27 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bu “PENCERE” sizi utandırmak için açıldı Röportajlar: ESRA AÇIKGÖZ İ ki çocuğun hayatları akıyor sahnede, Hüso ve Esme’nin. Yoksulluğun, yoksunluğun arasında oynuyorlar, en çok da kendi “penceleri”nden “masal”lar anlatıyorlar birbirlerine. Ve Esme penceresini açtığında yüzlerimizde bir şamar patlıyor. Çünkü “sürekli üzeri örtülmeye çalışılan, maruz kalanın suçlu bulunduğu, faillerin korunduğu” çocuk cinsel istismarının mağduru o. Oyun bize işte bu mağdurluğu onun gözünden anlatıyor. Söz, oyunun yazarı Ayşe Bayramoğlu ve yönetmeni Doğu Akal’da. Önce Ray Performans Kolektifi’ni tanıyarak başlayabilir miyiz? D. Akal: Ray birçok farklı disiplinden kişilerin bir araya gelip, yeni üretim tarzları, yeni biçimsel ve içerik arayışlarının denendiği bir platform olma niyeti taşıyor. Oluşmasındaki somut itici güç ise 2012’de Lara Aysal’ın “Gençlik için Dönüşüm” projesi için birlikte Van’a yaptığımız tren yolculuğu. “Ezilenlerin Tiyatrosu” metoduyla Van’daki 1012 yaşlarındaki çocuklarla yürüttüğümüz 2 haftalık çalışmalar sonucunda 5 kısa oyun hazırlayıp seyirciyle buluştuk. Sonra Çamlıhemşin’e gittik. Orada 150 yıllık bir ahşap evde, derenin sesiyle İstanbul’dan gelen arkadaşlarımızla buluştuk. Farkında değildik ama o Ray’ın ilk gayri resmi buluşmasıydı. Şimdi, Pencere’yle yürüteceğimiz bir proje daha var. Şubatta yine Van’a gidip bu sefer daha olgun bir yaş grubuyla (1418) iki ay “Ezilenler Tiyatrosu” çalışması yapacağız. Bu seferki projemizin adı “İmece Gemisi”. Pencere’yi de Van ve çevresinde oynayacağız. İlk oyununuz Pencere, yaygınlığı bilindiği halde, halı altı Pencere oyunu çocuk cinsel istismarını anlatıyor. Hem de tam çocukların göz hizasından. Onların gözlerine bakma cesaretini gösterip utanın diye. edilen bir konuya, çocuk cinsel istismarına odaklanıyor. Neden ilk oyun olarak bu konuyu seçtiniz? D. Akal: Van’daki deneyimlerimizin ardından dünyada saklanacak yer olmadığını, sorunların gün gibi ortada olduğunu ama herkesin görmezden geldiğini, bunun için neyi, nasıl yapabileceğimizi düşünmeye başladık. Pencere, görmezden gelinmeyi bırakın faillerin haklı görüldüğü pişkinlikle adeta “teşvik” edilen bir konuyu olabildiğince “naif” bir yerden anlatan bir metin. Çocuk istismarını, şiddeti sahne üzerinde yeniden üretmeden, seyirciyi durumun vahameti üzerine düşündürtmeyi başarıyor. Biz Ray olarak metne aracılık etmeye çalıştık. Tiyatro yapma isteğimizle Ayşe’nin metni doğru bir zeminde buluştu. Pencere, Ray’ın kurulurken üzerine bastığı dünyanın sert ve kaçılmaya çalışılan bir yüzünü gösteriyor. Oyun, alışılagelmiş üstten bakış açısı yerine çocuk gözüyle, çocuk dünyasından gösteriyor bize yaşananları. Metni bu bakış açısıyla vermeye nasıl karar verdiniz? A. Bayramoğlu: Kendimle yüzleştiğim bir süreçti. Şehirli olma hali üzerime bulaşmasın diye uğraşırken onun çoktan bir parçam olduğunu fark ettim. Herkes gibi ben de konuyla ilgili haberleri izlerken kısa bir süre sonra “Ah! Yazık!”tan öteye gitmediğini gördüm tepkimin. Aksi gibi bu tepkiyi verdikçe normalleşiyordu hissettiklerim. Utandım kendimden, istedim ki bu olan bitene benim gibi tepki veren herkes utansın. Bu da ancak konunun asıl muhatabı çocuğu odak noktası seçerek mümkün olacaktı. Çünkü çocuk ne hissediyor, süreci nasıl yaşıyor, baş etmek için ne yapıyor... Bunlar kimsenin ilgilenmediği durumlar. Benim için asıl önemli noktalar buralardı. Çocuğun sesini ve gücünü duymak ve duyurmak istedim. “Doğru” yerden anlatılmazsa istismar da edilebilecek, dolayısıyla tehlikeli bir konu da bu, metni yazarken en çok zorlandığınız noktalar nelerdi? A. Bayramoğlu: Evet, çok bıçak sırtı bir durum. Aktaranı çocuk yapınca daha da keskinleşiyor. En zoru, çocuğa acımayı bırakıp ne yaşadığını anlamaya çalışmak ve bu algı üzerinden olanı aktarmanın ajitasyondan uzak bir yolunu bulmaktı... Kendimi ve yaşadığım dünyayı aciz ve umutsuz buluyorum. Oyun içinde de hepimiz gibi olan Hüso. Acizliği eylemsizliğinde. Esme ise başından geçene “rağmen” oyun içinde de hayattaki karşılıklarında da en güçlü kişi. Esme ve Esme gibi olan bütün çocukların sesini duyurma çabası bizim için önemli. İzlemek için: Maya Cüneyt Türel Sahnesi: 4/11 Ocak, 1/8 Şubat Cuma 20.30 (Bilet Satış: 0212 252 74 52) Sahne Hâl Mecidiyeköy: 30 Aralık/13 Ocak Pazar 20.30 (Bilet Satış: 0212 274 74 78) Ankara Halk Tiyatrosu: 17/24 Ocak Perşembe 20.00 (Rezervasyon ve Bilet Satış: 0312 418 97 98) Berrin Akhasanoğlu oyununu anlatıyor Erkekler, sevdiğinizi açıkça söyleyin E vlilik hayattaki dönüm noktalarından biri. İşte bu dönüşüme kadının gözünden bakıyor Devlet Tiyatroları’nda sahnelenen Düğün Şarkısı oyunu. Oyuncu Berrin Akhasanoğlu anlatıyor. Önce Düğün Şarkısı oyununda yer alma hikâyenizle başlayalım? Sevgili meslektaşım Civan Canova ile aynı kurumda çalışıyoruz. Biliyorsunuz Düğün Şarkısı adlı oyunun yazarı Civan Canova. Oyunu okuduğum gün açıkça söylemek gerekirse oyuna sulandım. Çok çok beğendim, beni çok etkiledi oyun. Civan’a da tüm duygu ve düşüncelerimi aktardım... Sonuç; beraber çalıştık, beraber var ettik.... Bu role sizi en çok çeken neydi? Tek kişilik bir kadın oyunu olması. Bir kadının aşkı, aşk uğruna adanmışlık... Öyle bir aşk ki en saf, en narin, en güzel duyguları yaşatıyor insana. Çok güçlü duyguları barındırıyor oyun. Aslında trajik bir evlilik hikâyesi. Bültende “Atların çektiği ışıltılı gelin arabasının zaman içerisinde balkabağına dönüşmesini, ya da dönüşme ihtimalinin neden olduğu korkuları, tedirginlikleri anlatmaktadır. Bütün bunları yaşamış ya da yaşamak üzere olan bir kadının diliyle” deniyor... Gelin arabalarının balkabağına dönüşmesi bir kader mi sizce? Günümüzde bu hikâye hepimizin başına gelmiş veya geliyor olabilir. 2000’li yıllarda iyi bir evlilik hayatı yaşamak, evliliği sürdürmek çok zor, eskisi gibi değil hiçbir şey ama imkânsız da değil… Bence evlilik, akıl ve duyguların sağlamlığının sınanması. Aşkı kadının gözünden anlatıyor Düğün Şarkısı ve evliliği, düğünü de. Genç bir kadının hayatını, geleceğe dair planlarını, isteklerini bir eş olmak için geride bıraktığına da şahit oluyoruz. Türkiye'de pek çok kadının hikâyesi aslında bu... Belki binlerce, belki milyonlarca kadının sesi olduğumu biliyorum bu oyunda. Dolayısıyla çok gurur duyuyorum oynarken. Kadın olmak seçicilik demektir bence. Aşkta da seçim yapıyoruz. Her seçim bir terk ediştir de diyebiliriz, her seçim bir varıştır da; nasıl baktığınıza bağlı. Oyunda oyunculuğu terk eder kadın, ama ünlü bir yazarın karısı olur. Sonunu söylemek istemiyorum… Ama kadının yaptığı seçim bir varıştır bence…Türk kadını, Amerikan kadını, Japon kadını gibi ayrımlar yapmak istemiyorum. Kadın her yerde kadındır. Seçimlerimiz ne olursa olsun doğrudur ve her şartta her yerde aynıdır. Çünkü kadınlık güdüsüyle yapılmıştır. Kadın güçlüdür. Sevgisini erkekten daha kolay dile getirir. Seçimlerinin arkasında nasıl, ne kadar durduğu, ne kadar savunduğu artık o kadının özelidir. Yaptığımız seçimler aşktan yana oldukça atların çektiği gelin arabasının balkabağına dönüşme ihtimali artar ama biz kadınlara da aşktan yana seçimler yakışır… Tek kişilik bir oyun, Düğün Şarkısı. Dolayısıyla riskli ve zorlu. Oyun boyunca hiç düşmeyen bir performansta yol alıyorsunuz. Bu oyundan size ne kaldı, rolünüz size ne gösterdi, öğretti? Çok şey kalacak… Hâlâ oyunum devam ediyor ve uzun süre de edecek. Bu yıl benim yirminci yılım. Bana çok şey anlatıyor Düğün Şarkısı. İfade etmekte zorlanıyorum aslında. Sevmek, sonsuzca sevmek ne demek? Galiba hem oyuncu, hem oyunun kadın karakteri olarak bu duyguları daha bir başka anlamaya başladım. Aşk benim yaşantımda kendimi bildim bileli vardı. Ne güzel ki yirminci yılımda hâlâ aşka olan tutkunluğumu tekrarlıyorum… Özellikle tüm erkeklere şunu hatırlatmak istiyorum; lütfen, ama lütfen sevdiğinize sevdiğinizi sıkılmadan, bıkmadan söyleyin, her şey için çok geç olmadan… C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle