17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

3 MART 2013 / SAYI 1406 7 Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ Yoğurtçu kapıyı iki kere çalar! B ir itiş kakıştır sürer. İşaret diliyle anlaşmaya çalışırlar. Türkiye’de yeni işe başlayan genç İngilizce öğretmeni evethayır gibi birkaç kelimenin ötesinde Türkçe bilmiyordur. Kapıdaki adam ısrarcıdır. İllaki de elindekini satacaktır, mutfağa dalıp uygun bir kap seçerek malını boşaltır. Karşı taraf ise söylenenleri hem anlayamaz, hem de anladığı kadarına anlam veremez. Dil sorununun ötesinde bir anlam kayması sorunu vardır. Amerikalı öğretmenin hafızasına sonsuza kadar kazınacak Türkçe kelime belli olmuştur: Yoğurt. Elindeki tasa boşaltılmış 6 kilo yoğurtla ne yapacağını bir türlü kestiremez. Türkiye anılarını anlattığı “The Yogurt Man Cometh/Yoğurtçu Geliyor” başlıklı kitaba kapıya dayanan yoğurtçu hikayesiyle başlayan Kevin Revolinski Türk yaşam biçimine alışmanın yolunun yoğurt tadına alışmaktan geçtiğini böylelikle fark etmiştir. Gerçekten de Türk mutfağı yoğurtsuz düşünülemez. Türkiye’nin her bölgesinde zengin fakir herkesin ortak yiyeceği yoğurttur. Yoğurt aynı zamanda pek çok yemeğin yapılışında da kullanılan vazgeçilmez bir malzemedir. Bunu AYLİN yabancılara anlatmanın ÖNEY TAN zorluğunu sayısız kere yaşamışımdır. Bu yüzden yoğurta dair her şeyi derlediğim bir konuşmayı önceki yıl Oxford Sempozyumu’nda sunmuştum. Konuşma sırasında yiyecek bilimi üzerine tuğla gibi bir kitabı olan Harold Mc Gee’nin bile kağıt kalem çıkarıp not aldığını görünce bizim dünyaya yoğurt konusunda anlatacağımız çok şey olduğunu iyice idrak etmiştim. Bu yüzden iki hafta önce bir konferans için New York’a gittiğimde, New York Yemek Tarihçileri (CHNYCulinary Historians of New York) grubuna da bir konuşma yapmam istendiğinde aklıma gelen ilk konulardan biri yoğurt oldu. Gümrükten soğukkanlılıkla geçirmeyi başardığım Denizli’den yanık yoğurt, Antakya’dan tuzlu yoğurt, Bolu’dan keş ve kurut yanı sıra yoğurtla yapılan tarhana örnekleri ile tam bir tadım ortamı da yaratmak mümkün oldu. Önceden gönderdiğim tariflerle CHNY gönüllüleri de ayran’dan yoğurt tatlısına birçok yemeği başarıyla yapmışlardı. Türk Kültür Merkezi’nde donatılan sofradan sonra yoğurt konulu konuşma daha da anlam kazandı. Artık kimse konuşmanın başında hikayesini anlattığım Kevin Revolinski gibi 6 kilo yoğurt ile ne yapılır diye düşünmüyordu. Daver Darende’nin şen şakrak İstanbul’u IŞIK KANSU E New York’a gidip, bu kadar yoğurt ile haşır neşir olup da Amerika’nın yeni yoğurt kralı Hamdi Ulukaya’yı ziyaret etmemek olmazdı. Ortak tanıdıklarımız Çiya’nın sahipleri Musa ve Zeynep Dağdeviren’den bağlantılarını aldığım Hamdi Ulukaya yoğurt konuşmasına gelemedi ama beni ofisine davet etti. Chobani yoğurt markasının yaratıcısı Ulukaya, 5 yıl kadar kısa bir sürede müthiş bir büyüme ile milyonlarca dolarlık bir iş hacmi yarattı ve Amerika’nın önde gelen iş adamları arasına girdi. Chobani’nin Spring Street’teki ofisi binanın en üst katında aydınlık ve havalı bir ofis. Şık ve modern tasarımı ile hemen dikkati çekiyor. Hamdi Bey’i beklerken tuvaletteki sizi öpecekmiş gibi adeta fotoğraftan dışarı fırlayan inek resmi beni güldürüyor. Ofiste masalar arasında dolanan iki Alman kurt köpeği Yoğurtlu pancar New York yoğurdu yeniden keşfederken şefler de yeni kullanımlar keşfediyor. Geçen yıl Food & Wine dergisi tarafından yılın en iyi yeni şefi seçilen Dan Kluger fırında pişirdiği pancar çeşitlerini süzme yoğurt ile eşleştirmiş. Kluger’in şefi olduğu ABC Kitchen’da en sevdiğimiz yemeklerden biri yoğurtlu pancar oldu. Aynı tarifi Başkan Obama için hazırladığı özel yemekte de sundu mu bilemeyiz ama benim yoğurt konuşmasındaki yemeklerden biri de yoğurtlu pancardı ve en sevilen lezzetlerden biri oldu. Kim bilir belki Chobani de yakında piyasaya pancarlı yoğurt çıkarır! 4 adet orta boy pancar, 2 kase yoğurt, 1 diş sarımsak, 1 tatlı kaşığı tuz, süslemek için dereotu Pancarı alüminyum kâğıdına sarıp fırında 50 dakika kadar pişirin. Fırın yerine kabuğuyla haşlayarak da pişirebilirsiniz. Pancar yumuşamış ama hafif diriliğini koruyor kalmalıdır. Soğuyunca kabuklarını soyun. Pişmiş pancarın kabuğu hemen kolayca sıyrılacaktır. Pancarları kalınca rendeleyin. Sarımsağı tuzla havanda dövün ve yoğurtla karıştırın. Rendelenmiş pancarı ekleyin ve iyice karıştırın. Servis tabağına alın ve ince doğranmış dereotu ile süsleyin. l sürekli Hamdi Ulukaya’nın peşinde. Özel ofisine geçmektense açık ofisin ortasındaki mola alanında uzun masaya ilişiyoruz. Masanın iki yanındaki duvar boyunca kara tahtada tebeşirle Chobani başarı stratajisini anlatan şemalar çizili. Servis tezgahında çalışanların yemesi için konulmuş tepsi içinde sushi’ler dizili.. İki yandaki buzdolabında ise Chobani yoğurtları sıralanmış. Birden içeriden saçını başörtüsü ile toplamış, kolunda altın bilezikleriyle bir hanım çıkıyor ve Hamdi Bey’in önüne karnıyarık ve şehriyeli pilav koyuyor. Bir tane de sade çoban yoğurdunu açmayı ihmal etmiyor. New York’un orta yerinde, havalı mı havalı, sushi barlı bir ofisin ortasında tam bir Anadolu sofrası. Hamdi Ulukaya’nın sürekli “Anacım, anacım!” diye hitabıyla tanıştığım Emine Ulukaya tam bir Anadolu anası. Hızını alamayıp karnıyarığın yarısını benim önüme koyuyor, buraların patlıcanlarının lezzetsizliğinden şikayet etmekten de geri kalmıyor. Ayrılırken de konuğunu beslemeye adanmış tüm Anadolu kadınları gibi çantama bir dolu Chobani yoğurt dolduruyor. Hamdi Ulukaya ile sohbet ederken söylediğim fikirlere ise pek itibar etmiyor. Yoğurdun Amerikan mutfaklarına malzeme olarak girmesi için önerilerimi es geçiyor. Zaten iş çok büyüdü, yetişemeyecekler sonra, canı çıkıyor çalışmaktan diye her Anadolu anası gibi oğlunu esirgiyor. Hamdi Ulukaya ise sürekli gülüyor... Anacığının endişelerine kulak asacağa pek benzemiyor, kaptırmış gidiyor... Ertesi gün Amerikan süpermarket devi Walmart ile randevusu var. Besbelli ki önü açık, yoğurdu ilk kez Yunan göçmenlerden tanıyan Amerikalıların kapısında artık yepyeni bir yoğurtçu var. Tıpkı yıllar önce Ankara’da genç öğretmen Kevin’in kapısına dayanan inatçı yoğurtçu gibi Amerikalının kapısına dayanmış ve inatla yoğurdunu satmaya ısrarlı... l [email protected] YOĞURT KRALI mekli diplomat, yazar, ressam Daver Darende’nin, izleyeni tuvalden içeri girip kırmızı ve mavinin egemen olduğu o mekanlarda dolaşmaya çağıran, içine çeken, şenlendiren resimleri 6 Mart’ta Nişantaşı’ndaki Hobi Sanat Galerisi’nde İstanbullu sanatseverlerle buluşuyor. Daver Darende ile resimlerindeki İstanbul’u konuştuk: Resimlerinizde şen şakrak bir İstanbul izliyoruz. Kırmızı tramvaylar, Beyoğlu, Haliç. Düş gibi... İstanbul düşler de mi kaldı? Tarihin akışını değiştiren, uygarlıkların kalıntılarıyla zenginleşen bu kentte her biri çirkinlik abidesi olarak yükselen onlarca gökdelen, benim İstanbulumun eşsiz siluetini bozuyor. Biz İstanbul’un yalnız doğasına değil, tarihsel mirasına da ihanet ettik. Boğaz’da, Haliç’te, Köprü’de, Beyoğlu’nda gezerken gençlik yıllarımın İstanbul’unu düşlüyor, yitirdiğimiz İstanbul’u tuvallerime yeniden aktarıyorum. Tablolarımda Galata Köprüsü’nün vazgeçilmez bir yeri vardır. O köprü yazgısıyla baş başa kalsa da benim hayalimi hâlâ süslüyor. Eski köprümün yürek atışlarını duyar gibiyim. İstanbul resimlerinizde bir tutku gibi. İstanbul bir tutkudur. Boğaziçi’nin mavisi, anılar çağrıştırır. Dostlarla yaşam sevincini paylaşır, teknelerle masmavi, tutkulu bir yolculuğa çıkarsınız. Resimleriniz sanki sizin de iç renginizi yansıtıyor. Yüreğimin sesini dinleyerek resim yaparım. Renkler içimde oluşur. Benim için her rengin aynı bir tadı var, ama mavi ön planda yer alır. Orhan Veli’nin “Her şeyi unutabilmek maviler içinde” dizesinde olduğu gibi. Mozart’tan, Verdiden ya da Belliniden kulağıma yansıyan bir melodi de beni resme daha da yakınlaştırır.l M Mekanik “Kitlesel Depresyon”la geliyor ekanik 2011 yılında Caner Öner ve Cem Ceyhan’ın bir araya gelmesiyle kurulmuş bir thrash grubu. Daha sonra davulda Erhan Ballıeker ve lead gitarda da Ahmet Akyüz’ün kadroya dahil olmasıyla ilk çalışmalara başlayan Mekanik, 90 şarkılık heavy/thrash metal tarzında cover repertuvarı oluşturup konserlerine başladı. Kuruluşundan bugüne kadar geçen bir yıllık kısa sürede, çeşitli festival ve mekânlarda 100’e yakın performans sergiledi. Popüler müziğin hız kesmediği günümüzde Mekanik, thrash/heavy ruhunu ve enerjisini yaşatmak için, müziğinden taviz vermeden kendi şarkılarını üretmeye devam ediyor. 2012 yılının başında ilk albümleri “Kitlesel Depresyon”un duyurusunu yapan grup, bu duyurunun hemen ardından albümde bulunan iki şarkıyı da dinleyicilerinin beğenisine sundu. “Seçilmiş Hiç” ve “Sır” nasıl bir albümle karşı karşıya olduğumuzun habercisi. Bu arada grup Dorock Bar’da her hafta düzenli olarak performans sergiliyor. Düzenli bar performanslarının yanı sıra pek çok şehirde, üniversite ve festivallerde sahne alıyor. Mekanik, thrash metalin dünyadaki en büyük temsilcilerinden Testament’in İstanbul konserinde de ön grup oldu. Son olarak da metalin bir başka devi Helstar’ın ön grubu olma şansını yakaladı. l www.facebook.com/mekanikofficial / www.mekanikofficial.com C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle