02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 KASIM 2013 / SAYI 1444 5 2 1 Cilveli, külhani bir kadın hikâyesi Çiğdem Aslan, ilk albümü Mortissa’yla Avrupa’da büyük beğeni topladı. Güçlü ve duru sesiyle rembetiko parçaları yorumladığı albüm, yakında Türkiye’de de Sony Records’tan çıkacak. ESRA AÇIKGÖZ Sırasıyla: 1. Ersen 2. Güven Erkin Erkal 3. Cem Karaca 4. Dervişan Rock müziğin Türkiye macerası ALİ DENİZ USLU Türkiye’deki rock’n roll dendiğinde ilk akla gelen isim Güven Erkin Erkal “Türkiye Rock Tarihi” isimli kitabının birinci bölümünü yayımladı. Kitap rock müziğin Türkiye coğrafyasında serüvenini anlatıyor, bilinmeyen birçok şaşırtıcı gerçeği okuyucuyla buluşturuyor. Mesela Rock’n roll üzerine yazılan ilk kitabın Türkiye’de çıkmış olması, Erkin Koray’ın John Lennon’a söyledikleri de kitapta! G üven Erkin Erkal’ın yeni kitabı “Türkiye Rock Tarihi 1”de neler yok ki? Mesela dünyanın ilk plak listeleri ve rock’n roll üzerine yazılan ilk kitabın Türkiye’de çıkmış olması, Erkin Koray’ın John Lennon’a ne dediği, Cem Karaca’nın LSD deneyimi ve sonucunda ortaya çıkan hit şarkısı ve Saykodelik yılların en önemli ayrıntıları ve daha pek çok şey... Güven Erkin Erkal belgesel niteliğindeki bu kitabın ikinci bölümü için de kollarını sıvamış. İşte size rock müziğin Türkiye’deki serüveni. Eğer Türkiye’de bir “rock müzik tarihi” yazabilecek biri varsa o da sizdiniz zaten. Bu kitap nasıl oluştu? Bundan bir on yıl önce poster formatında basılan “Türk Rock Antolojisi”ni hazırlamıştım. Orada 80’lerden 2000 yılına kadar çıkmış yerli rock grup ve sanatçıları yer almıştı. O günlerden beri çevremde bunu daha geniş bir biçimde kitap olarak hazırlamamı isteyenler oldu. Bu hazırlıklar 2009’da işin başlangıcını araştırmaya kadar gitti. Araştırdıkça ben de yeni şeyler öğrendim. Okuyucuyu en çok neler şaşırtacak? Dünyanın ilk plak listeleri ve rock’n roll üzerine yazılan ilk kitabın Türkiye’de çıkmış olması zaten çok şaşırtıcı! Uzun yıllar Erkin Koray’ın John Lennon’a ne dediği merak konusuydu. Cem Karaca’nın LSD deneyimi ve sonucunda ortaya çıkan hit şarkısı diğer şaşırtıcı konular arasında. Kitapta 60 ve 70’lerde çıkan 622 plağı kapaklarıyla birlikte gösteren bir bölüm var. Sanırım bu sadece ülkemizde değil, yurtdışında da plaklarımızı araştıran yabancı müzikseverler için benzersiz bir kaynak oldu Türkiye’de rock müziğin evrimi nasıl gelişti? Özellikle 90’lar ve 2000’lerde belli kırılmalar oldu gibi. Bu kitapta, 1971’de Anadolu poprock’un ana akıma nasıl dahil olduğunu gösteren bir bölüm var. Bu çıkış 70’ler ortasında inişe geçiyor. Arabesk, hem müzikal hem de bir yaşam tarzı olarak Unkapanı yapımcılarını ele geçiriyor. Plak formatının bitip kasetin yükselişi ve 12 Eylül 1980 kesintisiyle birlikte rock buralarda ilk perdeyi kapatıyor. 1981’de Egzotik Band, Whisky, Devil ve Asım Can Gündüz gibi isimlerle perde tekrar açılıyor. İlk dönem olup bitmiş tüm olaylar ve yapımlar konusunda büyük bir hafıza kopukluğu yaşanıyor. 1996 ve 2005’de yerli rock tekrar ana akıma dahil oluyor. 80 sonrası gelişmeler de ikinci kitapta ayrıntılı olarak işlenecek Radyo ve televizyon programlarınızda hep “Sert kalın, taviz vermeyin” diyordunuz. Bu sloganla hatırlıyorum ben sizi. Hâlâ sert miyiz? Daha sert! Böyle de olmak gerek. Çünkü bizi sarmalayan koşullar ve şartlara karşı boyun eğersek belli ki boynumuzu kopartmak isteyecekler. “Anadolu poprock” önemli bir kültürel değişimin simgesiydi. Belki de müziğin çok önemli bir sosyal istatistik kaynağı olduğu bir coğrafya burası? Doğru! 60’larda Sultanahmet ve Adana İncirlik yönünden yayılan bir kültür var. Dünyanın dört bir yanından gelip burada konaklayan gençler çok iz bıraktı. Tabii buraları da onların üstünde... Coğrafik konumumuz, açık görüşlü müzisyenlere de bir artı sağlamış. Yaptıkları deneyler ister hedefi bulmuş, ister ıskalamış olsun incelemeye değer. “Saykodelik Yıllar”dan bahsedelim biraz da. Günümüzde bile bu derece sıradışı bir tavır ve tarz yok! O yıllar dış dünya ile iletişim sınırlı olduğundan müzisyenler orada gelişen kalıplarla da fazla içli dışlı olamamışlar. Böylelikle hayal güçlerini daha çok kullanma şansı yakalamışlar. O nedenle günümüzde dünyanın başka köşelerinde yaşayan müzik araştırmacıları buraların “saykodelik yıllarına” özel bir ilgi gösteriyor. O dönemin birçok yerli yapıtının, yurtdışında plak olarak basılması biraz da bundan. Fotoğraf: HANDAN EREK Çiğdem Aslan, duru ve güçlü bir sese sahip. Bu sesini her sözcüğünü, tınısını kalbinizde hissettiren rembetiko ile buluşturunca da buğulu, derin bir dünyanın kapılarını aralıyor dinleyenine. İlk albümü Mortissa, Avrupa’da çıktı. 13 şarkıdan oluşan albüm, The Guardian’dan olumlu eleştiriler aldı. Songlines 2013’ün en iyi 100 albümü arasına seçildi. Yakında Türkiye’de de Sony Records etiketiyle raflarda yerini alacak Mortissa. Ama gelin öncesinde Çiğdem Aslan’la tanışalım... Müzik sizin hayatınızda nasıl başladı? Müzikle iç içe bir kültüre doğup onunla büyüdüm. Alevilikte müzik deyim yerindeyse kutsaldır, zira kültürün taşıyıcısı rolündedir. Dolayısıyla müzikle farkında olmadan tanıştım desem yanlış olmaz. Evet, ama Sivaslı, Alevi bir ailenin kızı olarak başladığınız hayatınızda rembetiko ile ne zaman, nasıl tanıştınız? Rembetiko ile bilinçli olarak tanışmam üniversitede, Türkiye’nin etnik müziği üstüne grup çalışması yaptığım döneme denk geliyor. Araştırdıkça gördüm ki daha önceden farkında olmadan öğrendiğim, kulağımda kalmış, yerleşmiş bir rebetiko repertuvarım zaten var, bir çoğumuz gibi. Sanırım bunda Rumların çokça yaşadığı Feriköy/Kurtuluş semtinde liseye gitmemin de bir payı var. Onda ne çekti sizi de bir rembetiko albüm çıkardınız? Sanırım rembetikoda beni en çok çeken şey derin sadeliği; yaşanmışlık kokması; sıradan insanın sıradan olmayan müziği olması... Benim için müziğin dili, dini, vs yoktur; hissiyatı vardır. Ben içine doğduğum müziğin dışında en çok rembetiko ile kendimi özleştirdim. Bu yüzden rembetiko! Albümün adı, Mortissa. Ne demek? Mortissa’yı tarif etmek güç aslında. Şarkılardaki karakter bir taraftan cilveli, eğlenmeyi bilen ve seven; bir taraftan da vurdu mu deviren, başına buyruk, hürriyetine düşkün külhani bir kadın; ama erkek gibi kadın değil; kadın kadın. Mortissa, çünkü o toplumdaki kodlamalara, beklentilere ve baskılara rağmen Mortissa... Her parçanın bir hikâyesi var. Neye göre seçtiniz parçaları? Evet, şarkıların hepsinin hayatımda bir yeri ve kendi içlerinde hikâyeleri var. Kimisi ilk rembetiko söylemeye başladığım yıllardan, kimisi de Londra’ya yerleştikten sonra öğrendiğim şarkılar. Hepsi, birlikte çalıştığım müzisyenler ve gruplardan izler taşır. Albüme şarkı seçerken aklımın bir köşesinde mübadelede Anadolu’dan göçmüş müzisyenlerin Yunanistan’da bestelediği şarkılara yer vermek de vardı; zira bu eserler hem onların yanlarında götürdüğü anavatanlarının, eski hayatlarının ve alışkanlıklarının; hem de yeni yaşamlarının izlerini taşır. Şarkıların bir çoğu 1930’lardan oldu dolayısıyla. Tabii şarkıların konuları da belirleyici rol oynadı. Albüm bize bütününde ne söyleyecek? Genelde müziğin her şeyin ötesinde olduğunu, birlikte müzik yapanların aslında düşman olamayacaklarını; aslında ne kadar aynı olduğumuzu ve tabii Mortissaları anlatacak. Önce Avrupa’da çıkan albüm The Guardian’dan olumlu eleştiriler aldı. Songlines 2013’ün en iyi 100 albümü arasına seçti Mortissa’yı. Bunlar size ne hissettirdi? Albüm nasıl bir yere ulaşsa “başarılı” olduğunuzu düşüneceksiniz? Bu gelişmeler çok heyecan verici ve gururlandırıcı. Uzun yıllar istikrarlı bir şekilde uğraş verip, büyütüp ortaya çıkardığım bir çalışmanın bu seviyede pozitif eleştiriler alması, ciddiye alındığını ve hak ettiği değerin verildiğini gösteriyor. Tabii bu bir ekip çalışmasıydı. Tüm müzisyen arkadaşlarımın ve albümümün direktörü Nikos Baimpas’ın bu başarı da çok büyük emeği var. Şu andaki gidişat “başarı” dugusunu bir hayli tatmin ediyor. Türkiye ve Yunanistan’da da benzer tepkileri görürse daha da sevindirici olur tabii. Albümün Avrupa kitapçığında Gezi Parkı’nın kadınlarına, özellikle de direnişte yaralanan Lobna Al Lamii’ye bir selam var... Gezi sürecinde İstanbul’dan uzakta, onlara desteğimi bu şekilde ifade etmek istedim. Kadınlar bu süreçte güçlü bir şekilde ön saflarda yer aldı. Lobna da bunlardan biriydi ve müzikle olan bağı yüzünden onun şahsında selam yolladım. Albüm, Türkiye’de de Sony Records tarafından yayınlanacak. Ne zaman raflarda yerini alacak? Öyle umuyorum ki 2013 bitmeden raflarda olacak. Bundan sonrası için rembetikoya devam mı, ne gibi projeler var? Elbette devam... Henüz ikinci albümüm için çalışmaya başlamadık ama netleşmemiş bazı projelerimiz var. Üstünde çalışmaya çok yakında başlayacağız. Ayrıca üyesi olduğum Klezmer, Balkan ve Gypsy müziği yaptığımız diğer grubum She’koyokh ile yaptığımız 3. albümümüz Wild Goats &Unmarried Women 2014’ün ilk aylarında İngiltere ve Avrupa’da piyasaya çıkacak. Onlarla da yoğun bir konser, turne sürecine gireceğiz gibi görünüyor. Ayrıca Mortissa 2014’te İngiltere ve Avrupa turnesine çıkacak. l 3 ANADOLU ROCK’IN ÖLÜMÜ 90’lı yılları layıkıyla yaşayanların rock müzik algısı hep farklı oldu, sanırım biz şanslıydık. Siz o yıllarla bugünleri karşılaştırdığınızda neler öne çıkıyor? 1993 ve 2005 dilimini yaşamış olanlar çok şanslıydı. İlk stad konserleri ve açık hava festivallerinde yaşanan coşkuyu nasıl tarif edebilirim. O dönemin benzerini ne 70’ler kuşağı yakalayabilmiş, ne de günümüz gençleri. Akmar Pasajı’nın merkez olduğu 4 günlerde indie ve fanzin gibi kavramlar rock kültürümüze girdi. O dönemlerde canlı müzik dinleyebildiğimiz rock barlar yaygınlaştı ve günümüzün tüm yıldız isimleri Şebnem Ferah, Özlem Tekin, Duman, Teoman ve Athena gibi isimler bu okullardan çıktı. Rock müziğin politikliği son yıllarda “ılımlıya” çevrildi, bir yandan da “sertleşme sorunu” olan bir rock müzik yapılıyor günümüzde. Nedir buna yorumunuz? 80’lerden günümüze baktığımızda politik olarak fikir beyan eden grupların öncüsü olarak Bulutsuzluk Özlemi’ni görüyoruz. 90’larda Mor ve Ötesi, 2000’lerde de Redd bu konuda öne çıkan gruplar. 2010’lara geldiğimizde ılımlı bir dil kullanıp aslında hayli politik olduğunu gösteren birçok isim Gezi’de ortaya çıktı. Bu işin bir yanı. “Sertleşme sorunu” için gerilere gitmek gerekiyor. 80’ sonrasında Kenan Evren ve dönemin başbakanı Turgut Özal’ın elini öpmek için “Ersen ve Dadaşlar” sıraya girdiğinde Anadolu Rock’ın ölümü tam anlamıyla gerçekleşmişti. 90’larda Anadolu pop, genlerinden kopyalandı ve “Ayna” adlı bir grup karşımıza çıktı. Bu grup, ülkücü hareketlerin etkinliklerine katıldı ve “rock”, bu kavramın karşısındaki çevrelerde de konuşulur oldu! “Gece Yolcuları” adlı bir başka grup, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı için düğün şarkısı besteledi. Önce “Merdiven” ardından “Haluk Levent”, yola çıkarken hiç hesaplamadıkları başka bir kanal açtılar. Bu kanal, 2000’lerde “Brit pop rock”la buluştu ve yeni bir tür ortaya çıktı. “Kolpa”, “Gripin”, “Zakkum” ve “Seksendört” bu formülü en iyi değerlendiren gruplar oldu. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle