17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 3 MART 2013 / SAYI 1406 Bu oteller size değil kedi ve köpeklerinize Balayına çıkacaksınız ancak köpeğinizi nereye bırakacağınızı bilmiyorsunuz. İş için gitmeniz gereken bir yolculuk yüzünden kedinizi, yalvar yakar ikna ettiğiniz birine bırakmak içinizden hiç gelmiyor. Acil bir sağlık sorunu nedeniyle birkaç günlüğüne evden uzak kalmanız gerekiyor, peki ya onlara ne olacak? Nedenleri çoğaltmak mümkün ama hepsi için önerilecek tek çözüm; kediköpek otelleri. Türkiye’de geçmişleri henüz yeni olsa da sayıları hızla artıyor. Ücretleri günlük 25 TL’den başlıyor, üstelik çoğu uzun süreli bırakışlarda indirim uyguluyor. İşte size birkaç kediköpek oteli sahibinin anlattıkları ve küçük bir rehber... ESRA AÇIKGÖZ Hedef rahatlık, güven Sarıyer’deki Tip Top Pet Hotel, Esra Maçal ve Simge Yorgancıoğlu tarafından kurulmuş. Aslında ikisi de ERPCRM programları analist uzmanı ama peşinde oldukları “Yaşam mücadelesi veren sokak hayvanları için ne yapabiliriz?” sorusu onları üç yıl hayvan barınaklarında gönüllü çalışmaya, sonra da bu işe götürmüş. Maçal bu süreci şöyle anlatıyor: “Barınakta Zeytin adında kalp hastası terrier melezi bir köpekle tanıştım. Sahiplendirilemeyenlerin arasındaydı, hasta ve bakıma muhtaçtı. Ailemizin ferdi olmasına karar verdik. Balayına giderken Zeytinimi, oldukça bilinen ve güvenilir adledilen bir köpek oteline bıraktım. Aldığımda inanılmaz bir manzarayla karşılaştım. Günlük alması gereken ilaçlar verilmemiş, bir de üşütmüştü. Kolu yaralanmıştı ve nedeni bilinmiyordu. Korkunç hissettim, sadece bizim başımıza geldiğini düşündüm ama yakın çevremden de benzer şeyler duydum. İşte o, hep hayalini kurduğum şeye adım adım yaklaştığım gündür. Hemen kolları sıvadım hem köpek hem de kediler için konforlu, sağlam bir yapı nasıl ortaya çıkararım, diye düşündüm”. Hotel 2011’den beri hizmet veriyor. Maçal, evcil hayvan beslemenin ciddi bir sorumluluk olduğunu daha çok insana anlatabilmek ve farkındalık yaratabilmek için uğraştıklarını söylüyor ve “Hiçbir canlı oyuncak değildir, bu beraberliğin bir sorumluluğu vardır” diyor. Hedef; dostlarımızın rahatı, güvenliği ve sağlığı. Kreş, petshop, petkuaför ve köpek eğitimi gibi hizmetler de veriyor. Peki bunların sokak hayvanlarına yararı mı? “Gelirin yüzde 20’sini sokak hayvanlarına bağışlıyoruz. Ayrıca, bakıma “Köpek Oteli” filminden bir kare. Emekli olduktan sonra evdeki hayvan kapasitesi gittikçe yükseldiği bir zamanda daha yapacak şeylerimin olduğunu fark ettim. Neler yapacağımı keşfetmeye çalışırken arkadaşlarımın ve veterinerimin “Böyle bir şey tam sana göre” desteğiyle çıktı “kedi oteli” açma fikri ve Balat bunu pekiştirdi... Yaşadığımız bu karmaşık dünyada, keyifli bir şeyler yaratmak için; doğayı, çocukları ve hayvanları ana malzemem seçtim. Hayatı, tüm zorluklarına rağmen, dengeli ve olumlu yaşamayı hedefliyorum. Bunun için de en önemli iki şeyin doğruluk ve samimiyet olduğuna inanıyorum. Bu duygularımı keyifle paylaşabilmek için “Akide Evi” kedi pansiyonunu gururla sizlere sunuyorum. Öyle bir yer yapmak istedik ki; buraya dostlarınızı bırakırken gözünüz arkada kalmasın, keyifle tatilinizi yapın veya stres yaşamadan iş seyahatinize gidin veya tüm dikkatinizi evinizin tadilatına verebilin, hatta hiçbir gerek yokken bile sırf akide şekerinizin mutlu olması için bize birkaç gün misafirliğe getirin. Çünkü biliyoruz ki, hayvan sahibi olarak bazı zamanlar ve durumlar gereği onlardan ayrılmamız gerekebiliyor. İşte o zamanlar, dostunuzun sizden ayrı kalmasının üzüntüsünü mümkün olduğu kadar hissettirmemek üzerine odaklandık. Onların karakterlerine göre ilgilenebilmek için kapasitemizi 15 misafirle sınırladık. Bildiğimiz gibi pet pansiyonlarında kafes sistemi kullanılması olmazsa olmazlardan. Ancak biz, kafeslerimizi içlerinde yaşanabilecek minik odalar olarak düşündük. Zira tüm hayvanlar kendilerini güvende hissedecekleri küçük alanlara ihtiyaç duyar. Üstelik pisiler günlerinin yüzde 60’ını uyuyarak geçiriyor, bu yüzden rahat hissetmeleri önemli. Onlara, oyunlarını oynadıktan, karınlarını doyurduktan ve bizimle sevgi alışverişi yaptıktan sonra, ihtiyaç duydukları bu özel alanları sunuyoruz. Akide evi tam bir keyif evi. Buna uygun olarak, oyun alanlarımız esnek. Kedi katımızdaki odalarımız tekerlekli olduğu için, aktivite zamanı oyun alanımızı istediğimiz kadar büyütebiliyoruz. Sevgi alışverişi yapabileceğimiz özel zamanlar da günlük aktivitelerimiz arasında. Paylaşımlar için bazı günler Kadir Has ve Sabancı Üniversitesi’nden hayvansever dostlarımız aramıza katılacak. l http://www.akideevi.com 0212 533 83 58 Topaz Kennels Dog House: Beykoz 0216 479 93 58 / 60 www.topazkennel.com Wof Wof Dog Hotel: Şile 0 216 736 5166 0542 233 2635 / +90 532 601 2967 www.wofwofdoghotel.com Patiköy Kedi ve Köpek Oteli: Beykoz 0216 319 52 59 Mutlu Köpek Oteli: Beykoz 0216 319 54 00 www.mutlukopekoteli.com Hayvan Oteli: Erenköy 0216 385 0478 0542 799 2210 http://www.kopekotelleri.net Zen Pet Oteli: Bakırköy 0212 662 30 62 0543 662 30 62 http://www.zenpetotel.com Green Dog: Beykoz 0216 320 57 58 0532 234 23 10 www.greendog.com.tr www.yesilkopek.com Mutlu Patiler Kedi Köpek Oteli: İkitelli 0212 548 71 170532 386 03 46 http://www.mutlupatileroteli. com Bobyland Köpek Oteli ve Köpek Eğitimi Merkezi: İzmir 0232 234 58 58 http://www.bobyland.com Side Hayvan Hoteli ve Köpek Eğitim Merkezi: Antalya 0242 753 14 96 0535 876 47 16 http://sidehayvanhotel.com Active Kennel EğitimPsikoloji Merkezi ve Pet Oteli 0312 612 24 26 27 / 0533 440 12 10 Bülent Olgaçer Akademi Köpek Eğitim Merkezi & Pet Otel: Ankara 0312 441 98 88 0532 792 26 00 http://www.myacademi.com muhtaç iki kişilik kedi veya köpek kontenjanımız var. Bu çocuklar aşıları tamamlandıktan sonra yuva bulana kadar ücretsiz misafirimiz oluyor. Ayrıca bölgemizde belli noktalarda barınan sokak hayvanlarının aşı ve genel bakımlarını yaparak, düzenli mama dağıtıyoruz. Sokaktan veya barınaktan sahiplenilen misafirlerimize konaklamada yüzde 10 indirim uyguluyoruz. Aynı dostlarımızın olası davranış problemleri için de eğitmenimiz ve veterinerimizle ücretsiz danışmanlık veriyoruz”. l www.tiptoppethotel.com 0212 342 06 14 0533 664 03 08 Onlar benim de çocuklarım Pisi Palas’ın sahibi Betül Karaca, “Kedi pansiyonculuğunu 2001’de ilk kez yapan kişiyim” diyerek başlıyor söze, “Kedimin yavruları ölünce, sütüyle aciz yavru emzirilebilir diye internete ilan vermiştim. Beşiktaş Hayvanları Koruma Derneği’nden Fatma Balkanlı 67 tane annesi ölmüş kedi getirdi. Dost olduk. Evim Suadiye’de, bahçeliydi. Yavaş yavaş kedi getirenler çoğaldı ve ücret karşılığında bırakmak isteyenler oldu. Kafamda böyle bir hizmet oluşturmak vardı ama olmaz diye düşünürken kendiliğinden oldu. Üç ev değiştirdim pisi sevmeyenler yüzünden. Şimdi adada, küçük bir evde oturuyorum. Kediler tamamen serbest ve istedikleri gibi dolaşıyor”. Öyle ki bu pansiyonda kanepeleri tırmalamak, perdeleri yırtmak, buzdolabının üstüne çıkmak bile serbest! Kontenjanı beş kediyle sınırlı Pisi Palas’ın. Çünkü Karaca’ya göre çok kedi alıp, onları kafese koymak veya bir odaya tıkmak, kedi bakmak değil. “Ben seviyorum kedileri ve kendi kedim, kendi çocuğum gibi bakıyorum. Çocukluğumdan beri ailecek hiç kedisiz kalmadığımız için kedi psikolojisinden iyi anlarım. Agresif, asosyal kedileri uyumlu hale getirebilirim. Bunun için beni tercih ediyor kedi sahipleri. Burası bir otel değil aslında. Bir ev pansiyonu. 24 saat beraber yaşıyoruz pisilerle” diyor. Artık kısa süreli misafirler almıyor Karaca. Onu daha çok tercih edenler, yurtdışına iş için çıkanlar, alerjik rahatsızlığı başlayanlar, yeni evlenenler, artık bakamayacak durumda olanlar. İstedikleri her zaman ziyarete gidip kedilerini görüyorlar. Karaca onlara kedilerinin videolarını, resimlerini de yolluyor. l www.pisipalas.net Yazarken okuru asla düşünmüyorum ALİ DENİZ USLU Nurper Arslan: Burası bir keyif evi M urat Gülsoy yeni romanı Nisyan’da bunamakta olan bir yazarın yazdıklarıyla kurduğu tuhaf ve hastalıklı ilişkisini anlatıyor. Romanın kahramanı, zihninin yok oluşunu ve zamanla solmasını yazıyor. Sıkça ölüm geçiyor Nisyan’da çünkü Gülsoy büyük kayıplar yaşamış üretim sürecinde. Ölüm üzerine düşünmenin, sanat yapmanın yaşama hizmet ettiğini ve onu derinleştirdiğini söylüyor. Gülsoy ile romanını ve yaşadıklarını konuştuk. Nisyan”da yaşamdan çok ölüm var. Romanı hayatınızdan besliyorsunuz. Böyle olunca hafifliyor mu ölümün acısı? Tüm sanatların temel meselelerinden biri aşksa diğeri ölüm. Yaşam dediğimiz ikisi arasındaki gerilimden başka bir şey değil diye düşünüyorum kimi zaman. Aşk var olmak demek her anlamıyla, bir başkasının gözünde var olmak, yüce bir yaratıcının ya da hayran olunan bir diğerinin zihninde, aklında yer etmek, iz bırakmak, etkilemek... Ölümse tüm bunları yapmaktan alıkoyar bizi. Önce yavaş yavaş güçlerimizi, yeteneklerimizi kaybederiz, sonra tamamen yok oluruz. Bu bilgi tek başına çıldırtmaya yeter insanı. O yüzden edebiyat dönüp dolaşıp ölümden söz eder, etmediği zamanda bile üzerine gölgesi düşer. Peki, ölümü hafifletir mi? Acıyı alır mı? Cevabım hayır. Ölüm üzerine düşünmek, ölümü sanat yoluyla araştırmak yine yaşanan anı derinleştirir. Yine yaşama hizmet eder. Doğallaşan ölüm, yokluğa alışmak... Yaşamak için buna mecbur mu insan? Unutmak mümkün mü emin değilim. Gündelik yaşamın koşuşturmasına aldanmamalı. Bence her ölüm bir anlam kaybıdır. Yaşarken farkında olmaksızın çevremizde bir anlam uzayı ören o kişiler birdenbire öldüğünde müthiş bir boşlukla yüz yüze geliyoruz. Yaşamak için bu boşluğu doldurmak zorundayız, yani yaşayarak anlam üretmek zorundayız. Yapamazsak, yani o boşluğa gözümüzü dikip yaşamayı bir tarafa bırakırsak biz biz olmaktan çıkarız gibi geliyor. Tabii bunlar hep sınır durumlar ki kesin cevaplarını bilmek mümkün değil. Delilik bir kurtuluş olabilir mi? Çok uzun zamandan beri delilik ile akıllılık arasındaki çizginin çok kalın olmadığını biliyoruz. Gerçekliği farklı ya da yanlış anlamak gündelik yaşamı sürdürmede sorun yarattığı zaman fark ediyoruz deliliği, onun dışında tespit etmek çok güç. Oysa korkunç bir kâbus görürken örneğin, ya da canınızdan çok sevdiğiniz birini kaybettiğinizde, artık onu bir daha göremeyeceğinizi anladığınız anda yaşadığınız zihinsel durum da pekâlâ delirium’a örnek olabilir. Üstelik sınırları son derece bulanık... İşte bu sınırlar beni çekiyor. Farklı anlatımları denemeyi seviyorsunuz. Nisyan da öyle. Parça parça ama içindeki bütünlük zamanla oluşuyor. Edebiyat insanın kendi üzerinde çalışmasıdır. Her yapıtın yeni bir deneyim olması bana heyecan veriyor. Ben yazdıklarım kültür endüstrisinin basmakalıp ürünlerinden biri olsun istemiyorum. Bu ne zaman olur? İnsanın kendisinin karikatürüne dönüştüğü anda olur. En başarılı olduğunuz türde, en emin sularda birbiri ardına kitaplar yazabilirsiniz. Dolayısıyla işin bir bu yönü var; yeni arayışların yazı maceramı zenginleştireceğine duyduğum sarsılmaz inanç ama sadece bu değil. Anlatım biçimlerine duyduğum merak, hatta edebiyata duyduğum merak aslında insan zihnine duyduğum merakın bir uzantısı. Dil Fotoğraf: İBRAHİM AKGÜN ve düşünce, zihinsel süreçler tek satır yazmasaydım da ilgimi çekmeye devam edecekti. Yazarak aramanın güzel tarafı bu bilgiyi kişisel bir deneyim olarak yaşayabilmek. Romanda yok olan bir adam var. Neil Young’ın şarkı sözlerindeki gibi “yavaşça sönüp gitmektense yanmayı” tercih ediyor belki de... Romandaki adamın bir tercih yapma durumu yok aslında. Zihni yavaş yavaş solarken yapmayı en iyi bildiği şeyi yapmayı sürdürüyor sadece; yazıyor. Ortaya çıkan metinler kuşkusuz eksik, gediklerle dolu ama yine de bütünlemeye çalışıyoruz okurken... Aslında insan sürekli dağılmakta olanı bir arada tutmaya çalışıyor yaşarken de... Kitabın bana kalırsa bir de yan etkisi de var. “Nisyan”ı okuduktan sonra okumadan önceki kişiyle arada ciddi bir fark olabilir. Bunu bir iltifat olarak alıyorum. Çok mutlu olurum böyle bir etkisi varsa. Hatta buna yan etki değil asıl etki de diyebiliriz. Açık konuşmak gerekirse, bu kitabımın çok daha az kişi tarafından anlaşılacağını düşünüyordum ama bu tür tepkiler geldikçe şaşırarak mutlu oluyorum. Yazmanın yazanla bağı okuyanla olduğundan çok daha farklı. Yazarken hangi zamanı alıyorsunuz kaleminize? Her kitabın farklı bir yazım süreci var ama her gün mutlaka yazıyorum. Yazmadığım zaman rahatsız oluyorum ama bir satır, bazen bir sayfa... Çoğu zaman sadece notlar... Çünkü yazmak düşünmek benim için. Metaforlu anlatımları seviyorsunuz ama sizin onlara yüklediğiniz anlamla okuyucunun anlamı arasında bir uçurum olabileceğini hiç düşündünüz mü? Yine açık konuşmaktan yanayım; okuru asla düşünmüyorum. Kim olduğunu, neyi nasıl okuyacağını asla hesaba katmıyorum. Böyle desem bile mutlaka içimde bir taraf işleri okurlar için kolaylaştırmaya çalışıyordur. Keşke elimden gelse de o tarafı tamamen bastırabilsem. Çünkü ancak o zaman kendine özgü bir dünyayı içtenlikle örebilirim. Öteki türlü, yazma sürecine karışan hesaplar edebiyatı bozar. l C M Y B Küçük bir rehber Murat Gülsoy’un yeni romanının adı Nisyan. Yani unutmak. Gülsoy, yaşadığı kayıpların ardından yas tuttuğu, acı ve keder dolu bir dönemde kaleme almış Nisyan’ı. Avunma ve tesellinin karanlık dehlizlerinden deliliğin kıyısına bir yolculuk yapıyor romanında.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle