17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 MART 2012 / SAYI 1355 5 Dersinden de Hollywood’dan da tam not aldı Doğan Can Gündoğdu ödev için bir film jeneriği hazırlayacaktı ama malzemesi kısıtlıydı. O da evin mutfağındaki malzemeleri kullandı. Gece lambasıyla yarattığı ortamda suyun içinde gazete tasarımlarını yüzdürdü. Üzerlerine buz attı, kırdı, ezdi. Jeneriği tamamladı. Sonuç hem ödevinde yüzünü güldürdü hem de ona Hollywood’un kapılarını açtı. ahçeşehir Üniversitesi İletişim yapım şirketi bana ulaştı. Ancak bir yerle anlaşma yapma konusunda net bir adım Tasarımı 3. sınıf öğrencisi Doğan Can Gündoğdu’nun bir ders için atmadım. Sadece işimi en iyi hazırladığı Batman jeneriğini iki haftada yapabildiğim, yaratıcılığımı 300 bin kişi izledi. Jeneriğin büyük ilgi söndürmeyecek bir yerde olmak görmesi üzerine Gündoğdu’ya istiyorum. Baskı altında yapılan işler bize bir şey kazandırmayacaktır çünkü. Hollywood’dan 2013’te gösterime girmesi Daha önce kapısından döndüğünüz planlanan bir başka filmin jeneriğini yapımlar oldu mu? yapması için teklif geldi. 20 yaşındaki SONGÜL öğrenci şimdiden bir Amerikan yapım Hiç iş başvurusu yapmadım, hatta GÜLBUDAK şirketiyle anlaştı. henüz zorunlu stajımı bile yapmadım. Bir Ödev için hazırladığınız jenerik size yere bağlı kalarak çalışmak en korktuğum Hollywood’dan teklif getirdi, bu süreçten biraz şey. Çünkü para en son önemsediğim şey. Bağımsız bahseder misiniz? olmayı istiyorum, tabi şartlar bir şekilde sizi Bahçeşehir Üniversitesi tasarım bölümü 3. sınıf sınırlayacaktır, farkındayım, ama yapacağım işlerde öğrencisiyim. Dijital video teknikleri dersimizde hoca mümkün olduğunca özgür kalmaya çalışacağım. Neden Batman, Batman olmasa ne olurdu? final projesi için var olan bir filmi seçmemizi ve ona yeni bir jenerik tasarlamamızı istedi. Eskiden yapılmış Çocukluğumdan beri Batman hayranı olduğum belli başlı film jeneriklerini ayrıntılı olarak inceledik. için ve onun çizgi romanlarıyla büyüdüğüm için Seçtiğim film yazın gösterime girecek Christopher seçtiğim film de Batman olmuştu. Batman olmasaydı Nolan’ın Batman üçlemesinin son filmi olan “The Dark belki de bu alana yönelmiş Knight Rises”dı. Başta hoca bu seçimime yanaşmadı, olamazdım. Çünkü Batman’ın çünkü film hakkında henüz pek fazla bilgi yoktu. öyle kaliteli bir kurgusu Ancak ben bu bilinmezliğin benim yaratım sürecimi var ki hayal gücünüzün daha da güçlendireceğini ve bu sayede güzel bir iş sınırlarını zorluyor. çıkaracağıma inandığımı söyledim. Sonrasında Hele ki Christopher hocamın bana olan güveni ile projeye başladım. Nolan gibi bir deha Şimdiye kadar kaç teklif aldınız ? onu yeniden Videoyu internete yükledikten iki gün sonra 100 yorumlayıp farklı bin kişi izledi. İki hafta içinde bu sayı 300 bine bir tat getirince daha ulaştı. Tabii giderek artıyor, Youtube ve videoyu da güzel sitelerine yükleyen başka yerleri de sayarsak 700 oldu. binleri buldu bile. Aynı anda dünyaca ünlü tasarım ve sinema sitelerinde, çok sayıda blogda paylaşıldı. Twitter’da video hakkında binlerce yazı yazıldı. Çok geçmeden Los Angeles, Londra ve İtalya merkezli pek çok film şirketi bana ulaştı ve ulaşmaya da devam ediyor. 25’in üzerinde teklif aldım. Aldığım tekliflerden biriyle gizlilik sözleşmesi imzaladım. 2013’te gösterime girmesi planlanan bir Amerikan yapımı film için jenerik tasarımcısı olacağım. Çalışmalara başladık, senaryoyu okuyorum. Bu benim için oldukça önemli bir adım olacak. Türkiye’den de teklifler var mı? Yurtdışında oldukça önemli sitelerde yer aldı. İki hafta boyunca sürekli paylaşıldı ve büyük yankı uyandırdı. Ancak bu sürecin Türkiye’ye ulaşması her zamanki gibi biraz geç gerçekleşti. Çünkü Türkiye’de nitelikli bir iş yapmak yeterli değil. Bir şekilde işinizin damga yemesi lazım. Yurtdışından tekliflerin geldiği duyulunca Türkiye’den birçok Artık devir değişti Okulda başarılı bir öğrenci misiniz? Hocalarım beni çok seviyor, yaptığım işlerde hep yanımda oluyorlar. Kaliteli bir eğitim alıyorum ve bunun da karşılığını notlarım ile vermek için çok çabalıyorum. Neyse ki hevesimi sonuna kadar teşvik eden ve tam destek veren bir aileye ve hocalara sahibim. Sizi bundan sonra nasıl bir hayat bekliyor, maddi manevi getirileri ne olacak? Eskiden büyük balık küçük balığı yerdi. Maliyetli işler küçük prodüksiyonları ezerdi. Ancak şimdilerde sosyal medya sayesinde devir oldukça değişti. Artık hızlı balık yavaş balığı yiyecek konuma gelmiş durumda. Hızınızdan ve hayallerinizden ödün vermediğiniz zaman herkesi geçebilirsiniz. İlerde bir gün kendi filmimi yönetmek istiyorum. Birkaç haftada Hollywood’a girebilmemi sağlayan sosyal paylaşım siteleri varken hiçbir şeyin zor olmadığını anladım. Hayallerinize inanırsanız asla yapamayacağınız bir şey yok. B Seda Akman, “Eve Düşen Yıldırım” dizisi ile bu sefer farklı bir karakterde ekranlarda yer alacak. Girişken, sempatik ve sevimliyim Röportajlar: ALİ DENİZ USLU S eda Akman’ı “Karakol”, “Mükemmel Çift”, “Küçük Sırlar”, “Behzat Ç”, “Arka Sokaklar”, “Emret Komutanım”, “Balans ve Manevra”, “Bir İstanbul Masalı” gibi pek çok dizi ve filmde izledik. Sunuculuk yıllarından televizyona, beyazperdeye hatta tiyatro sahnesine kadar uzun bir serüvende kendini gösterdi. Şimdi 34 yaşında. Hayatla ve kendiyle uzlaşmayı öğrenmiş. Fırtınası durulmuş. Ne istediğini daha iyi biliyor. Seda Akman hep vardı ama yoktu da. Bir geldi bir gitti. Şimdi yeni dizi “Eve Düşen Yıldırım” geldi. Nedir hikâye? Uzun bir süredir aklımızdaydı ama hayata yeni geçti. Çünkü öncesinde yarım kalan ve sonlandırılan “Karakol” dizisini kabul etmiştim. 8. bölümde de bitti. Sonra bu dizi için beni yeniden aradılar. Zaten senaryo içine almıştı beni. Okursunuz, sizde biraz kalır ya, ona ısınırsınız. Araya “Karakol” girdi işte. Senaryo yeniden bana geldiğinde de her şey yerli yerindeydi. İşte bu yüzden benim için heyecanlı bir uğraş oldu. Sizin dizideki rolünüz nedir? Bu bir roman uyarlaması, 1930’lu yılların Ankara’sında geçiyor. Erkeklerle dolu bir evde yaşıyor benim karakterim. Titiz bir kadın, kuralları var. Hiç söz sahibi olmasa da evi yöneten kadınlardan. Son derece meşgul. Çocuk sahibi olamıyor, bunun ağırlığını yaşıyor. Çok köşeli bir karakter. Törpülediniz mi bu köşeleri? Burada yönetmenimiz Mehmet Bahadır Er’in desteği sonsuzdu. Kara Köpekler Havlarken’i çekmişti. İyi bir oyuncu yönetmeni, oyuncu ile organik bir teması var. Hem istediğini veriyor hem de özgürlük alanınızı sağlıyor. Böylelikle rolü içselleştirmek daha da kolaylaşıyor. Sert kadın, umarsız belki de bıçkın karakterlere hayat verdiniz hep. Yeni karakterinizle bu kabuğu da kırıyorsunuz. Aslında tüm bu söyledikleriniz gerçek benden çok başka şeyler. Türkiye’de genelde dizilerde belli roller belli insanlarındır. Bu hem içeriği hem de yapımı kurtarmak için kullanılır. Ama ben son derece girişken, sempatik ve sevimli bir kadınım. Dizideki Şayeste karakteri ev hanımı, güçlü şehir kadını değil, bağımlı ama otoriter. İzlerken çözülecek rollerden. Şayeste’nin köşelerini kendime göre törpülerken epey düşündüm. Çocuk sahibi olamamasının onda yarattıklarını anlamak istedim. Evlisiniz, kayınpeder ve kocanızın erkek kardeşi ile yaşıyorsunuz. Bu durumda nasıl davranır kadın, nasıl siper alır, özgürlüğünü nasıl yaşar. Zaten kadınlığını yaşayamamış bir kadını canlandırıyorum. Ne kendini ne de bedenini tanıyor. Yatak odası dünyası ve özeli yok. Aslında sıradan hikâyelerimizden biri bu. Siz duruldunuz mu, uzlaştınız mı kendinizle ve hayatla? Artık yaş 34. Uzlaşmayı öğrendim. Ayaklarım yere sağlam basıyor. 30 yaş eşiği önemlidir fırtınanın durulması için. Daha seçici ve ne istediğinizi iyi biliyorsunuz. Daha huzurlu ve yavaş bir hayat mutluluk veriyor. Daha az insan giriyor hayatıma ve hayatımdan on yıldır da kimse gitmedi. Elbette çok kırgınlık oldu ama giden olmadı. Siz olduğunuz yerde mutlusunuz o zaman? Her şey hayata dair. Üzüntüm geçicidir, atlatırım çabuk. Hayat devam ediyor, kabul etmeyi öğrenmek zaman alıyor. Kendini hırpalamanın anlamı yok. Mutluluğu nerede yakalarsanız oraya gitmelisiniz, beklemeden. En kısa yol da kabul etmeyi bilmekten geçiyor. Mesela uzun zamandır mutfak beni mutlu ediyor! Eskiden girmezdim mutfağa. Yemek zorakiydi, annem bile şaşırıyor şu sıralar. Çünkü erkek çocuğu gibi büyüdüm ve mutfak hayatım olmadı. Şimdi çıkmıyorum ve keyif alıyorum. Beni tolere ediyor, bir çeşit rehabilitasyon gibi. Bu arada geçen yıl tiyatroyu da denemiştiniz. Devam mı? Tiyatroya devam. Zafer Algöz, Melih Ekener ile oynuyorum. Bana ellerini uzattılar, içim bomboş gittim ben de. Sahnede olmak çok zevkliymiş. “Münasebetsiz” isimli bir Fransız oyunu oynuyoruz, iki perde. Genelde şehirleri geziyoruz. Her oyun farklı! Daha canlı daha sahici. Doğaçlamaya da çok açık. Dizilerde ölümcül rekabet var, akıbetleri başından belli olmuyor. Program yapmak ister misiniz? “Emret Komutanım” 80 bölüm çekildi, “Karakol” 8 bölüm. Bunların matematiğini bilemiyorum. Televizyon programı yapmak istiyorum ama bu sefer farklı. Herkesin izlemesi de değil derdim, kanalı da ona göre seçeceğim mesela. Her şeyi hazırlayıp, paketleyip vermek istiyorum. Mutfağı keşfettim diyorum ya bir mutfak programı yapmak istiyorum. Benimle bir de aşçı olacak ve hayatı kolaylaştıracak yemekler yapacağız. Yani kolay yemekler... Çalışan ve şehirli insanı hem mutlu edecek hem de keyif verecek ve kısa sürede yapılacak yemekler üzerine... Hani evde yalnız olup da yemek yapmaya üşenip internetten sipariş verenlere yönelik. Senaryo yazıyor musunuz? Yıllardır bir şeyler yazıyorum ve çekiyorum. Şimdiye kadar dört kısa ve orta metrajlı birçok film yönettim. Küçük yaşlarda bir filmim de uluslararası bir festivalde ödül almıştı. Şimdiye kadar yazdığım birçok uzun metrajlı senaryo var. Sayıları yaklaşık 10’u geçmiştir. Bazıları iyidir, bazıları kötüdür ama yazmaktan büyük bir zevk alıyorum. Ne tür senaryolar yazıyorsunuz? Tür olarak kısıtlamam yok. Sadece büyüleyici işler yapmayı ve insanları şaşırtmayı istiyorum. Ama aksiyon, suç, gerilim ve film noir bağımlısıyımdır. Jeneriği nasıl tasarladınız, neler kullandınız hazırlarken? Öğrenci olduğumuz için en az ve kısıtlı malzemeyle en iyi işi çıkarmayı bilmemiz gerekiyor. Ben yaptığım tüm çalışmayı evimizin mutfağında tasarladım. Gece lambası ile bir ortam yarattım. Suyun içinde çeşitli baskılar ve gazete tasarımlarını yüzdürdüm. Üzerlerine seçtiğim soğuk temayı güçlendirmesi adına buz attım, kırdım ve ezdim. Benim için mekân ve malzeme fark etmiyor, sınırlı malzeme ile sınırsız işler çıkarmak en harika şey. Bir gün Hollywood’dan teklif alacağınız aklınıza gelir miydi? 10 yaşıma kadar sihirbaz olmayı istemiştim. Ancak sinemanın yarattığı büyülü dünyanın sihirbazlıktan hiçbir farkı olmadığını gördüğüm zaman bu alana girmek istediğimi anladım. O yaşlarda gazetelerden keserek oscar maketi yapardım ve evde ödül almış gibi onu kaldırırdım, ailem de beni alkışlardı. Ailem küçüklüğümden beri bu alana olan ilgim konusunda beni teşvik etmiştir. Öğretmen bir ailenin çocuğuyum. Bana hedeflerimde her zaman yol gösterici olmuşlardır. Hayallerin gerçeğe dönüşmesi gayet mümkün görünüyor artık gözümde. Umarım küçükken kurduğum bu hayaller de gerçeğe dönüşür. Nabza göre şerbet yok bu oyunda! .S.E.K., Türk tiyatrosunun ilk bilimkurgu oyunu “3. Türden Yakın İlişkiler”den sonra bir ilki gerçekleştirmiş ve “dünyanın ilk devam (sequel) oyununu”, 3. Türden Yakın İlişkiler 2’yi yapmıştı. Şimdi, bundan 10 yıl sonra, efsanenin başına dönüyor ve “3. Türden Yakın İlişkiler”in öncesine, yaratım sürecine gidiyor. E.S.E.K yine dünyada bir ilki gerçekleştiriyor ve sequel mantıktaki üçleme tamamlanıyor. İsmini de “3. Türden Yakın İlişkiler Başlangıç” koyuyor. Karışık mı geldi, hiç de değil. Ama oyunu izlediğinizde her şey berraklaşacak, emin olun. Hikâyeyi anlatmayı deneyelim o zaman. Yazar Uğur Uludağ, yeni oyununu yazmak istemekte ancak başaramamaktadır. Ama Uğur’un beynindeki fikirler, ne yapıp edip, gerekirse onun hayatına sızıp, ona bu oyunu yazdıracaklardır; onun hayatına müdahale etmek pahasına. Hatta içlerinden biri, onunla evlenmek zorunda kalsa, hatta içlerinden biri, iş kurmak için ondan borç almaya çalışsa, hatta E içlerinden biri, onunla yatmak zorunda kalsa bile... Yine bildiğiniz kadrosuyla E.S.E.K algılarda kırılmalar yaratan, zihni şiddetle düşünmeye iten ama bir yandan da gülmekten alıkoyamayan bir oyunu sahneye koymuş. Oyuncular, yazarın beyninin içindeki düşünceleri canlandırıyorlar. Oyunun yazarı, yönetmeni ve oyuncusu Uğur Uludağ. Diğer oyuncular Barış Ataş, Demet Şaşmaz, Doğa Rutkay, Yosi Mizrahi, Hakan Bilgin, Yağmur Kaşifoğlu, Funda Pelin Kurt ve Melisa Doğu. Biz de Yosi Mizrahi ve Doğa Rutkay ile konuştuk. İşte sohbetten kâğıda düşenler. İlk Mizrahi anlatıyor: “Zor bir oyun, dahil olmak kolay değil. İzlemeden anlatmak zor. Çok iyi düşünülmüş, trafiği yoğun. Yani E.S.E.K düzeyinde. Zaten bu ekip kadim dostlardan oluşuyor. Söyleyecek bir şeyi olan insan yazar, tiyatro yapar. Sivri olmaya gerek var mı? Evet, var! Nabza göre şerbet yok bizde. Bu kadar göze parmak sokmamız lazım. Anlayan güzel bir tat alsın, anlamayan zaten anlamasın. ‘Çok eğlenceli, çok güldük ama bu kadar da alt metne girmeyin’ diyenler de oluyor. Yine de bildiğimizi okuyoruz. Bize gelen her yorumu seviyoruz aslında. Benim karakterime gelince aslında bu sistemi talan eden, sallayan bir tipleme. Çok delikanlı, maço geçiniyor ama kıçı başı ayrı oynuyor. Ortama ayak uyduruyor, rüzgâra göre savruluyor. Bizim de kıçımız, başımız ayrı oynuyor ya! Bu coğrafyada gereksiz bir dalgalanma hep var. Tutunamama mı dersen? Bugün ne para ediyorsa insanlar onu yapıyor. Bana kalırsa işini kötü de yaparsan yap, omurgan sağlam olacak, düzgün olacaksın. Benim, bizim derdimiz de işte budur. Hem beraber eğlenemeyen insanlar beraber bir gelecek kuramazlar. Bu bizim mottomuz, yıllar önce söyledik bunu ve herkesi bu eğlenceye davet edip, bir gelecek kurmaya çalışıyoruz. Biz başka işten anlamıyoruz, mezara kadar da bu işi yapacağız.” Oyunun bir başka kahramanı da Doğa Rutkay. İnsan üstü bir performansı var, izlerken yoruluyor insan. Zaten bu oyun bir konser gibi, herkes oyunun bir döneminde öne çıkıyor, solosunu yapıyor ve pası diğer arkadaşına atıyor. Şimdi de Rutkay’da söz: “ Rolüm çok renkli, seyirciyi bunaltma şansım var! Ayrıca seyirciyle bir şekilde flört etmeyi sağlıyor karakterim. Şaşkınlıkla izlenen, sürekli geri dönüp izleyebileceğiniz bir fikirde bu oyun. Sevdiğiniz bir kitabı birkaç kez okumak gibi. Güldürürken yaptığımız gündeme, siyasete ve ilişkilere laf sokmak, hem de en ağırından. Ama izleyici taraf olsa da bundan rahatsız olmuyor. Çünkü durduğumuz nokta doğru ve gerçek”. Fotoğraf: UĞUR DEMİR “3. Türden Yakın İlişkiler Başlangıç”, E.S.EK. Tiyatrosu’nun yeni oyunu. Bir tiyatro oyunu serisinin üçüncü bölümü. Pek çok yeniliği ile de dünyada bir ilk. Hikâyesi mi? Oyuncular, yeni oyununu yazmak için kendisiyle çatışan bir yazarın düşüncelerini canlandırıyor. Ama çözümleme ve eleştirilerinden herkes payına düşeni alıyor. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle