02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

20 MAYIS 2012 / SAYI 1365 3 Ezberleri değil protokolü de bozdular Fransız siyasetinin “first girlfriend”leri, Carla Bruni, Segolene Royal ve Valerie Trierweller. First lady olmak zordur. Sıradan bir politikacıdan çok daha fazla devlet protokolüyle haşır neşir olurlar. Toplumun değer yargılarını koruyan, kocasının arkasında duran ve ona destek veren sosyal çalışmalara imza atan bir kadın imajı çizmek zorundadırlar. Peki ya evlilik dışı “first lady” olmak? İşte o çok daha zor. Dünya tarihi “gayri meşru first lady”lerin dışlanmalarıyla dolu. Daniela Schadt, Joachim Gauck’la birlikte olunca gazeteciliği bıraktı. irst lady her ne kadar devlet ve uluslararası protokolde yer almasa da protokol sıraları için çok önemli bir sıfat. Öyle ki zaman içinde çok ülkenin devlet erkanı “first lady”lerin sözleriyle çalkalanmış, bu güçlü kadınların siyasetteki ve kocaları üzerindeki etkileri dünyanın kaderine etki etmiştir. Öte yandan iyi bir “first lady” imajı çizmek için en önemli şart toplumun gözünde düzenli bir aile yaşantısındaki “yuvayı dişi kuş yapar” rolünü oynamaktır. Ancak kimi “first lady”ler var ki aile kurumunun birinci şartı olan evlilik müessesini işletmezler. Fransa’nın yeni başbakanı François Hollande ve hayat arkadaşı Valerie Trierweller’in ilişkisi de çokları tarafından bu yönüyle değerlendirildi. 2006’dan beri süren ilişkileri boyunca evliliği düşünmeyen ikiliyi, Hollande’ın başkan seçilmesi de fikrini değiştirmeye yöneltmiş gibi görünmüyor. Neyse ki protokol günümüzde daha esnek. Avrupa Parlamentosu konu hakkında Trierweller'e “first lady” muamelesi yapılacağı müjdesini verdi. Yine de Hollande’ın evlilik kurumuna karşı bir antipatisi olduğunu söylemek güç değil. Çünkü dört çocuğunun annesi, 30 yıldan fazla birlikte yaşadığı sosyalist politikacı Segolene Royal’le evlenmeyi de hiç düşünmemiş. Fransızlar da işin kolayını bulmuş anlaşılan; Trierweller’e “first girlfriend” lakabını verdi. Hollande'ın halefi Nicholas Sarkozy de dramatik ayrılığının ardından birlikte olmaya başladığı ünlü model Carla Bruni’yle ilk etapta evlenmemişti. Buna karşın Bruni çabucak dünyanın en göz alıcı first lady’si oluverdi. Elbette bunda model olarak yaptığı ünü ve güzelliğinin payı yadsınamazdı. Hele bir de isminin sonuna Sarkozy soyadını ekleyince Fransızların gözünde popülaritesi bir kat daha arttı. Ancak başlarda ikilinin işi de hiç kolay olmamıştı. Sarkozy çiftinin henüz birlikteliklerini resmileştirmediği dönemde yaptığı Mısır gezisi sırasında ülke basınında Bruni’ye “fahişe” diye hitap edenler oldu. Benzer bir durum Alman Cumhurbaşkanı Joachim Gauck için de geçerli. Tek evliliğini ailesinin itirazına karşın çocukluk aşkıyla yapan Gauck, 32 yıllık birliktelik ve dört çocuktan sonra 1991’de evliliği resmen bitirmese de beraberliğini noktalamıştı. 2000’den beri gazeteci Daniela Schadt’la birlikte olan Gauck halinden memnun olacak ki, eşinden boşanıp, partneriyle evlenmeyi DENİZ ÜLKÜTEKİN düşünmemiş. Almanlar da Gauck’un medeni halini pek önemsiyor görünmüyor. Yapılan anketler halkın Cumhurbaşkanının evli olup olmadığını umursamadığını ortaya koyuyor. Geçmişteyse devlet adamlarının gönül ilişkilerini bu kadar rahat yaşayamadığını söyleyebiliriz. Elbette Eva Peron gibi tarihe malolmuş bir kadın figürü için hayat arkadaşı Juan Peron’la evli olmamak o kadar mühim değildi. Ancak Evita bile kocası askerler tarafından hapse atılıp halkın baskısıyla çıktıktan sonra evlilik kararı almıştı. Protokol açısından en sıkıntı verici durumda kalanlarsa bekârlığı seçen ABD başkanları olmalı. John Tyler, müzmin bekâr lakabı takılan James Buchanan ve Grover Clevland 19. yüzyıl ABD’sinde başkanlık süreleri boyunca evlenmemelerinin cezasını gönül ilişkilerini protokolsüz yaşamakla ödemişti. Bu süre içinde ya kızları ya da yeğenleri “first lady”lik görevini üstlenmişti. Clevland neyse ki bir süre sonra evlilik yapacaktı da müstakbel eşini “first lady” olarak takdim edebilecekti. Bazı kaynaklara göre Sezar ve Kleopatra aşkının bile diplomatik krizlere yol açtığı düşünülürse bekâr başkanların yaşadıkları aslında çok da anormal değil. İktidarı döneminde Napoleon’un en zayıf yönü olarak gösterilen büyük aşkı Joephine de Beauhamais’le en sonunda evlenmesiyse apayrı bir hikâye. bir hikâyeyi ise yakın bir dönemde Charles, Diana ve Camilla üçlüsü arasında görebiliriz. Charles’ın Prenses Diana’yla olan evliliği çatırdadığı dönemde Camilla Parker Bowles’la yaşamaya başladığı ilişki Ada’nın tabloid basınına epey malzeme çıkarmıştı. Neyse ki Kraliyet ailesi Diana’yı sevmediklerinden olsa gerek serinkanlı davranmayı başarmış ve CharlesCamilla aşkı evlilikle noktalanmıştı. Kraliyet ailesindeki bir başka krizse 1930’larda tahtın varisi Prens Edward ABD’li Wallis Simpson’a gönlünü kaptırınca yaşanmış. Krizi yaratan noktaysa ilişkilerinin başladığı dönemde Simpson’ın evli olması. Koskoca kraliyet ailesi her zaman serinkanlı olacak değil ya. 1936’da kral olan Edward’dan bir seçim yapması istenmiş. O da aşkı için tacından feragat etmiş. Bir başka dramatik hikâye de 1900’lerin başında Rusya’da yaşanmış. Ülkenin genç Çarı İkinci Nicholas gönlünü Alman Prenses Alexandra Federaovna’ya kaptırmış. Her iki aile de bu ilişkiye karşı çıkmış. Sonraki iki dünya savaşında karşı karşıya gelecek iki ülke için pek anormal bir tepki değil. Ancak yasak aşkı bitiren aileler değil, ülkeyi ele geçiren Bolşevikler olmuş. Çift birlikte idam edilmiş. Peki hiç nikâhsız yaşayan kadın politikacı yok mu? Elbette var. Hatta 2010'da Avusturalya'da konu bir hayli polemiğe sebep olmuştu. Ülkenin ilk kadın başbakanı Julia Gillard evlilik dışı bir ilişki yaşıyordu ve basın Gillard’ın partneri Tim Mathieson için uygun bir lakap bulmakta gecikmemişti; “first bloke” yani “kıdemli herif.” F Prens Charles ve Camilla. Alexandra Feodorovna. Julia Gillard ve Tim Mathieson. Josephine de Beauharnais. Wallis Simpson ve Kral Edward. Napoleon’la birlikteliği öncesi ülkedeki pek çok politik açıdan güçlü kişinin metresi olarak nam salan Josephine'in bir zaman sonra fırtınalı aşkını evlilikle taçlandırması ChampsElysse Sarayı’nda bir hayli kıyamet koparmış. Benzer Eva Peron karakteriyle hayat arkadaşı ve kocası Juan Peron'un bile önüne geçmişti. ATAOL BEHRAMOĞLU C M Y B C MY B Edison’u cehenneme gönderelim ereden çıktı diye sorabilirsiniz… Tabii, birkaç gün önce gazetemizde yayımlanan küçük bir haber gözünüzden kaçtıysa… Habere göre, Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde Milli Eğitim Müdürlüğü yapmakta olan Yasin Yıldız adlı kişi makam aracıyla köylere giderek dinsel içerikli kitaplar dağıtıyormuş. Bu kitaplardan birinde yer alan “Edison cennete gider mi?” başlıklı bir yazıda şöyle denilmekteymiş: “Dinimize göre ancak imanlı olan bir kimse cennete gider. İnsanlığa faydalı olan yalnız âlimler değildir. Öküzler de ilk insanlardan bu yana insanlığa büyük hizmet vermişlerdir…” Haberin ayrıntılarında, bu kişi hakkında pek çok şikâyet bulunduğunu, fakat herhangi bir işlem yapılmadığını öğreniyoruz. Böyle bir şey beklemek zaten olmayacak duaya amin demek olur. Söz konusu Milli Eğitim Müdürü (siz “milli”nin önüne “dini”yi de ekleyin), görevli olduğu yörede bu türden kitaplar dağıtmakla günümüz Milli Eğitim Bakanlığı’nı temsil etmekten başka bir şey yapmış olmuyor… N ve Kuran’dan çeşitli surelerle temellendirilerek anlatılıyor… Yazar adı yok, fakat kaynaklar belirtilmiş… Bunlar, her ikisi de Mili Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi ve Mehmet Talu’nun yazıları… Okuyalım: “Bazı ilericiler, çağdaş uygarlıkçılar tutturmuşlar, ‘Edison ampulü icat etti, daha nice icada imza attı, insanlığa faydası çoktur, böyle bir adamı Müslüman olmadığı için cennete sokmamak olur mu?’ gibi laflar ediyorlar (…) Ampulü ve fonografı icat etmiş. Bunlar Cennete girebilmesi için yeterli değildir. Cennete iman ile girilir. Allah’a iman edecek, BÜTÜN Peygamberlere iman edecek, BÜTÜN ilahî kitaplara iman edecek. Bir kişi imanın temellerinden bir maddeyi kabul etmese yine cennete giremez. Din kitapları böyle söylüyor.” *** Konu birkaç yıl önce Prof. Ateş’in “Vatan” gazetesindeki köşesinde yayımladığı “Cennet Müslümanların Tekelinde Değildir” başlıklı yazısıyla gündeme gelmiş. Bu görüşe bir başka ‘din bilgini’ Talat Koçyiğit “Cennet Müslümanların Tekelindedir “ başlıklı bir yazıyla karşı çıkmış. Bir de Oflu Hoca diye bilinen Mustafa Cansız’a yakıştırılan bir “anekdot’ var: Cemaatten birisi bir gün Oflu Hoca’ya “Hocam, Edison bütün dünyayı aydınlatan buluşu gerçekleştirdi, ama yine de cehenneme gidecek” dediğinde aralarında şöyle bir konuşma geçiyor: “Sen Edison’un cehenneme gideceğini nereden biliyorsun?” “O bizim Peygambere inanmadı. Onun için cennete gidemez.” Oflu Hoca Bakara suresinden bir ayetle bunun böyle olamayacağını açıklamaya çalışsa da karşısındakinin ayak diremesi üzerine şöyle diyor: “Allah senin gibi beş milyon eşeği cennete koyacağına bir Edison’u koysun, daha kârlıdır…” *** Böylece “öküzler”in yanı sıra “eşekler” de konuya dahil oluyor… Edison cennete girer mi, giremez mi? Ergani ilçesi Milli Eğitim Müdürü ve yukarıda adı geçen “din bilginleri” gibi kimseler cennetin kapısını tutmuşlarsa, fukara Edison’un bunu başarabilmesi pek kolay olmaz… Bu gibilerle cenneti paylaşmayı isteyeceği de kuşkuludur… Ben kendi payıma onlarla cenneti paylaşmaktansa cehennem ateşinde yanmayı yeğlerim… Zaten cehaletin, aptallığın, olabilecek en aşağı düzeyde bir zekâ geriliğinin, aynı ölçüde de kabalık, küstahlık ve saldırganlığın cehenneminde yanmakta olduğumuza göre, hayatımızda pek bir şey değişmeyecek demektir… [email protected] www.ataolbehramoglu.com.tr *** Konuya ilişkin başka bir şeyler de bulmak amacıyla internete girdiğimde, beklentim boşa çıkmadı… “Edison cennete girecek mi?”başlıklı bir yazıda, “öküzler”den söz edilmese de, elektrikli aydınlatma’nın mucidi Thomas Edison’un cennete neden giremeyeceği daha ayrıntılı olarak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle