01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Soldan sağa: Roksan Kunter, Merve Toy, Sine Büyüka Fotoğraf: VEDAT ARIK 11 MART 2012 / SAYI 1355 Spor basınının üç basket âşığı... Basketbol basını futbola göre daha birbirine bağlı bir camia olsa da, bir kadının yaşadığı zorluklar çok da farklı değil. Sine Büyüka, bir spor basını duayeninin kızı olmanın, Merve Toy futboldan gelmenin, Roksan Kunter de efsane bir basketbolcunun kızı olmanın zorluklarını yaşadı ama üçü de bunların üstesinden geldi. Onlar artık spor basınının aranan yüzleri. Basketbolda kazanılan Avrupa zaferleri, zorlu lig maçları ve milli heyecan onlardan biri olmadan eksik kalıyor. Roksan Kunter: Basketbol deyince akan sular durur asketbol Panoroma’yla uzun süre basketbol yayınları yapan Roksan Kunter şimdi Kanal A’da spor haberlerini sunuyor, bir gün tekrar basketbol programı yapacağı günü bekliyor. Televizyona nasıl adım attınız? Basketbolu bıraktıktan sonra bu spordan kopmak istemiyordum bu yüzden basketbolun olduğu her işte varım diyerek televizyoncu olmaya karar verdim. Okuduğum Lyon çevresinde iyi bir basketbol takımı yoktu. Ben de şehrin üniversitesine kabul edilmiştim. İletişim mezunuyum, hep ekran arkasını düşünüyorum. Fehmi Sadıkoğlu sayesinde hemen Skytürk’e görüşmeye gittim ve “üç gün sonra yayına başlıyorsun” dediler. Fransa’dan yeni gelmişim ve oyuncuları da çok tanımıyorum. Sonra alıştım. Basketbol Panorama başladı. Uzun süre de devam ettik. Şu an basketbolla ilgili bir program yapamıyorum bu da beni çok üzüyor. Ekranda kendinizi kabul ettirmek kolay olmamıştır. “Bu kız nereden çıktı, kim bu, Erman Kunter’in kızı olarak burada” deniliyordu. Bilmiyorlar ki ben bu işin içinden geliyorum. Babanızın antrenör olup yurtdışına gitmesi hayatınızı nasıl etkiledi? Ben de onunla gittim. 45 dakika mesafede bir takımda basket oynuyordum ama tabii yalnız yaşıyordum ve bir hayli zordu. Babamla çok ciddi bir bağımız var, günde kaç defa konuştuğumuzu ben bile bilmiyorum. Basketbolu bırakmanız babanızı üzdü mü? Üzdü evet, küçükken ona kızdığım B zamanlarda sürekli tepkim, “ben basketbolu bırakacağım”dı. Onun en büyük hayali bir gün WNBA'de oynamamdı. Ancak yapılacak bir şey olmadığı için çok fazla müdahale etmedi. Osmanlı soyundan gelmeniz söz konusu edildi. Bilinmesini istemezdim. Zaten aile olarak hep saklamaya çalıştık. Bir cenaze dolayısıyla ortaya çıktı. Ben “hiç İkinci Abdülhamit’in torunuyum” diye ortalıkta dolaşmadım. Muhteşem Yüzyıl’la ilgili sizden görüş aldılar, rol de teklif edilmiş. O konuşmayı rica üzerine ailemi temsil ederek vermeye çalıştım. Ailemle ilgili bir projede yer almak da çok hoş olurdu ama benim kurallarım var. Bazı şeyleri açık açık yaşamayan bir insanım. Bu tarz şeylerle de insanların karşısına çıkmak istemedim. Müthiş bir diksiyonunuz var bence. Bu acaba saray kökenli olmanızdan mı kaynaklanıyor. Hayır belli birtakım çalışmalar yaptım bunun için. Neden ailemle alakası olmadığını da söyleyeyim. Annem Osmanlı hanedanının sürgüne yollanması sebebiyle Fransa’da doğmuş ve anadili Fransızca. Türkçesi bozuktur. Programlarınızda yorum ve eleştiri yapmaktan kaçınır mısınız? Daha zamanın gelmediğini düşünüyorum. Bazıları Erman Kunter’in kızı olarak bir antrenörü eleştirince “babası o göreve gelsin diye öyle söylüyor” diye düşünebilir. Babama bu kötülüğü yapmak istemem. Maalesef şu an bazıları için hâlâ Erman Kunter’in kızıyım. utbolda kâbus gibi bir sezonu yaşarken basketbol sporun yükselen yıldızı olarak parlıyor. Salonlar doluyor, ligin kalitesi yükseliyor ve basın her gün biraz daha ilgi gösteriyor. Sine Büyüka ve Merve Toy da basketbolun yükselen yıldızları. Büyüka, Şansal Büyüka’nın kızı olarak olarak girdiği spor basınında artık kendini kabul ettirmeyi başardı ve çok az kişi kendisini babasıyla birlikte anar oldu. Merve Toy ise yine Şansal Büyüka yönetiminde Lig TV’nin futbol ekibinde başladığı kariyerini artık basketbolla sürdürüyor. İkisinin buraya geliş hikâyeleri çok farklı ama ikisi de artık basketbol basını denilince ilk akla gelen isimlerden. Kimi zaman zor anlar yaşamıyor değiller ama bu zorluklar onları yıldırmıyor. Yorumlarınız konusunda kadın olmanız erkeklerin tepkisini çekiyor olabilir mi? Merve Toy: Herhangi bir şekilde takım yorumlamak gibi bir durumum zaten yok. Sadece görüş belirtiyorum. Bazen oluyor bu tepkiler. Mutlaka birileri rahatsız oluyor. Ancak Galatasaray seyircisinden aldığım tepki ekstra bir durum. Çünkü o programda Galatasaray için “bu gruptan çıkamasalar bile, bence en başarılı Türk takımıdır” dedim. Biri onu kesip sadece CSKA’yı yenemeyeceğini söylediğim kısım internete koymuş. İzlemeyenler de olumsuz bir görüş belirttiğimi düşünüp tepki gösterdi. Biraz art niyetle yapılmış bir iş. F Alex de Souza’nın eşiyle çok yakın arkadaşsınız. Hiç işiniz gereği olarak belli bir mesafede durma gerekliliği hissettiniz mi? M. Toy: Hayır, iş dolayısıyla tanışmadık zaten. Bir arkadaşımız vasıtasıyla samimiyet gelişti. Zaten Fenerbahçe muhabiri de değilim. Sine’yle de çok yakınız mesela ama özel hayatımız hakkında konuşuyoruz genelde. Birlikte yurtdışındaki basket maçlarına da gidiyorsunuz sanırım? M. Toy: Bir iki defa birlikte gittik. Sine benden daha fazla takip ediyor, Avrupa basketboluna benden çok daha hâkim zaten. Önce Şansal Büyüka'nın kızı olarak tanındınız ama artık herkes sizi Sine Büyüka olarak tanıyor? S. Büyüka: İlk başladığımda çok sıkıntısını çektim, çok üzüldüm. Bir de başta kültürsanatta başlamıştım. Orada insanlar gerçekten çok donanımlı. Kimse bir şey demesin diye çok çalıştım. Sonra basketbola yoğunlaşınca biraz daha rahatladım. Çünkü babamın hiç alakası yok. 2010 Dünya Şampiyonası sırasında “işini iyi yapan bir insan var” denilmeye başlandı. Basketbol ilginiz ne zaman başladı? S. Büyüka: Kültürsanattan spora geçince oldu. Keşke daha önce olsaydı, neden bu kadar geç diye de düşündüm. Özel bir nedenden dolayı basket maçlarına gitmeye başladım ve ilk görüşte âşık oldum diyebilirim. Müzik çalışmalarınız nasıl gidiyor? S. Büyüka: Sanırım yaz sonu bir “ep” çıkaracağım. Yeni çalışmalar daha electrorock ağırlıklı olacak. PostDial’dan Yiğit Bülbül’le birlikte çalışıyoruz Radyo Eksen’de DENİZ çarşamba akşamları bir ÜLKÜTEKİN de programınız var. Siz de radyonun diğer DJ’leri gibi mesafeli misiniz? S. Büyüka: Radyonun bir yayın politikası var. Bize kimse “şunu yapmayın, bunu yapmayın” demiyor ama daha mesafeli ve cool bir havası var. Biz de ona uyuyoruz. Şundan sordum, ikinizin de basketbol yayınlarına kattığı bir artı da güler yüzlülük. M. Toy: Ben zaten hep gülüyorum. Sizin bir de dans videonuz internete düştü. M. Toy: Evet yaa. Bir arkadaşım için deneme çekimi yapıyorduk. Bitirince sevinçten kutlama yaptık. O sırada o kadrajda yokmuş. Ben de tek başıma dans ediyormuş gibi göründüm. Siz de aynı şekilde. Euroleague programınız çok eğlenceli geçiyor. S. Büyüka: İsmail Şenol ve Caner Eler’le iş dışında da çok yakınız. Dolayısıyla bu ekrana yansıyor. Çıkınca “eyvah biraz fazla mı geyik oldu” bile diyoruz. Maçtan sonra röportaj dünyanın en zor işi Bence işinizin en zor kısmı maç bittikten yarım dakika sonra bir oyuncuyla röportaj yapmak. S. Büyüka: Teşekkür ederim bu konuyu açtığınız için. Dünyanın en zor işi gerçekten. M. Toy: Artık yayın kuralları gereği birtakım zorunlulukları var. Ama eğer “istemiyoruz” diye rica ederlerse biz de anlayış gösteriyoruz. S. Büyüka: Bazı oyuncular röportaj konusunda daha rahat. Mesela benim maç sonu için belirlediğim bazı isimler var. Onların yanına gidiyorum hemen. ATAOL BEHRAMOĞLU Havel’in üç oyunu Çekoslovakya’nın, daha doğrusu Çekiya’nın müteveffa cumhurbaşkanı, muhalif sanatçı, müzisyen, oyun yazarı Vaclav Havel’in dilimize çevrilmiş üç oyununu (“Bildirim”, “Largo Desolato”, “Şeytan Çelmesi”) birbiri arkasına okudum. “Müteveffa” sözü Türkçeci okurlarımı tedirgin edebilir. Ben de Türkçeciyim kuşkusuz. Fakat dil yalınkat bir şey değildir. Sözcüklerin de kimlikleri, yaşamları, hatıraları vardır. Havel’in TV’lerden izlediğim cenaze törenine “müteveffa” sözünü yakıştırdım. Yıllarını cezaevlerinde geçirmiş, baskı görmüş, orta halli aile çocuğu Havel’i uğurlama törenine Avrupa yüksek burjuvazisinin bütün temsilcileri katılmıştı. Havel kendince ülkesinde demokrasi savaşımına önderlik etmiş, fakat son yolculuğuna “reel sosyalizm”in yerini alan burjuvazinin omuzlarında uğurlanmıştı. Onun cenaze törenine katılanlardan, bir zamanların işçi lideri, bir dönem Polonya cumhurbaşkanı Lech Valesa’nın uğurlanışı da kuşkusuz böyle olacaktır. Bu işin galiba ortası yok. Sosyalizmin uygulanışındaki aksaklıklara ancak yine sosyalizm adına karşı çıkarsanız halkınızın yanında yer alabiliyorsunuz. Yoksa yeriniz burjuvazinin yanı oluyor. *** Vaclav Havel’in seçkin yazar kişiliğinden kuşku yok. Okuduğum ilk oyunu “Bildirim” den sonra yazdığım yine bir Pazar yazısında bu oyundaki senfonik kurgudan söz etmiştim. Onun ardından okuduğum oyunlarından “Largo Desolato”ya Zehra İpşiroğlu’nun önsözündeki bir saptamayla Havel’in bir yazısından alıntılanmış satırlar bu gözlemimin doğruluğunu kanıtladı. İpşiroğlu “Largo Desolato’yu çok sesli bir oyun olarak tasarlamak yanlış olmaz sanırım” dedikten sonra Havel’in bu konuda yazdıklarına yer veriyor: “Repliklerin geri alınması, yinelenmesi, değiştirilmesi, bir kişiden ötekine geçiş, karşılıklı bir alışveriş, geriye doğru giden ya da ileriye doğru akarak birbiriyle çatışan diyaloglar,konuşma motiflerindeki ritm değişimi, zamansal boyut, tüm bunları oyunlarımda bulabilirsiniz.” Sanki bir tiyatro metninden değil senfonik bir kurgudan söz ediliyor. Fakat bana sorarsanız tiyatro artık bir öykü anlatmıyor. Aynı şeyi edebiyatın, öykünün kendisi için bile söyleyebiliriz. Tıpkı şiirde olduğu, benim için bir oyun metninde de dilsel kurgudur başta gelen. Ona bir sanat eseri kimliği kazandıran başlıca özellik budur. Shakespeare’in dilini alın, geriye sıradan entrikalar kalır. *** Havel’den okuduğum üç oyun içinde “Bildirim” bence en başarılısı. Bu oyun (İonesco’nun “Gergedan”ı, Beckett’in “Godot’su gibi) “saçma” (absurd) tiyatronun başyapıtları arasındadır kuşkusuz. Saçma, bana kalırsa, kişisel ve toplumsal yaşamdaki saçmalığı göstererek onu aşma çabasıdır. Havel sözünü ettiğim bu üç oyununda da, boğucu, gülünç, ürkütücü, saçma bir toplumsal ortamı betimliyor. İnsanın tümüyle değersizleştiği ve bu değersizleşmenin de kendini en çok dilde duyurduğu bir saçmalık ortamıdır bu. “Bildirim”deki “Pitidapça” (bu uydurma “dil”) insan ilişkilerindeki yozlaşmanın, iki yüzlülüğün, bozulmanın, saçmalaşmanın ulaşabileceği en üst (ya da en alt) düzeydir… Bu gün kullandığımız “mesajlaşma” dilinin de bu “Pitidapça”dan pek farklı olmadığını düşünüyorum. *** Oyunlarındaki konu ve mekân tekrarları ve “final”lerdeki görece zayıflıklar bu oyunların değerini azaltsa da, özellikle “Bildirim”iyle Vaclav Havel her zaman gündemde kalacak bir oyun yazarı… [email protected] www.ataolbehramoglu.com.tr İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul [email protected] twitter.com/cumdergi C M Y B C MY B Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle