02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 CHP’li kadın milletvekilleri Bihlun Tamaylıgil ve Melda Onur’un babaanne Şükran Yalçınkaya ve Leyla’yı ziyareti sırasında... 4 MART 2012 / SAYI 1354 Kendi halinde bir çiftçi kızıydı Leyla Yalçınkaya. Ta ki köylerine HES yapmak için buldozerler gelene kadar. Geçimini sağladığı toprağını, kendi elleriyle diktikleri ağaçları korumak isteyen köylülerle birlikte HES eylemlerine katıldı. Sonrası polis, jandarma baskısı, şiddeti, mahkemeler, cezalar... Gelin de adalete inanın! “Düşünce köklerini toplarım, onları aşınmış evimin arka tarafına taşırım. Benden arta kalan yaban otlarının hemen yanına.” Angye Gaona ünümüzün Latin Amerikası’nı düşününce akla güçlü sol hareketler, karizmatik sosyalist başkanlar ve “ABD’nin arka bahçesi” yaftasını söküp atmaya çalışan bir kültürel değişim geliyor. Ancak bölgenin bütünü için bunlar geçerli değil. 1980’lerde neoliberal politikaların kültürel ve ekonomik anlamda en sert darbesine maruz kalan Latin ülkelerinden olan Kolombiya’da henüz dönemin politik alışkanlıkları terk edilebilmiş değil. Avangard şair ve sanatçı Angye Gaona’nın hapsedilmesi bunun en iyi örneği belki de. Gaona bir gün Venezüella seyahatinden dönüşte Medellin sırtlarındaki gecekondusuna girerken paramiliter güçler tarafından tutuklandı. Ülkedeki çürümüşlüğü, politikacıların, kartellerin ve mafyanın yoksul halkı ezmesini, mensubu olduğu sanat geleneğinin doğal bir sorumluluğu olarak gören ve eserlerine taşıyan Gaona şimdi hiç de adil görünmeyen bir mahkemede akıbetini bekliyor. Birdenbire olan bir şey değildi bu. Gaona, Kolombiya hükümetini “terörist devlet” olarak tanımlayınca ABD yanlısı hükümetin ve ülke elitlerinin sabrını taşırmıştı. Yaklaşık altı ay, herhangi suçlama yapılmadan hapis yattıktan sonra hakkında “halkı isyana teşvik etmek” suçlamasıyla dava açılmıştı. Neyse ki ülke dışından gelen uluslararası baskılar Gaona’yı hapse girmekten kurtardı. Ancak hükümetin onunla hesabı kapanmamıştı. Bu yılın ocak ayında Gaona için ikinci bir dava açıldı. Bu sefer isyancılığın yanına uyuşturucu ticaretine dahil olma suçu da eklenmişti. Bu karalama kampanyası sayesinde hem Gaona’nın halk üzerindeki imajı zedelenecek hem de başka bir ülkeye iltica etmesinin önüne geçilecekti. 23 Şubat’ta Görünen o ki siyasi çehresi hızla değişen Latin Amerika'da paramiliter güçlerin yoğun baskısı altında yaşayan son halklardan biri Kolombiyalılar. Sürrealist şair Angye Gaona'nın ülkesinin ezilenleri için yaptığı çağrılar sonrası maruz kaldıkları da bunun en iyi örneği. Gaona şimdi paramiliter hükümetin kendisi hakkında yaptığı uyuşturucu kaçakçılığı suçlaması sonrası hiç de adil olmayan bir mahkemede sonunu bekliyor. Kolombiya’nın sürrealist gerçeği MAVİ CANBAZ Aile boyu HES mağdurları Leyla Yalçınkaya, Erzurum’un Tortum ilçesine bağlı Bağbaşı beldesindeki köyünde yaşıyor. Henüz 17 yaşında. ÖMER Bağbaşı’nın Ödük Vadisi’ne ŞAN bakan yaklaşık 17 kilometrelik bölümünde ailesiyle birlikte organik tarım ve hayvancılıkla uğraşıyor. Ödük Vadisi’nde yapılması planlanan HES projelerini duyduğunda o da herkes gibi ilkin ne olduğunu anlayamadı. İş makinelerini, şirket yetkililerini köylerinde görünce anladılar; önce suları, sonra toprakları ellerinden alınacaktı. Tek çareleri direnmekti. Onlar da öyle yaptılar. Leyla, 73 yaşındaki babaannesi Şükran’ın yanında, köydeki diğer akrabaları ve komşularıyla birlikte HES protestolarına katıldı. Polisin ve jandarmanın copunu, biber gazını da ilk o zaman yakından gördü Leyla. Artık Bağbaşı’ndaki HES mücadelesinin simge ismiydi. İlk eylemleri başarılı olmuştu, çalışmaları durdurmuşlardı. Ama iki yıl sonra yeniden geldi HES firmasının iş makineleri köylerine. Leyla da halası, babaannesi ve diğer akrabalarıyla makinelerin önüne yattı bu kez. Yine jandarma ve polisin şiddetine, darbesine maruz kaldı. Ama o yılmadan mücadelesini sürdürmeye kararlıydı ta ki adalet elini kolunu bağlayana kadar. Geçen yılın son dönemlerinde yaptıkları eylemler nedeniyle haklarında şikâyetçi olan HES firmasının açtığı dava ile hâkim karşısına çıkarıldı. Tortum Sulh Ceza Mahkemesi tarafından, CMK109.3b maddesi ileri sürülerek, “HES çalışma alanlarına girmesi ve HES’lere karşı eylemlerde bulunan kişilerle ilişki kurması” yasaklandı. Ailesiyle birlikte “aile boyu HES mağduru” oldu, evden çıkamadı. Babaannesi ile birlikte “Görevi yaptırmamakta direnme”yle suçlandı. Aynı suçu işledikleri ileri sürülen 14 kişiye 250’şer lira para cezası ile birlikte adli kontrol kararı verildi. Ortaokul mezunu ve dört kardeşten en büyüğü olan Leyla, “Hakkımda ‘taş attı’ diye bir iftira attılar. Bunun üzerine savcının karşısına çıktım. Ama kesinlikle taş atmadım. Ben bir genç kızım ve gururumla oynadılar. Bu durum çok Annesi Fikriye Yalçınkaya ile kız kardeşi Ayşegül de jandarma tarafından karakola götürülüp ifadeleri alındı ve uyarıldı. Evlerinde sadece 14 yaşındaki Murat ve küçük kardeşi Fatih’in ceza ve uyarısı bulunmuyor. Taş atacak ve direnecek durumda olmadığını söyleyen 73 yaşındaki babaanne Şükran Yalçınkaya kızgın. “Bana ceza verdiler. Ne karakol kaldı, ne savcılık. İhtiyar bir kadınım. Her gün belediye otobüsüyle jandarma karakoluna gidip imza atıyorum. Ben taş atacak yaşta mıyım? Tek suçum eylem Bağbaşı köyündeki direnişi çevreciler de yalnız bırakmadı... alanlarını ellerinden alacak HES şirketinin yanında yer almasını ise aklı almıyor. Basına da kızgın Kemal Yalçınkaya, anlatıyor: “Basında çok yer aldık, göze battık. Yaşadıklarımızın çoğu bu nedenle oldu. Çocuğum hedefe kondu ve böyle sorunlar oluştu. Çocuğumun hiçbir suçu yok. Görüntüler ortada. Düşünebiliyor musunuz, 17 yaşındaki bir kız çocuğu jandarmaya, polise nasıl vurur? Bizim aile terbiyemiz buna müsaade etmez. Devlete, polise karşı hiçbir yanlışımız olamaz. Ama Türkiye gündemine çok çıktığı için kızım hakkındaki suçlamaların biri kapanıyor diğer suçlamalar ortaya çıkıyor. Bize de tazminat davası açmış, şikâyet etmiş şirket. 73 yaşındaki anneme de aynı davayı açmışlar. Bizimle birlikte 10 kişi hakkında halkı kışkırtmak, şirketin çalışmalarını engellemek gibi suçlamalarla dava açıldı. Biz kimi kışkırtacağız? Zaten buralar bizim topraklarımız. Herkes kendi arazisini, ekip biçtiği topraklarını, suyunu korumaya, savunmaya çalışıyor. Bu mudur kışkırtıcılık? Asıl bizler mağdur durumdayız. Ama arkamızda dayılarımız, gücümüz, kuvvetimiz yok. Biz devletimizden, yetkililerden, büyüklerimizden mağduriyetimizin giderilmesini bekledik. Hâlâ da bekliyoruz. Ama ne gelen oldu, ne giden. Bize gelip anlatsalar, ikna etseler, mağdur edilmeyeceğimizi garanti etselerdi böyle olmazdı. Biz bunu bekledik. Olmadı. Biz bugüne kadar daha mahkeme yüzü görmemiştik. Elbet adalet yerini bulacaktır. Bizler yoksul insanlarız, bunları kaldıracak gücümüz yok. Haksızlığa tahammül edemeyiz. Onun için bu durum zorumuza gidiyor. Bizler de bu devletin vatandaşlarıyız. Devletimize, bayrağımıza bağlıyız. Ama sular çekilip bu topraklar kuruduğunda, ağaçlarımız kuruduğunda biz ne yaparız? Nasıl yaşarız, nereye gideriz?” G ağırıma gitti. Hâkim, HES eylemine karışan kişilerle konuşmamamı bildirdi. Beldede hepimiz akrabayız. Akrabalarımı görüyorum ama ceza almaktan korktuğum için konuşamıyorum. Eylem oluyor ama ben gidemiyorum. HES’i protesto eden ailenin tüm fertleri mağdur oldu. Hakkımızı savunamıyorum” diyor. Leyla’nın babası Kemal Yalçınkaya hakkında da önceki HES eylemlerinde şirket yetkililerine hakarette bulunduğu iddiasıyla bin TL’lik tazminat davası açıldı. Babaannesi Şükran Yalçınkaya, HES eylemleri nedeniyle 250 TL para ve adli takip cezasına çarptırıldı. sırasında orada oturmak. Eylem alanına gittiğim için ceza verdiler. Bu yaşlı bir kadına yapılır mı?” diye soruyor. Kemal Yalçınkaya’nın umutları ise kırılmak üzere. Topraklarını, sularını, tarihlerini, kültürlerini korumaya çalıştıkları için cezalandırılmalarını anlayamıyor. “Güvenimizi yitirdik” diyor. Haklarında açılan davalar, baskılar, haklı oldukları halde haksız duruma düşürülmeleri zoruna gidiyor. Devlete karşı gelmek, jandarmaya ve polise saldırıp, darp etmek, hakaret etmekle suçlanmalarını anlayamıyor. Devletin kendi yanlarında değil de doğal yaşam gerçekleşen ilk duruşmayla birlikte Gaona 10 yaşındaki kızıyla birlikte yaşadığı gecekonduda ev hapsine alındı. Gaona’nın özellikle ülkedeki gençlik üzerindeki etkisi yazı ve şiirleriyle sınırlı değil, Kolombiya yerlilerinin paramiliter güçler tarafından toprak sahiplerinin çıkarları doğrultusunda soykırıma maruz bırakılmasını diline dolayan yegâne isimlerden birisi olması da uluslararası alanda etkili bir sese sahip olmasını sağlıyor. Ancak sırf bu da değil, Gaona’yı bu kadar bilinir yapan. O aynı zamanda sürrealist şiirin yaşayan en önemli temsilcileri arasında. Eğer yaşadığı bu siyasi süreç olmasaydı Gaona ocak ayında ABD’nin Pensilvanya kentinde yapılacak Uluslararası Sürrealist Serginin konuğu olacaktı. Kolombiya içinde ve dışındaki pek çok sanat kolektifi şu sıralar Gaona’nın hapse atılmasını engelleyebilecek birilerini harekete geçirmek için lobi yaratmaya çalışıyor. Çünkü Kolombiya hükümetinin siyasi suçlulara iyi şartlar sunma konusunda gönüllü olmadığı iyi bilinen bir gerçek. Şu sıralar ülke çapındaki yaklaşık 7 bin siyasi suçlu, çok kötü şartlara sahip ve kapasitesini aşan mahkumlara ev sahipliği yapan hapishanelerde belirsiz sonlarıyla mücadele etmeye çalışıyor. Hükümetin terör eylemleri bununla da sınırlı değil. Sendika liderleri, sosyal hak savunucuları ve demokratik muhaliflerin suikaste uğramaları ya da hükümet güçleri tarafından göz göre göre öldürülmeleri Kolombiya için istisnai olaylar değil. ZÜLAL KALKANDELEN www.zulalkalkandelen.com / [email protected] C M Y B C MY B Hayvan Hakları Yasası 2 19 Şubat’ta bu köşede CHP’nin 5199 Sayılı Hayvan Hakları Yasası’nda değişliklik öngören teklifi hakkında bir yazı yazmıştım. Yazının sonunda da sorularıma yanıt alabilirsem sevineceğimi belirtmiştim. O yazıyı belki görmemişlerdir düşüncesiyle teklifi hazırlayan CHP milletvekilleri Umut Oran’a ve Melda Onur’a gönderdim. Umut Oran’ın Basın Danışmanı Mansur Çelik’ten “Teklifi hazırlayan danışman arkadaşım avukattır ve en kısa zamanda sizi teklifin neden bu şekilde verildiği konusunda bilgilendirecektir” diyen bir eposta aldım ama avukattan herhangi bir bilgi gelmedi. Melda Onur’la önce Twitter üzerinden, sonra eposta ile yazıştık. Bana aşağıdaki bilgiyi iletti. *** “Bu yasanın içeriğinin hazırlanmasında HAYTAP (Hayvan Hakları Federasyonu) öncülük etti. Ancak sadece HAYTAP’ın görüşlerinden ibaret bir çalışma olmadı. Umut Oran’ın ekibi, AB müktesebatına uyumlu olması için bir hayli çalıştı. Ardından ben de bazı notları ekledim. Aslında ilk yola çıkışta hedef 5199 sayılı yasadaki suçların kabahatler kanunundan TCK’ye alınması ile sınırlıydı. Ancak işin içine girince teklif bir hayli genişledi. Doğrusu içeriğini genişlettikçe, yasanın kabul görme ihtimalinin de azalmasından endişe ettik. ‘Hayvanları kumar, eğlence, gösteri amacıyla kullanmanın yasaklanacağı’ ifadesine doğal olarak yunuslar, köpek dövüşleri, horoz dövüşleri vb. her türlü kumar, eğlence, gösteri amaçlı sömürülen hayvanlar giriyor. Ancak tek tek sayılması konusunu yasa aşamasında gündeme getirebiliriz. Bana kalsa deve güreşleri de bu kapsama giriyor; ancak deve güreşlerinin yapıldığı yörelerde develerin türünün yaşayabilmesi için bu gerekli gibi bir gerekçe var. Bunu çok iyi denetlemek gerekiyor. Pet shoplar konusundaki görüşünüze de yüzde yüz katılıyorum. Bununla ilgili de aynı görüşü bildirdim. Fakat çok sayıda olan pet shopların bir anda kapatılması durumunda orada bulunan hayvanların ne olacağı konusu gündeme geldi (HAYTAP’ın da görüşü bu yöndeydi). Bu nedenle öncelikle ev hayvanı ithalat ve ihracatını kısıtlayan madde kondu ve pet shoplarda ev hayvanlarının satışının yasaklanmasının tedrici bir yasal düzenlemeyle olması görüşü benimsendi. Var olanların ise sıkı denetime tabi tutulması öngörülüyor. Deneylerle ilgili şahsi görüşüm hiçbir surette yapılmaması ancak mümkün olamıyor. Eski 9. madde ve şimdi 8. maddede bu konuyu deney hayvanları lehine bir hayli değiştirdik. Benim bu aşamada tek kabul edebileceğim sadece ölümcül hastalıklar için yapılan araştırmalarda, hayvanların acısız ve mümkün olduğunca sağlıklarına kavuşturulabilecekleri bir format. Ama teknik olarak ne kadar olabilir onu bilemiyorum. Avcılıkla ilgili de tahmin edersiniz kişisel olarak görüşlerim aynı. Ancak ekolojik döngü ve geleneksel avcılık, yani zevk, spor vb. manasız gerekçelerin olmadığı avcılık benim kabulümdür. Buna şimdilik sadece balıkçılık giriyor galiba. Hayvanlar için ‘yaşam hakkı’ gerçekten iddialı bir kelime. Bunun çok daha geniş açılımlı ve mantıklı bir tanımı da gerekiyor.” *** Türkiye’deki yasa uygulamalarını düşünürsek, maddelerin yoruma açık bırakılması hata olur; mutlaka yasa kapsamına giren yunus parkları, hayvan dövüşleri vb. her türlü sömürü tek tek sayılmalı. Pet shop’ların kapatılması durumunda oradaki hayvanların ne olacağı bilinemediğinden, hayvanlara zulmeden o ticarethanelerin açık kalması çözüm değil. Barınaklarla ilgili düzenleme yapılarak bir geçiş süreci kurgulanabilir. Avcılık, yaşam hakkı ve deney konusunda ise, bir vegan olarak Melda Onur’la aynı düşünemiyorum. Diğer başlıklarda da çözüm önerilerimi kendisine yazılı ileteceğim. Madem utanç verici bir yasa değiştirilmek isteniyor, içimizi acıtan uygulamalar artık son bulsun!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle