17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 3 MART 2013 / SAYI 1406 Halam kendisini bir kutunun içine koydu Ayhan Aydan ne istiyorsa ailesi de onun gibi davranmış. Onun için halasıyla birlikte çekilmiş fotoğraflarının bile yayımlanmasını istemiyor Ege Aydan. Diziye gelecek eleştirilere ise şimdiden hazırlıklı: “O yaşanmış bir hikâye ama dizideki her şey hayal. Çok da objektif bir senaryo. Halamın yaşadığını ‘ne erkek kadın, mahkemede çıktı; ben bu adamı seviyorum, dedi’ diye de anlatabilirsiniz. ‘Don davası’ diyerek karalayabilirsiniz de.” Baştarafı 1. Sayfada Sizin için daha da ilginç yönü halanız Ayhan Aydan’ın bu dramanın merkezinde yer alması. Aile içinde bu konu bir tabu muydu? Ege Aydan: O yıllarda çok küçüktüm. Bir olay yaşanır ama herkes onu başka değerlendirir. Bizim aiede de halamın bakış açısından değerlendirilip üstüne de çok tartışılmış bir konu değildir. Yaşımız büyüyünce de halamla gidip konuşmadık. Ancak o yıllarda ağabeyim kötü etkilenmesin diye ona pek söylemediler. Çünkü Menderes devlet DENİZ adamı, gazetede ÜLKÜTEKİN filan görüyor onu. Benim içinse fazla bir özen göstermediler, herhalde yaşım küçük diye. Halam kendini bir kutunun içine koydu. Beni, kiminle ne yaşadığı pek ilgilendirmiyor da yaşadığı şeyin kendisinde yarattığı izleri paylaşmak istemedi. Buna bir travma ya da iz de diyebiliriz ama bir yandan yaşadığı aşka duyduğu saygıdan susmuş olamaz mı? İnsani bir duygu. Detayını o kadar bilmiyoruz. Sonuçta sevdiğin adam asılıyor, bir çocuk vefat ediyor. Başbakan olması itibarıyla çok ilgi olmasından sakladı kendini. Biz de halam ne istiyorsa onun Fotoğraf: VEDAT ARIK EGE AYDAN Anılarımı süzgeçten geçirdim Ailenizle alakalı bir konuda dizi çekeceğiniz hiç aklınıza gelir miydi? Düşünmezdim bile, “nasılsa çekilecek” derdim. Bir şeyler insanın üstüne yapışıyor ve sonra ona saygı göstermeye başlıyorsun. Onun sorumluluğunu taşıyabilmek önemli. Ailenizin kökenleri bu tutumunuzda etkili oldu mu? Kesinlikle. Böyle yetiştirildiğim için başka türlüsünü görmedim. Önceden Sevda Aydan’ın oğlu, Efe Aydan’ın kardeşi derlerdi. Onların toplumla ilişkilerini değerlendirerek ilerledim. Ağabeyim eleştirir beni. “Burada sahte bakmışsın oğlum” diye dalgasını da geçer. Halam için de aynı şey geçerliydi. Hepsi sanatçı insanlar. Aldıkları alkışla sahne üstünde durdular. Bu dizide senarist ve yapımcı “neler oluyordu” diye de sordu. Haklılar da sormakta. Çünkü tarihi öğrenmek istiyorlar. Daha geniş anılara sahibim ama onları da elekten geçiriyorum. Bazı detaylar var hiçbir şeyi değiştirecek özelliğe sahip değiller. Diziye de faydaları olabilir. Mesela Şadan Candar karakteri, o da operacı ben de çok severdim, Şadan Teyzeyi. Halamın kardeşi gibiydi. Şadan Teyze konken oynarken masaj yaptırırdı, masör masaj yaparken de operacı gibi bağırırdı. l Nihat Erim (üstte), Ayhan Aydan (altta). gibi davrandık. Hâlâ da öyle, halamla fotoğraflarımı yayınlamak istiyor gazeteler, o yaşanmış bir hikâye sadece ama bu dizideki her şey hayal. Ben orada Nihat Erim’im. Benim de çok üstüme geliniyor, ben de bu şekilde koruyorum kendimi. Dizi de tarihi araştıran bir senaristin eseri. Senaryoyu okurken tek bir şeye baktım, halamın istediği o çizgi zarar görüyor muydu? Çok da objektif bir senaryoydu. Ayhan ailesi, Menderes ailesi ve işin bir de devlet tarafı var. O çatışma Her yerde Menderes’in resimleri Halanızla küçükken ne kadar yakındınız? Çok yakındık. Ondaki hüznü hissediyor muydunuz? Evet. Olay daha sıcaktı. Sonra evlendi, mutlu bir evliliği oldu. Saklamasının sebebi de bu evlilik olabilir. Mesela evine gittiğimizde, bir kasvet vardı. Fazla gürültü yapılmazdı. Bizim de sessiz olmamız istenirdi. Her yerde Adnan Menderes’in fotoğrafları vardı. Hatta düşünürdüm, onu aileden biri zannederdim ama “benim akrabam” demeye de korkardım. Sizin küçüklüğünüz de dizide olacak mı? Hayır oralara kadar gideceğini sanmıyorum olursa o zaman “hayır o öyle değildi” diye müdahale ederim işte. Ancak babaannem orada, başka akrabalarım var. Onlara rol olarak yaklaşmam gerekiyor. Onlar sahici değiller. l çok güzel kurulduğu için ben de objektif yaklaşıyorum. Halamın yaşadığını “ne erkek kadın, mahkemede çıktı ‘ben bu adamı seviyorum’ dedi” diye de anlatabilirsiniz. “Don davası” diyerek karalayabilirsiniz de. Senaryo ilerledikçe sizin hafızanızdaki detaylar yanlış bir şekilde aktarılırsa müdahele etmeniz söz konusu olacak mı? Sadece hoşlanmadığım bir şeyi duygusal olarak dile getirebilirim. Bu işin içinde, kendimi daha iyi korumuş oluyorum. Dışında olsam eleştiri getirmiş gibi olacağım. Çok hassas bir konu bu. Hassaslığı da halamın hassaslığından kaynaklanıyor. Çok da didiklendi zaman içinde, hep birileri geldi halamın evine, gizli kameralar yerleştirildi, kapıdan kovsan bacadan girdiler. Çok müdahale gördü, daha da kapandı içine. Tarihe baktığımızda halanızın “kötü kadın” olarak anılması söz konusu olabilirmiş. Kendisini o kadar güzel yansıtmış ki. Yapılabilecek en doğru şeyi yapıyor. Bir adım atıyor, “budur” diyor bir daha da geri dönmüyor. Aslında çok büyük bir şey olduğunu düşünmüyorum. Ne yapacaktı; gizleyecek miydi? Mahkemenin ne boyuta geldiğini biz de gördük. Mahkeme ilerledikçe Adnan Menderes sinirlenmeye başlıyor. Önce o da idam edileceğini düşünmüyor. Ne yaptığını ve ideolojisini anlatıyor ama öyle çocukça şeylerle karşılaşıyor ki, oldu bittiye geldiğini biraz geç fark ediyor bence. Yine de bana sorarsanız Adnan Menderes bembeyaz Cumhuriyet sayfasına ilk kara damlayı damlatmış kişidir. Siyaseten çok yakın değilim. Günümüzdeki iktidarla bir benzerliği var. O açıdan yaklaşırsanız daha da çekici hale geliyor hikâye. Şimdikiler daha başarılı belki. O zamankinden ders alarak ilerliyorlar. O zaman Adnan Menderes sizin açınızdan hep bir eleştiri konusuydu. O kadar da değil. Hiçbir zaman “halam onunla neden beraber oldu” diye düşünmedim. Ona bakarsan bir sürü aşk hikâyesi olan devlet adamları var. Berlusconi filan saklamak bir yana, artık reklamını yapıyor. Evet, her zaman yaşanan bir şey. Bir devlet adamı her zaman bir konsere gider, kemancıyı görür, balerini görür bir şey olur. İşin o kısmı bana doğal geliyor. Nihat Erim yerine Adnan Menderes rolü teklif etseler? Aydan soyadıyla o çalışmanın içinde olmak istemezdim. Nihat Erim biraz da eleştirel yaklaşıyor bu konuya belki o da hoşuma gidiyor. Bana ilk sorduklarında “senaryo nasıl” diye, “kötü” dedim. Kitlendiler kaldılar. “Ama televizyon için süper” diye devam ettim. Bu yalınlık içinde yaşanmış tarihi karmaşıklığı yansıtmak başarı. Ben halamı bu yalınlık içinde değerlendiriyorum. Sinema filmi olsa, “karakterleri biraz daha detaylandırsak mı” derdim. Bu da benim bakış açım. l [email protected] A SELÇUK EREZ İstifan şart mıydı Papa? BD Katolik kiliselerinde papazlardan çocuklara yönelik cinsel tacizler nedeniyle açılan davalarda zarar görenlere ödenen tazminat, milyar doları aşmış ve birçok piskoposluk bu nedenle iflas etmiştir. Sadece ABD’de değil, Avustralya’da, Yeni Zellanda’da, Kanada’da bu tür davalar görülmüştür. 1994’te Arjantin’de 47 gencin uğradığı cinsel saldırı gazetelere yansımış, 1995’te Kardinal Hans Hermann Groer bu şekilde suçlandığından Viyana Başpiskoposluğu’ndan ayrılmak zorunda kalmıştır. O tarihten bu yana bu ülkede yüzden fazla katolik papazı, cinsel istismar nedeniyle mahkum olmuştur. Papa 16. Benedict’in istifasında, başında bulunduğu Katolik kilisesine bağlı tapınaklarda gerçekleşmekte olan bu rezaletlerin etkisinin bulunduğu kuşkusuzdur. Peki Papa, öncülleri gibi insanları çeşitli yollardan yıldırıp susturarak yerinde kalamaz mıydı? Pekâlâ kalabilir, bu olaylardan bahseden köşe yazarlarına, “Ülke gerçeklerinden kopuk ahkâm kesiyorsunuz!” ya da “Bunu ispat edemeyen namerttir!” diyebilir, konu üstünde fazlaca duranları da “terör örgütlerine üye olmakla” suçlar ve tüm bu kepazeliklere rağmen daha uzun süre tahtında kalmayı sürdürebilirdi. Neden böyle değişik bir yol tutmak zorunda kaldı? Bir fıkra ile açıklıyorlar: Papa’nın bilmem kaçıncı yüzyıl giysileriyle dolaşan İsviçreli muhafızlarından biri, her sabah Papa’nın kapısını çalar, “Papa Hazretleri saat 6!” dermiş. Papa bu sözü “Biliyorum evladım!” diye yanıtlarmış. Bugün günlerden salı ve hava güzel, kuşlar cıvıldıyor! Papa, bütün bu sözlere hep ”Biliyorum evladım!” diye cevap verirmiş. İsviçrelilerden biri sıkılmış, yıllardır süren bu yalakalığın, “Her şeyi biliyorum!” safsatasının artık son bulmasının gerektiğini düşünmüş, bir sabah ”Saat 6, günlerden cuma, hava güzel” dedikten ve her söylediğine “Ben zaten biliyorum!” cevabını aldıktan sonra, “B.k biliyorsun” demiş, “Şu anda saat 7, günlerden salı değil perşembe, hava da güzel değil berbat!” ve istifasını bastırıp uzaklaşmış oralardan. Demek ki bütün mesele yalakalıktan vazgeçmektir! Bir Çin atasözü, “Yalakası azalan müstebid* yerinde uzun süre kalamaz!” der. *“Despot” diye çevirebilir, isterseniz “diktatör” de diyebilirsiniz. l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle