17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

3 MART 2013 / SAYI 1404 5 Fotoğraf: VEDAT ARIK ATAOL BEHRAMOĞLU TAPDK... B ir arada bulunmalarına herhalde bir anlam veremediğiniz bu beş harflik sözcüğü ya da harf birlikteliğini, sizler de benim gibi “tapmak” fiiline yakın bularak “tapdık” filan gibi okuma eğiliminde olmalısınız… Tapdık ya da taptık, her ne ise… Eninde sonunda tapmakla ilgili bir şey... Zaten öğrenmek, anlamak, bilmek, soru sormak, eleştirmek, irdelemek kavramlarının hepsinin birden yerini “tapmak”a “biat etmek”e bıraktığı; özgür yurttaş olmanın yerini giderek itaatkâr kul olmanın aldığı günümüz Türkiyesi’nde, böyle bir okuma eğilimi çok doğal sayılmalıdır… Gelelim “Tapdk”nin ne olduğuna: Meğer, Tütün ve Alkol Piyasasını Düzenleme Kurumu’nun kısa adıymış… Diyeceksiniz ki bundan bize ne… Konuyla ilgili ve bu yazıya konu oluşturan haber dikkatli okurun gözünden kaçmamış olabilir… Fakat, Tapdk’nin söz açmamın Edip Cansever şiiriyle ilgili olduğunu öğrendiğinizde sanırım çoğunuz daha da şaşıracaksınız… Evet sözü daha fazla uzatmadan açıklayayım… Sevgili şairimizin “Masa da Masaymış Ha” adlı harika şiirinin aşağıdaki dizelerinin lise 4’lerde okutulan bir ders kitabından Milli Eğitim Bakanlığı marifetiyle çıkartıldığını biliyor olmalısınız: “Bir bira içmek istiyordu kaç gündür/Masaya biranın dökülüşünü koydu…” Bu sansürün nedeni ise meğer işte bu “Tapdk”nin görevlerini düzenleyen bilmem kaç numaralı kanundaki “tütün ve alkol tüketiminden kaynaklanan kamusal, toplumsal ya da tıbbi nitelikteki her türlü zararlı etkileri önleyecek düzenlemeleri yapmak ve bunlarla ilgili kararları almak” hükmü imiş… Bu dizeleri okuyan lise öğrencisinin canı bira çekebilirmiş… (Bkz. konuyla ilgili gazete haberleri.) İnsan bu satırları okuduğunda bir an başını iki avucunun arasına alarak acaba aklım yerinde duruyor mu, yanlış mı okudum, çıldırmış olabilir miyim diye kendini yoklama gereksinimi duyabiliyor… *** Yunus Emre’den başlanarak Edip Cansever’e, geçenlerde bir şiiri sansürlenen Melih Cevdet Anday’a, son olarak Cahit Külebi’ye, başkaca çağdaş şairlerimize gelindi… Eskiden sadece “komünist” şairler sansürlenir ya da zaten bu gibi kitaplarda yer almaları söz konusu olamazdı… Şimdi durum değişti... Ders kitaplarının bu bakımdan sanki daha “demokrat” bir görünümü var… Lütfedip Nâzım Hikmet bile bu kitaplara alınabiliyor… Fakat sansürcünün keyfine göre kesilip biçilerek; biyografisi, edebiyat tarihindeki yeri güdükleştirilerek… Öyle ki, keşke hiç bu kitapta yer almasaydı dedirtilerek… “Tapdk” konusuna gelince… Bu konuda akla uygun herhangi bir söz söyleme olanağı bulunabilir mi?.. Bence şimdi sıra sansürcünün eline makası alarak sadece ders kitaplarını değil edebiyata ilişkin ne kadar kitap varsa hepsini, bütün dergi koleksiyonlarını, konuyla ilgili bütün yayınları taraması; TV filmlerinde yapıldığı gibi sigara ve içkiye ilişkin söz ve görüntülerini bir biçimde ortada kaldırması ve bu arada her türlü “erotizm” kırıntısını da yok etmesidir… Kimileri herhalde şiir ve Edip Cansever ve hiç kuşkusuz bira (ne birası, her türlü alkol) sever Yetmez Ama Evet’çi, gizli ya da açık AKP kuyrukçusu, liberal, eski sol ya da kendini hâlâ solda sanan birileri, bu konuda acaba ne düşünüyor olabilir?.. Nevizade’de, Asmalı Mescit’te (benim bu konuda kültürüm burada biter), Bodrum’da, ne bileyim, başkaca keyif mekânlarında “Tapdk”nin kamu için zararlı gördüğü maddeleri edebiyat, şiir vb. sohbetleri eşliğinde yuvarlarken, içtikleri her ne ise boğazlarına biraz olsun takılıyor mu dersiniz?.. l [email protected] www.ataolbehramoglu.com.tr http://behramogluataol.blogspot.com Oyunlarım kehanet gibi C gerçeği yalnızca deliler söyler, yazarlar ivan Canova tiyatrocu, yazar ve da onlara sığınır. yönetmen. Bu yıl tiyatro Tiyatro metni yazmak ne menem sahnelerinde yazdığı üç oyun bir iş olmalı. Sizi buna iten neydi? birden sahneleniyor, ikisini de kendi Kolektif üretimden kaçma yönetiyor. Canova, Karadayı dizisinde isteği beni buna zorladı. Tiyatroda de kötü bir gazete patronunu da mutlu değildim. Oyuncular rollerini, canlandırıyor. Yazdığı oyunların birer yönetmeni beğenmiyordu, mutsuzdu. kehanet olduğunu söylüyor, belki de Ben ise yalnızca oyuna inanıyordum. ne yazarsa onu yaşıyor. Oyunlarında İdealist tiyatroda kaybettim, o yüzden kadınların ve delilerin gözünden yazmaya başladım. Çoğu oyunumu dünyayı anlatmayı seviyor. Günümüzde okuduktan sonra içimden yırtmak de gerçekleri delilerin gördüğünü geldi, tekrar okuyamadığım da oldu. söylüyor. Üretimde bulunmak dürtüsü sancılı “Düğün Şarkısı”, “Kızıl Ötesi bu yüzden. Tabii babam da benim Aydınlık”, “Evaristo.” Bu oyunların için büyük bir modeldi. İlk şansım ilk ikisini hem yazdınız hem Mahir Canova’nın oğlu olmaktı. yönettiniz, diğerini ise yazdınız ama Tiyatro dünyasının içine doğdum. yönetmiyorsunuz. Tek sezonda üç İkinci şansım da Kartal Tibet’ti. O oyun. Nasıl oldu bu iş? da annemin ikinci eşi ve Hepsi farklı kardeşlerimin babası. dönemlerime ait, hepsi Babam sağ iken hep isyan hayatımın özeti. Tesadüf ettim ona ama zaman bu yıla denk geldiler. ilerledikçe özellikle tiyatro “Düğün Şarkısı”nı 14 yıl ile ilgili söylediklerinin çok önce yazmıştım. “Kızıl Ötesi doğru olduğunu anladım. Aydınlık” daha da eski. Keşke onu daha çok Yalnızca “Evaristo” bugün dinleyebilseydim. yazıldı. İlkokul yıllarında, “Hayatımın özeti” ALİ DENİZ elinizde Karaoğlan’ın dediniz, nedir hikâyeleri? USLU kılıcıyla dolaştığınızı “Kızıl Ötesi Aydınlık” okumuştum! Sıra dışı bir çok alıştığımız yargısız çocukluk yaşadınız sanırım. infazlardan biri. Yaşadığımız sosyal Üvey babam Kartal Tibet beni paranoyanın hikâyesi. Bu oyunu setlere götürüyordu, sihirli bir dünyaydı yıllar önce, 30’lu yaşlarımda, bugünü orası. Hayati Hamzaoğlu’nu hiç hedef alarak yazmıştım. Tam 25 yıl unutamıyorum. Bir sahnede yanlış önce hiçbir şeyin değişmeyeceğine bir şeyleri fark ettiğimi düşünüp çok dair bir kehanette bulunuyordum. heyecanlanmıştım, gittim yanına “Değişmiyoruz, kabulleniyoruz” “aynadan kamera görünüyor!” dedim o diyordum. Görüyoruz ki kehanetim da “aynanın kamerayı görmesi önemli tuttu! Ümitsizlikle yazmıştım bu oyunu, değil, kameranın ayna görmesi önemli” şimdi o ümitsizlikle yaşıyorum. “Düğün demişti. Haylazdım da çok, setlerde, Şarkısı”nı da evliyken ve büyük bir aşk sahnelerde oynarken okulda çaktım yaşarken kaleme aldım. Hayatın bizim mesela. planlarımıza nasıl çomak soktuğunu Yılmaz Güney’in “Arkadaş” filmi bir kadının gözünden anlatıyordum. 19 yaşında ilk oyunculuk tecrübeniz. Önce mutluluk sonra hüzün... Hayatım Nasıl hatırlıyorsunuz o günü? da yazdığım oyundaki gibi gitti o da İlk set günüm, 1974 yılının ayrı. Oyunlarım kehanet gibi. Temmuzu. Kumburgaz’da çekiliyordu Ya Evaristo? film. Yazlığımız da yanındaydı Evaristo’da da yersiz yurtsuz deli bir hemen. Setçilerden biri eve ya da kadının İkinci Dünya Savaşı’ndan bu kumsala gelip haber verirdi “çekim yana gözlemlerini aktarmayı denedim. var” diye. Ben de kalkıp sete, iki ev Kadınların ağzından ve gözünden öteye giderdim! İlk günkü sahne evin dünyayı anlatmayı seviyorum. Bir de Civan Canova siyasetçilerin tiyatroyu “kontrollü bir eğlence” aracına çevirmek için yaptıklarından rahatsız. O yüzden de tiyatroda özgür hissetmediğini söylüyor. “İlk defa bu yıl, metin yazarken dikkat ediyorum. ‘Bu cümle başıma dert açar mı? Yanlış anlaşılır mıyım’ dediğim işler oluyor” diyor. Umutsuz değil, hiç ummadık yerlerden patlamalar olacağını düşünüyor; “Bundan sonra böyle gitmez. Yetiştirmek istedikleri çocuklar yetişmeyecek!” hizmetkârı yani ben bahçe hortumunu takarken uzaktan kendisini izleyen Azem’i yani Yılmaz Güney’i görür ve tedirgin olurdu, hem de epey tedirgin! Gençliğin verdiği heyecanla zaten tedirgindim. Yılmaz Güney efsane, “şu gençlere öfke dolu bak” diyor. Nasıl bir öfke ile baktıysam artık iyi bir sahne çıkarmıştım. Kameranın arkasında Yılmaz Güney, asistanı Şerif Gören ve bizi izleyen tüm mahalle. Sonra alıştım sete. Ağustos ayı başında Yılmaz Ağabey tutuklandı. Adana’ya gidip yeni filme başlayacaktı, üçüncü filminde de beni oynatmayı düşünüyordu. Ben ise kamera önünde olmaktan haz almaya başlamıştım. Tüm bunlar olurken babam konservatuvara girmemi hiç istememişti. Neden? O tiyatronun acısını da çekmişti. Herkes oyuncu olmuyor, olamıyor. Derbeder olup, kaybolup gidenler de çok. Ben de 20 yıla yakın bir zamanı savrularak geçirdim, çok dağıttım hem de çok. “Boş boş geziyor bu adam” dedikleri dönemde belki de ben dolu dolu biriktirdim. Fırtına yaşamasaydım durulmazdım. l Sanalsentır Misafir şair Kuluçkaya yatırdığın sessizliğe sığınıp Uykusunu bölemezsin uzakların *** Güneşi karanlık bir ülkeden geliyorum Dilini yutmuş gibi bekliyor herkes *** Kılını kıpırdatmadan geçirdiğin günler Sana yazılmaz derdi babam Mehmet Kıyat Utandırma Servisi Off the record Tek üfleyişte sönen tek üfleyişte yanan lamba bulunmuş!.. Lambaya talim yani.. Doktorlara, sağlık çalışanlarına dövüş dersi verilir. Kemal Ateş Petşop Misafir çizer: Uğur Pamuk Tiyatroda özgür hissetmiyorum Çiçek Taksi ve taksici Celal’diniz yıllarca. Taksiler bedava götürdü o dönem beni hep; sonra şoför dergilerine kapak oldum. Herkesin beni tanıyor ve “ünlü” değil de mahallesinden biri gibi görüyor olması benim gibi çekingen biri için büyük nimetti. Televizyon izleyicim tiyatromdan hiç haz etmedi mesela ama televizyon bu çağın gerçeği. Tiyatro televizyon sayesinde çok şey kazandı. Televizyondan tanınan oyuncular tiyatroya seyirci çekiyor. Bizim de dizilere büyük katkımız var. Dizilerden kazanılan tiyatroya yatırılıyor. Ben bu tuhaf ikilemi seviyorum. Ben de taksici Celal ve Fatmagül’ün avukatından sonra şimdi de Karadayı’daki kötü adam, gazete patronuyum. Devlet Tiyatroları’nı ve tiyatronun üstündeki baskıyı nasıl yorumluyorsunuz? Devlet Tiyatroları ateşten gömlek; içi seni dışı beni yakar. Siyasetçiler tiyatroyu gereksiz görüyor. Eğlence aracı olarak kalmalı onlar için, “kontrollü eğlence”. Tiyatronun medeniyet olduğunu bilmek istemiyorlar. Tiyatroda özgürlük hissetmiyorum. Yalnızca tiyatroda mı? İlk defa bu yıl, metin yazarken dikkat ediyorum. “Bu cümle başıma dert açar mı? Yanlış anlaşılır mıyım?” dediğim işler oldu ve yazmayı bıraktım. Zihnin kapıları kapanıyor artık. Tabii ki kimse bana “yazma” diye bir zorlama yapmadı ama emsaller korkuyu yayıyor. “Ya benim de başıma gelirse?” dedi mi insan kendine artık bir daha özgür olamaz. Otosansürü benimsiyoruz hızla. Umutsuz değilim o da ayrı. Hiç ummadık yerlerden patlamalar olur, olacak. Kuşaklar arası çatışma bu açından gerekli. Bundan sonra da böyle gitmez, yetiştirmek istedikleri çocuklar yetişmeyecek. Charlie Caplin’in dediği gibi “Biz doğruları büyüklerimizin yaptığı yanlışlardan öğrendik.” l Hayırlı sıtori l Geçti Bor’un pazarı... Sür eşeğini alışveriş merkezine! l Kral öldü, helvasıyla bütün ülke doydu! İbrahim Ormancı Benim ağzıma GEM’i verdiler... O’na da GEMİ... Mehmet Tuncer Fırsat..Fırsat.. Kalabalık ilaveli ıssız ada uygun fiyatla satılıktır. Öz ütopyacı C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle