Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Burcu Kara Sayfa 3 Yaşadığım zamandan mutsuzum Dekolte özgürlüğün simgesi mi? Michigan Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre dekolte kadınlar için “özgürlüğün simgesi”. Peki Türkiye’de durum nedir? Büyük şehirlerde özgüven içinde dekolte giyen kadınlara rastlarsınız. Öte yandan televizyonlarda buzlandığına da şahit olursunuz. Mahalle baskısı nedeniyle dekoltenin yanından geçemeyenleri de düşününce dekoltenin Türkiye’de özgürleşebilmesi için epey yolu var anlaşılan. Deniz Ülkütekin Sayfa 7 Adalet kapısında para tuzakları Parayı veren düdüğü çalar! Türkiye’de bu laf adalet için de geçerli. Zira yargı sisteminde her şey parayla dönüyor... Esra Açıkgöz / Sayfa 2 George Lois Sayfa 5 Abarttım, yalan söyledim ve hep sattım Halit Kakınç ve İshak Alaton’la yıldönümü yaklaşan Struma faciasını konuştuk Fotoğraf: UĞUR DEMİR Yaşadığım sürece Struma için çalışacağım ALİ DENİZ USLU am 71 yıl önce, tarih 1942’nin 24 Şubat’ı. 2. Dünya Savaşı döneminde Türkiye büyük bir cinayete ortak oldu. Tabii diliniz gitmezse buna “dram” ya da “felaket” demeniz de mümkün. Ne derseniz deyin, bildiğimiz ve sustuğumuz onlarca cinayetten biriydi o da. Belki de adını duyunca hatırlamayacaksınız bile. “Struma” size bir şey hatırlatıyor mu? Elbette tarih zaferleri yazar, günahlar da kahramanlar yaratır. Bunu “milli eğitim” müfredatında okuyamazsınız. Ama katliamların da bir tarihi var, yazılmayan, belgeleri saklanan hatta yok edilen. Şimdi o günlere dönelim ve neler yaşandığını anlamaya, hatırlamaya çalışalım. 1940’ların başında Romanyalı Yahudiler, tüm Avrupa ülkelerinde de olduğu gibi Nazi tehdidi altındaydı. 46 metre uzunluğundaki insan taşıyan yük gemisi Struma 12 Aralık 1941’de, bu tehditten kaçan 769 Yahudi yolcusu ve mürettebatıyla Köstence’den umuda doğru bir yolculuğa çıktı. İstanbul’a T 71 yıl önceydi. Köstence’den kalkan Struma gemisi Nazi tehdidinden kaçan 769 Yahudi yolcusuyla nasıl bir sona doğru gittiğini bilmiyordu. Hedefleri Filistin topraklarıydı. Olmadı. Korku ve sefalet dolu 72 günlük İstanbul macerası da Şile açıklarında bir Sovyet denizaltısının torpiliyle sona erdi. O gün sadece gemidekiler değil, insanlık da sulara gömüldü. 15 yaşında şahit olduğu bu acının yüküyle yaşayan İshak Alaton ve Struma kitabının yazarı Halit Kakınç, artık devlet arşivlerindeki belgelerin açılmasını istiyor. Bir de Sarayburnu’na bir anıt dikilmesini. ulaştı. 15 Aralık’ta Sarayburnu açıklarına zorunlu demir attı. Çünkü bu köhne geminin motoru Boğaz’a gelmeden bozulmuştu, römorkörle çekilerek Sarayburnu’na getirildi. Motoru sökülerek Haliç’teki bir atölyeye tamire götürüldü, ama tamir “edilemedi”. Struma’nın rıhtıma yanaşmasına da izin verilmedi. Struma artık motorsuzdu. Gece gündüz kontrol altında tutuluyordu. Tam 769 insan 72 gün boyunca deniz ortasında açlığa, hastalığa, sefalete ve ölüme hapsedildi. Struma yolcuları, geminin iki tarafına üzerlerinde büyük harflerle “Yahudi Göçmenler” ve “Bizi kurtarın” yazılı beyaz çarşaflar astılar ama 23 Şubat günü polis Struma’nın etrafını sardı, suya atlamaya çalışanları ateş etmekle tehdit etti ve gemiye asılan çarşafları yırttı. Motorsuz Struma’yı Alemdar römorkörü Karadeniz’e, uluslararası sulara çekti. Çünkü “Güçlü Türkiye” baskılara direnemiyordu. Struma artık açık bir hedefti, fazla da sürmedi batırılması. 24 Şubat’ta bir Sovyet denizaltısı, Şile açıklarına çekilmiş zincirsiz ve motorsuz Struma’yı torpilledi. Bir tek David Stoliar kurtuldu. O yıllarda İshak Alaton 15 yaşındaydı. Anıları ilk günkü gibi taze, anlatırken de gözleri o günleri görüyor gibi. Babası Hayim Alaton, gemi için el altından yiyecek, içecek ve ilaç temini için faaliyet gösterenlerin başında geliyordu. Gece yarısı sevkıyat yaptıklarını hiç unutamıyor: “Azapkapı’daki iki fırından ekmek çuvallarını teslim alıyor, mavnalara yüklüyorduk. Daha sonra denize açılıp Struma’dan sarkıtılan halatlara bu ekmek çuvallarını bağlayıp yukarıya yolluyorduk”. Yazar Dr. Halit Kakınç da dokuz yıl boyunca Struma faciasını araştırıp kitaplaştırmıştı. Biz de Struma’nın yıldönümüne yaklaştığımız şu günlerde İshak Alaton ve Struma’nın yazarı Halit Kakınç ile buluştuk. Devamı 6. Sayfada Nazlıcan Eleştekin: Mesleğimi aşkla yapacağım Sayfa 4 Rashit: Bildiğimiz müziğin sonu çoktan geldi C MY B Sayfa 9