17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Tiyatro 1 OCAK 2012 / SAYI 1345 İki balık bir sahnede... afızanın bir insan için önemi nedir ki? Unutmak ve hatırlamak hayatta neye takabül eder? Bizim, kimliğimizin, kişiliğimizin üzerinde anılarımızın etkisi nedir mesela? Hatırlananlardan yola çıkılarak mı kurulur gelecekler? İşte Tiyatro SET’in “Tuttun mu? Tamam Şimdi Bırak!” müzikli oyunu bu sorular etrafında dönüyor. İki balığın maceraları üzerinden her yandan bilgi bombardımanına tutulduğumuz, her şeyi hızla tükettiğimiz bir dönemde hatırlamanın önemi ya da önemsizliğini sorgulatıyor oyun bize. Ya da oyunun yazarı Mine Ölce’nin deyişiyle: “Kalabalık, hem de çok kalabalık ama sadece iki balık. Hayır, kesinlikle değiller alık. Belki biraz unutkanlar, o kadar. Biraz mı dedim? Birazcık! Unutuyorsun… hem de her şeyi… Unutma!... veya unut, ne olur ki?… İşte tam da bunun balıklı / müzikli öyküsü. Tuttun mu? Tamam, Şimdi Bırak! Teknolojinin getirdiği ‘yoğun bilgi akışı’ ve sanayileşmenin zorunlu sonucu ‘tüketim’ bize neler yapıyor?” Bu soru ve daha fazlası üzerine düşünmek için; “Tuttun mu? Tamam Şimdi Bırak” 20 Ocak’ta Mekan Artı’da sahnelenecek. Yalın İşnel’in yönettiği, Gökçe Deniz Balkan ve Güray Özcan’ın sahneyi paylaştığı oyundaki müzisyenler ise Armağan Dergin ve Pınar Dikbaş. H Yunanlılar kıtlıkla beslenmeyi öğreniyor DENİZ ÜLKÜTEKİN Y İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Ayşe Yıldırım Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Miyase İlknur Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74 / 75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. [email protected] twitter.com/cumdergi unanistan’da yayımlanan bir kitap ortalığı birbirine kattı. “Kıtlıkta Beslenme Önerileri”, aslında sadece Nazi işgali sırasında Atinalıların kıtlıkla mücadele etmek için geliştirdiği yöntemlerin bir derlemesiydi. Ancak tarihçi Elena Nikolaidou’nun çalışması, tahmin edersiniz ki günümüzde Yunanistan’da yaşanan sorunları da bir anlamda gün yüzüne çıkarıyordu. Nikolaidou yaptığı iki yıllık çalışmanın sonucunda Nazi işgali sırasında yaşananlarla Yunanistan’ın bugünkü ekonomik kriz sırasında varolan sıkıntıları arasında çok fazla benzerlik bulunduğunu söylüyor. Kitap için nasıl bir çalışma yaptınız? Kitap iki yıllık bir çalışmanın ürünü. Atina’da çıkan günlük gazetelerden yaklaşık 6 bin sayfayı inceledim. İncelediğim dönem Nazilerin ülkemizi işgal ettiği 1941 ve 1944 yılları arasıydı. Bu sıkıntılı dönemde Atinalılar kıtlıkla mücadele için çok farklı yöntemler geliştirmişti. En büyük yardımcıları da gazetelerde çıkan “hayatta kalma kılavuzu” başlıklı yardım önerileriydi. O günle bugünü karşılaştırdığınızda ne gibi benzerlikler ve farklar görüyorsunuz? Nazi işgali sırasında 2. Dünya Savaşı’ndaydık. Şimdiyse ekonomik bir krizle karşı karşıyayız. Ancak ne yazık ki bazı trajik benzerlikler de göze çarpıyor. Okullarda, aileleri bir yıldan fazla süredir işsiz olduğu için açlıktan rengi atmış çocuklar belgeleniyor. İşsizlik maaşı 200 Avro ama bunu da herkese vermiyorlar. Atina’daki yaşam diğer bütün Avrupa başkentlerinden daha pahalı ve her gün daha çok insanı çöpleri karıştırırken görüyoruz. Maaşlar yarı yarıya düştü ve fiyatlar da her geçen gün biraz daha artıyor. Çöpleri karıştıranlar hastalık ve mikropları umursamıyor ve sadece hayatta kalmayı düşünüyor. Bu çok önemli bir dönüm noktası. Bir başka benzerlik de şehirdeki zorluklar nedeniyle köylere dönen insanlar. Anneler çocuklarını bulabildikleri her şeyle beslemeye çalışıyor. Umarım ilerde açlık yüzünden ölen insanlarla karşılaşmayız. Şu an için bunu düşünmek bile korkunç. İki dönem arasındaki bir başka benzerlik de intihar sayılarının hızla artması. Farklara gelirsek, Nazi döneminde karşımızda bir düşman vardı. Yaşananların sorumlusunun kimler olduğunu biliyorduk. Şimdiyse işler biraz karışık. Geçmişte insanlar birlik olup düşmana karşı savaşabilirdi Şimdi toplum olarak dağılmış haldeyiz. Umarım bu durum geçicidir ve kısa zamanda tepki gösterebiliriz. çoğu iflas aşamasında. Bu yıl sorunlar daha da büyüyecek ve mutsuzluk bütün ülkeye yayılacak. Yunanlıları sırf politikacıların hataları yüzünden bu halde görmek fazlasıyla üzüntü verici. Kıtlıkla ilgili ne gibi önerileriniz var? Önerileriniz sağlıklı beslenmeyi de kapsıyor mu? Elinizde yiyecek yoksa sağlıklı beslenme lüksünüz de yok demektir. Naziler işgal sırasında bütün yiyecekleri almıştı ve Atinalılar da çok az yemekle idare etmek zorundaydı. Şimdi markette zeytinyağı, Yunan tarihçi Elena Nikolaidou’nun “Kıtlıkta Beslenme Önerileri” isimli kitabı ülkede en çok satanlar listesine girdi. Elbette tahmin edilebilir bir sebebi var bunun. Yunanistan’ın yaşadığı ekonomik kriz pek çok aileyi açlıkla karşı karşıya bıraktı. Sizce Yunan halkı açlıkla mücadele edebilmeyi başarıyor mu? Her gün daha fazla insan açlıkla karşı karşıya geliyor. Şu anda bir milyondan fazla insan işsiz. Bu yüzden problem çok büyük. Binlerce aile işsizlikle mücadele ediyor ve sınırdalar. Çok az parayla yaşamlarını sürdürmeleri gerekiyor. Depresyon ve mutsuzluk ülkenin her yerinde hâkim oldu. İnsanlar her yerde tasarruf hakkında konuşuyor. Durumu anlamanız için size bir örnek vereyim. Bir arkadaşınızı gördüğünüzde “nasılsın” dersiniz, o da gayri ihtiyari “iyiyim” diye cevap verir. Yunanistan’da bu konuşmanın ardından gelen soru “gerçekten iyi misin, emin misin” oluyor. Ciddiyim, bu konuşmayı her yerde duyabilirsiniz. Ülkede doğru dürüst iş bile kalmadı. Büyük şirketlerin kasapta et filan bulabiliyorsunuz ama kaç ailenin gücü bunları almaya yetiyor ki? Maalesef her gün biraz daha azalıyor bunları alanların sayısı. Bu kitap da sağlıklı beslenme adına yazılmadı. Yazılmasının sebebi aç insanların sınırlı yiyeceklerini idare edebilmelerini öğrenmeleriydi. Az yiyecekle bütün bir aile nasıl doyabilir? Bir gıda daha önce düşünmediğiniz şekilde nasıl pişirilir? Kıtlık sırasında en çok bulunan yiyecekler hangileri? Yunanistan’da insanların ulaşabildiği kuru üzüm, şarap ve yeşillik gibi temel birtakım gıdalar var. Bu gıdalar insanlara fazladan kalori veriyor ve daha uzun süre tok kalmalarını sağlıyor. Nazi işgali sırasında çok sayıda Atinalı açlıktan ölse de yeşillik kolaylıkla bulunabilen bir şeydi. Atinalılar bunları tepelerden topluyordu. Ayrıca patlıcan, yeşil fasulye ve un da bulabiliyorlardı. İnsanlar yiyecek bulmakta bile zorlanırken kitabınız nasıl bu kadar çok sattı? Aslında kitabı yazmaya başladığımda henüz krizin başındaydık ve geçmişte bunu yaşadığım için bugün olabilecekleri öngörmüştüm. Yine de başta kendime “tüm bunlar tekrar nasıl yaşanabilir” diye sormadan edemiyordum. Sanırım binlerce insan da benim gibi düşünüyormuş. Çünkü atalarımızın kıtlıkla mücadelesi bizim için bir genel bilgi gibidir. Yaşlılar anılarını devamlı anlatırlar. Benim için 23’üncü kitabımın dünya çapında bilinir olması gurur verici. Sanırım ülke dışındaki Yunanlılar da bu kitabı okumak istiyor. Kitabınızın bu kadar çok satmasını Yunan halkının siyasilere karşı bir tepkisi olarak görebilir miyiz? Bir tarih kitabı nadiren en çok satanlar listesine girer. Şartları düşündüğümde sorunuza kesinlikle “evet politikacılara, IMF’ye, tasarruf söylemlerine karşı bir tepkiydi” diyebilirim. Kıtlıkta Beslenme Önerileri kitabım hükümete karşı yüksek sesle “politikalarınızla bizi yok etmeyi bırakın, hayatlarımızı mahvetmeyi bırakın, emek haklarımızı ihlal etmeyi bırakın, dedelerimizin Nazi işgali sırasında yaşadıklarını yaşamak istemiyoruz ve yaşamayacağız” diyen bir protesto aracına dönüştü. Basın ve kamuoyundan şu ana kadar nasıl tepkiler aldınız? Bugüne kadar sadece olumlu tepkiler aldım. En popüler web siteleri kitabım hakkında makalelere yer verdi. Farklı ülkelerden birçok radyoda röportajlarım yayımlandı. Ülkemde de aynı durum geçerliydi. Pek fazla olumsuz tepkiden söz edemeyeceğim çünkü kitapta yer alanlar tarihi gerçeklerden ibaretti. [email protected] ATAOL BEHRAMOĞLU daha da çıkmazlar oradan... Şaire terörist diyen kişinin zihninde çakılı duran böyle sözcükler var mıdır dersiniz? Pek sanmam… İki sözcüğü bir araya getirmekten aciz, söylediği her lafla bin çam deviren kişinin şiirle herhangi bir ilişkisi olamaz. Biz yeni bir yılın ilk gününde, onu ve benzerlerini “makus” (tersine dönmüş, baş aşağı giden) talihleriyle baş başa bırakıp, şiire ve şairlere dönelim… *** Yeni yılın ilk gününe şiirlerle girelim derken dilimin ucuna takılan ilk dizeler nedense Oktay Rifat’ın “Yalancı Dolma”sı oldu. Şu zeytin yağlı dolma / Yemek değil rezalet / Rezalet rezalet / HÜRRİYET MÜSAVAT ADALET Şimdi şu laflara bakarak gelin de şairlere terörist diyen kişiye hak vermeyin… Görüldüğü gibi “zeytin yağlı dolma” burada bir paravan olarak kullanılmaktadır. Amaç, hükümete “yalancı” demektir. Hele sondaki sözcüklerin büyük harflerle yazılmasına ne demeli? Şair bunları okuyucunun gözüne sokarcasına büyük harflerle yazmakla nasıl bir amaç güdüyor? Bunu çocuklar bile anlar… Amaç, ülkede özgürlük, eşitlik ve adalet olmadığını ima ederek toplumsal düzeni yok edecek bombanın fitilini ateşlemektir. Bundan âlâ teröristlik mi olur? *** Oktay Rifat’tan söz ederken Orhan Veli’yi anımsamak olmaz. Ne de olsa kuşaktaş ve arkadaştılar… Onun da, yalancı Yeni yıla şiirlerle... eni bir yılın ilk gününe şiirlerle girmeye ne dersiniz? Hele, İçişleri Bakanı titri taşıyan birinin şairleri (ve ressamları) terörist ilan ettiği şu günlerde… Resimle nasıl terörist olunacağını bilemem… Bu ressam dostlarımızın sorunu… Fakat şiirle bal gibi olunur… Öyle sözcükler vardır ki tepeden tırnağa titremenize neden olurlar… Sizi terörize ederler… Aklınıza çivi gibi çakılır, bir dolmadan değil, fakat “salata”dan söz eden “Sevdaya mı Tutuldum” adlı bir şiiri var. Sevdayla salata arasında ne gibi bir ilişki var diye sorabilirsiniz… Zaten devletin iç işleriyle uğraşan kişinin kafasını da bu gibi tutarsızlıklar karıştırmış olmalı… Şiiri okuyalım: Benim de mi düşüncelerim olacaktı, / Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım, / Sessiz, sedasız mı olacaktım böyle? / Çok sevdiğim salatayı bile / Aramaz mı olacaktım? / Ben böyle mi olacaktım?.. Haydi, çıkın bakalım çıkabilirseniz içinden… Adam düşünmekten, uykusuzluktan, sessiz sedasız olmaktan söz ediyor ve birden bire salata! Bu ülkenin savcıları, yargıçları, kolluk güçleri bugüne kadar nasıl uyumuş? Bu gibi düpedüz kışkırtıcı, kafa karıştırıcı, sonuçta da ülkede karışıklı çıkarıp terör ortamı yaratıcı sözler “şiir” adı altında nasıl yazılıp bu günlere gelebilmiş? Tıpkı ötekinin “yalancı dolması” gibi, bunun da “salata”sının” kurulu düzeni yıkma amacını taşıyan bir hakaret ve kışkırtma sözü olduğu yeterince açık değil mi? *** Derken bir üçüncüsü, her ikisinin arkadaşı Melih Cevdet Anday yıllar sonra çıkıp da “Orhan Veli aslında salata sevmezdi” demez mi! Gelin de bunların kafa karıştırıcı, yıkıcı, terörist kişiler olduklarına inanmayın. Zaten bu da onların bir eşi, “sacayağı” denilen üçlünün yaşça en genç olanıydı… Biri “yalancı dolma”ya, öteki “salata”ya takmışken, bu üçüncü de diline ağaçları dolamıştı... “Rahatı Kaçan Ağaç” adlı şu şiire bakın: Tanıdığım bir ağaç var / Etlik bağlarına yakın / Saadetin adını bile duymamış / Tanrının işine bakın. / …. / Geceyi gündüzü biliyor / Dört mevsim, rüzgârı, karı / Ay ışığına bayılıyor / Ama kötülemiyor karanlığı /…. / Ona bir kitap vereceğim / Rahatını kaçırmak için / Bir öğrenegörsün aşkı / Ağacı o vakit seyredin. Ağaçla aşkın ne ilgisi olabilir? Ağaç karanlığı kötülemiyormuş, sana ne? Durup dururken ağacın rahatını niye kaçırıyorsun? Yoksa sen bu sözlerle, bu toplumun insanları karanlığı sever, kitap okumaz, aşktan anlamaz, ağaç gibidirler mi demek istiyorsun? İşte size, şairler terörist diyen kişiyi haklı çıkaracak ve günümüz savcılarına kovuşturma konusu olabilecek bir sürü kanıt ve ipucu… *** Sevgili okurlar… Yeni yılınızı şiirlerle kutluyor, şiirle dolu bir yeni yıl diliyorum... Burada yerim üç şairi anmaya yetti. İkisini (Oktay Rifat, Melih Cevdet) kişi olarak da tanımıştım… Bugün üçü de dünyada değil… Fakat şiirleriyle, dünyada olduklarını sanan pek çoğundan sonsuzca daha çok buradalar… Bu yeni yıl yazısında, gelmiş geçmiş, yaşayan yaşamayan bütün şairleri, o güzel teröristleri, sevgiyle, saygıyla, özlemle kucaklıyorum… [email protected] www.ataolbehramoglu.com.tr Y C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle