Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 AĞUSTOS 2013 / SAYI 1428 7 uzaklaştım ve hayalimi gerçekleştirdim, albümümü Zazaca yayımladım.” “Agerayîs” dönmek anlamına geliyor. “Sürgünden dönmek mi?” diye geliyor akla, Aslan yanıtlıyor; Bizde sürgün ‘Garp’ demektir, Bizim anadilimizde sürgüne giden insana Garb’a gitmiş derler. Gariplik de oradan geliyor hatta. Bizde hiçbir sürgün Doğu’ya gitmemiş. Biz de hep Batı’ya doğru gittik. Bedensel bir kopuş var ama tinsel olarak ailemin, politik ve siyasal çevremin bana dayattığı kimlikle varolmak istemiyordum ve müziğime sığınıyordum. Durdum ve ayağa kalktım, kulağıma sesimi verdim; “İnsan hep kendi doğusunu özler, esmer yanını yine de gizler” diye bir söz yazdım. Dersimlinin hep bir yanı eksik Dersimli ozan Mikail Aslan belki de bir müzik arkeoloğu. Çünkü unutturulmaya çalışılan geçmişin peşinde. Pirlerin, dedelerin sesi soluğu oluyor kendini bildi bileli. Acıları ve katliamları hatırlatıyor. Hikâyesi sarp, özlemi ise hep Dersim. Şimdi de yeni albümü Xoza (Doğa) Kalan Müzik’ten yayımlandı. Su elbet yolunu bulacak Gelelim yeni albüm Xoza’ya. Albüme ismini veren Xoza melodik yapısıyla, bir yandan bu topraklarda yaşanan katliamları bize hatırlatırken diğer yandan sıranın o insanları yıllardır besleyen doğaya geldiğini anlatıyor ve uyarıyor. Aslan bu coğrafyadaki katliamlardan sadece insanların değil doğanın da çok etkinlendiğini anlatıyor. Aslan, “yaşadığımız bu acıların yanında doğanın yaşadığı acıyı fark etmedik. Üzerinde yaşadığımız bu tarlanın yeniden ekilmesi gerekiyor, çoraklaşan ve verimsiz hale gelen bu toprağın yeniden ürün vermesi için dinlenmeye ihtiyacı var, toprağı dinlenmeye bıraktım, yeniden doğuşunu gerçekleştirmesi için” diyor. Çem Vano’da ise Munzur derdini anlatıyor. “Her seferinde akışına müdahale edilen Irmak ısrarla meftunu olduğu denizine doğru yol alıyor, her seferinde ‘çekilin önümden, daha çok yolum var’ diyor. Kendi toprağının rengini gururla taşıyor, bütün ırmaklar gibi. Ve Türkiye, Aslan şiir gibi özetliyor her şeyi; “Türkiye’de tüm dereler birleşiyor güçleniyor ama yolunu bulamıyor. Ama akıyor, aktıkça da berraklaşıyor. Elbette yolunu bulacak!” l Fotoğraf: VEDAT ARIK ve sosyalizminden bahsediyorlardı ama neydi anlattıkları? Sonra baktım cevap arılarda. Birlikte çalışıyorlar. Kimse kimseyi çalıştırmıyor, çalışıyorlar! Erkek egemenliği de yok. Elimde kraliçe arı sevmişliğim vardır. Belki diyorum yıllar sonra arıcılık yaparım yine.” bana saldıracaklar?” diye düşündüğüm çok oluyordu diyor Aslan, “O sırada annem Almanya’ya kardeşinin yanına gitmişti. Bana bir şey olmasından korkuyordu. Gözaltına alınmıştım, okuldan uzaklaştırıldım. Ben de Almanya’ya gittim ve bütün aile oraya yerleşti. Sonra da müzik çalışmalarım başladı. Zihnimdeki müziği ağır ağır demledim. Anadilimde kendi ülkemde yapamadığım şeyi burada yapabilirim. Zazaca albüm yapacaktım! İçimdeki açlığı doyurmam kaçınılmaz olmuştu. Ama ilk başlarda her şey çok fluydu. Sonra hem matematik eğitimime hem de konservatuvara devam ettim. Armoniyi anladıkça matematikten M çok kez değişti, Türkçeleştirildi.” ikail Aslan, Peki, ya göç? Bir solukta “Dersimlilerin bir yanı anlatıyor; “10 yaşındaydım, sürekli eksiktir. Dağlara baskı görüyorduk. Tabii baktığımda asalet gelir hep gençler de sessiz kalmıyordu, aklıma, bir yandan da geri kalamıyordu. Abimin de gelmeyecekler....” diyor, “ne o dönem faaliyetler içine şimdiyim, ne sonra ne de girmesiyle işler şiddetlendi. geçmiş. Sürekli bir göç Abim cezaevine girdi ve halindeyim.” Başlıyor hikâyesini ALİ DENİZ biz de Kayseri’ye geldik, anlatmaya; “Sekiz yaşına kadar USLU kaçtık, zorundaydık! Zaten Türkçeyi köyümüze gelen Dersim’den çıkarılan aileler askerlerden ve devrimcilerden Kayseri’de toplanıyordu. Orada hayvancılık duymuştum yalnızca. Bizim köy aslında yapıyorduk, bir de arıcılık. Arılardan çok ‘Taug’ diye bir köye bağlıydı. ‘Pekoy’ şey öğrendim. Mesela? O zamanlar diyorlardı, Zazaca ‘Dağ arkası’ minvalinde. devrimciler geliyordu dedim ya hep. Eşitlik Terk edilmiş bir hali vardı hep. Sonra ismi İnsan hep kendi doğusunu özler Aslan, ortaokul ve liseyi Kayseri’de okumuş. Sonra Malatya’da İnönü Üniversitesi’nde matematik bölümüne girmiş ama üniversite macerası iki yıl sürebilmiş, çünkü kavgalar ve çatışmalar hiç bitmemiş. “Ne zaman Dünya kültürümüzü, biz dünyayı tanıyoruz ESRA AÇIKGÖZ oldalar. Hem de günlerce süren bir otobüs yolculuğunda. Türkiye’den yola çıktılar; Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Avusturya, İsviçre, Fransa ve sonunda bizim de ekibe katıldığımız yerde, İspanya’dalar. Ama hiç şikâyetleri yok yorgunluktan, güneşin ilk ışıkları kendini gösterdiğinde kimi koltuklardan klarnet sesi duyuluyor, kimisinden türkü mırıldanıyor. Bir dinlenme tesisi ya da benzin istasyonunda durulup yemekler hazırlanıyor. Sonra yola devam ve bir Avrupa ülkesinden başka birine geçiliyor, tarihi yerler gezilerek, farklı kültürlerle tanışılarak tabii ki. Kimi hâlâ lise öğrencisi, kimisi için bu gezi aynı zamanda üniversiteyi kazanma hediyesi, kimi yeni mezun; ama hepsi için bu dünyayı tanımak, hayata daha geniş bakabilme vizyonunu yakalamak yolunda bir şans. Onlar kim mi? Ataşehir Belediyesi Halk Oyunları Topluluğu’nun binlerce öğrencisinden birkaçı. Halk oyunları hocaları ve müzisyenlerle Y çıktıkları bu yolculuğun nedeni, İspanya’dan aldıkları Halk Oyunları Festivali daveti. UNESCO’ya bağlı çalışan Uluslararası Folklor Festivalleri ve Geleneksel Sanatlar Organizasyon Konseyi’nin (CIOFF) önerisi doğrultusunda davet edilmişler. “Her gittiğiniz festivalden sonra daha kaliteli başka bir festivale davet ediliyorsunuz” diyor ekibin hocası Şevket Yakupoğlu, “Türkiye’yi doğusundan batısına kadar temsil eden geniş bir oyun yelpazemiz var. Bu yüzden daha çok tercih ediliyoruz. Amacımız sadece festivale katılıp dönmek değil. Çocukların yaş ortalaması ufak, çoğunun madden yurtdışını görme şansı yok. Dört yıldır her sene otobüsle çıkıyoruz yola. Çocuklar farklı kültürlerle tanışıyor, dünyayı görüyor, farklı bakış açısı yakalıyor. Yollarda prova alıyoruz, keyifli oluyor. İnsanlar toplanıp izliyor, onlara kültürümüzü gösteriyoruz. Belediye sponsor olmasa bunları yapamazdık”. Festivalin yapılacağı Badojaz’daki öğrenci yurduna geldiğimizde bir kültürler cümbüşü karşılıyor bizi; Türkiye’yle birlikte Panama, İbiza, Güney Afrika, Japonya, Portekiz, Ermenistan, Hindistan, İspanya da kendi kültürlerini sergileyecekler zira. Yurdun sağından solundan, dünyanın farklı uçlarında duyulan ezgilerin yükselmesinin nedeni bu. Duduk zurnayla, def sitarla, koto tarla, gitarla birleşiyor. Festivalin ilk günü için şehir merkezinden yola çıkıyoruz, upuzun tarlaların arasından bir köye varıyoruz. İlk gösteriyi burada yapacak ekip, üstelik bugün sahneyi Ataşehir Belediyesi Halk Oyunları Topluluğu’nun gençleri İspanya’daki ilk gösterilerine hazırlanırken. Ermenistan’dan gelen ekiple paylaşacaklar. “Kültür sanat faaliyetleri konusunda Dünyaya Türkiye’deki kültürü tanıtırken Çoluk çocuk çay bahçesine doluşmuş yıl boyunca birçok etkinlik düzenliyor, onlar da dünyayı tanıyor. Şekillendirecekleri İspanyollar bu iki ekibi, kendi kültürlerinden gençlerimizi sanatsal faaliyetlere katılım geleceklerinde bu tanışmadan aldıkları çok farklı bu iki dansı izliyorlar ilgiyle. konusunda teşvik ediyoruz” diyerek başlıyor payın büyük olacağı sohbetlerinden de Sahnede ilk Mevlana gösteriyor kendini, cümlesine, “Halk Oyunları Topluluğu anlaşılıyor. sonra semazenler ve en sonunda çok daha da gençlerimizin kültürel gelişimlerine Bu katıldıkları tek festival de değil, eski bir kültürün izleri taşınıyor; Şaman’lar. katkıda bulunmasını sağlayacak bir Fransa, Hırvatistan, Slovakya, Polonya… Anadolu’nun üç farklı kültürünün organizasyonumuz. Göreve geldiğimiz 15 Ağustos’ta yeni bir ülke daha esintisini, Fethiye, Trabzon, Antep ve 2009’dan beri ilçedeki çeşitli mahallelerden eklenecek; Macaristan’daki “Satorajaujhely Bitlis tamamlıyor. Son olarak, Aşık ile kurslara katılan binlerce gence ücretsiz Uluslararası Folklor Festivali”ne katılacak Maşuk çıktığında kahkahalar yükseliyor eğitimler verdik. Proje kapsamında bugüne Ataşehir Belediyesi Halk Oyunları izleyicilerden. Yine de en büyük ilgiyi kadar 10 bin yetişkin ve çocuğa ulaşıldı. Topluluğu. 2009’dan beri ilçedeki çeşitli iki ekip birbirine gösteriyor, en Çocuk Orkestrası, Halk Oyunları Topluluğu, mahallelerden kurslara katılan binlerce çok alkışı birbirlerinden alıyorlar. Perküsyon Topluluğu kuruldu. Atölyelerde gence ücretsiz eğitim vermiş topluluk. Bu Ermenistan’la sürdürülen resim eğitimi gören ev hanımlarının açtığı sene, 14 farklı grupta 4 bin 500 öğrencisi “gerginlik”, birbirimizden çok da sergiler büyük ilgi görüyor. Çocuklarımızı, var. Şimdiye kadar konservatuvara birçok “farklı” olmadığımızı, kültürel gençlerimizi ülkemizin ve dünyamızın öğrenci göndermiş. Ancak Ataşehir alışverişimizi gösteren ayak geleceği, aydınlık yarınların teminatı olarak Belediye Başkanı Battal İlgezdi’nin hedefi adımları ve müzikle eriyor. Bir görüyor, onların en iyi şekilde yetişmesi ve daha büyük: “Ataşehir’i kültürün ve sanatın hafta boyunca farklı kültürlerle gelişmesi için çaba sarf ediyoruz.” l merkezin haline getirmek.” bağlar kuruyor çocuklar. Çok oyunculu bir deneyim Ö düllü oyun geliştirici Naughty Dog, yılın en merakla beklenen oyunu The Last Of Us™’ı sadece Sony PlayStation®3 için çıkarıyor. Yoğun karakter tabanlı anlatıma sahip oyun, hayatta kalma ve aksiyon unsurlarını unutulmayacak ve türüne damga vuracak eşsiz bir deneyimde bir araya getiriyor. Eleştirmenlerin büyük beğenisini kazanan UNCHARTED™, Jak and Daxter™ ve Crash Bandicoot™ serileri ile kendine önemli bir yer edinen Naughty Dog tarafından geliştirilen The Last of Us, cordyceps virüsünün tüm dünyayı etkileyerek insanlığı mahvettiği salgının ardından 20 yıl sonra radikal bir dönüşüm geçirmiş dünyada çağrışımlarla dolu bir yolculuk sunuyor. The Last of Us, ana karakterler Joel ve Ellie üzerinden insanlığın derinliklerinde keşfe çıkan gerçekçi bir deneyim. Şans eseri bir araya gelen ikili hayatlarını değiştiren koşulların içine itiliyor. Hayatta kalma, sadakat, sevgi ve kefaret konularına odaklanan anlatımın eşlik ettiği yolculukları da duygusal bir yoğunluğa sahip. The Last of Us, salgın sonrası Amerika Birleşik Devletleri’nin ıssız topraklarının benzersiz grafikleri ve oyun içindeki ilkel mücadeleyi hayata geçiren oyun mekaniği ile oyunun sınırlarını zorlayarak yeni bir tür ve sinematik oynanabilirliğe yeni bir standart getiriyor. The Last of Us tek oyunculu kampanyayı genişleterek; hayatta kalma ve kendinden olanı koruma temasını merkez alan, alışılmadık ve derin birçok oyunculu kampanya sunuyor. “Hizipler” (Factions) adı verilen çok oyunculu mod içinde, oyuncuların hayatta kalmanın bir yolu olarak kendi Klanları içinde büyümesi ve bunları desteklemesine imkân veren Avcılar (Hunters) veya Ateşböcekleri (Fireflies) ile müttefik olmayı seçebildikleri, tek oyunculu modu tam olarak içinde barındıran bit Meta oyun. Takım arkadaşlarının her ikisi de yedi farklı harita üzerinde oynanabilen iki oyun modu olan Survivors (Eliminasyon) ve Supply Run (Dörde Dört) üzerinde ayakta kalmak için birbirlerine kenetlenmek zorunda. Oyunun Grammy ve iki Akademi Ödüllü film bestecisi Gustavo Santoalalla tarafından bestelenen şarkıları da Sony Masterworks etiketiyle çıktı. Santoalalla, grubu Bajofondo’nun altTango sesleri ile geleneksel Arjantinli kökenlerini ile harmanlayarak The Last of Us’ın derinliğini hayata geçiren muazzam bir müzik yarattı. l C M Y B