kendi bölgelerindeki boyunca yoksayılan ÜLKÜTEKİN aldığını görüyoruz. Bu açıdan seyirci kitlesinin ilgi duyduğu film ve Gayrimüslimler’in sinemadaki azınlık temsili geleneksel sahne oyuncuları bildirir, filmler bu isteklere göre yansımaları. İsimleri mi? Yorgo, sanatlarından sinemaya doğru nasıl bir üretilirdi. Örneğin; Ege Bölgesi’nde Efe filmleri Vasi, Despina ya da Kirkor. Ne fark eder ki? evrimleşme yaşamış? büyük ilgi topluyordu. Gayrimüslimlerin Kolektif Kitap’tan çıkan Yeşilçam’da Öteki Azınlık temsillerinin ilk örneklerine ise Varlık Vergisi, 67 Eylül Olayları sonrası Olmak isimli kitabında 1980’e kadar onlarca geleneksel Türk tiyatrosu ve edebiyatında nüfusları giderek azalmaktaydı. Bu yüzden filmde azınlık karakteri inceleyen Yaşar rastlanır. Özellikle Karagöz ve azımsanamayacak gayrimüslim Üniversitesi Araştırma Görevlisi Dilara Balcı ortaoyunu; Rum, Ermeni ve oyuncu, yönetmen, yapımcı ve Yeşilçam’a göre pek bir şey fark etmediğini Yahudi tiplemeler açısından emekçinin çalışmasına karşın söylüyor. çok zengindir. Yeşilçam’da bir Ermeni, Rum veya Yahudi Böyle bir araştırma yapma fikri nasıl da benzer bir kalıplaştırmaya sinemasından söz etmek ortaya çıktı? başvurulmuştur. Öte yandan mümkün olamadı. Aram Mimar Sinan Üniversitesi, SinemaTV Kurtuluş Savaşı sürecinde Rum Gülyüz, Artun Yeres gibi Ermeni bölümünde lisans eğitimime başladığımda çetelerle çatışılması, Sonradan yönetmenler bile filmlerini Kurtuluş semtine taşınmıştım. İzmir gibi Kıbrıs sorunu sebebiyle Rumlara seyirci kitlesine göre geçmişte Rum, Ermeni ve Yahudi nüfusunun yönelik algının değişmesiyle yaptılar. çoğunlukta olduğu bir şehirde büyümüş Rum güldürü tiplemesinin Kitapta, 50’li olmama rağmen, gayrimüslimlere dair fazla de sonu gelmiştir. Siyasi yılların başında bir fikrim olduğunu söyleyemem. Belki de gelişmelerin gayrimüslim imgesi azınlıklara daha bu yüzden Kurtuluş’un çok kültürlü ve canlı üzerindeki etkisi düşünülürse, objektif bir yapısı ilgimi çekmişti. İlk izlenimim Kurtuluş’ta Dilara Balcı sinema ve resmi ideoloji bakış gelişmeye pek çok Müslüman, Ermeni ve Yahudi ailenin arasındaki ilişki daha iyi başlamışken, 67 iç içe yaşamasıydı. Gayrimüslimlerle iletişime anlaşılabilir. Eylül olayları ve DP geçmemiş birinin onlara dair fikirlerinin büyük iktidarının sansürcü tutumu yüzünden sinemanın yeniden azınlık karşıtı bir dil benimsediğinin söylüyorsunuz. Cumhuriyet’in ilk yıllarında, azınlıklara yönelik tutumun ve azınlık temsillerinin tüm yetersizliğine rağmen daha olumlu olduğunu görüyoruz. 1930’larda çekilen bazı filmler Rumca kopyayla gösterime girebilmişti. Bu filmlerde Rumca şarkılara yer veriliyordu. Cici Berber gibi Muhsin Ertuğrul filmlerinde müslimgayrimüslim aşk öyküleri anlatılıyordu. 1950’lerden itibaren benzer film örneklerine rastlamamamız tesadüf değil. Gayrimüslim karakterlerin filmlerde olumsuz stereotiplerle sunulmaları DP iktidarının muhafazakârlaşan yapısıyla, Kıbrıs Sorunu ve 67 Eylül Olaylarıyla yakından ilişkili. Pek çok azınlık kökenli oyuncunun da kimliklerini gizlediği hatta reddettiği bir sinemanın olduğu görülüyor. Yeşilçam’da etnik ve dinsel kimliğini gizleyen çok ünlü oyuncu olduğunu görüyoruz. Bunların başında gerçek ismi Kirkor Cezveciyan olan Kenan Pars geliyor. 1950’lerde kariyerine jön olarak başlıyor ve 1990’lara dek karakter oyuncusu olarak kariyerini sürdürüyor. Aslen Ermeni olan oyuncu, ropörtajlarında Kirkor Cezveciyan ismiyle hatırlanmak istemediğini açıkça belirtiyor ve kendini Türk olarak hissettiğini ifade ediyor. Sami Hazinses, Turgut Özatay, Adile Naşit, Vahi Öz gibi oyuncuların etnik kimlikleri hâlâ sır gibi saklanır. Yeşilçam’da Adile Naşit Ermeni kimliğiyle ünlenen tek oyucu Nubar Terziyan’dır. Belki biraz da Toto Karaca. Terziyan’ın canlandırdığı Ermeni karakterler de iki elin parmaklarını geçmez. Bir olayı örnek vereyim. Terziyan, Ayhan Işık’ın ölümünden büyük üzüntü duyarak gazeteye “Oğlum Ayhan. Dünya fanidir ölüm herkese nasip ama, sen ölmedin zira geride bıraktığın bizlerin ve milyonların kalbinde yaşıyorsun. Ne mutlu sana (...) Amcan: Nubar Terziyan” şeklinde bir ilan verir. Işık’ın ailesi ise bu ilanı düzeltme ihtiyacı duyar ve Nubar Terziyan’la akrabalık ilişkileri olmadığının altını çizer. Kısacası ailesi, Ayhan Işık’ın Ermeni sanılmasından büyük endişe duymuştur. l [email protected] Yeşilçam’ın ailesiz ve kimliksiz gayrimüslimleri Yeşilçam Sineması’nda yer alan azınlık karakterlerin kötü gösterilmesinin yanında derinlemesine bir anlatımdan da mahrum bırakıldığı görülüyor. Bunun başlıca sebebi Müslüman Türk seyircinin tepkisini çekmemek ve milliyetçi duyguları yoğun olan bu kitleyi kaybetmemek; çünkü Yeşilçam’da olabildiğince fazla sayıda seyirciyi salonlara çekmek hedeflenir. Bu sebeple filmlerde gayrimüslim karakterler tıpkı geleneksel tiyatrodaki Rum, Ermeni ve Yahudi tiplemeleri gibi İstanbul’un kozmopolit yanını vurgulamak amacıyla kullanılır. Bir konuşmamızda yönetmen Duygu Sağıroğlu, Yeşilçam hikâyelerinde gayrimüslimlerin yok sayılmasının sebebini “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz.” sözüyle açıklamıştı. Ayrıntılı anlatılan karakterler için de birtakım tabular söz konusu. Evlerine neredeyse hiç girilmiyor, girildiğinde mutlaka bir Türk karakter de onlarla oluyor. Yine ailevi ya da dini kökenlerine dair neredeyse hiç ayrıntı yok. Senaryoları yazanlar, filmleri çekenler genelde gayrimüslimlere yabancıydılar. Bu sebeple gayrimüslimlerin yaşam alanları kimliksizdir. Yeşilçam döneminde sanat yönetimi yetersizdir; yine de Müslüman evleri duvar halıları, danteller, dualar, seccadeler ve benzeri dinsel ve kültürel objelerle betimlenir. Öte yandan seyrek olarak karşılaştığımız bir gayrimüslim evi dekorunda hiçbir dinsel ve kültürel objeye bilinçli bir şekilde yer verilmemiştir. Dinsel ve kültürel kimliği olmayan azınlıklar filmlerde sevilen yan karakterlerken, boynunda haç taşıyan bir Hristiyan olumsuz stereotiplerle sunulur. MüslümanGayrimüslüm arkadaşlığı kurulan örnekler de sayıca çok az. Genelde azınlıklar iş ve ticaret üzerinden filmlere dahil oluyor. Arkadaşlık ilişkilerinin anlatıldığı örneklerde azınlıklara ait ne gibi detaylar var? Gayrimüslim ve Müslümanların ilişkileri filmlerde çoğunlukla ticari ve iş ilişkileri üzerinden sunulmuş. Filmlerin gayrimüslimleri çoğunlukla meyhaneci, esnaf, sanatçı ya da tefecidir. Az sayıda filmde Müslüman ve gayrimüslimler arasındaki arkadaşlık ilişkilerine yer verildiği görülür. Bunların ilk önemli örneği Memduh Ün’ün 1958 yılında gerçekleştirdiği Üç Arkadaş. Filmde eski ve sahipsiz bir köşkte yaşayan, kazandıkları üç beş kuruşu paylaşan, Murat, Artin ve Mıstık isimli üç arkadaşın öyküsü anlatılmaktadır. Murat niyetçi, Artin seyyar fotoğrafçı, Mıstık ise ayakkabı boyacısıdır. Artin her ne kadar derinliksiz bir tipleme olsa da 67 Eylül Olaylarından yalnızca üç yıl sonra çekilen filmde ErmeniTürk dostluğu üzerinde durulması şaşırtıcı. Ancak Memduh Ün ile yaptığım görüşmede filmde bir mesaj vermek gibi bir arzusu olmadığını dile getirmişti. Azınlıkların aile yaşantısı da hemen hiç sinemada yer almıyor. Aile kavramını Müslüman aile anlatımıyla karşılaştırırsanız neler söylersiniz? Yeşilçam’ın gayrimüslim ailelerinin parçalanmış oluşu, aile bireylerinin eksik oluşu dikkat çekici. Çekirdek gayrimüslim aile temsiline rastlamak mümkün değil. Gayrimüslim bireyler genellikle yalnız dullar, aileleri hakkında hiçbir bilgi verilmeyen esnaflardır. Nadiren babakız, kız kardeşler, çocuksuz çiftler gibi eksik aile örnekleriyle karşılaşmak mümkün. Gayrimüslim aile yapısına dair en ufak bir ipucu verilmemesinin birkaç sebebi olabilir. Geleneksel Türk tiyatrosundaki tekil gayrimüslim tiplemelerinin Artin Dartanyan, Üç Arkadaş, 1958 sürdürülmesi bu sebeplerin başında gelmektedir. Gayrimüslimler tehdit unsuru olarak görüldüğünden anne, aile ve çocuk imgelerinden bilinçli şekilde kaçınıldığı düşünülebilir. Eksik aile imajının gerçekçi bir bakış açısı olabileceğini de düşünebiliriz; çünkü milliyetçi politikalar sonucu ülkedeki gayrimüslim nüfus oldukça azalmıştır. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle